Ufuk Lüker
  • Ana Sayfa
  • Şiir
  • Öykü
  • Müzik
  • Sinema
  • Yazın
  • Görsel
  • Kişisel
  • Kitaplık
  • Ara
  • Menu Menu

Şunun için etiket arşivi: Şükrü Erbaş

admin

Şükrü Erbaş – Baş Dönmesi

in Şiir

Ölümle konuşmaya başlamıştım
Ağaçlar avuçlarımda dünya masalıydı
Çiçekler nasıl da sonsuzdular
Zaman bedenimde tozlanıyordu
Ara sokaklarda bulanık perdeler
Bir eski bahçede sedef düğmeler
Uykulardan kopuyordu yıllardır
Yağmur değil ben çekiliyordum
Yeraltı sularının rahmine
Ey kalabalığın kara yalnızlığı
Yıldızlar taşlarla söyleşiyordu
Sokak köpeklerinden öğreniyordum
Sevgisizliğin açık yarasını
Çakıl taşlarında kış denizleri
Bedende yanıp bedende sönen
Odalar dolusu hayal kandili
Güneş evlerden çok
Mezar taşlarını ısıtıyordu.
Soma siyah bir denizde bir ışık goncası
Bir baş dönmesi kanatlı gamzeler
Dünyayı doğuran bir dünya ürpertisi
Bir tek söz söylemeden
Ağzıyla sabaha çıkardı beni
Üstüm başım kirpik saç topuk dil
Şimdi daha çok konuşuyorum ölümle …

admin

Şükrü Erbaş – Çembercik

in Şiir

Hayal evim, arzu çanım, kirpik boncuğum
Uyudum, sen oldum, soyundum dünyayı.
Üstümde gözlerinin kemerli köprüleri
Ağzımda har kuyuları gövdenin
İki beyaz ırmak bacakların aynada
Göğüslerin Müşküle bağlarından
Bir çift naz salkımı avuçlarımda tanelenen
Tutup topuklarından kaldırdım Tanrıya kadar
Bir ters lalesin gecenin atlasında
Dökündüm başımdan aşağı yıldızlarını…

Ay beşiğim, şirin uykum, güneş hecem
Uyandım, sen oldum, giyindim dünyayı.
Deniz balkondan yapraklanıp duruyor
Çembercik kuşu pencerede sabah duası
Bir bağbozumu şarkısı saçların yastıkta
Öyle bir sonsuzluk ki örmün ömrümde
Sende duruyor dünyanın bütün zamanları
Başucunda bir şarap kandili
Mumdan mühürler çıplaklığının hazinesinde
Dökündüm sabahtan sonra da yıldızlarını…

admin

Şükrü Erbaş – Gecikme

in Şiir

Uyuyan şu insanların rüyaları adına
Geceyi hırka gibi giyinmiş uykusuzluğun acısı adına
Ağaçların yaprak yaprak gökyüzüne uzanmış arzusu adına
Sokak köpeklerinin ezanla başlayan ulumaları adına
Denizin büyük mavi karanlığı adına
İncimniş gururun gözyaşı adına
Dağ başlarının mağrur ıssızlığı adına
Nar ağaçlarının kırmızı bereket çanı adına
Umudun umutsuzluktan ağır yükü adına
Kalbine inanmış bütün sevenlerin muradı adına
Yolların cezaya döndüğü uzaklıklar adına
Yolların bağışa döndüğü yakınlıklar adına
Saka kuşunun çembercik kuşuna söylediği şarkılar adına
Şarabın mumla seviştiği geceler adına
Arzusu gövdesinde kalmış ölüler adına
Yoksulluğun uzak derin gözleri adına
Yüzü yere düşen çaresizlik adına
Kavuşmanın kekeme sevinci adına
Herkesten yapılmış duvarlar adına
Kendinden başka doğrusu olmayan büyük aşklar adına
O ışık goncasının arzusu ve korkusu adına
Benim kırk yıl gecikmiş avunmaz zamanım adına…

Aşkı bir gövdeden doğuran dünya
Sen koydun bu kalbi bu güzelliğin önüne
Ayrılığa bırakma beni
Ölüm bir gün nasılsa sürecek hükmünü…

admin

Şükrü Erbaş – Züleyha Masalı

in Şiir

Sözlerimle bıraktın
Yusuf kuyusuna beni
Bir gök damlası yüzün
Uzaklaştıkça sonsuz
Sesin çekildi sesimden
Ağzım kumlar avazı
Kırk ayrılıkla sevdiğim
Kumaşım tarazlı gece
Boyam gözyaşı
O hareli zamanlardan
Ne bir kirpik yıldızı
Ne saçlarının sabahı
Götürdün çıkrığımı
Ağzıma gelmişken dünya
Ey Züleyha masalı
Ben bir zaman yanlışıyım
Sen zamandan büyük güzellik
Elinde başkalarının sözü
Ölümün doğrusunu
Seç diyorsun şimdi bana
İpim yılan ıslığı
Kuyum çınlayan gövden
Ben o Yusuf’um
Ölümden sana gelen…

admin

Şükrü Erbaş – Canı Cehenneme

in Şiir

Canı cehenneme rahat uyuyanın
Kapısını örtenin perdesini çekenin
Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın
Duvarları ancak çarpınca görenin
Canı cehenneme başkasının yangınıyla
Evini ısıtıp yemeğini pişirenin.

Bahçesine dek gelen alevleri
Şehrayin sanan aptalın
Canı cehenneme,camlarında
Parçalanmış cesetler uçarken
Bir iğdiş incelikle çiçekleri sulayanın.
Mutfakla yatak odası arasında
Çarşılarla gövdesi bencillik hırsı
Yılgınlıkla yenilgisi arasında
Dünyayı tüketenin canı cehenneme.

Orda dağlar bir mezarlık
Bulutlar kan salkımı sular toprakta düğüm
Orda evler oda oda kanarken
Burda yeşerenin canı cehenneme.

