• Kişisel
  • Kitaplık
Ufuk Lüker
  • Ana Sayfa
  • Şiir
  • Öykü
  • Müzik
  • Sinema
  • Yazın
  • Görsel
  • Ara
  • Menu Menu
Öykü

Sabahattin Ali – Kırlangıçlar

Şehrin kıyısında, ufacık bir derenin kenarında, dalları suya sarkan ihtiyar bir söğüt ağacı vardır. İlkbaharın başlangıçlarında bu söğüdün dallarına bir dişi kırlangıç gelip kondu; derenin bir başından bir başına yıldırım gibi uçan, beyaz göğüslerini suya dokundurarak şeffaf kanatlı küçük böcekleri yakalayan diğer kırlangıçlara bakmaya başladı. Başını hafif hafif sallıyordu. Derin düşüncelere daldığı belliydi.
Söğüdün dalları hışırdadı. Bir erkek kırlangıç geldi, dişinin karşısındaki dala kondu.

Kırlangıçlar arasında pek teklif yoktur. Uzun uzadıya takdim filan edilmeden konuşmaya başladılar ve pek az sonra da ahbap oldular.

Evvela havadan, sudan bahsedildi. (İki kişi birbirlerini yeni tanıdıkları zaman havadan sudan bahsetmek adettir.) Fakat biraz sonra erkek bir iki dal ileri geldi, dişi daha az çekingen bir hal aldı.

Muhabbeti kaynattılar.

-Olur ya!- demeyin, iki kırlangıcın ilkbaharda, herkes dört tarafa koşup çalışırken bir söğüt dalında oturup yarenlik etmeleri gündelik işlerden değildir.

Bizim kırlangıçların ikisi de antika mahluklardı, yani öteki kırlangıçlara benzemiyorlardı. (Başkalarına benzemeyenlere antika derler.) Evvela dişi kırlangıç lafı derin tarafından açtı:

-Siz hiç çalışmıyorsunuz?-

Başka bir kırlangıç olsaydı hemen: -Ya siz neden burada oturuyorsunuz?- diye ikinci bir sorguya kalkışırdı. Fakat bizimki derin derin içini çekti ve sustu.

Ve dişi onun söylediği şeyleri anlıyormuş gibi başını salladı ve gözlerini aşağıda şıpırtıyla akan suya dikti.

Bir müddet daha sustular. Erkek birdenbire gözlerini dişiye dikerek söze başladı:

-Bakınız şunlara…- Ve aşağıda birbirini çaprazlayarak uçan ve dokuma tezgahının mekiklerine benzeyen kırlangıçları gösterdi. -Bakınız şunlara… Sabah akşam demeden, yaz kış demeden çalışıyorlar. Ben bunlara çok kere sordum: Neden böyle durmadan uğraşıyorsunuz, dedim, cevap vermediler. Omuzlarını silkip yanımdan uzaklaştılar.-

Dişi:

-Birbirimize sen diye hitap etsek nasıl olur?- dedi. Erkek okkalı sözlerine cevap olmayan bu lafı beklememekle beraber, bu tekliften hoşlandı ve tekrar başladı:

-Adeta utanıyorum…- dedi, -Bütün kuşları sıraya dizseler biz herhalde sonuncu gelmeyiz. Kılığımız, kıyafetimiz düzgündür. Aklımız, şu sabahtan akşama kadar avaz avaz bağıran bülbülden herhalde üstündür. Kanadımızı bir vursak en hızlı güvercinden daha çok yol alırız. Halbuki bütün kuşların en zavallısı bizmişiz gibi hiç durmadan didiniyoruz. Şu budala serçe bile üç günlük ömrünü keyifle geçiriyor da, biz, arasından uçtuğumuz ağaçları bile fark etmiyoruz.

Biraz durdu, dişiye doğru yandan bir göz attı:

-Yarın öldüğümüz zaman birisi bize sorsa: ‘Dünyada neler gördünüz?’ dese herhalde verecek cevap bulamayız. Koşmaktan görmeye vaktimiz olmuyor ki…-

Dişi, gözlerinin içi buğulanarak:

-Ah- dedi, -tıpkı benim gibi düşünüyorsun.-

Erkek cevap verdi:

-Zaten seni burada tek başına görünce benim gibi düşündüğünü anlamıştım. Doğru değil mi ama? Şu dünyayı adamakıllı görmeden, dünyanın ne olduğunu adamakıllı anlamadan buradan gidecek olduktan sonra ne diye buraya geldik sanki? Yaşadığımızın farkına varmayacak olduktan sonra ne diye yaşıyoruz?-

Dişi tasdik eder gibi başını salladı:

-Etrafımıza göz gezdirince- dedi, -ben de senin gibi, dört tarafa koşan kırlangıçlardan başka bir şey görmüyorum. Ben de bunlardan mıyım, diyorum, sonra da bunlardan değilim galiba, diyorum. Onlar da beni pek istemiyorlar. Ne yapayım, burada oturup etrafa bakıyorum. Siz de, şey, sen de gelmesen böyle yapayalnız bu yazı geçirecektim.-

Akşama doğru lafları daha derinleştirdiler… Sonra ayrıldılar. Ve her gün buluşmaya başladılar.

