Ufuk Lüker
  • Ana Sayfa
  • Şiir
  • Öykü
  • Müzik
  • Sinema
  • Yazın
  • Görsel
  • Kişisel
  • Kitaplık
  • Ara
  • Menu Menu

Şunun için etiket arşivi: Turgut Uyar

admin

Turgut Uyar – Gecelerde

in Şiir

Sabahı dağlarda gördüm göreli,
Ürkerim akşam ezanlarından.
Ne şarap, ne sevda, ne yâr adı
Daha tatlı kelime yok, “yarın”dan.

Ağlamak, sızlamak kaç para eder
Bir şarkı söylenir, bir şarkı biter.
Ömür dedikleri gitti gider
Bir avuç su gibi parmaklarından.

Ne gülü, bülbülü gülşeni -hasın,
Elâlem varsın korkakmış desin.
İstemem istemem gece olmasın
İşim daha güzel, rüyalarımdan…

admin

Turgut Uyar – Kantar Köprü’nün Gecesi

in Şiir

Kantar Köprü gecelerde
Ah eder, güzelleşir..
Uzanır ıssızlığına yamaçların
Bir o yana bir bu yana sallanır
Garipliğine yerleşir..

Tezek kokuları gelir uzak köylerden
Bulutlar bir geçer, bir geçmez
Kantar Köprü vefakâr ve çileli
Sürmelim aman,
Dağlar başında eyleşir..

Kantar Köprü’nün gecesi
Başka gecelere benzemez.
Kurak masallar başlar huzursuz yataklardan
Som altun tepsilerde arpa ekmeği,
Göz edip yaylaların sessizliğine
Yalnız yıldızlar uzaklarda titreşir..

Yollar alışır; hasretler kavuşur
Güzelim Kantar Köprü…
Uzun sesler duyulur yanık tarlalardan
Sular susar, alabalıklar konuşur, ben hayran
Morumsu uykulardan, selâm, aleykümselâm
Karanlıklarda ellerimiz birleşir..

admin

Turgut Uyar – Rüzgâr

in Şiir

Yeter artık rüzgâr, yakamı bırak,
Ürpertiyorsun içimi.
Şöyle dinlenelim biraz, hiç olmazsa
Bir sigara içimi…

Pembe, beyaz bulutları toplamışsın,
Katmışsın önüne katar katar
Ne gençlik, ne şarkılar, çiçekler
Gün olur hepsi biter.

İstemem kimsenin öldüğünü
Bırak rüzgâr, bırak anlatayım.
Bir ulu meşenin dibine otur sen
Göğsünde yatayım..

Bize başka havalar getir biraz
Ihlamur koksun, sakız koksun.
Çapadan dönmüş terli terli
Kız koksun…

Tepeden koksun, ardıçlı, çamlı
Siirt koksun, Boyabat koksun.
Hür güzel günler içinde,
Canım hayat koksun..

Aydınlık gecelerden sonra,
Günler dileğimce geçmeli.
Şarkılar dalga dalga üzerimden,
Turnalar misali uçmalı.

Sevdalı olmalı, hovarda olmalıyım
Sebatsız kuşlara benzer.
Bir Kayseri’de, İstanbul’da
Bir yıldızlarda olmalıyım.

Ama devran eski devran değil
Ne oldu, ne olmadı şaşırdık?.
Bir bulduk, bir yitirdik kendimizi
Sade suya kuru fasulye pişirdik.

İşte ben, bellerde, yollarda.
Dün yirmisinde, bugün yirmibeşinde
Bozkır ortasında, dağlar başında
Çoluk çocuk bir olmuş dolaşıyoruz
Bir lokma ekmek peşinde.

Bir hava getir bize artık.
Ihlamur, sakız koksun.
Ayışığmda yıkanmış, çil çil
Kızoğlan kız koksun…

admin

Turgut Uyar – Kantar Köprü Destanı

in Şiir

Kantar Köprü’nün destanı,
Savruktur ama gerçektir,
Parmak gibi bir dere üstünde üç değirmen
Seksen pare köye vakt için
Arpa öğütecektir…

Kantar Köprü’nün yanında,
Üç küçük değirmen.
Dağlar uludur, Tanrı uludur
Vakit yeşildir, sabaha karşı
Sırtlarında tatlı düşlere benzer yüklerle köylüler
Ya gelmiş, ya gelecektir…

Kantar Köprü’nün derdine,
Dağlar dayanmaz.
Dağlar dayanmaz, ben sana kurban
Asırlık yorgunluğunda iniler.
Ya kağnılarda sessiz hastalar, ağrılarla
Ya baharda uzak ellere gurbetçiler
Garip türkülerle geçecektir…

Kantar Köprü dedim de,
Ben yandım anam..
Değirmenci bir sabah kapısını, ben hayran
Sisler ardında pırıl pırıl gözüken
Bir aydınlığa açacaktır.

Kantar Köprü’nün ardında,
Sırt sırta dağlar..
Köyler darı taneleri gibi serpilmiş
Bir sıcak yaz günü, temmuz ayında
Bir izinli asker, şifalı arkından
Alabalıkların kaygan temasiyle tuzlanmış
Suyundan içip, terini silecektir.

Kantar Köprü anam aman
İyi günler de görecektir..
Bir kokudur duyduğum ölümsüz hem bereketli
Kantar Köprü’nün önünde;
Çağıltılar içinde büyük günlere
İstihareye yatmış bir çiçektir…

admin

Turgut Uyar – Kantar Köprü Destanı’ndan

in Şiir

Kantar Köprü’nün başında
Oh dedim durdum.
Bu en güzel düşümdür benim,
Kış olsun, bahar olsun, yaz olsun
Melil mahzun çıngıraklarıyla keçiler
Su içmeye gelecekler, biliyordum…

Kantar Köprü dedikleri,
Kekliğim aman…
İki direk, üç tahta.
Geleceğin güzel köprüsü
Bir yıldızlı dağ gecesi, ben hayran
Bir ben; bir Haşim ağa, iki yaya
Işıl ışıl sularla, türkülerle
Ardahan’dan geliyordum…

Kantar Köprü bir başına dağlarda
Uyur uyanır.
Uyanır da hep güllere boyanır
Sular bozulur, turnalar dizilir
Geceler susar, gündüzler dile gelir tadından
Kantar Köprü anam aman
Bir rüya gördüm alacasından
Senin’çin hayra yordum…

Kantar Köprü Kantar Köprü, civanım
Ne alır, ne satarsın…
Bozbulanık derelerin üstünde
Yarım yamalak yatarsın.
İçlisin, uzaksın geceler içinde
Bulut olur dolanır, güneş olur batarsın
Eğildim kana kana içtim suyundan
İçtikçe daha susuz oluyordum…

Kantar Köprü şâd olasın
Cümle muradına eresin.
Suların aksın; balıkların büyüsün
Türküler başlasın sağından, solundan
Bu kıraç ve acımsı dağlardan
Yolculara yol veresin…
Sessizlikte her uyandığım uykudan
Senin kardeş gıcırtını duyuyordum…

admin

Turgut Uyar – Turnam, Bir Ay Doğar Pasın’dan…

in Şiir

Cümle yolculara selâm ederim.
Dilerim yolları uğurlu olsun, aydınlık olsun.
Havalar günlük güneşlik,
Tuttukları altın olsun…
Bir gün, belli olmaz, bir bakarsın Turnam,
Şu kuru başımı alır ben de giderim…

Varıp Âşık İkramî’yi bulurum
– Gelmişleyin birkaç gece kalırım.
Onun sazı omuzunda,
Benim torba sırtımda
– Bir ay doğar Pasın’dan, Turnam
Bir ay doğar Pasın’dan, emmim kızı
Yüreciğim şak şak olur yolların arkasından
Bir ay doğar Pasın’dan,
Tepsi gibi m’olur, yâre mi benzer?
Bir ay doğar Pasın’dan ekmek gibi.
Çal İkramî, yürek bizim, yollar bizim, saz bizim
Şu dağlarda alaçiçek yaz bizim.
Boydan boya bu memleket bizim.
Yarın olur güneş düşer, dağlar kalkar doğrulur
Isıcacık gün içinde bir kahveyi tutarız.
Kamyon gelir yolcu iner,
Kamyon gider boşalır
Ortamızda Benli Döne, sarmaşdolaş yatarız…

Dile benden ne dilersen, serçe kuşu
Dile benden ne dilersen, telli Turnam
Dile benden ne dilersen, Alagözlüm
Parça parça yüreğimi önünüze koyayım.
Bu yol nere, Pasın’a mı, Toy’a mı
– Gül yanaklar üstündeki boya mı?
Yavri ceylân suya inmiş dolanır
Melil mahzun sevdiğini aranır.
– Kekliğimi doyurdular…

…….

Aman anem ben öleyim…

Cümle yolculara dua ederim.
Nasipleri bol olsun, dilekleri tutsun
Zile’den geçsin yolları, Sivas’tan geçsin
Pembeden, beyazdan geçsin..
Askerlere mektup götürsünler
Cümlesine selâm sabah iletsinler,
Az gitsinler, uz gitsinler
Sağlıcakla yurtlarına dönsünler..

Bir ay doğar Pasın’dan, Bekir efendinin kızı
Bir ay doğar gümüş gibi, bal gibi
Haydi Turnam, canım Turnam, yar Turnam
Al sazını garipçecik destine,
Bir türkü çal, yol üstünde, gurbet üstüne…

admin

Turgut Uyar – … se Turnam

in Şiir

Tekmil hatıralarımı bağışlıyabilirim
Rüzgârların ötesinde herkesçe yaşanmış,
Bir duvar, bir çocuk, bir kız, bir sevda
Bir ölüm geceler boyunca tekrarlanmış.
Issız yollardan bir dönüş gerisin geri
Havasız bir fanusta kalmışım sırtüstü
Bütün gerçeklerine inat Newton’un…
Bilinmemiş bir yıldızın ilk yolcusuyum
Kuşlar göklerimizde kanunla uçacaksa..

Ben gönlümü yollar için saklıyorum
Beni kızoğlan kız maceralara götürecek
Bir kurşuni perdeden yağmurlara bakıp ağlasam
Bir kara insan, bir kara sevda; bir kapkara çiçek
Ellerim deniz mavisinde şeffaf
Bakteriler gelir geçer karanlık damarlarımdan
Bir musluk açılmış, bir tuzlu su dolmuş gözlerime.

Bana ne, bir seher vakti Aladağ üzerinden
Cenuba dizi dizi turnalar geçecekse..

Alemde neyim var gözlerimden gayrı
Her yolun, her menzilin sevdalısıyım.
Bir kuş, bir bıçak, bir balık dipdiri
Dünyanın sonundan yüzyıllar evvel
Ben bir garip insan bıkmış, usanmış.

Varsın şarkısız kalsın ömrümce dudaklarım
Suyunu hep aynı çeşmeden içecekse..

admin

Turgut Uyar – Turnam, Bir Devir Çalsak Felekten

in Şiir

Dilerim ki, Tanrıdan yurdumun
Cümle çiçekleri açsın, kırmızı, mavi.
Yeşermedik yer kalmasın,
Kuru ağaç kalmasın.
Cennet misali…

Turnam, ben fakir bir insanım
Hani, yurdu kahveler, hanlar olanlardan.
Sürülüp çıkarılmış ömrü boyunca
Alaca hatıralardan..

Bir şey değil benim unutulmuşluğum
Ben gün gördüm vaktile yeterince.
Tut ki Vanlıyım, yahut Muşluyum
Kaderimi vurmuş sırtıma, düşmüşüm yola
Tenha kasabalardan..

Tekmil memleketim avuçlarımda
İşte Madenli, işte Yolüstü, işte Söğütlükızık
Emrahm, Karacaoğlanm âşık gezdiği yerler
Yazık Turnam, körolayım yazık.

Bu memleket bir dilim ekmek, boylu boyunca
Yemekle doyulmaz.
Bu söğüt, Hörünün bilekleri.
Bunlar topuk sesleri Şahsenemin
Bu Köroğlununki işte, mavili kız
Bu memleket kavli çakmak, sarma cigara
Bir rüzgâr, bir yaylâ gecesi, yıldız yıldız..

Yusufun Züleyhası vardı Turnam, bilirsin
Yanık Keremin Aslısı.
Benim de günlerimde, gecelerimde
Bekir Efendinin kızı.

İsterim eşle, dostla, yâranla,
Aydınlık günlerde, masallarla, yürekten.
Kerem Aslısile, Mahmut Elifile, zavallı
Ben ortanca kızıyle Bekir Efendi merhumun
Cümle âlem sevdiğiyle, kaygısız ve şen
Turnam, bir devir çalsak felekten…

admin

Turgut Uyar – Bir Sessiz Geceden Turnam…

in Şiir

Bir gün bir uyanıvermişim ki Turnam uykudan
Demirkazık sol yanımda, Dübbü Ekber karşımda
Lâcivert denizlerin ötesinde tekmil yıldızlar.
Bir gün bir uyanıvermişim uykudan,
Geçmiş, gelecek cümle rüyalar içimde.