Ey bir halkın gözyaşıyla ruhunu yıkayan kin
Ey zulümle yükselen başarı
Ölü sayısına endeksli maaş;

Uzun masallar ardında mağrur
Boynunda ölüm çanıyla oturan güç
Senin de senin de canın cehenneme
Ey sultan hamit tuğralı korucu alayları
Kardeşi kardeşe kırdıran siyaset. . .

Bir gün elbet bir gün elbet
Örter üstünü bu ağır yanlışın
Sevgiyle, yalnızca sevgiyle işlenen
Bir dal incelik,bir simli gülüş
Bir kardeş mavi.

admin

Şükrü Erbaş – Ondandır

in Şiir

ilk akşamdan alnına düşen o erkenci bulut
o kırık çizgi, sularda susan ışık, eksilen rüzgar dallarda
gölgelerin perde perde pişmanlığı getirmesi
günün gönlünce geçmediğindendir.

avuçlarında biriken ter o gözyaşından içten
bir damlası inancına düşen bir damlası yorgunluğuna
umarsızlık değilse bunalmış ve bitkin
düşlerin gerçeğe dönüşme telaşındandır.

evlerde bıçak yarası bir ayrılık
çatılardan camlara akıp duran kırmızı
her şeyin dokunması insana bu içli saatlerde
zamanın aldıkları geri dönmediğindendir.

bir duruşun var hani susmakla söylemek arası
bir gider bir gelir ikircim sularında
kalmışsa yüreğinin teknesi kıyısız
gözlerinle dilinin köprüleri yıkıldığındandır.

savrulmuş tel tel kalabalıklar içinde
rüzgarın ucunda bir bulut duyguların avucunda bir çocuk
görmeden geçiyorlarsa seni istekle titrediğin yerde
büyüdükçe herkesin bir şeyleri yitirdiğindendir.

bir adam… tutmuş yüzünü uzun yağmurlara
bir kadın… kendi kuyularında ıslak ve hüzünlü
söylüyorsa hala bir incecik türküsünü
sevgiye inandığından, sevgisiz olduğundandır

admin

Şükrü Erbaş – Seni Öpsem

in Şiir

seni öpsem, gülse bir halk
seni öpsem, yoksulluk
utansa verdiği acılardan
kırılsa her türlü korkunun kanadı.

seni öpsem, silinse
alın çizgilerinden gam
yürek kuytularından akşam.
bir sonsuz yağmur yağsa
aşkın kardeş bulutlarından
aynı mutlulukla ıslansa dünya.
ayrılığa kapanmasa kapılar
odalar üzgün durmasa.

seni öpsem, buğulanmasa gözlerin
gülse yaz günleri gibi
insanların gölgeli yüzleri.
kar yağmasa dar yoluna
kardeşimi koynunda saklamış dağların
çıkıp gelse alanlardan
anılardan, duvarlardan
o gencecik ermişler.
işısa yeniden annelerin yüreği
çocuklar çoğalsa sevinçten
çözülse babaların kaşlarındaki bulut.

seni öpsem, boğulsa
açtığı acının çukurunda
yüzü kışlar kadar soğuk
o bilinçli kötülük
arınsa ömrümüzün kiri, kederi…
donup kalmasa dudaklarımda
bir suç gibi öpüşün
bencilliği andıran o buruk tadı
mutluluk dokunmasa çoğul yanıma.

seni öpsem ve dünya
kurulsa yeniden
sevgi kadar yumuşak, zengin ve ak

admin

Şükrü Erbaş – İnsan Sevmezse Ölür

in Şiir

insan sevmezse ölür
severse de ölür

admin

Şükrü Erbaş – Tanıdım Seni

in Şiir

seni yalnızlığından tanıdım
kirpikleri kırık çocuk
çiğneyip durduğun dudaklarından.
gözlerin küllenmiş yangın yeriydi
bir eylül göğünün bulut kümeleri
donuk bakışlarında;
hüznün nasıl da benziyordu
benim ilkgençliğime

ellerinden tanıdım seni
yüreğinin yansısı tedirgin ellerinden.
bir uzak boşluğa yağmur yağıyordu
-anılardan anılara ince çizikler…-
yüzün bir türkü sonrasının
kederli dalgınlığında;
güldün mü, ben mi yanıldım, bilemiyorum
ağıt gibi bir alay dudak uçlarında
gücenik duruşundan tanıdım seni.

seni kendimden tanıdım çocuk;
yüreği sürekli çiğnenen bir yol
gövdesi acılardan acılara köprü…
biraz öfke, biraz umut, çokça onur
olan kendimden.
eğildim öptüm yıkık alnından
uzaktın, kıyamadım sessizliğine
biraz daha dedim içimden, biraz daha;
gün olur, onuru güzel çocuk
acı da yakışır insanın yüreğine.

admin

Şükrü Erbaş – Anlıyor Musun

in Şiir

zaman buldukça uğra
tek neşem bu benim
beklemek ve bulmakla yaşadığım
dili tutulmuş bu şaşkın sevinç.
eşyalar geri çekiliyor sen gelince
bir ayrıntı gibi içinde kaybolduğum
sığ ilişkileri günlerin
geri çekiliyor, dudaklarıma kadar
yükselen sıkıntı suları
tutunup kirpiklerinin ışığına
mavi bir kıyıya çıkıyorum
kurtuluyorum boğulmaktan.
aldığım soluğu duyuyorum, varlığımı
dünyanın benim için de var olduğunu.
gülümseyen ve bağışlayan
bir genişliğe dönüyor içimdeki keder
dumanı kalkmış karlı bir dağ gibi
açılıp aydınlanıyorum güneşinle
inanıyorum yeniden sevgiye ve güzelliğe.
aralarından ilgisiz geçtiğim insanlar
-telaşlı, dalgın, uzak-
daha bir dost görünüyor, daha bir sıcak
içlerinden biri olduğumu duyuyorum
iyi gözle bakabiliyorum herşeye
gelişin hayata bağlıyor beni
anlıyor musun
zaman yarat ve uğra

admin

Şükrü Erbaş – Dil Budur Artık

in Şiir

“gönül mecnun olmuş leyla bahane”
neşet ertaş

sana yazdığım şiirleri
geri alamam.
inkarı da aşk
değil midir aşkın.
bir heceydi onlar
benim kalbim için
senin güzelliğine
yazıldığı zamanlar.