Aman yarabbi, neler konuşmuyorlardı!.. Eğer kırlangıçlarda kitap yazmak adet olsaydı, bunların yazacakları kitaplar muhakkak ki üniversitelerde okutulurdu.

Gitgide birbirlerine daha çok alıştılar. Çok kere dişi daha evvel gelir, gözlerini suya dikerek erkeği beklerdi.

Bir gün çiçeklerden, bir gün yıldızlardan, bir gün öteki kırlangıçlardan bahsederlerdi. Hep düşünceleri birbirine uygundu.

Yalnız her ikisinin de içinde gizliden gizliye büyüyen bir korku vardı: Bir gün gelip ayrılmak korkusu.

Hiçbirisi bu korkusunu ötekine söylemeye cesaret edemiyordu. Kim bilir, belki öbürünün yanlış anlayacağından çekiniyordu. (Çünkü içten duyulan şeyler hep yanlış anlaşılır.)

İçlerinde bu ayrılık korkusu büyüdükçe bunu münasip bir şekilde diğerine söylemek için düşünmeye başladılar.

Mesela:

-Hiç ayrılmayalım, olmaz mı?- demek vardı, fakat bu pek geniş manalı ve müphemdi. Nasıl ayrılmayalım?.

-Bir yuva kuralım!- deseler, bu da pek bayağı kaçacaktı. Hem o zaman başka kırlangıçlara benzeyeceklerini sanıyorlardı.

Dünyanın geçiciliğinden, gökyüzünün sonsuzluğundan, sulardan ve diğer kuşların yaşayışlarından bahsederlerken, gözleri birbirine hasretle bakar ve: -Birbirimizden nasıl ayrılacağız?- demek isterlerdi.

Tesadüfün pek merhametli olmadığını ve birbirine böyle yakın olanları bir ikinci defa karşı karşıya getirmediğini biliyorlardı. Fakat konuştukları dil, diğer kırlangıçların diliydi ve bu dilde, söylemek istedikleri şeyleri söylemekten utanıyorlardı. Bu dil, onların içindeki şeylere uygun değildi.

Yavaş yavaş gözlerine ve bakışlarına bir gamlılık çöktü. Dostluktan filan bahsederken, sesleri titriyor gibiydi; yahut onlar böyle zannediyorlardı. Fakat böyle zamanlarda hemen birinden biri, bir kahkaha atar ve işi alaya bozardı: İçi burkulduğu halde… Nihayet günün birinde ikisi de bunun böyle sürüp gidemeyeceğini anladılar. İkisi de birbirlerine açılmaya karar verdiler.

Sabahleyin karşı karşıya gelince dişi söylemek istediği şeyleri gözleriyle anlatmak istedi. Tam bu sırada, üzerinde oturdukları söğütten sarı bir yaprak koptu, iki tarafa sallanarak aralarından geçti ve dişinin en manalı baktığı zamanda gözlerinin önünü kapattı.

Erkek bu bakışı göremedi.

Fakat her ikisi de sarı yaprağı gördüler.

Erkek ağzını açtı:

-Senden hiç ayrılmak istemiyorum…- demek üzereydi ki, buvvv diye soğuk bir rüzgar esti…

Dişi, erkeğin sözlerini işitemedi.

Fakat her ikisi soğuk rüzgarın sesini duydular.

Birbirlerinin gözlerine baktılar; artık yuva kurmak zamanının geçtiğini, sonbaharın geldiğini, ayrılacaklarını anladılar.

İkisi de içini çekti.

Tepelerinden birçok kırlangıçlar geçti: Sıcak yerlere dönüyorlardı.

Ayrıldılar… Ve bir daha birbirlerini görmediler.

Fakat ikisi de küçük derenin kenarındaki söğüdü ve orada geçirdikleri güzel ilkbaharı ve yazı unutmadılar.

Ve ikisi de, böyle bir yaz geçirmemiş olan diğer kırlangıçlara tepeden baktılar… (Çünkü azlıkta kalanlar çok olanlara nedense tepeden bakarlar.)

