Ufuk Lüker
  • Ana Sayfa
  • Şiir
  • Öykü
  • Müzik
  • Sinema
  • Yazın
  • Görsel
  • Kişisel
  • Kitaplık
  • Ara
  • Menu Menu

Şunun için etiket arşivi: Rıfat Ilgaz

admin

Rıfat Ilgaz – Alişim

in Şiir

Kasnağından fırlayan kayışa
kaptırdın mı kolunu Alişim!
Daha dün öğle paydosundan önce
Zilelinin gitti ayakları,
Yazıldı onun da raporu:
ihmalden!
Gidenler gitti Alişim,
Boş kaldı ceketin sağ kolu…
Hadi köyüne döndün diyelim,
tek elle sabanı kavrasan bile
Sarı öküz gün görmüştür,
Anlar işin iç yüzünü!
üzülme Alişim, sabana geçmezse hükmün
Ağanın davarlarına geçer…
Kim görecek kepenek altında eksiğini
kapılanırsın boğaz tokluğuna.
Varsın duvarda asılı kalsın bağlaman
beklesin mızrabını.
Sağ yanın yastık ister Alişim
sol yanın sevdiğini.
Kızlarda emektar sazın gibi
Çifte kol ister saracak!

admin

Rıfat Ilgaz – Kendimizi Anlatıyorum

in Şiir

tükeniyoruz boyuna tükeniyoruz
bir lodos kalktı mı güneyden

çürük meyvalar gibi dökülüyoruz
biz tükendikçe yangın genişliyor
sarıyor kentleri bir yanından
yayılıyoruz yeniden yayılıyoruz

eskimekle başlıyor ilk belirti
bir durgunluk siniyor derimize
iliklerimize kadar işleyen
daha bir duygulu oluyor ellerimiz
parmaklarımız daha anlayışlı
sevdik mi seviyoruz ölesiye
öfkelendik mi öfkeleniyoruz

bakışlar neden böyle değişik
neden soğuk tuttuğumuz eller
biz böyle mi geldik yeryüzüne
kan tükürerek mi doğduk

linç edilen biziz radyolarda
kürsülerde saldırılan biz
bağırsak çağırsak boşuna
bir öksürük kesiyor soluğumuzu
tıkanıyoruz

admin

Rıfat Ilgaz – Bir Kozada

in Şiir

geç kalmadık tam zamanı
iş başlamaktaydı başladık
örüyoruz kozamızı birlikte
zamandır bir kozadır ipekböceğim
her solukta örülen
bir dışındayız bir içinde

bir gün bizim de dokunacak
atlasımız çalışkan ellerde
gül yaprağı inceliğinde duru
sabahların eridiği mavilikte
mekikler söyleyecek türkümüzü
en güzeli bu değil mi övgünün
en sürüp gideni ipekte

ilk yağışla başladı diriliş
özsuyla buğulandı dalların ucu
yaprağa durdu dipten doruğa
bahçedeki dut ağacı

admin

Rıfat Ilgaz – Defneler Ölmez

in Şiir

bir mevsim var ki üşütür yeşilliğimi
ben geceyle gündüzü bilirim yılları değil.
ölümsüzlüğü getirdim kıyılarınıza
düşlerimde hep uzak denizler… kıyılar…
gidemem, bağlıyım toprağıma.

dalımla yaprağımla, ben
bir savaş simgesiyim oysa
insan kardeşlerimin gözünde!
utkular düşleyen başlar için
bir çelenk!

savaşlar, soykırımlar gördük,
iskenderler, sezarlar,
ne atlar kaldı onlardan, ne meydanlar…
gittiler, yıkılıp birer birer,
biz kaldık.
en kıraç topraklarda tutunduk,
biz defneler.

dal kırılır, yaprak dökülür
ölür mü acılara katlanmasını bilenler,
direnenler tüm kırımlara karşı…
ölmez sevgiden yana olanlar
defneler ölmez!

admin

Rıfat Ilgaz – Hep Böyle

in Şiir

Anlaşıldı kara günler için doğmuşuz,
İçli dışlı olmuşuz acılarla.
Aydınlığın dar kapılarından
Geçemeyiz güle oynaya
Bayram kaçağıyız.

Topladığımız gönül çiçekleri
Kucağımızda sararıp solar
Utanır da veremeyiz
Sunamayız dilimiz dolaşır
Oysa neler düşlemişizdir geceden.