bu külden sonra onları
bir küfür gibi oku
heceleye heceleye tersinden.
gittiğin yere yakışan
dil budur artık
ey insanı anısıyla yıkan
şiirin bile kurtaramadığı
sıradanlık…

siyah bir yağmur.
herkesin konuştuğu.

bir baykuş avazı.
göğe bakan kuyu.

gitmek gitmek.
taştan ağır gül.
gurbete düşen ay.

şimdi adından esen üşüme…

admin

Şükrü Erbaş – Gölge Bilgisi

in Şiir

bizi bırakırlar kalbim
uçurum doruk ister

oyulduğumuz düzlükte
kim vardı içine bakan.

zamanlar onların
güneş bile çiğ yara sende.

kirpiklerin duasını
kalbim, hangi tapınakta

ne kadar bağışsa baş dönmesi
hazla suç arasında…

giderler ki inkar çocuk kalır
seyredersin etinden kopanı

bilge bir yarasın kalbim
kanarsın ölüme kadar

admin

Şükrü Erbaş – İkilem

in Şiir

güzel kadınlara kederli şarkılar söyletmeyin
birbirini çoğaltıyor üç acı
kadın, güzellik ve şarkı…

kederli şarkıları güzel kadınlara söyletin
birbirini bütünlüyor üç acı
kadın, güzellik ve şarkı…

ey insan ömrünü dolduran biçimleyen duygu
hüzün müdür her vakit mutluluğun bir yüzü?

admin

Şükrü Erbaş – Sıfır

in Şiir

o kadar çok şey geçti ki gözlerimizin önünden
sonunda hiçbir şey göremez olduk
biz de sevgili seferis biz de
güdük bir yaşamı benimsedik sonunda
güdük ve tekdüze.
güne yeniliksiz başlıyoruz her sabah,
aynı kör aynasında küflü alışkanlıkların,
süsleyip saklayarak sıkıntılarımızı kendimizden bile
düşüyoruz ömrümüzün o ölü çizgisine
duyarsız,devinimsiz,umutsuz,güne heyecansız başlıyoruz.
duymadan dinleyip,anlamadan konuşuyoruz.
hepimiz ayrı ayrı kendi kıyılarında
öyle kolay anlaşıyoruz ki.
bir ayrılığı kalmadı düşüncelerimizin,
ustaca düzenledik duygularımızı.
anılar acı vermiyor artık,
bizi biz eden değerler yıkıntısında,
onursuz oturuyoruz.
eskimiş eşyalar,yeri hiç değişmeyen
yalnızlığı çağrıştırıp,yılgınlığı biçimleyen.

admin

Şükrü Erbaş – Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz

in Şiir

Köylüleri niçin öldürmeliyiz?

Çünkü onlar ağır kanlı adamlardır
Değişen bir dünyaya karşı
Kerpiç duvarlar gibi katı
Çakır dikenleri gibi susuz
Kayıtsızca direnerek yaşarlar.
Aptal, kaba ve kurnazdırlar.
İnanarak ve kolayca yalan söylerler.
Paraları olsa da
Yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır.
Her şeyi hafife alır ve herkese söverler.
Yağmuru, rüzgarı ve güneşi
Bir gün olsun ekinleri akıllarına gelmeden
Düşünemezler…
Ve birbirlerinin sınırlarını sürerek
Topraklarını büyütmeye çalışırlar.

Köylüleri niçin öldürmeliyiz?

Çünkü onlar karılarını döverler
Seslerinin tonu yumuşak değildir
Dışarda ezildikçe içerde zulüm kesilirler.
Gazete okumaz ve haksızlığa
Ancak kendileri uğrarlarsa karşı çıkarlar.
Adım başı pınar olsa da köylerinde
Temiz giyinmez ve her zaman
Bir karış sakalla gezerler.
Çocuklarını iyi yetiştiremezler
Evlerinde kitap, müzik ve resim yoktur.
Bir gün olsun dişlerini fırçalamaz
Ve şapkalarını ancak yatarken çıkarırlar.

Köylüleri niçin öldürmeliyiz?

Çünkü onlar köpekleri boğuşunca kavga ederler.
Birbirlerinin evlerine ancak
Ölümlerde ve düğünlerde giderler.
Şarkı söylemekten ve kederlenmekten utanırlar
Gülmek ayıp eğlenmek zayıflıktır
Ancak rakı içtiklerinde duygulanır ve ağlarlar.
Binlerce yılın kalın kabuğu altında
Yürekleri bir gaz lambası kadar kalmıştır.
Aldanmak korkusu içinde
Sürekli birbirlerini aldatırlar.
Bir yere birlikte gitmeleri gerekirse
Karılarından en az on adım önde yürürler
Ve bir erkeklik işareti olarak
Onları herkesin ortasında döverler.

Köylüleri niçin öldürmeliyiz?

Çünkü onlar yanlış partilere oy verirler
Kendilerinden olanlarla alay edip
Tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar.
Devlet, tapu dairesi, banka borcu ve hastanedir
Devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar.
Yiğittirler askerde subay dövecek kadar
Ama bir memur karşısında -bu da tuhaftır-
Ezim ezim ezilirler.
Enflasyon denince buğday ve gübre fiyatlarını bilirler
Cami duvarı, kahve ya da bir ağaç gövdesine yaslanıp
On bir ay gökyüzünden bereket beklerler.
Dindardırlar ahret korkusu içinde
Ama bir kadının topuklarından
Memelerini görecek kadar bıçkındırlar
Harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez
Şehre giderler!