Selâm sana Turgut Uyar, selâm sana Demirkazık
Hep iyi niyetlerle daim olasınız dilerim.
Saçlarım bir kutuptan öbürüne dek uzamış
Hanya’dan, Konya’dan, dünyadan geçmiş
Kitap olmuş yazılmış, kervan olmuş düzülmüş
Başlamış zari zari yaş dökmeye ellerim…

Mestolmuşum hür dünyasında düşüncelerin.
-Hür dünyasında düşüncelerin-
Bir ses tutmuş maşrıkla mağrup arasını.
Horoz ötmüş, kavga gitmiş, buzlar çözülmüş
Yeni bir devir başlamış, bitkilerden, ölülerden
Bir kelimesiz diyarda kalıvermişim…

…….

Sen olsan ne yapardın Turnam
Bir sandala atlamış denize açılmışsın
Yanında ne pusula, ne aş, ne azık
İşte karşında Dübbü Ekber, solunda Demirkazık
Salkımsaçak bulutlar, delibozuk dalgalar.
Bütün rahatlıkları sahilde bırakmışsın
Mor rüyalar asmalarda, pembeleri yatakta
Yola düşüp Huu demişsin, Huu işitmişsin
Arpa boyu, çavdar boyu, minare boyu değil
Tut ki gecelerce mısralar boyu gitmişsin..
Bir tuzlu sahile “Ben Robenson’um” deyip
Kemali azametle kadem basmışsın.
Kumlarda ayağının çatlak çatlak izleri
Garip garip ses verirmiş attığın her adım,
Söyle Turnam, insan olsun, köpek olsun, karınca olsun
Bir dost aramaz mısın?..

Yürümüşün akşam olmuş tâbü tüvan kalmamış
Boy vermeye başlamışlar yıldızlar kadir kadir.
Issız sessiz bir bozkır, manasız çimen çiçek
Düşün, şimdi yanında – konuşmasanız bile –
Düşük omuzları, adım sesleri, saçları ile bir insan
Ne denlû ısınırdı yüreciğin kimbilir?..

Okşamak geçerdi içinden parmaklarını,
Nefes alışını dinlemek uzun uzun.
Sonra, meselâ: – Ahmet demek, Ne var, demesi. –
Bozkır karangu, yol uyanık, yıldızlar uzak
Ahmet demek, Mehmet demek, kardeşim canım demek
Bir muhabbet ki sıcaklığına benzer yazın
Ve cümle kanunlara kafa tutmak.
Bu böyle devam edip gitmelidir Turnam,
Bütün yaratılmışlara selâm salmalı, selâm almalı
İyi günlerden, kötü yıllardan, baharlardan
Gecelerin peşinde kaybolmuş diyarlardan..
Alı! Şimdi şu sessiz gecemde bana:
-Turgut, kalk gidelim.- diyen bir dost olmalı…

admin

Turgut Uyar – Turnam, Bir Gün Bırakmıyacağım…

in Şiir

Güz geldi mi göçüp gidiyorsun buralardan
Mahzun kalıyor kalbim ve gözlerim..
Sen sevgileri ve yolları hatırlatıyorsun bana
Turnam, bir gün bırakmıyacağım peşini,
Ömrüm oldukça ardından geleceğim..

Bir yamalı yelkenden sular damlıyacak,
Veya gemici şarkıları söyliyeceğim bir şilepte.
Merhaba rüzgâr diyeceğim, merhaba maden kömürü
Verin elinizi, kahve kokulu sahillere.

Turnam, bir gün bırakmıyacağım peşini,
Cümle sevgilere, tekrar buluşmak üzre, veda.
Ormanlar, deniz çiçekleri, yunuslar
Vatanım tuz biber gibi kalbimde ama
Bu sevda başka sevda..

Hiçbir zaman dertsiz kalmadı gönlüm
Bir çift gözden, bir yapraktan, bir kuştan.
Daima daha taze, daima yeni baştan
Turnam bir gün bırakmıyacağım peşini,
Sen nereye, ben oraya, adım adım
İnsan sevdikçe iyileşiyor artık anladım..

Bilmem nerelere gidersin gönlünce
Hangi medar şehrine, bir akşam vakti.
Gürültülü sokaklar, evler, iri kuşlar
Çıplak kadınlar arpa döver taş havanlarda
Bir pencereden ansızın bir hazin şarkı başlar…

Bir basık meyhanedir köşedeki, kemerli
Yol boyunca keşkül uzatır sıska çocuklar.
Trahomlu ve sıtmalı bir viski içerim
Sahilde zencefil yüklü gemiler uyuklar..

Ne denmişse yalan hayat için,
İşte o, yaşandığı gibi sokaklarda.
Cümle geçmişimi aziz bileceğim
Turnam bir gün bırakmıyacağım seni
Yaşamak ve sevmek için ardarda,
Ömrüm oldukça peşinden geleceğim…

admin

Turgut Uyar – Turnam Seninle

in Şiir

Bir rüzgâra kapıldım da dolandım durdum
Ankaranın İstanbulun dışında.
Mecnun gibi mi dersiniz, Kerem gibi mi
Bir telli, turnanın peşinde?

Aman turnam telin, teleğin olayım
Yollarda koma beni.
Derdinmişim gibi taşı, palazınmışım gibi
Aman turnam telin, teleğin olayım…

Bir çalı dibinde, bir dağ başında
Öğlen uykularına varayım.
Turnam benim, canım turnam, hanım turnam
Bilirsin ben garibim, fukarayım…

Eksilmesin üstümden gölgen, rüzgârın
O günler içim alav alav yanıyordu.
Biz Sakaltutandan inerken sabağnan
Kars yeni yeni uyanıyordu…

Neresi olursa olsun, eyvallah
Şu gözün alabildiğine bizim memleket, turnam
Yol var – Dağdevirene artık tesviyei türabiyede
İkibuçuk kâğıda Pasinler, yallah..

Pasinlerde Ali Efendinin hanında
Bir uyku çektim doyasıya.
Hasırın üstünde, öyle rahat, kaygısız
Gölebertli Mustafanm yanında..

Otursam da sabahlara kadar ağlasam
Yollar geçiyor içimden yollar, uzak yakın
Ah, doyamadım daha, doyamadım doyamadım
Aman turnam, aman bu düş olmasın sakın..

Ben neye sevdalıyım böyle, bilmem
Binlerle yıldız kayıyor kanımda.
Şöyle dolaşmak, yıllarca, yüzyıllarca
Hür, yayan yapıldak vatanımda..

Aman turnam telin teleğin olayım
Beni kaçır, beni götür bırakma.
Kars olsun, Sivas olsun, Edirne olsun
Gözüm yok hiçbir şeyin yeşilinde, ağında
Beni taşı, bitin olayım, kölen olayım
Bir arpa tanesi gibi kursağında…

admin

Turgut Uyar – O Köy Yine Kendi Rüyasındadır

in Şiir

Heybetli Arsiyan dağlarında bir gün
Atım yoruldu, ben yoruldum.
Şimşekli, fırtınalı bir ikindi
Çektim atm dizginlerini, yağmurlar içinde
Banarhev köyünde indim..

Muhtarın odasında bir ben, iki yabancı
Birbirimizi yıllardır tanırcasına
Kurunduk, çay içtik, muhabbet ettik
Kurtlar, kuşlar ve bulutlardan uzakta
İnsan olduğuma gizli gizli
Bir sevindim bir sevindim..

Kadın lâfı geçti mi söz arasında
Bir tuhaf oluyordum.
Karanlıklar içinden inanmazsınız
Uzak uzak sesler duyuyordum.
Girdim yatağa, çektim yorganı
Banarhev köyünde, muhtarın odasında
Düşlerimin ve insanların yambaşmda
Sabahlara kadar uyudum..

Oranın sıcaklığı havasındadır.
Ben gidince bir şey değişmedi biliyorum.
Şad olsunlar hepsi suları, alabalıkları ile.
…….
O köy yine kendi rüyasındadır.

admin

Turgut Uyar – Bahar Başlangıcında Düşünceler

in Şiir

Şimdi Palandöken’de çoban Ahmet’in
Tabanlarının üç metre altında,
Sessiz bir bahar başlamaktadır.
Yol bulmuş da, kar suları toprağa
İnce bir sevda gibi işlemektedir.
Böcekler tohumlar kıvır kıvır
Akdeniz’de, meyve bahçelerinde
Çocuklar erikleri taşlamaktadır.

Benim de kötü geçmedi çocukluğum
Geçende oturdum da düşündüm.
Her gününde bir başka tad bulduğum,
İstanbul’un bir kenar mahallesinde,
Veya Eskişehir de evimizdeyken.
Şöyle birkaç saat düşteyim sandım
Sanki rahat bir toprakmışım da, içime
Bir cemre düşmüş gibi ısındım.

Babam zabitti o zamanlar
Şakaklarına hafiften ak vurmuş.
Çok bahar görmüş alından, yeşilinden
İşkodra, Yemen, Kafkas, Selânik
İşte senelerce dolaşmış durmuş.
Dalar da eski günlere anlatırdı.
Bahar her yerde baharmış ama,
Anadolu’da başka türlü olurmuş.

Doğrudur babamın dedikleri bir bir
Geyve boğazına varırken sağda,
Heybetli kayalar, bulutlar arasında
Bir köy, gözünüze ilişmiştir.
Gün ağarır, tren yavaşlar, pencerelerden
İnsan mis gibi bir ekmek kokusu alır.
Sanırım, bütün dünyada bahar,
Her yerden evvel bu köye gelir.

Sonra Erzurum’a kadar yol boyunca
Mahzun, sevdalı, sakin köylerim.
Kayaların üstünde, yol kenarında
Bazan elimi şakağıma koyunca;
Hepsi o Geyve’deki köy gibi olsa derim.
Sivas’tan, Erzurum’dan öte artık
Bir hain akşam başlar dağlarda
Acı acı yanmaya başlar gözlerim..

Babamın sözlerini hatırlarım
O güzel köyü Geyve boğazındaki
Gözlerime bir büyük yaprak açılır
Büyük günler düşünürüm, büyük ve güzel
Erkek, mağrur Anadolu silkinmiş..
Bir rüyadan uyanırım sessizce
Bilirim ki en güzel günlerinde mayısın
Kars’tan Ardahan’a salâvatla geçilir.

Şimdi İstanbul’un yazlıklarında
Sabahlıklı kızlar gül budarlar.
Geyve boğazındaki köy, babam
Bu bir uzun hikâyedir, anlatamam.
İçimde de bir tuhaf mevsim başlar
Dalarım uzun rüyasına tohumların
Bir kamış olur da büyürüm, kaygısız
Tuzgölünün batak sazlıklarında..

admin

Turgut Uyar – Türkiyem

in Şiir

Seni boydan boya sevmişim,
Ta Kars’a kadar Edirne’den.
Toprağını, taşını, dağlarım
Fırsat buldukça övmüşüm.

Sen vatanımsm, ekmeğimsin
Duyduğum, bildiğim zafersin yıllarca..
Zonguldak’ta 63 numara
Nazlı sahiller Akdeniz’de.
Sevdasın ciğerlerimde parça parça
Yarı kalmış dileğimsin…

Sen Koçhisar’da tuzum,
Sille’de kızım…
Çift kulaklı Sürmene bıçağı belimde.
Varmışım çiğ köfte yemeye Adana’ya
Dadaloğlu’ndan bir koçaklama dilimde:
– Şu yalan dünyaya geldim geleli..
Hey vatanım, bacım, sağdıcım, emmim
Senden bir yara her yerimde.
Desteye güreşmişim Kırkpmar’da.
Durmuş da yorgunluk çıkarmışım,
Bir akşam vakti
Dört bardak kırtlama çayla Erzurum’da..
Ardahan’a varmışım yollar uzamış
Bel vermiş, yol vermemiş dağlar.
– Yüce Tanrı dört yanını bezemiş,
Beni yakan bir Konyalı kızimiş..

Seni boydan boya sevmişim.
Ta Edirne’ye kadar Kars’tan.
Taşını, toprağını, yiğidini,
Fırsat buldukça övmüşüm…

admin

Turgut Uyar – Şehitler

in Şiir

Sen,
Adını bilmediğim bir köyde doğmuşsun..
Kucak kucağa büyümüşsün toprakla,
Yorulmuşsun, sevmişsin
Harman yapmışsın,
Çocuk yapmışsın,
-Topraktan korkum yok ki zaten-
Diyebilmişsin ölürken…

Sen,
Bir şehir çocuğuymuşsun,
Dev makinalarm gıdası olmuş kanın.
Büyüyememişsin
Sevememişsin.
Son merdane hücumunda manganın,
Şehit olmuşsun…

Sen,
Ilık bir sahilde doğmuşsun.
Beyaz bir eviniz varmış,
Ananla, babanla yaşamışsın,
Kanlı canlıymışsın.
Sedef yüklü,
Kadın yüklü gemiler varmış rüyalarında
Ölüm hiç aklına gelmemiş.
Fakat bir şafak vakti hastanede
Her şey birden bitivermiş.