“Hepimiz…” diyor sevgili kızım
Yeni yıl için çektiği telde,
“Esenlikler dolu günler dileriz!”
Benim de en içten dileğim bu…
Daha çoğuna yetmiyor ki, gücümüz.

Hep böyle sevgili kızım,
Yıl boyu,
İçiçe olacağız düşlerimizle…
Biz dileklerle doğar,
Yaşar gideriz, hep dileklerde.
Mutluluklar esenlikler ne varsa
Hep veresiyesinde yeni yılların,
Günebakanız, ayçiçeğiyiz!

admin

Rıfat Ilgaz – Güneşten Uzak

in Şiir

Konuklarımız için yıkadık sizin için
Kıyılarımızı bol köpüklü dalgalarla kıştan
Nisan sabahlarının buğusu saçlarınızda
Mavi gözlerinizde sevinç
Telli turnalarla geldiniz

En saydam mavilikleri çektik üstünüze
Toroslar’dan Ağrılar’a kadar
Üzüntülerden arındık sizin için
En güleç yüzümüzle çıktık karşınıza
Papatyalar gibi tekdüze
Erkenden uyardık çiçeklerimizi
Kalkınmamız sizden olacakmış
Başımızın üstünde yeriniz

Izgaralarda lüferler emrinizde
Tabaklarda mayonezli levrekler
Ağız tadıyla yiyemediğimiz
Kirazlar canerikleri çilekler

Bulutun kınalısı denizin mavisi bizde
Yurdumuza bir renk de siz getirdiniz
Esmerler sarışınlar yeşil gözlüler
Hoş geldiniz

Biz bu güneş ülkesinin çocukları
Öfkeyle umutla beslenen
Yaz geldi mi ebegümeci madımak
Kar yağdı mı dağda bayırda
Davarımız sığırımızla yarı tok yarı aç
Biz bu güneş ülkesinin çocukları
Kuru emzikle büyüyen gecekondularda
Odsuz ocaksız
Bu mevsimde sevilerden uzak
Yoksun tüm aydınlıklardan
Sabrımızdır geleceğin harcını özleştiren
Bir tuğla bir tuğla daha
Bir avcumuzda kum
Bir avcumuzda kireç
Günler günler boşuna harcanan
Okunmuş bir mektup kirliliğinde
Buruşturulup atılmış günler

Yazısız kağıtlarca anlamlı
Alyuvarlarla beslenen özlem
Kum kireç ölçek ölçek zaman

Biz bu güneş ülkesinin çocukları
Güneşi konuklara bırakan

Oysa bardaklarda altın yeşili şarap
Marmara’nın midyeleri soframızda
Olgun domatesler taze soğan
Derilerde Afrikalı yanıklığı
Hoşi Ming’li savaş çocuklarıyla birlik
Garcia Lorca’lı kızlarla bir arada

Karşıda Nazım’ı dalga dalga getiren deniz
Oturup diz dize bir kıyıda
Aynı balık çorbasını kaşıklayabilirdik

Biz bu güneş ülkesinin çocukları
Güneşi bulutların ötesinde bırakan

admin

Rıfat Ilgaz – Aydın Mısın

in Şiir

Kilim gibi dokumada mutsuzluğu
Gidip gelen kara kuşlar havada
Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden
Tabanında depremi kara güllelerin
Duymuyor musun

Kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere
Çabuk ol

Tam çağı işe başlamanın doğan günle
Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden
Her satırında buram buram alın teri
Her sayfası günlük güneşlik
Utanma suçun tümü senin değil
Yırt otuzunda aldığın diplomayı
Alfabelik çocuk ol

Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol

admin

Rıfat Ilgaz – Leylaklarını Anlatıyorum

in Şiir

Leylak getiriyorsun bana güneşli bir gün
Onu saçlarından topladığın belli
Bir leylak bahçesisin karşımda

Böyle kucağında kalsa daha iyi
Bir vazoya bırakıp gidiyorsun
Sen gidiyorsun leylaklar kalıyor mu sanki
Önce renkleri gidiyor arkandan
Nesi varsa gidiyor soyunarak

Her vazoya baktıkça karşımdasın ne tuhaf
Her kokladıkça dönüp dönüp geliyorsun
Düşünceler gibi filizleniyorsun gün geçtikçe
Yaprak yaprak gelişiyorsun
Leylak leylak bakıyorsun gözlerimin içine
Ölümsüz bir mevsim oluyorsun

admin

Rıfat Ilgaz – Gözlerinde Akisler

in Şiir

İçimde bir nağme var ufukların sesinden…
Sıyrılsam vücudumun bir gün çerçevesinden
Damla damla karışsam çamların kokusuna.