Köylüleri niçin öldürmeliyiz?

Çünkü onlar otobüslerde ayaklarını çıkarırlar
Ayak ve ağız kokusu içinde kurulup koltuklara
Herkesi bunalta bunalta, yüksek perdeden
Kızlarının talihsizliğini
ve hayırsız oğullarını anlatırlar.
Yoksulluktan kıvrandıkları halde, şükür içinde
Bunun, Tanrının bir lutfu olduğuna inanırlar.
Ve önemsiz bir şeyden söz eder gibi, her fırsatta
Gizli bir övünçle, uzak şehirdeki
Zengin bir akrabalarından söz ederler.
Kibardırlar lokantada yemek yemeyi bilecek kadar
Ama sokağa çıkar çıkmaz sümküre sümküre
Yollara tükürürler…
Ve sonra şaşarak temizliğine ve düzenine
Şehirde yaşamanın iyiliğinden konuşurlar.

Köylüleri niçin öldürmeliyiz?

Çünkü onlar ilk akşamdan uyurlar.
Yarı gecelerde yıldızlara bakarak
Başka dünyaları düşünmek gibi bir tutkuları yoktur.
Gökyüzünü baharda yağmur yağarsa
Ve yaz güneşleri ekinlerini yetirirse severler.
Hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe
-Bu verimi yüksek bir tohum bile olsa-
Sonuçlarını görmeden inanmazlar.
Dünyanın gelişimine bir katkıları yoktur.
Mülk düşkünüdürler amansız derecede
Bir ülkenin geleceği
Küçücük topraklarının ipoteği altındadır.
Ve birer kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden
Zamanın derin ırmakları önünde…

KÖYLÜLERİ, SÖYLEYİN NASIL
NASIL KURTARALIM?

admin

Şükrü Erbaş – Senin Korkularını Benim İnceliğimi

in Şiir

Ayrılık ne biliyor musun?
Ne araya yolların girmesi,
ne kapanan kapılar,
ne yıldız kayması gecede,
ne ceplerde tren tarifesi,
ne de turna katarı gökte.

İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!

İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,
duvarlara dalıp dalıp gitmesi.
Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık.
Saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin.
Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun.
Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya.
İki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı,
hüznün arması ayrılık.

O küçük ölüm!

Usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan.

Ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından gidip ağzını yıkadığında başlamıştı.
Ben bulutları gösterirken,
‘bulmacanın beş harfli yemek sorusuna’ yanıt aramanla halkalanmış,
‘Aşkın şarabının ağzını açtım, yar yüzünden içti murt bende kaldı’
türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş,
Dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını bir kenara itip,
‘bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı? ‘
diye sorduğunda varacağı yere varmıştı çoktan.

Şimdi anlıyormusun gidişinin neden ayrılık olmadığını,
bir yaprağın düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu.
Bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını.
Boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında….

Ne mi yapacağım bundan sonra?

Ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce.
Şiir yazmayacağım bir süre,
Fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce sararsınlar diye.
Hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim.
Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim.
Falcı kadınlara inanmayacağım artık.
Trafik polislerine adres sormayacağım,
Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye….

Ne yapacağımı sanıyorsun ki?

Tenin tenime bu kadar sinmişken,
ömrüm azala azala önümden akarken,
gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken..
Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime,
bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım.

admin

Şükrü Erbaş – Döktü Rengini Sessizce

in Şiir

Eflatun esintiler içinde titredi incecik
Aynı içten kokuyla iki ayrı erguvan
Birisi bir küçük evin içedönük bahçesinde
Süsledi sevgisini iki pembe avucun
Öbürü bir mezar başında öksüz
döktü rengini sessizce…

admin

Şükrü Erbaş – Ay Gölü

in Şiir

yaprağa inanırım ben
yağmurun yağmasına
bozkırın avucunda
akan parmak suya
havaya atılan taşın
yere düşmesine
bir köpeğin havlamasına
yalnızlıktan beter
gittikçe artan kaygısına
adres arayan birinin
işıklı camlarda simsiyah bir cümle
alın çizgisine
ben inanırım
susan babalara
annelerin yaşama telaşına
bir çocuğun beklerken
terleyen yüreğine
yolların tükenmez birer
hasret katarı olduğuna
inanırım, ölümün bir gün
bizi de güzelleştireceğine…
sen bana dokundun
derin baktın
dip sularını konuştun
akşamdı
yolcuydum
kapılarımı bir daha
gördüm
yoruldum anlamaktan
kimseye benzemesen bir gün
bir ay gölü olsan
taşın toprağın can bulduğu
dünya, desen
şimdi tamam
kalbinde binlerce karınca
bir orman sabahlara dek
konuşsa, konuşsa…

admin

Şükrü Erbaş – Öyle Uzak Durma Ne Olur

in Şiir

Gözlerindeki kederi öperim
alın kırışığında kanat çırpan sevgiyi
öyle yıkık durma ne olur
akşama düşen gün gibi.