Sen,
Bir orospu çocuğuymuşsun,
Belki hapishanede,
Belki kaldırımda doğmuşsun,
Ananla beraber kucaklarda sabahlamışsın.
O bile bilmezmiş kimden olmuşsun.
Lânetlenmiş, kovulmuşsun.
Vatan sevmeye değecek kadar güzeldir amma.
Yaşamak için fırsat vermemiş talihin sana…

Sen, şehir çocuğu,
Sen orospu çocuğu, hepiniz,
Toprağın nemli bekâretindesiniz.
Kitaplarda, türkülerdesiniz.
Hatıralarınız ıssız kasabalarda kaybolmuş,
Kiminizin kızı hizmetçi,
Kiminizin karısı metres tutulmuş,
Dünya nimetlerinden kırıntılar dişlerinizde..

Bir tükenmez bolluk içindeyken dünya
Harp gelmiş çatmış kader bu ya
Levhalar asılmış,
Davullar vurulmuş
Sırtta çanta, elde tüfek düşmüşsünüz yola,
Önünüzde bir kahraman onbaşı,
Canlı bir çığ gibi koşmuş yorulmuş.
Yarı kalmış işlerin, sevdaların telâşı,
Kiminizin göğsünde bir mendil,
Kiminizin muska.

Kiminizin resim
Dudaklarınızda yarım yamalak bir isim.
Kimbilir hangi hain ovanın düzünde,
Bir saniyelik sevinç olmuşsunuz,
Düşman toplarının gözünde…
Damarlarınızda hazza benzer bir sızı
Ölüm çiçeklenmiş gövdenizde yer yer,
Kırmızı kırmızı…

Şimdi en sakin uykulardasınız,
Vatan selâmetle, hürriyetle dolmuş,
Bayramlar, eğlenceler, şenlikler,
Siz uyuyun siz uyuyun şehitler,
Yattığınız yer artık hakkınız olmuş….

admin

Turgut Uyar – Ölüme Dair Konuşmalar 5

in Şiir

5
İşte ben hep böyle garip mahzun,
Bir şey beklermişçesine yaşıyorum.
Bazan öyle günlerim oluyor ki, Elâgözlüm,
Ne oldu, nasıl bitti şaşıyorum..
Bazı bilmem, gün nasıl başladığında,
Kayıp kayıp gidiyor dünya bıkkın bakışlarımdan.
Yaşıyorum, yaşıyorum da bitmiyor,
Bir tutam sakız oluyor ağzımda zaman..

Yaşamak ne kadar çekilmez gelse de arasıra,
Bu görmek, bu sevmek, bu aziz sıcaklık tende.
Bu bir nimet, bu bir nimet, bu Elâgözlüm,
Bu yaşamak bir şiir; harikulâde.

Sen ki, saçından tırnağına kadar
Bir hürriyete bedelsin,
Bu ılık saçlar, bu gözler; fakat her şeyden önce
Yaşadığın için güzelsin..

İşte böyle yeşil bulutlar misali senelerce,
Oradan oraya elinde kaderin.
Kimbilir kaç kere üstünden geçtim,
Şarkılar söyledim karşısında
Bir gün bana mezar olacak yerin..

Gerçi şimdi çağımız değilse de Elâgözlüm,
Bu bir kötü tecelli ki, nasıl diyeyim.
Bir gün bir kara gölge görürsen gözlerimde
Akşamsa beni uyut..
……..
Bir nefis sabahsa eğer, ölümü
Ellerin ellerimde bekliyeyim…

admin

Turgut Uyar – Ölüme Dair Konuşmalar 2

in Şiir

2
… İşte günlerden bir gün Elâgözlüm,
Yeni bir başlangıçla bitecek ömrümüz.
Amenna ve Saddakna,
Bari hoşça geçse günümüz…

Hangisine tasa edeceğiz, şaştık.
“Ölüm derdi, kalım derdi” derken
Dimyata pirince giden misali,
Yolun ortasına ulaştık…

Ölüm bir hatıra gibidir insanda;
Kâh hatırlanır, kâh unutulur.
Fakat bir gün, bir gün nihayet
Gözle görülür elle tutulur…

Şimdi taştan çıkardığım ekmekle,
Çorba içmedeyiz sıcak sıcak.
Fakat yarın kim diyebilir ki Turgut,
Hatıra olmayacak?..

Unutmak istiyorum zaman zaman,
Ne yapsam, ne etsem olmuyor,
Kabulleniyorum,
Kabulleniyorum da -gelgelelimİçim
içimi yiyor…

Nasıl ki, unutamaz insan
Bir kez gerçekten sevdi mi…

Senin anlıyacağın Elâgözlüm şimdiden
Alıştırıyorum kendimi…

admin

Turgut Uyar – Garip Anadolumun Dağları

in Şiir

Garip Anadolumun dağlan,
Dağların efendileri, ağaları.
Güzelsiniz, ulusunuz, hoşsunuz,
Dört mevsim içinde dört mevsim kışsınız.
Garip Anadolumun dağları,
Dağların beyleri, ağaları…

İyi kalbli, anlayışlı, gösterişsiz,
Fakir köylerimi beslersiniz.
Bazan yolsuz korsunuz, yoksuz korsunuz,
Haritada bile ne heybetli durursunuz.
Fakir Anadolumun dağları,
Ramanlarım, Nemrutlarım, Süphanlarım,
Verecek bir şeyim yok ise gönlümden başka,
Uğrunuzda, üstünüzde kalsın kanlarım..

Garip Anadolumun dağları,
Dağların efendileri, ağaları.
Oy, dağlar, garplı dağlar, şarklı dağlar,
Türkülü şarkılı dağlar.
…….
Ardınızda yâr ağlar..

admin

Turgut Uyar – Mersiye

in Şiir

Büyük bir vatanseverdi,
İnkılâplar yapamadı,
Binalar falan kuramadı gerçi.
Sessizce çalıştı masasında.
Evrak kaydetti.
Ve tevazu gösterdi halince.
Nihayet vadesi yetti.
-Ecelin sunduğu şerbeti içti—
Allah rahmet eylesin,
Hüsnü Efendi.

admin

Turgut Uyar – Sonnet

in Şiir

– Yalnızlık için

Çekemezsin bir yere sineden başka.
Biliyorum günler hep böyle geçecek.
Ne akşamleyin komşu, ne bir akraba,
Ne bir dost, oturup karşılıklı içecek..

Yalnızlık sade şurda burda değil,
Düşüncede, hatırada ve dilekte.
Hangi taşı kaldırsan, nerde “of!” çeksen,
Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte..

Bilmem rengi nasıldır, boyu ne kadar.
Biçen her kimse yıllardır yanlış biçiyor.
Bir elbise ki, alabildiğine dar..

Nedir bir türlü sırrını anlamadık,
Kimdir bizimle böyle şaka ediyor,
Hangi cebini karıştırsan yalnızlık..

admin

Turgut Uyar – Yalağuz

in Şiir

Bektaş yüce dağ başında -yalağuz-du.
Bektaş zaten doğduğundan beri -yalağuz-du…
Bir sopa, üç beş koyun, bir köpek,
Bulutların içinde kendi kendine -yalağuz-du…

Mintanı ile yalnızdı, çarığı ile yalnızdı,
Bilinmez düşünceleri, Tanrısı ile yalnızdı…
Köyde, şehirde, kasabada, dağda
Beş on kelimesi, diliyle.
Yalnız insanların o garip haliyle;
Yalnızdı Bektaş, yapayalnızdı..

Bektaş mayıs böceği kadar yalnızdı,
Esaretinde hürriyetinde sevdasında,
Üç yaşında da yalnızdı, on beşte de, seksende de,
Yağmurların altında, bulakların kenarında.
Türküsünde, koşmasında, şarkısında,
Tamamda da noksanda da,
Papatya gibi yalnızdı, kuşyemi gibi yalnızdı.
…….
İğneden ipliğe işte Bektaş, yapayalağuzdu…

admin

Turgut Uyar – Arz-ı Hal

in Şiir

Ben de günahkâr kullarındanım Allahım…
Bir “Kulhuvallahi” bilirim dualardan,
Bir de “Yarabbi şükür” demeyi doyunca.
Bir kere oruç tutmam ramazan boyunca,
Ama çekmediğim kalmadı sevdalardan.
Ben de günahkâr kullarındanım Allahım!..

Benim gibi kulun çok dünyada, Allahım!..
Eğer bilmiyorsan işte, haberin olsun.
Ekmek derdi, aşk derdi unutturdu seni.
İnsan hatırlamıyor dün ne yediğini.
Zaten yediğimiz ne ki hatırda dursun.
Benim gibi kulun çok dünyada, Allahım!..

Yazdıklarıma sakın darılma Allahım!..
Meleklerin sana bunları söylemezler.
Artık, pek yarattığın gibi değil dünya
İnsanlar hem sabuna karıştı, hem suya:
Ne olursun, hoşuna gitmediyse eğer,
Yazdıklarıma sakın darılma Allahım!..

Sana bir şey soracağım, affet Allahım!..
Beş vakit kızlar doluyor camilerine,
Beyaz yaşmaklı, beyaz tenli, masum kızlar…
Benim bir defa görüşte yüreğim sızlar;
Sen tutulmadın mı, içlerinden birine?
Sana bir şey soracağım affet, Allahım!..

İşte insanlar bu minval üzre, Allahım!..
Kıt kanaat sere serpe yollar boyunca…
Sen, bizim için hâlâ o ezeli sırsın.
Sen de, bizi bilmiş olsan, başkalaşırsın..
Herkesin kederi, gailesi boyunca.
İşte insanlar bu minval üzre, Allahım!..

admin

Turgut Uyar – Yad

in Şiir

Güzel günlerim vardı yağmurlarla ıslanan,
Ve güzel gecelerim masallarla dopdolu.
Her şey, her şey güzeldi, gözyaşı, dünya, zaman,
Böğürtlen topladığım ıssız, tozlu köy yolu,
Güzel günlerim vardı yağmurlarla ıslanan.

Ufacık korumuzda dolaşırdım korkuyla,
Ve Allahı arardım serçe yuvalarında,
Bulamayınca dua yollardım akan suyla,
Göğü bulutlar saran bahar havalarında,
Dolaşırdım ufacık korumuzda korkuyla.

Seyrederdim göklerde her gün büyüyen ayı.
Ve kale duvarından yıkık mezarlıkları,
Bana korkunç bir devi hatırlatan kayayı.
Ve annemin taktığı mavi nazarlıkları,
Seyrederdim göklerde her gün büyüyen ayı.

Odanın ortasında yanan petrol lâmbası,
Ve bazan şimşeklerle aydınlanan geceler.
Bacamızın üstünde duran leylek yuvası,
Ne güzeldi ne güzel masallar, bilmeceler.
Odanın ortasında yanan petrol lâmbası.

Neş’elerim geride kaldı eski günlerde,
Güzel günlerim vardı yağmurlarla ıslanan,
O doğduğum diyarda, o kuru ıssız yerde,
Petrol değil masaldı lâmbalarında yanan
Neş’elerim geride kaldı eski günlerde…

admin

Turgut Uyar – Yasin Efendi

in Şiir

İstanbul’da bir Yasin efendi vardır.
Sahaflarda bir dükkâncağızda.
Allah ne verirse ama üç ama beş,
Şükreder oturur…

Sabah erken gelir Sultan Selim’den
Dükkânının önünü sular süpürür.
Sahafların en güzel vaktidir,
Karşıdan karşıya yârenlik olur.

Bir çay ısmarlayınca acem çaycıdan,
Minderli sandalyesine kurulur
Bilinmez hayalleriyle saatlerce
Oyalanır durur…

Tarçın tarçın kokar elbiseleri,
Teşbih çekerek akşama kadar
Güvercinler için mısır, darı
Ve Mızraklı ilmihal satar.

