Kuşlar da gitti
Dünyanın en güzel ağacının en güzel yaprakları gibiydi sesi.
Dünyanınengüzelağacınınengüzeldallarınakonankuşlar bu sesi kıskansa da boy ölçüşemeyeceklerini bildiklerinden onun sesini bastırmaya çalışmazlardı, bu yüzden bizimle dolaşır, biz konuşmadığımızda ancak söylerlerdi şarkılarını. Bence de penceremizden içeri giren bu kuşların sesi asla kıyaslanamazdı onun sesiyle ama yine de afiliydiler. Biz yokken ortalıkta görünmeyen bu kuşlar evde olduğumuzu bilir, gelir ve telaşla girerlerdi içeriye, bizle vardılar, bizsiz yoktular.
Yaşamın telaşını, koşuşturmacasını bırakıp da eve girdiğimizde kuşları da getirirdik yanımızda. Kapıyı birlikte kapatıp kendimiz ve kuşlar dışında her şeyi dışarıda bırakırdık. Ortalık cıvıl cıvıl kuş sesine keserdi, sonra kuşlar susar o konuşurdu. Kuşlar hayranlıkla onu seyretmeye başlarlardı benimle birlikte. O anlar ben, dünyanın en mutlu insanı olurdum.
Sokak gösterisinde tanışıp bir sonraki gösteriye birlikte giden bir kuşaktandık. Önüne bakmadan uçuruma atlayan kuşaktan. ‘Her Yer Taksim, Her Yer Direniş’ kuşağından. Çaresizliklerimizi konuşabilen, korkularımızı anlatabilen, umutsuzluğumuza kızabilen kuşaktan. İyi olmaya çabalayan, birbirinden güç almaya çalışan. Ne güzeldir sevdiğin insanın elini tutup gösteriye gitmek, bunun sana kattığı gücü parmaklarının ucunda hissetmek. Onun ışıl ışıl gözlerine bakarak aynı anda, aynı ağızdan binlerce kişiyle birlikte sloganlar atmak, şarkılar söylemek.
Kuşlar hep yanıbaşımızdaydı, son ana kadar, son dakikaya kadar ama yine de onunkilerden güzel değildi söyledikleri şarkılar. Kuşlar da gitti. Aynaya baktığımda görüyorum, dudaklarımın kenarında çok hafif bir tebessüm var ve ıslıkla o kuşlara öykünürken buluyorum çoğu kez kendimi. Onun ve kuşların söylediği şarkılar aklımdan hiç çıkmadı çünkü.
“Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna” – Nilgün Marmara
Antwerpen, Aralık 2014