Seni bana getirdikçe güzel
götürdükçe nasıl da acımasız ve soğuk
adımlarını öperim çocuk
öyle uzak durma ne olur.

o büyük sırrını öperim
bir hazine gibi üstüne titrediğin
içindekini güneşini duygularının
geceye düşen o çiy tanelerini.

gülüşünün aylasıyla büyülü
o derin göllerini gamzelerinin
içimde ömrümün yudum yudum yunduğu
o en temiz yerlerini öperim

admin

Şükrü Erbaş – Bana Benziyorsun

in Şiir

Alnını sıyırıp geçen akşamdır
Oynama sakın, kıpırdama
Öyle bir yakıştı ki duruşuna ufuk
İki hazin mısra şimdi gözlerin böyle
Kaşlarının kemendiyle gölgeli
İki uzun, iki derin ırmak
Buğular içinde akıp giden
Bozma sakın aralığını kirpiklerinin

Bir aynada seyretmek istiyor
İnsan kendini
Hangi yaşta olursa olsun
Bırak dökülsün saçlarından zaman
Anıların gurubundan ince süyem duygular
Büyütsün yüzünün yangınını rüzgar
Turuncu ayini içinde göklerin
Öperek nar içi goncasını dudaklarının…

Ey ayrılığı andıran yakınlık
Ey susuş… İnce ve derin hasret
Bana benziyorsun…

admin

Şükrü Erbaş – Yolculuktan

in Şiir

Ve İstanbul geldi, bir halk şenliğinde
Gömmüş otuzdört ölüsünü Mayıs mavilerine..
Seslendiler bir şiir öncesinde verip elele
Bütün iyi ölülerimle ölümsüz soy şairlerim:

Unutmak kolaydır suçlamak kolaydır
Aslolan beslenip bir gül fidanı gibi
Yaşamın yapraklarıyla geçmişin toprağından
Bir gün bile yitirmeden bulutlar içinde
Güneşin yolunu
Geleceğe güller sunmaktır
Geleceğe güller sunmaktır…

O zamanlar gökyüzü biçilmiş buğday kokardı
Çiğnenmiş üzüm mısır püskülü bostan yaprağı
Toprak kokardı insan emeğiyle yoğrulmuş.
Rüzgar serin sesli konuğuydu evlerin
Bulutlardan ağaçlardan saçlardan süzülen
Bir dirim duygusuyla doldururdu odaları
Yağmur ikinci adıydı akşamların
Günün yorgunluğu üzerine dökülen
Bir düş inceliğinde akardı sular arklarda
Dilde uzaklık türküleri tutuşturarak.
İnsanlar bir soru imi gibi girip çıkarlardı
Geçimin dar kapılarından
Alın teri umut ve kaygıdan örülü
Mutluluk toprağın ve güneşin eline bakardı.

O zamanlar dünya küçüktü ve insanlar
Kardeşlik kokardı yardım duygularıyla
Paylaşmak, bir sevinci ya da güçlüğü
Bir karşı koyuş biçimiydi hayata.
Birbirine benzerdi evler, toprak dam
Beslenen hayvan, çocuk sayısı, daracık camlar..
Bir sır gibi gizlenirdi güzellik büyüdükçe kızlar
Erkekler şapkalarının siperinde geçerdi sokaklardan.
Aynı yalın dili konuşurdu yaşlılarla çocuklar
Dingin bir gölle bir akarsuyun dostluğunda.
Sevgi bir düş gülüydü bitişik avlularda
Sessizce serpilen, bunalmış ve utangaç
Evlilikle koklanırdı ancak ve solardı daha ilk yaz.

Birbirine benzerdi
Mevsimlerin bahçelere getirdiği renk
Evlere getirdiği telaş, sevinç, keder..
Yaşamak ağır bir suydu, zamanın
Ve toprağın derin ırmağında
Sürükleyerek bir nice hayatı ince kıvrımlarında
Akar, akardı..

Bana sorular öğreten dost
Bir de sen bulmadıkça doğrular yarımdır diyen..
Kimi gün bir türkü, kimi gün şiirlerle
Kitaplarla daha çok, giderek kitaplarla
Sabırlı, içten,yalın
Örnekler çıkarıp adım adım
Küçücük bir kentin kapalı hayatından
Bana dünyaları gösteren dost..
Telaşını taşıyorum yıllardır
Konuşurken birbirine vurduğun parmaklarının
Ve içine yüreğini koyup koyup
Ak güvercinler gibi ağzından uçurduğun
O büyülü, sıcak, doğru sözlerinin..

Sesini çoğaltıyorum sesler içinde
Bir tutku gibi geciktikçe büyüyen
İnancının onurunu taşıyorum yıllardır.

İnsan ki anılardan bir buluttur
Hayatın sonsuzluğa akıp giden göğünde
Savruldukça çoğalır çözüldükçe birikir..
Düşmeden son damlası toprağın rahmine
Kimbilir kaç mevsim görür
Kaç rüzgar geçirir.

İnsan belleğinin ihanete vuran unutuşu
Ey yanlışı emziren kör meme
Hayatın kaçınılmaz kusuru..
Kapındayız işte koskoca bir geçmişle
Ölüler diriler düşenler dövüşenler..
Nicedir boşluğunda kimsesiz rüzgarların
Acı çığlıklar attığı cansız alanlar
Doğrular, yanlışlar..
Bir gizli dil gibi öfkenin için için
Derininde büyüdüğü dilsiz suskunluklar..
Kalanlar, kaybedilenler
Ne varsa, kapındayız işte
Tutuşturmak üzere yeniden
Zamanın küllenen yüreğini..
Sun bize inancın duru pınarlarından
Süzülen o eski tadını düşlerin;
Ömrümüzün acemi dallarında
O bir heyecanla telaş telaş açılan
Don vurmuş tomurcuğunu geleceğin..

Yaşamak ölümden üstün, acıdan büyük
Ver bize coşkusunu yeniden
Sesimizi geri ver
Sahipsiz kalmasın özgürlüğün türküleri
Kardeşliğin paylaşmanın sevginin
İnsanı çoğaltan o gönül zenginlikleri..
Zoru seçiyoruz yeniden, inançla, inatla
İyi, doğru ve güzel
Ne varsa “büyük insanlık” adına
Kapındayız işte bir daha
Tarihsin sen
İnsan emeği ve düşüyle yoğrulmuş
Göster bize geleceğin yollarını…

admin

Şükrü Erbaş – Kocaman Bir Çocuğu Öpüyorsun

in Şiir

Sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen
Herkesin perde perde çekildiği bir akşam
Siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun
Ağzında eriklerin aceleci tadı
Elleri bulut, gözleri ot bürümüş ekin tarlası
Bir çocuğun düşlerine inen tokadı öpüyorsun.
Yağmur her zaman gökkuşağını getirmiyor
Aralık kapılarda bekleyişin çarpıntısı
Bir kadının eksildikçe ömrüme eklenen
Uzun gecelerini, solgun gövdesini öpüyorsun.
Uzak dağ köylerine vuran ay ışığı
Kerpiçlerden saraylar kuruyor yoksulluğa
Ne suların ibrişimi ne gökyüzü ne rüzgar
Sen bende gittikçe kararan bir halkı öpüyorsun.