Akşam oldu muydu Yasin Efendi
Paltosunu giyer, dükkânını kitler,
Beyazıt fırınından bir ekmek alıp,
Evine döner…

İstanbul’da bir Yasin Efendi vardır.
Sahaflarda bir küçük dükkânda,
Asma çardaklarının yeşilliği altında
Allahına şükreder oturur…

admin

Turgut Uyar – Sularda Ürkü

in Şiir

suların çoğaltığı seslerden ürküyorum
yorgunluk veriyor ürkü
alacakaranlık gibi anlamsız bir şey
bir çoban kepeneği gibi ya da
gelip çakılıyor aklıma
sonra hiçbir şeye benzemiyor
bir saat iki saat üç saat gibi şeyler oluyor
ama
hiçbir şeye benzemiyor
tutturduğum türkü
nedendir bilmem
Edip’le söylediğimiz zaman
oluyordu halbuki

admin

Turgut Uyar – Kıştan Kalan Soğukluk

in Şiir

yine de kötü bir kış geçirmedik sanıyorum
altın düştü örneğin
karlar beyaz yağdı, direndi uzun zaman
geleceğin sevgisi bir aklık olarak başladı
sevgilim senin ellerin bir keçi sever kadar taze
sevgilim kolera yavaşladı
üstelik birkaç kez de aya gidildi
gelindi bile

şimdi ey benim badem gözlüm
su çiçeği, kızamık boğmaca geçirmişim
ancak ölünce hatırlanan sarışınım
altın sarısının beyaza dönüştüğü şu günlerde
sabah sabah aç karnına ölünen şu günlerde
kararlı yüreğin bir manşeti yadırgarken
silah kullanmayı isterken ellerin şu günlerde
-sana onu da öğretirim-
yüreğin kıpır kıpır yerinde duramazken
saçını taramamaktan aktardığın sıkıntı
sarı bir boya halinde parmaklarına yayılırken
öyle bir sarı boya ki kanlardan damıtılmış
ve kanların bağışlanmaz dirimini taşıyan
sana bir türkü söyleyeyim
güzel olmasın gerçek olsun
beklet kendini hazır dur
adı belirsiz bademlerle birlik dur
kağnı güdenlerle birlik dur
şehir kuşatanlarla birlik dur
ölen ve yara alanlarla birlik dur

bir tarihte bir dağ yamacında
onikibinsekizyüzelliüç kişi öldü
yamaç yeşildi çünkü bir bahara başlıyordu
ölenlerin bir kısmı, küfeksiz, onların bir kısmı
tüfek müfek bir yana donsuz gömleksizdi
sayı bilmezlerdi toptandılar
böylece bir yerlerde toplandılar
yürekleri uzun bi süre atmadı
aslında
çoğu da insan olduğundan yüreksizdi

bir sürü alan ve ova bir sürü ağaçaltı ve orman
ölmemeye bir sürü bahane
örneğin suyu görünce hemen ayaklarını soktular
çünkü gölgeli bir su her zaman
bitmemiş bir yapıda her zaman
çünkü sonu buysa
ölmek elbette gereksizdi

bilirim hoşuna gitmiştir bu ilkel türkü
ilkelliği bütün bir yaz ve kış yaşanan
çünkü sağlıklı bir güneşe taparsın sen
her bir ışını şiir yazanlara umut ve hüzün veren
bir karanfil olarak süner gider belleğinde
atı ve insanı doyuran çavdar
sevgilim hazırlığın tamdır
ve şiire artık saygın yok
üstelik ben de seninleyim bu konuda
pazardan karsız dönen köylüler gibi

kanın ateşin ve seslerin böyle cömertçe kullanıldığı
böyle sorumsuzca kullanıldığı bir dönemde
herkesin şimdilik hakkı vardır hüzünlenmeye

yukarda dediğime bakma aslında
başarısız boktan bir kış geçirdik
kanımız bile doğru dürüst akmadı
bir sürü çocuğu öldürdüler.

admin

Turgut Uyar – Hazırlandın Diyelim

in Şiir

Hazırlandın diyelim bir yolculuğa
“Bu, yalnızlığa da olabilir” diyor birisi
Dayanıklı mısın bakalım
Silahın nedir
İlkin asfalt ve beton
Bir bakarsın önün ardın su kesilir
Yüzme de bilmezsin ayrıca
“Çocukluktan kalma şeyler bunlar”
diyor matrağa düşkün biri
“Nasıl olsa yenilir”
Oysa kavradığım her şeyin adını bilmek
Biraz bunaltıyor beni
Örneğin bir atom santrali projesi
Hollandadaki bir caz konseri
Öleceğimi biliyorum nasıl olsa
ama gölgemi önüme düşürüyor
güneş önümden gelirken
şaşırıyorum gövdemi
Matrağa alışkınım aslında ama
İlle kayayı delen incir,
suları aşan gemi!

admin

Turgut Uyar – Akçaburgazlı Yekta’nın Mahkeme Kararını Aldığında Söylediği Mezmurdur

in Şiir

Önce onların yanında çok iyi yüz gördüm.
Beni kapıdan karşılayıp ağırlarlardı.
Sofralarına konuk ederlerdi.
Onlar iki kişiydi ben birdim.
Bana elmadan sıkılmış soğuk sular sunarlardı. Kapılarını kapım bellemiştim.
Evlerinde oturacak yerim vardı.
Önce onların yanında çok iyi yüz gördüm.
Evleri gürültülü şehirden iki bin ayak uzaktaydı.
Tahtadan yapılmıştı.
Beni kapıdan alırlardı, -hoş geldin- derlerdi, onları sevindirirdim.
Birlikte yaşıyorlardı, çocuksuzdular.
Birinin adı Gülbeyaz’dı, o kadındı, öbürünün adı Sinan’dı, o erkekti.
Ben otuzunda Yekta’ydım,
Akçaburgazlıyım, oradan geldim,
Herkes bir yerlidir çünkü, Ben, Yekta bunu pek hoş buluyordum.
Sonra az ışıklı odalarına çıkardık. Bana yeniden -hoş geldin Yekta, bizi
sevindirdin senin yanında birçok şeyleri hatırlıyoruz- derlerdi. Serin
örtülü minderlere oturmak için ayakta dururduk. Beklerdik, Perdeleri
beyaz nakışlı olurdu. Halıları bütün odanın döşemesini usulca mor mor
örterdi. Patlıcan örnekleri ve turuncu güneşler vardı üstünde.
Birden hepimizin aklına o denizler gelirdi. Ayakta durmayı istemezdik. Serin
örtülü minderlere otururduk.
Bana -serin örtülü minderlerimizin üstüne otur- derlerdi.
Bana elmadan sıkılmış soğuk sular sunarlardı. Evlerinde oturacak yerim vardı.
Tütün sunarlardı.
Bir dinlenme zamanı kadar birbirimizi duyardık. Alışmak için zorluk çekmezdik.
Çünkü karşıt yerlerimiz kalmamıştı bilirdik. Girintilerimiz çıkıntılarımız
uygundu. Sussak da ses çıkarmazdık.
Karanlık her yere girerdi. Çünkü her yerde gece olur, Ben, Yekta bunu pek hoş
buluyordum.
Karanlık, serin örtülü minderleri sarmalayan az ışıklılığı altedemezdi. Çünkü
biz öyle bellemiştik. Halı da az ışıklı kalırdı, onun güneşleri,
patlıcanları da, minderlerin serinliği de. Az ışık, bizim, yani onların ve
benim, Yekta’nın, kaçtığımız yer değildi. Birbirimizin ışıktan kaçıracak
yerlerimiz yoktu. Az ışıkta da çok ışıkta da değişmezdik. Hep tıpkı
kalırdık.
Orda buluşmayı severdik yalnız.
Sarı bir kuşları vardı.
Adına kanarya derlerdi. Küçük bir kafeste odayı doldururdu.
«Ama ben onların ölümlü, yanılgan insan,
Geçen ve bir daha geri gelmeyen bir rüzgâr
olduklarını unuttum. »
Çünkü unutmak bana göreydi.
Çünkü ben de ölümlüydüm. Ben, Yekta, bunu pek hoş buluyordum.
Bu unutmak değildi, içinde olmaktı onun.
Önceleri daha iyi mi idi, bilmiyorum.
Gidip geldiğim,
Durulduğum koyu geceler vardı. Yıkık değildim.
Yıkılıp yeniden kurulmamıştım ama, yıkık değildim.
Gaz lâmbaları yakardık,
Ensiz çalgılar çalardık geceye.
Tekliğimiz ayışığına boğulur giderdi.
Teker teker üçer kişi olurduk. Öyle de iyiydi.
Ben ona, Gülbeyaz kadına, eski yalnızlığımı söylerdim.
Ben söyledikçe eskirdi,
Uzaklaşırdı.
Onunla. Gülbeyaz’la bakışır ısınırdık.
Sonra yanılgan insanlığım başladı.
Birinde üç gece dört gündüz orada, evde kaldım.
Üç gece dört gündüz Sinan’ın yatağında kaldım.
Gülbeyaz’la Allanın emri olduk.
Ne o beni kandırmıştı,
Ne ben onu baştan çıkarmıştım. İkimiz de bildiklerimizin ötesine,
bulduklarımızın üstüne çıkmak istemiştik. Bir noksanlığı vardı sanıyorduk
bütün olanların belki. Ama aslında bütünlüklerimize bahaneydik. Sinan
uzaktaydı. Sinan çemberimizin dışındaydı. Sonra ne bulduk.
Süregeldikçe kutsal gibi,
Kesildikçe kirli, utandırıcı.
Ama utancından kaçmayı biliyorduk.
Kutsal gibiliği üç gece dört gündüz kurtlar gibi bizi kovaladı.
Sonunda öyle bulduk.
Utandırıcılığı öbür insanlardan değildi.
Karşılaştırmadan değildi.
Birdenbire kendi boşluğundandı,
Gelip geçen avutuculuğundandı. Beklemesi vardı.
Kanaryayı görmek ayaklarımızı dolaştırıyordu.
Minderler serin değildi artık. Ben, Yekta, bunu pek hoş bulmuyordum.
Ama dördüncü gecenin yalnız sabahında yine,
O, Gülbeyaz
Benim ilk aklıma gelendi.
O kıyıdaki denizlerin mavişiydi artık.
Önce ve birden değişen dağlar oldu.
İstemek ve vermek başlamıştı çünkü.
Alamamak başlamıştı çünkü.
Gitgide düzelirdi biliyorduk.
Bunu bekliyorduk.
Yeni yeni yerler bulmuştuk birbirimizde
Onunla, yani Gülbeyaz’la ben.
Kaybettiğimizi bir zaman unuttururdu.
Bir zaman yerine yenilerini koyardı
Artık çok ışıktan kaçıyorduk. Gizleyecek yerlerimiz olmuştu birbirimizden.
Hem ikimizin ondan, yani Sinan’dan, hem birbirimizden.
Yine bir eksikliğimiz tamamlanmıştı galiba. İyice seçemiyorduk ama,
anlıyorduk. Uzun yaz gecelerinin durgunluğunu, geniş yapraklarının salıntısı
ile tamamlayan gizli bitkiler gibiydik. Kaçmamız telâşlı değil
sevindiriciydi önce. Ben o zaman, Tanrının, benim yapıma kattığı tatların,
bende ötedenberi durmakta olduğunu, daha ötelere kadar da durmakta
süregideceğini farkettim. Bu beni kendi yanımda yüceltiyordu. Gülbeyaz benim
toprağımı işleyen, kazmaydı. Günah olamazdı yaptığımız. Ben onun çeliğine
göreydim ancak. Biz her şeye inanmıştık. Her şey bizi inandırıyordu ama,
O’nun, Gülbeyaz’ın yanına artık,
Serin minderlerde oturmaya gitmiyordum.
Akşamüstleri yakıcı kırlardan suvata inen kır hayvanları gibi gidiyordum.
Kapıları benim çeşmemdi.
Ekmeğimi edindiğim ocaktı.
Bir bu benim dengemi sarsıyordu.
Beni. ateş sıcağında kavuruyordu.
Suvata inen yanık kır hayvanları gibi gitmemeliydim.
Kapısı ekmeğimi edindiğim ocak olmamalıydı.
Benim bu kavurgan sanılarını belki gizlediğimizdendi.
İnandığımı kurtarmalıydım.
Beni bulup çıkaran, ekleyip bütünleyen,
Bu duyguyu -Kurtulursa eğer bu güçlülüktü-
Arı duru etmeliydim, temizlemeliydim.
Önce onlardan çok iyi yüz gördüm.
Beni elimden tutar belliyordum.
Ona, Sinan’a -Bizi kov- dedim.
Onun kovduğu bizi ödeyecekti.
Onun gözünde kovulmuş olacaktık ama, biz kendimizi kutsanmış belleyecektik.
O, Sinan bizi kovmadı.
İnsanların adaletini, yani öcü, aramaya başvurdu.
Bizi yakaladılar.
Yani Gülbeyaz’ı ve beni, Beni. Akçaburgaz’lı Yekta’yı. otuzunda.
Yargıçların katına diktiler umudum nerdedir.
Bizim inanarak ettiğimizi yerlere çaldılar, ululuğu nerdedir.
Biz onu bulmuştuk, tükürdüler.
Bizi kirlettiler, yazıklar oldu bize.
Benim donumu ve Gülbeyaz’ın donunu
Ve yattığımız yatağın örtüsünü
Yüreksiz kişilere gösterip onları güldürdüler.
Halbuki biz o örtülerde yatarken,
Aklımız en ulu yerlerdeydi gücümüz.
Biz o zaman yaptıklarımızın günahını değil, yüceliğini biliyorduk. Bu, iki
gücün bir yeniye varması, bir yeni yaratmasıydı. Bu çiftleşme değil
tekleşmeydi. Tekleşmenin bir yönüydü. Yazık bize. O zaman bütün insanlara
inanıyorduk. Yıkmak istediler yıktılar. Yazık bize. Herkesin bir gün
ağlayabileceği, herkesin varamadığı için kutsallığını bulamadığı bir yere
götürüp, yüreksizleri güldürdüler, bizi alçaltıp ağlattılar. Yazık bize.
Olsun yaptılar şimdi kime sığınalım.
Nereye gitsek o yıkıntı bizimle artık.
Yeniden kursak korkarız.
Bu yıkıntı toz duman. Donumuzu gösterdiler.
Yazık bize şimdi nereyi tutalım.
Hangi yolu belleyip oraya düşelim.
Önceleri onlardan iyi yüz görürdüm
Bana elmadan sıkılmış sular sunarlardı.
Serin minderleri vardı, Ben, Akçaburgaz’lı Yekta, Cahil çocuksuz, bunları
pek hoş bulurdum.
Yanılmadım pişman değilim bu da vardı.

admin

Turgut Uyar – Bir İntihar Akşamı Üzerine Söylenti

in Şiir

Kısacık yoğun bir akşam
herkezin yüzünün bir anıya karıştığı
yoğun bir akşam
bana bir memur gibi davrandılar hastanelerde
ve bir intihar üstüne söylenti
bütün kıyıları dolaştı durdu
kısacık bir akşam

Kısacık serin bir akşam
kelebeklerin atlarla yarıştığı
yoğun bir akşam
bazı mektuplar damgalandı postanelerde
oturuldu bir takım şarkılar söylendi
bir adam bir kadının kapısını vurdu
kısacık bir akşam

Neyi söylesem bir kahramanlıktı
içinde azıcık buluştuğumuz
bir bulutla bir kağıt peçete arasında
kısacık yoğun bir akşam
şaşırdım hüznümü nerelere bıraksam
bir yanda kasıklarımın sarsılmaz gücü ve
kısacık yoğun bir akşam

Her şey bir unutkanlıktı
arada bir deliler gibi kavuştuğumuz
tüfekle vurulmuş bir parsın yarasında
kıcacık yoğun bir akşam
biliyordum bir soğuktu nereye varsam
bir yanımda bir el bir yanda vazgeçilmez bir sancı ve
kısacık yoğun bir akşam.