(Sabahattin Ali)

Etiketler: Sabahattin Ali
Bu gönderiyi paylaş
  • Share on Facebook
  • Share on Twitter
  • Share on Tumblr
  • Mail üzerinden paylaş
Beğenebilecekleriniz:
Sabahattin Ali – Sıcak Su
Sabahattin Ali – Koşma
Sabahattin Ali – Çilli
Sabahattin Ali – Apartman
Sabahattin Ali – Hapishane Şarkısı I
Sabahattin Ali – Köpek

Site içerisinde ara

Son Eklenenler

  • Deniz Durukan – Refik Durbaş İle
  • Ahmed Arif – Basübadelmevt
  • Ahmed Arif – Tutuklu
  • Ahmed Arif – Yurdum Benim Şahdamarım
  • Cemal Süreya – Bir Şair: Ahmed Arif

Site istatistikleri

  • 3
  • 1.826
  • 1.353
  • 8.980.616
  • 3.943.010

RSS [Kişisel] Son okuduklarım

  • Dünya Bu Kadar
  • Sapiens: a Graphic History, Volume 1 - The Birth of Humankind
  • Kara Yarısı
  • Atta
  • Gaip
  • Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde...
@ufukluker'i takip et

Etiketler

Sinan Kukul Yılmaz Odabaşı Murathan Mungan Haydar Ergülen Sandor Forbath Ahmed Arif Veysel Öngören E. E. Cummings Salah Birsel Erdal Alova Suat Derviş Kutsiye Bozoklar Ziya Osman Saba Bekir Yıldız Jose Marti İsmet Özel Louise Gareau Des Bois Cengiz Bektaş Metin Altıok Erdal Öz Berin Taşan İbrahim Karaca Celal Sılay Müştak Erenus İsmail Uyaroğlu Turgay Fişekçi Jesus Lopez Pacheco Ozan Telli Peter Abrahams Sennur Sezer Hasan İzzettin Dinamo Nikola Vaptsarov Ahmet Erhan Kemalettin Kamu Kemal Özer Heinz Kahlau Orhan Veli Kanık Enver Gökçe Paul Eluard Ingeborg Bachmann Sezai Karakoç Neşe Yaşın Turgut Uyar Nazım Hikmet Hasan Biber A. Kadir Yılmaz Güney Hilmi Yavuz Vasko Popa Resul Rıza Sun Yu-T'ang Günter Kunert Sandor Petöfi Aziz Nesin Suat Taşer Özdemir Asaf Cemal Süreya Adnan Yücel Orhan Murat Arıburnu Adalet Ağaoğlu A. Hicri İzgören Ece Ayhan Ahmet Oktay Pablo Neruda Conrad Aiken Cahit Irgat Kemal Burkay Lale Müldür Bertolt Brecht Yaşar Nabi Nayır Bilgin Adalı Goethe Altay Öktem Metin Eloğlu Eugene Guillevic İlhan Berk Gülten Akın Kerim Korcan Liana Daskalova Kahraman Altun Konstantinos Kavafis Melih Cevdet Anday Edip Cansever Memet Fuat Süleyman Çobanoğlu Ahmet Ada İlhami Bekir Tez Halim Şefik Güzelson Özge Dirik Guy de Maupassant Ercüment Behzat Lav Adnan Özer Mehmed Kemal Adnan Binyazar Vladimir Mayakovsky Rıfat Ilgaz Yorgo Seferis Bejan Matur Behçet Aysan Vedat Türkali Enis Batur Can Yücel Kenneth Rexroth Necati Cumalı Ömer Bedrettin Uşaklı Arif Damar Gülseli İnal Philippe Soupault Akgün Akova Ahmet Necdet Barış Pirhasan Konstantin Simanov Tove Ditlevsen Feyzi Halıcı Sabri Altınel Türkan İldeniz Şükrü Erbaş Kostas Kleanthis Blas De Otero Vecihi Timuroğlu Fang Vei Teh Füruğ Ferruhzad Abdülkadir Bulut Bedri Rahmi Eyüboğlu Mehmet Başaran Federico Garcia Lorca Orhan Kemal Yannis Ritsos Yaşar Miraç Hasan Basri Alp Arkadaş Z. Özger Ümit Yaşar Oğuzcan Nihat Behram Sait Faik Abasıyanık Afşar Timuçin Nahit Ulvi Akgün Nicolae Dragos Talip Apaydın Tevfik El Zeyyad Vyaçeslav Ivanov Oruç Aruoba Yaşar Kemal Ahmet Telli Abdülkadir Budak Şükran Kurdakul Oktay Rifat Gabriel Celaya Cevdet Kudret Yi Men Oktay Taftalı Miguel Hernandez Sabahattin Ali Cahit Zarifoğlu Zafer Ekin Karabay Ülkü Tamer Metin Demirtaş Süleyman Nesip Suat Vardal Cevat Şakir Kabaağaçlı Seyhan Erözçelik Asaf Halet Çelebi Fakir Baykurt Mehmet Yaşin Birhan Keskin Cahit Sıtkı Tarancı Louis Macneice Faruk Nafiz Çamlıbel Sabahattin Kudret Aksal Özdemir İnce Hasan Hüseyin Korkmazgil Ataol Behramoğlu Fethi Giray Cahit Külebi Fazıl Hüsnü Dağlarca Refik Durbaş Ahmet Muhip Dranas Dido Sotiriou Behçet Kemal Çağlar Özkan Mert Attila İlhan Behçet Necatigil Asım Bezirci Oğuz Atay
by Ufuk Lüker
  • 500px
  • LinkedIn
  • Youtube
Sabahattin Ali – ViyolonselErdal Öz – Cam Kırıkları
Sayfanın başına dön