Sakarya Caddesi’nde sarhoşlar
Rakıyla buğulanmış kaldırımlarına gecenin
Yüksek sesle bir şeyler çiziyorlar.
Yalnızlık her koşulda bir sığınak bulur, diyorum
Uzanıp dudağımdaki titremeyi öpüyorsun.
Örseler acıyla düştüğü yeri
Susarak büyüyen adamların sevgisi.
Ağzında pas tadıyla bir inceliği söylemek
Bir gülünç içtenliktir, gecikmiş ve ezik
Sen bende yanlış bir ömrün tortusunu öpüyorsun.
İnsanın zamana karşı biricik şansıdır aşk
Onca kapı onca duvar içinde bulur aynasını.
Sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun
Herkesin simsiyah kesildiği bir akşam
Yıldızlarla yedirenk gökyüzünü öpüyorsun.

Sen bende, gözlerinin anne ışığıyla
Bir solgunluktan doğan kocaman bir çocuğu öpüyorsun.

admin

Şükrü Erbaş – Ağaran Bir Suyum

in Şiir

Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Kadınlar gittikçe daha güzel

Güneş daha hızlı adımlıyor gökyüzünü
Sular daha soğuk rüzgar daha serin

Eskiden her konuda konuşurdum istekle
Bir geniş gülümsemeyle dinliyorum şimdi

Büyük yapılar ışıklı çarşılar bitti
Ara sokaklara salaş kahvelere gidiyorum

Kurtulmak için çırpındığım çocukluğu
Yeniden öğreniyorum çocuklardan şaşarak

Bütün sesler çın çın bir yalnızlık oluyor
İçimden geçenleri söyledim sanıyorum

Birisi bir şarkı söylemesin kederle
Tenimde bir titreme kirpiklerimde buğu

Kısa söz basit eşya kedi sevgisi
Aktıkça ağaran bir suyum zamanın ırmağında

Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Kadınlar daha güzel kadınlar daha uzak…

admin

Şükrü Erbaş – Kar Yağışı

in Şiir

Yalnızlığın sesinden bir resim yaptım
Karanlık kalabalıklardan süzdüm ışığını.
Akşamüstleriyle boyadım vazgeçen ağzını
Parmaklarını uzattım gece suları gibi ıssız
Salkımsöğütlerden bir beden çizdim usul
Hiçbir rüzgarın duruşunu bozamadığı
Bütün yağmurları topladım yapraklarına.
Sonra tüm yolcuların silindiği bir ufuk
Örttüm kakülleriyle alnının üşümesini.
Puhu kuşlarının avazını yerleştirdim dudaklarına
Uzanıp uzanıp öptüm sonra acıyla.
Gözlerini kapalı çizdim
görmesinler diye kimseyi
Madem görmeyecekler bundan sonra beni.
Astım saçlarından odamın boşluğuna…

Uzun sustum, ey durmadan konuşanlar
Geçmedi üşümem
Ben bir aşkın kar yağışından geliyorum…

admin

Şükrü Erbaş – Anlıklar

in Şiir

i

kimseleri istemiyorum
düşüncelerimde yola çıktığım vakit
gerçeğin beni bunalttığı günlerde
dilimden düşürmediğim bir şarkı gibi
sen ol sesimin konak yerlerinde
yeter…

ii

yüzün de olmasaydı
dünyayı yumuşatan o yaz bulutu gülüşün
günlerim neye benzerdi, ya ömrüm?
karanlık bir mahzende soluk bir resim
rutubet, toz ve küf kokuları içinde
eskir eskir eskirdi.

iii

insan kendini duymadığı bir günü
nereye kadar taşıyabilir
alın çizgisinin sıkıntı çukurunda
sesinde senin adın
ufkunda yüzün yoksa..

iv

bir salkım söğüde benzetiyorum seni
uzak, çok uzak kıyıları süsleyen
kendimi unutulmuş bir ırmağa
yalnızlığın ufuklarını bütünleyen
düşmüyor bür gün olsun
sularıma gölgen..

v

ılık bir esinti gibi incecik
süzülen bulutundan parmaklarının
öksüz bir boşluk kaldı avucumda
içinde ömrümün yaralı yılları
ve yeni yeni güzelleşmeye başlayan
ankara çırpınan..

vi

senin bana gelişin günler içinde
bir su serinliğidir olsa olsa
ince kırılışlarla güneşin altın kanatlarından
ağustos topraklarına dökülen
içtikçe susuzluğumu arttırır gülüşün.

vii

yanlış bir kapıyım ben
önünde yanılmış bir çocuğun durduğu
açılsam acılara değer kanatlarım
açılmasam
simsiyah bir mutsuzluktur duruşum

viii

sabah yüzündür, akşam yüzünü dönüşün
gece, bıraktığın boşluktur ardına
ve şiir
o ince hilaldir lacivert yalnızlıklarda
sarınıp süzgün ışığına
katlanmanın türküsünü söylediğin..

ix

“değişme” diyen sesin kaldı geride
terkedilmiş evlerde hayal gibi yankılanan
“sen böyle güzelsin…”
değişemezdim. değişmedim.
ömür sürüyor yine yırtarak yürek zarını
aykırı soruların o bildik seyrinde
küçücük bir incelikle ışıklanıp
düşerek gölgeler içinde
aldanışın içedönük o gücenik ülkesine.

x

seni koruyacağım sana bile sezdirmeden
gökyüzü gibi uzaktan ve beklentisiz
gereceğim yüreğimi üzerine.
– sevmek biraz da bu değil midir? –
ıslatmasa da sesini bir daha
bir isyan türküsü gibi sürdüreceğim yağmurunu
düşlere ömürler veren o duygu bulutunun..

admin

Şükrü Erbaş – Küçük Acılar

in Şiir

Ağzı çirkin bir kadın
Yalnızlığında bile
Gülmeye utanıyor
Bu da bir acıdır.