Kim karıştırdı gerçekliğine
yaşadığım sonsuzluğun
ve oturuldu bir takım şeyler söylendi
imla kurallarıyla mutsuzluk üstüne
kısacık bir akşam
duraladım ne yapsam

Kim karıştırdı gerçekliğine
su terazilerindeki ensizliğin
ve fotoğraflar çekildi ben çıkmadım herkes eğlendi
araba vapurlarıyla denizsizlik üstüne
kısacık bir akşam
o kadar kısa ki bir akşam

yüzümü suyun ardında buldum
kıyılar bu yüzdendir öyle dediler
kısacık yoğun bir akşam
serin bir akşam öyle söylediler…

admin

Turgut Uyar – Yılgın

in Şiir

Bir sargın umut yakaladım onu kuşandım
Serin mavi bir gökyüzü buldum onu kuşandım
Denize doğru sokaklar gördüm onları da kuşandım
Üstlerine üstlük seni kuşandım
Tedirgindim namussuzdum deli deliydim
Uslandım.

Üç dilim kavun kestim birini ben yedim
Kavundan üç dilim kestim birini yedim.
Birini sana ayırdım kadın al birini sen ye

Sabah olsun sabah olsun ilk işim bu
Öbürünü götürüp civcivlere vereceğim.

Senin bir yönün var orada durur yaşarım
Bir de acun var ben içindeyim
Ben içindeyim tüm itlikler sahanda yumurtalar onun içinde

Orospular içinde Hurşit Bey içinde sen içindesin
Üç dilim kavun kestim birini sen ye
Kabuğunu at Hurşit Bey’i at itlikleri at

Durup durup sana sesleniyorum.

admin

Turgut Uyar – Bıktım Böyle

in Şiir

Üç yıl sonra mıydı bilmiyorum
ama ekimin onbeşiydi biliyorum
ekimin onbeşiydi ama
ekimin onbeşinde ne oldu bilmiyorum
herkesin sular gibi dağıldığı ama herkesin
bir sur önünde miydik bir yolda mı
semtini bilmediğim bir karakolda mı
sonra topluca bir bahçede durduk

bıktım böyle sayrılıklardan
ateşim çıksa neyse ne
neyi bıraksam aklımdan bir suya karışıyor
bir büyük savaşda Kıbrıs kıyılarında
vurulan ve ölen bir askerin
çelik miğferi gibi
dipde ışıltısını görüyorum yalnız
elimi eteğimi çekiyorum bahçeden
sazlıklara vuruyorum belliğimi

zalim bir ilk yazdı ama yaşadığımız
işte bunu unutmamalı unutmamalı
bir ölüm nefes alırken bir dudakda
öbür bütün şeyleri nasıl anlatmalı
miğferin paslandığını usul usul
bir yangının söndüğünü
ve suların pırıl pırıl kaldığını
bir otobüs Mersin den Mardin e giderken

o zaman aşkınla dol kalbim
nerden ne kadar derlediysen o kadar
senin kendine seçtiğin alameti farika
uzun bir gece görünümünde geçerli hala

admin

Turgut Uyar – Beklemiş Bir Paket Cigaranın Son Umuduna

in Şiir

İşte suyumuzu kestiler ama masamda yine bir çiçek
bir çiçeğin akşamı elbet bir çiçeğe benzeyecek

nasıl güzel nasıl diri bir çiçek
dipdiri adamlardan biri bir çiçek

evet ben son ve kesin umuduyum bir paket cıgaranın
bir köhne câmekanda sararmış alıp içmemi bekleyecek

sonsuz bir camekânda
başlangıçsız bir çiçek

alırım seni tüttürürüm bir gün güzel tütün
söyle kim var bunu benden daha iyi bilecek

ey kalın duman gün senindir
kim var senden daha doğru tütecek

ben gelirim seni alırım büyük alanlara gideriz
seninle ben o kavruk biçim bir de o diri çiçek

ne sandın bütün alanlar bizimdir
biziz ne varsa kalan, biziz ne varsa gerçek

işte suyumuzu kestiler bu bir eylüldür ey teşrinievvel
geleceksin intihar özlemleri de kıraçlar da gelecek

nerden baksan bir bütün hüznümüz
nerden baksan sonunda o diri çiçek

ki hüznü bir mavilik duygusuna bozar gideriz biz
çünkü biliriz yılkılarımız serin yaylalarda üreyecek

yağmurlar yağar o serin yaylalara
çünkü serin yaylalarda otlar büyüyecek

bir çiçek bahçesinin elinden tutarız biz, biz olmasak kim ne
kim pundunu bulup paralara kötü pazarlıklara böyle sövecek

ey eski camekân ey diri çiçek
biz olmasak şunlara bunlara kim sövecek

ben seni alırım sakin evime koyarım sakin sonra gideriz
gözlerim mavi, senin dumanın mavi, yüreğimiz bir okka çiçek

suyun da denizin de mavi ve avuçların
biliyorsun bir gün gökyüzü değişecek

işte sürahiyi kırdılar suyumuz kesik hadi bakalım
ey camekân seninle biziz ancak bunları yenileyecek

hadi bakalım ey durgun çiçek
hangi ıslak mendil bunları söyleyecek

tatil bitti. güzel hasır şapkamı bir bıçakla değiştim
suyumuzu kestiler işte ama masamda o diri çiçek

tatil bitti şapkamı değiştim bir bıçakla
o bıçak bir güzel cıgara gibi işleyecek

admin

Turgut Uyar – Yokuş Yol’a

in Şiir

güllerin bedeninden dikenlerini teker teker koparırsan
dikenleri kopardığın yerler teker teker kanar

dikenleri kopardığın yerleri bir bahar filân sanırsan
kürdistan’da ve muş – tatvan yolunda bir yer kanar

muş – tatvan yolunda güllere ve devlete inanırsan
eşkıyalar kanar kötü donatımlı askerler kanar

sen bir yaz güzelisin, yaprakların ekşi, suda yıkanırsan
portakal incinir, tütün utanır, incirler kanar

bir yolda el ele gideriz, o yolda bir gün usanırsan
padişahlar ve muşlar kanar, darülbedayiler kanar

muş – tatvan yolunda bir gün senin akşamın ne ki
orada her zaman otlar otlar ergenlikler kanar

el ele gittiğimiz bir yolda sen git gide büyürsen
benim içimde çok beklemiş, çok eski bir yer kanar

admin

Turgut Uyar – Çokluk Senindir

in Şiir

özenle soyduğum şu elma söyle şimdi kimindir
özenle ne yapıyorsam bilirsin artık senindir

suya giden adam mesela omuzunu eğri tutsa
güneş su ve adamın omzundaki eğrilik senindir

ayağa kalkarsın, adına uygunsun ve haklısın
kararan dünya bildiğin gibi sık sık senindir

kararan dünya, yeni bir güle bir ateş parçasıdır
bir ateş parçasından arta kalan soylu karanlık senindir

bir deneyli geçmişi aldın geldin yeniyi güzel boyadın
ben bilirim sen de bil ilk aydınlık senindir

çünkü bir silah gibi tutarsın tuttuğun her şeyi
her yeri bir uyarma diye tutan ıslık senindir

senindir ey sonsuz veren ne varsa hayat gibi
tutma soluğunu, genişle, öz ve kabuk senindir

ey en güzel görüntüsü çiçeklere dökülen bir çavlanın
aşkım, sonsuzum, bu dünyada ne var ne yok senindir

admin

Turgut Uyar – Göğe Bakma Durağı

in Şiir

İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Hekes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyorum
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım

admin

Turgut Uyar – Söylenir

in Şiir

söylenir ve yarım kalır
bütün aşklar yeryüzünde
bir kaktüs bol sudan nasıl
nasıl çürürse öyle

en sevdiğim temmuzdu aylardan
hazirana benzediği için biraz
biraz da kendiliğinden
belki de müşteriye iyi davranan
efendi bir bakkal kimliğinde

nasıl mutlu oldum iki yaz
nasıl mutlu oldum kardeşler
salkımsöğüt bir ben iki
bir üçüncü var mıydı bilmiyorum
üçüncü vardı elbet
bir yaban ördeğinin sevincini taşıran
bir sonbahar gibi köpüren
temmuza benzese de
öyle oldum ki anlatamam
sıcak yaz
solgun bir coğrafya gibi belleğimde
şapkalar çiçekler eski elbiseler
geçmişi olan eski elbiseler
denizden çıkan bir ışık
unutulmuş bakımsız arka bahçeler
öyle oldum ki anlatamam
her mevsimde sonbaharı taşlayan
bir çocuk nasıl olursa öyle
belki de bitip tükenmeyen
bir fetih döneminde
atlar nasıl kişnerse
yani durgun bir suyun
erguvandan aldığı renkle
gidip geldim caddelerde
Fatih nerdeydi Samatya nerde
nerden gidilirdi Üsküdar’a
düşünüp durdum günlerce

anlatamam ormanların ettiğini
nasıl dayandım o mutluluğa
tükenmez bir ışık olan mutluluğa
deniz ve ışık olan
karmakarışık bir mutluluğa
nasıl

şimdi bir şarap gibiyim
coğrafyasız
eskimeye bırakılmış fıçısında

admin

Turgut Uyar – Acıyor

in Şiir

Mutsuzlukdan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
Sevgim acıyor

Biz giz dolu bir şey yaşadık
Onlarda orada yaşadılar
Bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak

En başta mutsuzluk elbet
Kasaba meyhanesi gibi
Kahkahası gün ışığına vurup da
öteden beri yansımayan
Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
Öbürürün bir kadından aldığı verem
Bütün işhanlarının tarihçesi
sevgim acıyor

Yazık sevgime diyor birisi
Güzel gözlü bir çoçuğun bile
O kadar korunmuş bir yazı yoktu
Ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
Gemiler gene gelip gidiyor
Dağlar kararıp aydınlanacaklar
Ve o kadar

Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
İlkbahar geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi dünyanın
Bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse

Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filanda gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar

admin

Turgut Uyar – Akşamüstü Rüyası

in Şiir

Şimdi gemiler geçer uzaklardan
Gönlüm güvertede sereserpedir.
Işıklı geceler,saz sesleri, peynir ekmek
Ne biletim ne param ne dostum var
Pır pır eder yüreğim bakındıkça…
-Uyan Turgut um, garibim, uyan
Bura Terme’dir.

Terme köprüsünden kamyonlar geçer,
Irgatlar üç orada beş burada konuşurlar
Bir gece başlar, yarı siyah, yarı kırmızı
Cigaramı yakar evime dönerim…
-Gidin gemiler, gidin
Vardığınız yerlere selam edin
Gün olur bütün kaygılardan uzak
Ben de gelirim…

admin

Acının Coğrafyasında Bir Şair: Turgut Uyar

in Yazın

Edip Cansever ve Cemal Süreya ile birlikte İkinci Yeni’nin öncü şairlerinden olan Turgut Uyar’ın ilk şiiri, 1947’de Yedigün Dergisi’nde yayınlandı. Kısa bir süre sonraysa Kaynak Dergisi’nin açtığı yarışmada ‘Arz-ı Hal’ adlı şiiri, ikincilik ödülünü kazandı. Bu yarışmanın seçici kurul üyelerinden olan Nurullah Ataç, yarışmada ‘Ne olursa olsun, onun için atıyorum zarımı.’ der. Turgut Uyar adına atılan bu zar düşeş gelmiştir ve zaman Nurullah Ataç’ı doğrulamıştır; çünkü Turgut Uyar, Türkiye şiirinde kendine özgülüğü, yaratıcılığı ve kendinden sonrakiler üzerindeki etkisi gibi durumlar göz önüne alındığında şiirimizin evriminde son derece önemli bir noktayı oluşturmuştur.

 

1949 yılına gelindiğinde ise ilk şiir kitabı ‘Arz-ı Hal’ adı ile basılır. Kitap, etkisini göstermekte gecikmez. O dönemin toplumsal-siyasal koşullarından olsa gerek, şiirinin konusunu Anadolu’nun yaşayışı, gelenekleri, ekonomik-kültürel sorunları gibi toplumsal damarlar oluşturur.

Anadolu’nun görkemli ve ürkütücü dağları, bereketli ve nazlı ovaları, coşkun akan ırmakları; yoksulluk, cehalet ve çaresizlikler içinde yaşayan küçük ama bir o kadar da sıcak ve samimi köyleri, kasabaları, tren istasyonları, geçitleri, köprüleri, sınırları gibi birçok unsur, şiirinin mekansal arka planını oluşturur Turgut Uyar’ın.

Bu mekansal arka planın içine ise Anadolu insanın yaşayışı, acıları, sıkıntıları, sömürüleri, umutları ve dirençleri serpiştirilmiştir. Şiirinin konusunu ve mekanını oluşturan bu durum, Turgut Uyar’ın 1952’de yayınlanan ikinci kitabı ‘Türkiyem’de de aynı şekilde devam eder. Türkiyem’de işlenilen konular ve bunların işleniş biçimi pek farklılık göstermez; Anadolu’nun coğrafyası, ayrıntılarına değin ele alınarak, şiirin mekan örgüsünü oluşturur ve yine ilk kitabında olduğu gibi özlemleri, dertleri, turna türküleri, semahları ile insanımızın yaşayışı ve kültürel özellikleri, iç lirizmin coşkunca patlamalarından fışkıran bir dille ifadesini bulur. İşte bu iç lirizm patlamalarına örnek teşkil edebilecek birkaç dize:

‘Ben neye sevdalıyım böyle, bilmem
Binlerle yıldız kayıyor kanımda.
Şöyle dolaşmak, yıllarca, yüzyıllarca
Hür, yayan yapıldak vatanımda…’

Turnaların peşi sıra ülkenin dört bir yanını gezip, tüm güzellikleri şiirinin içine içli bir dille serpiştirir Uyar. Ele alınan insan, ‘Palandöken’de çoban Ahmet’i, geceleri düşlerde gündüzleri hayalde genç delikanlıların yüreğini sevda ateşi ile yakan ‘Bekir Efendi’nin kızı’ veya ‘Bir Mihrali marangoz’ ile has be has Anadolu insanıdır. Şair kah ‘ Kantar Köprü’nün başında, kah ‘Heybetli Arsiyan Dağları’ndadır. Turnalar nereye sürüklerse oradadır şairin yüreği. Şiirlerde öyküsü anlatılan insan, yoksuldur ama tertemizdir; sevdaları çıkar ilişkileri ile kirlenmemiştir. Bu insanların sevdalarındaki saflığı ve sadeliği şöyle ifade eder Uyar:

‘Şarkılar söylemişim pencereden,
Uyanıp uyanıp yine dalmışım.
Biletim üçüncü mevki,
Fakirlik hali.
Lületaşından gerdanlığa gücüm yetmemiş,
Sana Sapanca’dan bir sepet elma almışım…’

Gerdanlıklara, altın bileziklere gücü yetmeyen yoksul insanların sevdalarındaki saflık ve sadelik, içine yüreklerini koydukları bir sepet elmadadır.

Yukarıdaki şiirlerden de anlaşılacağı üzere, Uyar’ın ilk iki kitabında dikkati çeken en önemli özellik, dizelerindeki sadeliktir. Anadolu insanının duygu ve düşünceleri oldukça yalın bir dille işlenmiştir, şiirde anlam denilen olgu ise mekansal arka planının içine anlaşılabilir bir biçimde sindirilmiştir. Anlamdaki bu açıklık ve sadelik, dildeki sadelikle paraleldir.
Burada bir başka nokta üzerinde de durmak gerekmektedir. Turgut Uyar ilk iki kitabında Anadolu insanını Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Enver Gökçe vb. şairlerde olduğu gibi başkaldırıcı, siyasal yanlarıyla ele alarak işlememiş, tersine daha çok toplumsal-kültürel nitelikleri üzerinde durarak değerlendirmiştir.

Uyar’ın, insanı siyasal ilişkilerinden yalıtarak ele alma durumu, denilebilir ki bütün şiirlerine hakim olan bir olgudur. Bu tarz bir ele alış onu kaçınılmaz olarak bir noktadan sonra insanın tali olan (gündelik yaşam koşuşturmalarında kimi zaman gözden kaçan ayrıntılar, insan ilişkilerinin yıpratıcı noktaları gibi…) yanları üzerine yoğunlaştırmıştır.

Turgut Uyar Şiirinde Biçim ve İçerik Olarak Niteliksel Farklılaşma Dönemi:

Arz-ı Hal ve Türkiyem’de, İkinci Yeni şairlerinin en belirgin özelliklerinden olan imgeye yaslanma durumu henüz genelleşmemiş ve belli bir sisteme oturmamıştır Uyar’da.

İlk iki kitabında aslında bu yönüyle bir tür arayış ve yöneliş durumu da kendini belli eder. Kendi özgünlüğünü ve şiir yaratma tekniklerini, doğrudan şiir pratiği içinde bulacaktır; fakat bu durumun gerçekleşebilmesi için aslında öncelikli koşul, şiirin rotasını ve damarlandığı ana izlekleri, Anadolu’nun kendine dönük küçük kasaba ve köy yaşamından iradi olarak saptırıp, modern yaşamın nabzının attığı büyük kentlere ve o kentlerin insan ilişkilerine çevirmesidir.

Şiirin mekan-tema unsurlarındaki bu tarz bir yön çevrimi, beraberinde yeni bir mekan-tema ve bu ikili unsura uygun düşen bir şiir yazış pratiğini getirecektir.

Uyar, şiirinde niteliksel bir dönüşümü sağlamak için gereken adımları atmakta gecikmez; öncelikli olarak şiirinin mekansal arka planını Anadolu zemininden kent zeminine kaydırır. Bu zemin kaydırış ile birlikte artık eski sözcükler – Cemal Süreya’nın deyişi ile ‘ kelime blokları’- yerini seçilmiş, çağrışım gücü kuvvetli sözcüklere bırakır. Ele alınan insan da bu durumdan doğal olarak nasibini alır. İnsan artık turnalara sevdalı, saf ve temiz değildir, tersine her an yarış halinde olan, birbiriyle savaşan, yönsüz ve hissiz, aidiyet duygusu parçalanmış geniş kalabalıkların insanıdır. Kentsel yaşamın karmaşıklaştığı, insan ilişkilerinin otokontrolünü yitirdiği bir dönemde, insan gerçekliğini artık eski söyleyiş tarzları ile anlatamayacağı hissinden hareketle, şiirin ana unsurunu imgeye yaslandırır Turgut Uyar.

Şiirde mekan içinde belli başlı yerlere oturmuş olan anlam, artık sözcüklerin çağrışımsal yelpazesi içinde erimiştir. İmgenin yoğun biçimde kullanılmasıyla birlikte dil giderek ağırlaşır; açıklık yerini kapalılığa bırakır, anlam teklikten çokluğa kayar, somut olandan soyuta ve kimi durumlarda da tersten bir yol izleyerek, soyuttan somuta olana geçiş fütursuzca gerçekleşir.

Tüm bu niteliksel dönüşümler, kendisini 1959’da yayımlanan ‘Dünyanın En Güzel Arabistanı’ adlı üçüncü kitapta dışa vurur. Bu kitapla Uyar, İkinci Yeni şiirinin en önemli şairleri arasındaki yerini alır.

Üçüncü kitaptan sonra yayımlanan diğer şiir kitapları ( Tütünler Islak, 1962; Her Pazartesi, 1968; Divan 1970; Toplandılar, 1974; Kayayı Delen İncir 1981.) ile de bu yer perçinlenip pekişir. Özgünlüğü yakalamış ve bu anlamda kendi şiir yatağına oturmuştur. Kendi özgünlüğü içinde neyi işlemiştir Uyar?

Modern yaşamın boğucu ortamında kendini yitirmiş insanın açmazlarını, acılarını, sıkıntılarını, iç çatışmalarını; bir başka ifade ile kapitalist üretim ve insan ilişkilerinin tam ortasında, kendi gerçekliğine yabancılaşmış insanın, modern zamana indirgenmiş trajedisini kimi zaman ironi ile karışık, kimi zaman dehşete düşürecek denli kasvetle ele alıp işler.

İnsanın yabancılaşmış ilişkiler ağı içindeki her türden pratiğini, yukarıda da bahsettiğimiz gibi, siyasal olandan yalıtılmış bir tarzda ele alışının doğal bir sonucu olarak, Uyar, korkunç derecede umutsuz ve mutsuzdur. Türkiye şiirinin belki de en umutsuz şairlerinden biridir Uyar.

Neden korkunç derece umutsuzdu şairimiz? Bu sorunun yanıtını genelde dünyanın, özelde Türkiye’nin o dönemki toplumsal-siyasal koşullarında aramak gerekmektedir. İkinci Paylaşım Savaşı’yla yerle bir olmuş Avrupa Uygarlığı; milyonlarca insanın savaşlarda yaşamını yitirmesi; toplama kamplarında faşizmin işkenceleriyle, gaz odalarında boğularak öldürülen binlerce insan; Türkiye’de 12 Mart faşizminin genç devrimcileri hiç çekinmeden katletmesi; binlerce insanın hapishanelere kapatılması gibi birçok toplumsal olay, şairin umutsuzluğuna zemin hazırlamıştır, diyebiliriz.

Ayrıca tüm bunların yanı sıra toplumsal dünyanın kapitalizmin müdahaleleriyle kirlenmesi, insan doğasının kar hırsı ile bozunuma uğratılması, iktidar ilişkilerinin insan dünyasının hemen birçok alanını kuşatması gibi durumlar da Uyar’ı umutsuzluğa sürükleyen diğer önemli olgular arasındadır.

Bu kasvetli ve mutsuz ruh halinin egemen olduğu şiirlerinde, birey olarak insandan (İnsanı yukarıda da bahsettiğimiz gibi imge ve bilinç öğelerinden damıtarak ele aldığı için, aslında bu insan ‘soyutlamaya tabi tutulmuş insan’dır.) yola çıkar ve giderek toplumsal olana geçişi sağlar.

Toplumsal olan bireyin acılarını, sıkıntılarını ayrıntılı bir biçimde işler. İnsan kuşatma altındadır Uyar’a göre, ilginç olansa bir şair olarak bu kuşatmanın bilincine varmasına rağmen; kuşatmayı yarıp özgürlüğe varmak için insanoğluna herhangi bir şey öner(e)memektedir şairimiz.

Tavır olarak insanlığa bir çıkış yolu önerememek şeklinde gerçekleşen bu durum bir süre sonra yüzleşilen hakikate boyun eğişi, bu da en nihayetinde hakikatten kaçışı beraberinde getirmiştir.

Uyar’ın şiiri, bu yönüyle ele alındığında iktidarların kuşatma girişimlerine, bir karşı koyuş, başkaldırı aracı değil; tersine bu kuşatmaların etkisiyle hüznün, acının ve umutsuzluğun hükümranlığını sürdürdüğü bir tür ‘kaçış’ şiiridir.

Buradaki kaçış, kuşkusuz ki insan gerçekliğinden değil; onun gerçekliğe yönelik tavır alışlarından kaçıştır. Yoksa insanın gerçekliği ile öyle veya böyle yüzleşmektedir fakat bu yüzleşmeden ileri anlamda bir sonuç çıkar(a)mamaktadır. Yılmaz Odabaşı konumuzla ilgili olarak, bir yazısında şair ve şiir için şunları söyler: ‘Çağ, beraberinde birçok sosyal, kültürel dönüşümle birlikte, insanlığın sanayi cehennemindeki yalnızlığını da giderek büyütüyorsa ve şair için şiir, bir duyarlılık üleşimi olarak bu mutsuz olma durumuna da bir manifestoysa eğer, bu manifesto yeniçağda boyutlanmak zorundadır.’ (1)

Odabaşı’nın bu ifadelerinden yola çıkarak Uyar için şunu söyleyebiliriz: Uyar, sanayi cehennemi içinde kıvranan ve yalnızlığı giderek boyutlanmış insanı, mutsuzluktan ve umutsuzluktan kurtarmak için bir ‘manifesto olma zorunluluğuna’ teğet geçmiş bir şairdir.

Sanayi toplumu içindeki insanın derin yalnızlığını ve yabancılaşmasını, gerçekten de son derece çarpıcı bir biçimde işlemiş; insanın ayrıntılarına inebilmeyi başarmış; pazar ilişkileri içindeki insanın metalaşmış hislerini estetik olarak başarılı bir tarzda ele alabilmiştir. İnsanın kuşatma altındaki dünyasını, dehşetin sınırlarında gezinmesine rağmen, soğukkanlılıkla karşılayabilmiştir.