Gecesiz sabahlara
-Uykular öksüzü-
Bir çocuk uyanıyor
Bu da bir acıdır.

Bir adımı diğerinden
Kısa düşüyor, bir topal
Hızla yanından koştular
Bu da bir acıdır.

Esrik gülüşleri tufan
Gözleri bayram
Dağıldılar çok sürmeden
Bu da bir acıdır.

Çocuklarda bir telaş
Her akşam kapılarda
-Bize ne getirdin baba?
Bu da bir acıdır.

Nice dik yürüse de
Eğildi dar geçitlerde
Uzun boyları kırık
Bu da bir acıdır.

Büyük kentlerde biri
Belli ki yer garibi
Dili sorar gözleri lal
Bu da bir acıdır.

İnce iri, uzak yakın
Günlerimiz acıların
Çaprazında birer tutsak
Bu da bir acıdır.

admin

Şükrü Erbaş – Denizin Ayrıcalığı

in Şiir

Kül uzun sürer, demiştim
Yenilgisini kutsayan bir sesle
Yalnız benim gördüğüm bir uzaklığa bakarak.
İstanbul’u insanın evi yapan
Bir yakınlıktı gövden ve sözlerin
Ihlamur yapraklarından gamzeler alan
Ellerin binlerce göldü masada.

Gölgesi uzun bir yoldan gelmiştim.
Polis çemberinde kaybolmuş caddeler
Yalnız kendi suretini soluyan odalar…
Ne suların aktığı yer, ne rüzgarın ülkesi
Herkes bir yerinden örtüyordu güneşi.
Sesinde denizin büyük ayrıcalığı
Sen bir başka uzaklığa bakarak konuşuyordun:
“Düşü olmayanın yenilgisi de olmaz
Yaşadığı her şey dokurken ömrünü
Pişmanlık insanın kendine kötü bir oyunu.”

Gözlerin mi düşlerim mi bilmiyorum
Masmavi büyüyor bozkır geldiğimden beri…

admin

Şükrü Erbaş – Aykırı Yaşamak

in Şiir

Geriye bakarak yanıtlıyoruz birbirimizi
Bir destek aranır bir güç alırcasına
Dönerek ikide bir anıların ülkesine..
Alnımızı gererek konuşuyoruz, kaşlarımızı
Bir ince eğimle siper edip bakışlarımıza
Çok iyi bildiğimiz bir duyguyu
– O biraz yenilgiye biraz ezikliğe benzer
Ortak yaşadığımız sızım sızım –
Saklamaya çalışıyoruz birbirimizden.

Uzun uzun susuyoruz sözün kıyılarında
Hangi kapıyı aralasak bir uzaklık esiyor
Hiçbir düşünceyi sonuna dek götüremiyoruz.
– Böyle belirlenmiş sınırlar içinde
Bir iç denetimle, bir dış denetimle
Konuşmasak da eski tadını yitirdi –
Düşler kuruyoruz yeniden gelecek üzerine
Kaldırıp kirpiklerimizi ayak uçlarımızdan
Dağlara bakıyoruz, ufuklara, bulutlara
– Ah, o insan yüreğinin değişmeyen tutkusu –

Bir güncel sesle sonra, çirkin ve çiğ
Bir kirli görüntüyle hayata ilişkin
Dönüyoruz gerçeğin o kalın çizgisine..
Yeni yeni yaşamlar kuruyoruz ödünler vererek
Aklımızda yüzlerce geçerli açıklama:
“Yaşamak zorundayız nasılsa, iyidir
Hiç yoktan var olmak” adına
Karşı çıktığımız ne varsa yapıyoruz hepsini.
Bir kan pıhtısı gibi yarada kuruyan
Binlerce uyuşturucu merhemle donuyor kalbinizde
Anılar inançlar incelikler düşler…

admin

Şükrü Erbaş – Acı İlişki

in Şiir

Sevgilim,
Bir ülke senin gövden kadar masum olsaydı
Bir tek anne oğlunu devletten sormazdı…

admin

Şükrü Erbaş – Akılla Yürek Gibi

in Şiir

ben olmasaydım -dedi-
gülüşümün güzelliğini yaşayamazdın
biliyorum verdiğim mutluluğun değerini
ne anlama geldiğini senin için
günlerinin güze dönen hayal çizgisinden

elbette biliyorum senin değerini de ben
içime bir ince sağanak gibi yağan
öpüşten yumuşak yakınlığı ile
insana ömürler veren sözlerinin
yıkayıp yüreğimin acemi erlerini
bulutsuz bir gök gibi dingin ve derin
daha da güzelleştiriyorum gülüşümü.