‘Geyikli Gece’ şiiri bu açıdan anılmaya değer en önemli şiirlerindendir. Şiirde, endüstriyel toplumun insan gerçekliği ironi ile karışık bir biçimde şöyle ele alınır:

‘Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk.’ 

Toplumsal-bireysel dünyanın iktidarlarca kuşatılıp darmadağın edildiği, yabancılaşmış insan öznesinin yabancılaşmasında uçlaştığı, doğasının medya ve iktidarın tekelinde olan bilgi ile çarpıtıldığı, toplumsal reflekslerinin köreltilip etkisizleştiği ve tüm bu durumlara tabi kılınması yetmiyormuş gibi piyasa ilişkileri içinde sömürülüp yutulduğu bir cehennemde insana ait olan her şeyin naylonlaşması…

Her şeyi naylondan olan insanın beş on bin birden ölümü, hem de her gün her saniye… Ve bu durumun korkulacak bir şey olmadığı yönündeki ifadeler… Buraya kadar olan kısım anlaşılabilirdir. Fakat bu durumun tanığı olan şair ve aslında ondan önce insan, yabancılaşmayı kırmaya yönelik hamlelerde bulunmak yerine; her ne kadar ‘korkmayın’ diye telkinde bulunsa da korkar, geri çekilir, umutsuzluğa kapılır ve kendine yönelir; kendi yalnızlığına, acısına, hüznüne…

Uyar’ın şiirlerindeki yalnızlığın, sertelen yaraların, kavuran acıların ve üst boyuttaki umutsuzluğun kaynağı da tam burada yatmaktadır; bir başka ifade ile insanı tanıdıkça ona uzak düşmesindedir. Öyle ki insana olan bu mesafe kendisini, Geyikli Gece şiirinin en son dizesinde ‘Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.’ diyerek dışa vurur.

Bu durumu salt Geyikli Gece şiiri ile sınırlamak da yanlıştır; çünkü Uyar’ın tüm şiirlerinde bu kendi yanaklarını öpme halinden veya kaçışından bir parça da olsa bulunmaktadır. Bu ruh halinin yaygın olarak işlendiği şiirleri ise genelde uzun ve soluksuz şiirleridir.

Sözgelimi ‘Her Pazartesi’ adlı kitabında yer alan ‘Ölü Yıkayıcılar’ şiiri veya ‘Tütünler Islaktı’ kitabında yer alan ‘Terziler Geldiler’ gibi şiirleri bunlara örnek olarak gösterebileceğimiz şiirlerindedir Uyar’ın. Peki Uyar’ın şiirlerinde hakim olan bu kasvetli havanın nedeni neydi? Onu insandan koparan ve acıya gömen ne gibi sebepler olabilirdi?

Bu soruların yanıtını aslında yine Uyar’ın şiirlerinden yola çıkarak yanıtlayabiliriz. Fakat bu kez şiirlerinden hareket etmektense O’nun şiir hakkındaki görüşlerinden yola çıkarak yapalım bunu; çünkü şiir hakkındaki görüşlerinde genel anlamda insana ait görüşleri de yer almakta. Şöyle bir çözümlemede bulunur şiir için: ‘Şiir çıkmazdadır. Bütün şiir yazanlara, edebiyat yazanlara hatırlatmak gerekir: Şiir çıkmazdadır. Çünkü insan çıkmazdadır. Toplum değişiyor, insan değişiyor, insanın yeri değişiyor, insanın ilişkileri ve sorunları değişiyor.’ (2)

Bu ifadeler dile getirildiği dönemde birçok eleştiriye maruz kalmıştır.

Şiirin çıkmazda oluşunu insanın çıkmazda oluşu ile ilişkilendirerek ele almakla, aslında endüstriyel toplumun insanını çıkmazda görmek aynı anlama gelmekteydi. Bu ise yukarıda değindiğimiz üzere Uyar’ın, şiiri, insanın kuşatmaları yarıp kurtuluşa yönelik bir manifesto olma zorunluluğu ile anlamlı kılarak ele almamasından kaynaklanmaktadır.

Şiiri ve aslında ondan önce insanı çıkmazda görmek gerçekten de son derece radikal bir tutumdur; çünkü kapitalizmin alternatifi konumunda olan sosyalizmin gerçeği öyle veya böyle göz ardı edilmektedir. Kullanılan çıkmaz sözcüğünün anlamını ‘çıkışı olmayan yol, kör nokta’ olarak ele aldığımızda insanın tarihsel anlamdaki diyalektik gelişiminin reddi olan bir aşamaya geliriz ki bu da büsbütün metafizik idealizmdir. Ama Uyar, yazısının sonuna doğru şu ifadeleri kullanarak insanı kör noktadan çekip almaya çalışır ‘… Bu çıkmaz; bilince, bilgiye uygunluğa, çağdaş şiire ve insana yeni bir imkandır.’ Çıkmazda olmanın bilincine varmakla çözüm olanaklarının belireceğini ifade eder. Dikkat edilirse insan ve şiirin durumunu nitelemede ‘çıkmaz’ sözcüğü kullanılır.

Bu sözcüğün anlam vurgusu ise insanoğlunun kuşatmalara karşı tavır alabileceği hemen bütün direnme alanların iflas ettiğine yöneliktir. Aslında burada ‘çıkmaz’ sözcüğü yerine ‘tıkanma’ sözcüğünün seçilmesi çok daha anlamlı olacaktı; çünkü tıkanma, kör bir noktada gerçekleşse de beraberinde çözüm yollarını ve arayışlarını devre dışı bırakmayan, bunlara olanak sağlayan bir anlamı kapsamaktadır.

Kaldı ki toplumsal-siyasal dünyadaki çalkalanmalar ile edebiyat alanında olsun, siyaset alanında olsun tıkanmalar yaşanabilir. Fakat bu her şeyin bittiği anlamına gelmez tersine yeniden yapılanma, eski tutumları gözden geçirme, farklı tarzlarda hareket etme gibi durumları doğurur ki bu çözümün her koşulda mümkün olduğuna göndermede bulunur. Nitekim tarih bu anlamda bunun örnekleri ile doludur.

Yüzyıllarca edebiyatımıza egemen olan Divan Edebiyatı’nı buna örnek olarak gösterebiliriz. Divan edebiyatı, gelişiminin ‘belirli bir aşamasından’ sonra, toplumsal yapıdaki değişimlerle birlikte artık insanı ifade etmede yetersiz kalmış ve hatta karmaşıklaşan toplumsal-siyasal ilişkilerin çözümü noktasında hamlelerde bulunmak isteyen insanlığın, bir noktadan sonra önünde engel olmuştur. ‘Tıkanma’nın anlamı da tam bu noktadaki engel oluş durumunda kendini bulur.

Nihayet on sekizinci yüzyılın sonu ile on dokuzuncu yüzyılın başlarında Divan Edebiyatı büsbütün tarih sahnesinden çekilir. Bu tarihten silinme durumu ile edebiyat alanındaki gelişim sona mı ermiştir? Kuşkusuz bu sorunun yanıtı ‘hayır’dır; edebiyat, gelişimine devam etmiştir fakat başka tarzlar ve yöntemlerle.

Asım Bezirci, Uyar’ın şiir ve insan hakkındaki bu yorumu için ‘… Uyar’a göre şiirimiz, hatta edebiyatımız tümüyle çıkmazdadır. Doğrusu, aşırı bir yargı!'(3) diyerek eleştirmiştir, ki bu eleştiriye katılmamak neredeyse imkansızdır; çünkü gerçekten de Uyar’ın yargısı aşırıya kaçan bir yargıydı! Şimdi bu tartışmaları bir tarafa bırakarak yeniden Uyar’ın şiirlerine dönelim.

Acının Kanlı Denizinde Çırpınan Bir Yaralı Şair…

Neye baksa, neye dokunsa hep acı ile karşılaşır Uyar. Acı olgusu, şiirinin ana omurgasıdır ve diğer bütün unsurlar hep bu ana öğe ile anlamlıdır.

Acıları, yaraları, yaraların durmak bilmez kanamalarını öylesine yoğun bir biçimde işlemiştir ki okuyucu bir noktadan sonra bu acılardan ‘paramparça olur’ bir hale gelir.

Şair, acının şiirdeki ifadesini ise, kendine özgü olan bir tarzda, yarı mitsel-yarı dinsel diyebileceğimiz bir tarzda, son derece yoğun ve çağrışım etkisi yüksek olan sözcüklerle işler.

Kullanılan bu tarz sözcüklerle şiirde yakalanmaya çalışılan anlam tekdüzelikten sıyrılır, çoğullaşır ve öyle ki okur, her defasında başka başka anlamları yakaladığı çok katmanlı bir anlam silsilesi içinde bulur kendini. Bu durum da, imgeye yaslanmanın doğal ve bir o kadar da kaçınılmaz sonucudur aslında.

Uyar’ın şiirindeki bu özellikleri somutta ele almak için yazımızın giriş bölümünde yer alan dizeleri değerlendirebiliriz. Bilindiği üzere tarihin geçmiş dönemlerinde, ilkel insan toplumlarının yaşamlarını sürdürdüğü ilk mekanlar ve bunların düzenlenmesi basit üretimler ve üretim ilişkileri ekseninde cereyan ediyordu.

Toplumsal altyapının bu ilkel doğasına bağlı olarak yükselen üstyapı örgütlenmesi de kendi gerçekliğini üretim ve ondan elde edilen gelirin bölüşümü ve tüketimi üzerine şekillendirdi. Köle emeği üzerine kurulan ilkçağ uygarlıklarının yönetim aygıtları, artı-ürünün kontrolünü sağlamak için bir dizi uygulama sistemleri geliştirdiler.

Tarihin bilinen en eski devleti olan Sümer devletinde bu uygulamaları, adına Ziggurat denilen geniş tapınaklarda (Bu tapınaklar tapınma işlevlerinin yanı sıra aynı zamanda toplumsal üretimin organizasyonun sağlanıp siyasal yönetimin şekillendiği alanlardır da) yaşayan, göksel iktidarla yersel iktidar arasındaki iletişim halkasını sağladığını düşünen, başrahip, başkomutan ve başyargıç konumunda bulunan seçkin kişiler sağlıyordu. Bu kişiler ilk mekansal yapılanmaların da mimarlarıdır. Yaratılan bu mekanlarda gerçekleştirilen ibadet biçimleri, tanrılara sunulan kurbanlarla anlamını kazanıyordu.

Bu sunum o dönemlerde kimi uygarlıklarda tapınak önlerinde, kimi uygarlıklarda tapınak içlerinde dinsel bir törenle gerçekleşiyordu.

Tanrılara sunulan kurbansa, insandan başkası değildi. İşte insanların, keskin bıçaklarla boğazlanıp kanlarının akıtıldığı, kurban törenlerinin gerçekleştiği bu kutsanmış mekanlara ‘sunak’ deniliyor.

Uyar, dinsel bir durum olan kurban olma eylemini, tarihten çekip alır ve bugüne getirir. Fakat orada da durmaz ve dünyayı genel anlamıyla bir ‘sunak’ olarak nitelendirir ve kendisini de kalemini dahi sunduğu ve artık yaralarından kanı akmayan bir kurban olarak, o sunak içine yerleştirir.

Bu tarz dinsel-mitsel söylemlerden yararlanarak kurulmuş birçok şiiri bulunmaktadır Uyar’ın. Yukarıda da değindiğimiz gibi bu durumuna kaynaklık eden ana unsur, acıdır. ‘Acının Coğrafyası’ adlı şiirinde bu durumu tüm netliği ile gözler önüne serer:

‘Kutsal acı besleyen acı sütünü emiyoruz
Yatıyoruz seninle terli döşeklerde
Saati seninle kuruyoruz bir çalar saati
Sen donatıyordun kalbimizi
Kalbimiz çoğu zaman yeterli ve ürkek
Kendi çoğunluğunu kendi üreterek…’

Acının sütünü emerek beslenen, onunla yatıp onunla kalkan ve kalbinin tüm çoğalma hallerini ondan etkilenerek yaratan bir şair için, ‘dünyanın bir sunak’ olarak ele alınmasında yadırganacak bir durum bulunmamaktadır.

İnsanı siyasi yanlarından yalıtılmış olarak ele almasına, çıkmazda olarak görmesine karşın son derece ustalıklı şiirlerin altına imzasını atmış ve biz yaşayanlara yazdıkları üzerine düşünerek, ‘insanı’ tanımada ama öyle ama böyle ışık tutabilecek bir şairdir Uyar. Bunu yaparken kendisinin bir kurtuluş olmadığını belirtir; o sadece insanın yaralarını tırmalar, onlara dizeleri ile tuz basar ve hep daha fazla acı ile insanın kendini bulacağına inanır: ‘Çoğalmak için. Hep. Kanattığım bir yara gibi./ Yatarım./ Hep kendiliğinden kanayan. Ve herkesin./ Kendini bir evrensel kurtuluş sanışı gibi./ Ve kendi ölümünü. Bir uzun. Uzunca. Bir ırmağın karşısı gibi…’

Yaralarını çoğalmak için kanatan ve kendini bir evrensel kurtuluş olarak görmeyen bir şairin, insana ve yaşama dair söylediklerinde acıyı ve hüznü de anlatsa alınacak onca anlam ve tat olduğunu belirtmeliyiz. Hatta insanın kimi zaman bunlara da ihtiyaç duyduğunu, modern toplumun cehenneminde yerini bir türlü bulamamış insanın, yapay şeylere hüzünlenip, yapay şeylere karşı acı çektiğini göz önünde bulundurursak; şairin söylediklerinin daha bir anlamlı olacağı açıktır.