akılla yürek gibi oluyoruz böylece
birbirini bütünleyen, dengeleyen dünyayı
iki ayrı tende bir can, birbirine yakışan
iki güneş ırmağı gibi akan gözlerimin

admin

Şükrü Erbaş – Sitem

in Şiir

ben ona sıkıntılı güz günlerinde
yedi renkli yaz yağmurları dilemiştim
kırmak istememiştim duygu filizlerini
büyük bir ustalıkla susturup içimdeki uğultuyu
rüzgarımı olanca yumuşaklığıyla salmıştım üzerine
incinmesin diye tek
acıyı bile ters yüz eden
incelikli bir gülümsemeyle yüzümde

ben ona gittikçe soğuyan zamanlarda
sıcacık bir sığınak olayım istemiştim
insanlar içinde üşüdükçe
güvenle gelebileceği

kuşların kanatları neden vardır?
bir insan neden ağlar yarı yaşına gelince?
bulutlar gökyüzünün yükü müdür, süsü müdür?
tutsağı mıdır rüzgarın, sevgilisi midir?
konuşayım istemiştim bir yüreğin dilince
yanıtı olmayan sorularda boğmak istememiştim

ben ona sabah olamasam da
dingin bir ikindi olayım istemişimdir
herşeyin usul usul durulduğu saatlerde gelsin
yüzünde uçuk bir gülümsemeyle
yaslasın yorgunluğunu gövdemin yaşlı çınarına
serip üzerine yapraklarımın ağırlıksız yorganını
dinlendireyim istemiştim
üşütmek istememiştim.

ben ona ne istemişsem bu yalnızlık aylarında
gecikmiş… ince… güzel ve uzak…
biraz da kendime istemiştim
sevgi adına

Site içerisinde ara

@ufukluker'i takip et

RSS Son okuduklarım

  • Gemiler de Ağlarmış
  • Bir Köy Hekimi
  • Açlık Sanatçısı
  • Unutamayan Adam (Amos Decker, #1)
  • Bir Havva Kızı
  • Her Şeye Rağmen Sevgi

Site istatistikleri

  • 0
  • 85
  • 80
  • 7.671.280
  • 3.016.056

Etiketler

Altay Öktem Heinz Kahlau Rıfat Ilgaz Kemal Özer Cevat Şakir Kabaağaçlı Hasan Basri Alp Mehmet Yaşin Kemal Burkay Ahmet Erhan Suat Vardal Tove Ditlevsen Hasan İzzettin Dinamo Ataol Behramoğlu Gabriel Celaya Mehmed Kemal Ozan Telli Günter Kunert Ülkü Tamer Gülten Akın Füruğ Ferruhzad A. Hicri İzgören Ahmet Necdet Eugene Guillevic Jesus Lopez Pacheco Murathan Mungan Oktay Taftalı Sandor Forbath Yılmaz Odabaşı Oktay Rifat Aziz Nesin Vyaçeslav Ivanov Nihat Behram Federico Garcia Lorca Mehmet Başaran Ahmet Oktay Enis Batur Cahit Zarifoğlu Hasan Hüseyin Korkmazgil Şükran Kurdakul Ahmet Muhip Dranas Louis Macneice Cahit Sıtkı Tarancı Özdemir İnce Yaşar Kemal Nicolae Dragos Müştak Erenus Paul Eluard Vedat Türkali Sait Faik Abasıyanık Haydar Ergülen Özge Dirik Sandor Petöfi Süleyman Çobanoğlu Behçet Kemal Çağlar Abdülkadir Budak Konstantin Simanov Fazıl Hüsnü Dağlarca Faruk Nafiz Çamlıbel Suat Derviş Can Yücel Talip Apaydın Kemalettin Kamu Özkan Mert Arif Damar A. Kadir Ümit Yaşar Oğuzcan Neşe Yaşın Sabahattin Ali Sinan Kukul Suat Taşer Birhan Keskin Memet Fuat Erdal Alova Vladimir Mayakovsky Turgay Fişekçi Vasko Popa Bekir Yıldız Bilgin Adalı Seyhan Erözçelik Ahmet Ada İlhan Berk Şükrü Erbaş Kerim Korcan Metin Altıok Kenneth Rexroth Hasan Biber Tevfik El Zeyyad Jose Marti Refik Durbaş Celal Sılay Akgün Akova Asım Bezirci Özdemir Asaf Necati Cumalı Cevdet Kudret Zafer Ekin Karabay Cahit Irgat Sabri Altınel Adnan Özer Turgut Uyar Ziya Osman Saba Türkan İldeniz Afşar Timuçin Yaşar Miraç Süleyman Nesip Halim Şefik Güzelson Yannis Ritsos Sezai Karakoç E. E. Cummings Asaf Halet Çelebi Cemal Süreya Edip Cansever Nazım Hikmet Peter Abrahams Cahit Külebi Enver Gökçe Feyzi Halıcı Nikola Vaptsarov Bedri Rahmi Eyüboğlu İsmail Uyaroğlu Oruç Aruoba Behçet Necatigil Bejan Matur Dido Sotiriou İlhami Bekir Tez Yorgo Seferis Cengiz Bektaş Fakir Baykurt Gülseli İnal Adalet Ağaoğlu Ömer Bedrettin Uşaklı Ahmed Arif Adnan Yücel Kutsiye Bozoklar Orhan Veli Kanık Hilmi Yavuz Yılmaz Güney Goethe Melih Cevdet Anday Salah Birsel Sabahattin Kudret Aksal Konstantinos Kavafis Arkadaş Z. Özger Metin Demirtaş Fethi Giray Barış Pirhasan İbrahim Karaca Ingeborg Bachmann Ece Ayhan Sennur Sezer Berin Taşan Attila İlhan Orhan Kemal Ahmet Telli Pablo Neruda Orhan Murat Arıburnu Ercüment Behzat Lav Blas De Otero Conrad Aiken Kostas Kleanthis Bertolt Brecht Lale Müldür Liana Daskalova Miguel Hernandez Behçet Aysan Yi Men İsmet Özel Fang Vei Teh Kahraman Altun Vecihi Timuroğlu Nahit Ulvi Akgün Philippe Soupault Resul Rıza Sun Yu-T'ang Louise Gareau Des Bois Erdal Öz Yaşar Nabi Nayır Abdülkadir Bulut Metin Eloğlu Oğuz Atay
by Ufuk Lüker
  • 500px
  • LinkedIn
  • Youtube
Sayfanın başına dön