Kaynakça:
1) Yılmaz Odabaşı, Yazın, Frankfurt-Almanya, s.78, Kasım 1997
2) Turgut Uyar, Çıkmazın Güzelliği, Dönem, Kasım 1963
3) Asım Bezirci, İkinci Yeni Olayı, Evrensel Bas. Yay. S. 103

(Cemal Kanayazan)

admin

Turgut Uyar – Dar Vakitlerde Seviştik

in Şiir

biz varlık görmedik bilirsiniz
varlık görmedik ama seviştik.
en dar vakitlerde yerli yersiz
kadınlarla kızlarla seviştik.

bir yanımız kan revan içindeydi
bir yanımız sütbeyaz akşamlarda
meydanlarda kaldı ellerimiz kollarımız
delik deşik hasta sedyelerinden
bakışlarla gözlerle seviştik.

aşkımız eskiden kalma bugünlere
ne yalan ne gerçek olduğu gibi
buğdaysız pamuksuz ilaçsız
yokluğa karşı gizli kapaklı
bulutlarla yıldızlarla seviştik.

buğdaysız pamuksuz ilaşsız olsun
– aşktan iyisi var mı –
ölenden öldürene geçen sevdayla
yüz yıl sonra bin yıl sonra on bin yıl sonra
yaratacağımız dipdiri hazlarla seviştik.

seviştik ya elbet sevişiriz
sevişmek oldum olası bizim işimizdir
bir ateş varsa dağlarda
bir ateş varsa karanlıklarda
bir ateş varsa bomboş şehirlerde
bizim ateşimizdir.

admin

Turgut Uyar – Acının Coğrafyası

in Şiir

kente kapandık kaldık tutanaklarla belli
sirk izlenimlerinden seçmen kütüklerinden
yüzlerimiz temmuzdan ötürü sallanır ve uzar
ve her köşe bir tuzaktır
birer darağacıdır her meydan saati
öğle vaktini kesinlikle gösteren
oysa hep güçlü dağları görmenin zamanıdır

çığlığım uzun uzun kalır içimde
yani güller giyinmiş bir adam nerde ben nerde
rüzgar bir dirimi dört yöne bölerken tepelerde
ve gece duruşmasından yeni çıkmışken
sabahın terazisi eksik tartar gölgemi

artık öyle açık ki kuşkuya yer yok
kim gelirse gelsin acıya hep yer vardır
tutanaklarda duvar diplerinde ve bazı yerlerde
örneğin çukurova ve mekong köylerinde
acıdır ağacın gölgesini yapan
bunu herkes bilir

kutsal acı besleyen acı sütünü emiyoruz
yatıyoruz seninle terli döşeklerde
saati seninle kuruyoruz bir çalar saati
sen donatıyorsun kalbimizi
kalbimiz çoğu zaman yeterli ve ürkek
kendi çoğunluğunu kendi üreterek

kente kapandık kaldık iki cadde iki alan bir saat
mutsuzluk acıya varana kadar
artık yeminimiz bir tatar gölgesi gibi
öyle bir gölge ki belki çok dardır
kısa vakitlerinde aceleci akşamın

artık öyle açık ki kuşkuya yer yok
acıya hep yer vardır aramızda
dört cepli yeleğim aynı kolaylıkla taşır her şeyi
bozuk paraları da umutsuzluğu da
aynı kolaylıkla tutmuş gibi olurum
güneşin yedi renk ayasını

biliyor musun güçlü dağları görmenin zamanıdır
şimdi bir bağırsan çok iyi biliyorum
ya da üst üste silah atsan
kent tepinir belki bütün kuşlar uçar
belki değil mutlaka
ama
bir tanesi mutlaka kalır.

admin

Turgut Uyar – Şimdi Gelsem ki

in Şiir

şimdi gelsem ki sen, yıkanmışsın
saçlarını taramışsın.
alnında mini mini damlalar,
bir hafiflik, bir incelik yüzünde.
buğu ardından yıldızlar gibi
parmak uçların pembeleşmiş,
sere serpe yatağa uzanmışsın…

bunu sevda türküsü olsun diye yazdım, gelinim
şimdi yağmur yağıyor yollara, yapraklara.
gelsem ki sen evdesin,
cümle sıcaklıklarla berabersin.
göğsün kapalı,
dudakların aralık.
ellerimi hohlayıp hohlayıp ısıtsan.

…

halbuki şimdi sen nerelerdesin…

admin

Turgut Uyar – Açlık Çoğunluktadır

in Şiir

Gülü çiğdemi filan bırak
Sardunyayı karidesi filan bırak
Acıyı ve ölümleri bırak
Oy pusulalarını ve seçimleri bırak
Evet
Seçimleri özellikle bırak
Çünkü açlık çoğunluktadır

Her kişinin ukala ömrü
Yeter sanılır çiçeklenmeye
Ve dünyanın karanlığından
Bir aşk bahanesiyle kurtulmaya
Kaçıp giden baharların anısı
Elden ele devredilen bir gençlik duygusu
Laleler sümbüller bütün öbür boklar püşürler
Hakkım var mıdır bunları söylemeye
– vardır
Güneş doğarken ve batarken
Yazdan kışa girerken ve kıştan çıkarken
Ve dağda ve kırda
Hakkım vardır –
Çünkü en azından dünyadan
Dölsüz katırlar geçer
Yüklü vagonlar geçer
Demir yüklü şilepler geçer
Yelkenleri işletenleri ve tayfalarıyla
Ve onların karıları ve çocuklarıyla
Ve bilinmez sanılır geleceği
Bir demiryolu makasçısının
Oysa kesinlikle yazılmıştır
Her sevgi kitabında
Asıl olan açlıktır
Çoğunluktadır

Sevişmek o yüzden gereklidir
Evet açlık, yok olsun bütün incelikler
Mendiliniz var mı, kabak ograten
Bof strogonof mantar fileminyon
Güneş görmemiş midye
Midye görmemiş güneş
Ve soygun halindeki otel malzemeleri
Ve altın arayıcılar
Ve istedikleri yerlerde
Yüksek graviteli petrol bulanlar
Hem thames kıyısında
Hem mekong deltasında
Bir kalça fotoğrafına bunlarla birlikte bakanlar
Çoğunlukta değildir
Açlık çoğunluktadır
Artık her şeyi yaşadık
Ve birlikte düşündük
Ve düşündük ki her şey cehennem
Bir bakışta
Ve cehennem
Başarılmamış bir savaştır
Dünyanın ortasında kullanılmamış bir su
Cehennem, insanın kendi ciğeri
At sırtında taşınan ölü
Kundağa girmeyen bebe
Karanlıklarda açan çiçeklerin
Bir insanın ölümüne dönüşü
Bir insan ölümü olmaya
Çünkü açlık çoğunluktadır

– İşte o zaman diyorum ki –
Gelişin şen olsun senin
Her şey esirgesin seni
Çünkü açlık çoğunluktadır
Ve ezecektir gücüyle dünyayı
– İkimize bir aşk elbette yetmez
Türlü şeylerin savunulduğu –
Diriliğe eşitliğe tokluğa
Artık ayıp olan tokluğa
Çünkü açlık çoğunluktadır
Açlık.

admin

Turgut Uyar – Ağaçlar Uyuyor

in Şiir

kalktım ki
akılalmaz bir kış sonu
kuru fasulyeler soğanlar sarmısaklar
filiz veriyor
patatesler bile

herkesin göğsü vurur
iyi olmasa bile
patatesler bile

çılgın bahar, kanımı eskittin tazeliğinle
adın biraz sonra geçecek defterimde
ah o nasıl hazin bir yapraktı
nasıl yapraktı
artık unutmam

gecelerimde
kıyıdan ve yeşilden ve denizden boğuluyorum
ne sabah var ne akşam
kalktım ki
evet
ne sabah var ne akşam
şimdi ben bundan sonra
hangi türküyü çalsam

kalktım ki şaşırdım
önümde pencere geride deniz
gök felaket
ağaçlar uyuyor daha

kalktım ki evet
ağaçlar uyuyor
nisan ölümleri umursamıyor
insanlar habersiz
ağaçlar uyuyor

Page 1 of 212

Site içerisinde ara

@ufukluker'i takip et

RSS Son okuduklarım

  • Gemiler de Ağlarmış
  • Bir Köy Hekimi
  • Açlık Sanatçısı
  • Unutamayan Adam (Amos Decker, #1)
  • Bir Havva Kızı
  • Her Şeye Rağmen Sevgi

Site istatistikleri

  • 0
  • 94
  • 87
  • 7.671.289
  • 3.016.063

Etiketler

Bedri Rahmi Eyüboğlu Suat Taşer Gülten Akın Can Yücel Ahmet Erhan Vladimir Mayakovsky Eugene Guillevic Afşar Timuçin Edip Cansever Kostas Kleanthis Sezai Karakoç Philippe Soupault Vyaçeslav Ivanov Sinan Kukul Sandor Petöfi Nahit Ulvi Akgün Bekir Yıldız Arif Damar Conrad Aiken Oğuz Atay Behçet Aysan Hasan Hüseyin Korkmazgil Yaşar Kemal Abdülkadir Budak Suat Derviş Yılmaz Odabaşı Birhan Keskin Kutsiye Bozoklar Goethe Adnan Özer Kahraman Altun Peter Abrahams Süleyman Nesip Adnan Yücel Sandor Forbath Paul Eluard Cahit Zarifoğlu Yaşar Miraç Cemal Süreya Pablo Neruda Nicolae Dragos Blas De Otero Ahmet Ada Adalet Ağaoğlu Nazım Hikmet Jose Marti Ülkü Tamer İbrahim Karaca Vecihi Timuroğlu Liana Daskalova Yannis Ritsos Tove Ditlevsen Lale Müldür Murathan Mungan Melih Cevdet Anday Dido Sotiriou Özge Dirik Özdemir Asaf Sabahattin Ali Nikola Vaptsarov Memet Fuat Fakir Baykurt Rıfat Ilgaz Erdal Öz Ümit Yaşar Oğuzcan Ozan Telli Kenneth Rexroth Fazıl Hüsnü Dağlarca Nihat Behram Şükran Kurdakul Enis Batur Ömer Bedrettin Uşaklı Hasan İzzettin Dinamo Talip Apaydın Necati Cumalı Heinz Kahlau Bilgin Adalı Miguel Hernandez Hasan Basri Alp Altay Öktem Arkadaş Z. Özger Süleyman Çobanoğlu Oktay Taftalı Asaf Halet Çelebi İsmet Özel Vedat Türkali Yi Men Kerim Korcan Cahit Sıtkı Tarancı Ziya Osman Saba Berin Taşan Faruk Nafiz Çamlıbel Louis Macneice Ahmet Oktay A. Kadir Şükrü Erbaş Seyhan Erözçelik Sait Faik Abasıyanık Orhan Kemal Asım Bezirci İsmail Uyaroğlu Özdemir İnce Sabahattin Kudret Aksal Resul Rıza Cahit Irgat A. Hicri İzgören Refik Durbaş Metin Eloğlu Mehmet Yaşin Bejan Matur Cengiz Bektaş Metin Altıok Hilmi Yavuz Konstantin Simanov Cevdet Kudret Turgut Uyar Müştak Erenus Aziz Nesin Abdülkadir Bulut Gabriel Celaya Behçet Necatigil İlhami Bekir Tez Behçet Kemal Çağlar Kemalettin Kamu Mehmet Başaran Barış Pirhasan Konstantinos Kavafis Ahmet Telli Fethi Giray Orhan Murat Arıburnu Fang Vei Teh Yılmaz Güney Jesus Lopez Pacheco Yaşar Nabi Nayır Türkan İldeniz Ahmet Necdet Suat Vardal Bertolt Brecht Sennur Sezer Sabri Altınel Özkan Mert Füruğ Ferruhzad Turgay Fişekçi Kemal Özer Feyzi Halıcı Sun Yu-T'ang Ahmed Arif Günter Kunert Celal Sılay Attila İlhan Federico Garcia Lorca Vasko Popa Metin Demirtaş Salah Birsel Erdal Alova Oktay Rifat Ercüment Behzat Lav Cahit Külebi Kemal Burkay Cevat Şakir Kabaağaçlı Ece Ayhan Ingeborg Bachmann Oruç Aruoba E. E. Cummings Gülseli İnal Yorgo Seferis Haydar Ergülen Mehmed Kemal Enver Gökçe Ataol Behramoğlu Orhan Veli Kanık Ahmet Muhip Dranas Louise Gareau Des Bois Akgün Akova Tevfik El Zeyyad Hasan Biber Halim Şefik Güzelson İlhan Berk Zafer Ekin Karabay Neşe Yaşın
by Ufuk Lüker
  • 500px
  • LinkedIn
  • Youtube
Sayfanın başına dön