Yorgun kartallar gibi bir sabah dönsem geri
Martılara bıraksam lacivert enginleri
Sonra dalsam dizinde bir bahar uykusuna.

İklimleri çevirse genişleyen hududum
İçsem bakışlarından geceyi yudum yudum
Damla damla erisem o ılık gözlerinde.

Gel, şimdi önümüzde alevlensin ufuklar
Derin bakışlarına dizinsin sonsuzluklar
Kendini seyredeyim karanlık gözlerinde.

admin

Rıfat Ilgaz – Gökdelen

in Şiir

Yüzyıllara ışık tutan
Bir kadın kıyıda ağlamaklı
Yanaklarında öfke
Eteklerinde kan
Düşmüş gökkuşağı belinden

Güneşli bir coğrafyada
Çekmiş perdelerini gökdelen
Bir bayrak çırpınıyor
Takvimsiz bir kasırgada
Asya kıyılarından esen

Kitapların yazdığından
Da önce başladı fırtına
Düşürür yıldızlarını tek tek
Çaresiz bir bayrak boşluğa

admin

Rıfat Ilgaz – Sen Gidince

in Şiir

sen gidiyorsun ya işine yetişmek için
saçlarını, gözlerini, ellerini
neyin varsa toplayıp gidiyorsun ya
her seferinde bir şey unutuyorsun sıcak
termometrede yükselen çizgi
kimbilir nerelerde soğuyorsun

senin gözbebeklerin var ya kadın kadın gülen
insan insan bakan gözbebeklerin
beni tutsa tutsa gözlerin tutar ayakta
beni yıksa yıksa gözlerin yerle bir eder

ne gelirse onlardan gelir bana
çalışma gücü yaşama direnci
mutluluk gibi kazanılması zor
mutluluk gibi yitirilmesi kolay

bir açarsın ki mutluyum
bir kaparsın ki herşey elimden gitmiş

admin

Rıfat Ilgaz – Gidenleri Anlatıyorum

in Şiir

İştahımın gücünden arta kalan
Yarım dilim ekmekten utanıyorum
Açların boyun büktüğü memlekette
Kişi özgürlükten laf etmemeli

Sevince alabildiğine sevmeli
Yoksun sevgilerle değil böyle
Bir elmayı dişler gibi diri diri
Ama genç ama ak saçlısın
Evrene bir şey katmalı sevdin mi

İnsan içince tam içmeli
Sıyrılmalı bozukdüzenliğinden
Mutluluktan bir şeyler getirmeli

Sıra sıra yataklardan utanıyorum
Umutsuz sönüp gidenlerden
Gözler bakarken ateş böcekleri gibi
Mayıs gecelerinden ses vermeli

Kişi ölecekse insanca ölmeli
Böyle tutsak böyle utanç içinde değil
Bir sedyede boylu boyunca uzatılmış
İki eli iki yanında gitmemeli

admin

Rıfat Ilgaz – İsteklerimi Anlatıyorum

in Şiir

Hastanenin saçağına kuşlar konuyor
Güvercinler, gözleri umut yeşili

Gidemem ciğerlerim yetmiyor solumaya
Bu ayaklar benim değil ne zamandır
Kolum kanadım sensin anlamıyorsun
Özgürlüğüm, aydınlığım, inancım
Hepsi senden mutluluğum gibi anlasana

Yolumuzu düşman bakışlar çevirmiş
Dişli geceler inmiş çevremize

Gözlerindeki parıltı ışıtsın yolumu
Hızımızı yitirmeden öfkemizi tüketmeden
İnsanca bir şeyler katalım sevgimize
Gecelerden birlikte çıkalım ister misin
Işığı birlikte aramamız güzel olacak

Yataklarda sıramı beklemekten usandım
Al götür bırakma beni ölümle yüz yüze
Seni görmeliyim yanımda savaşırsak
Eksiksem bir şeyler kat sevginden
Yüreğindeki sıcaklıkla bütünle beni

Yorgunsam gücünden ekle dirileyim
Bitkinsem sağlığından ver cömertçe
Aşıla yaşama tutkundan
Büyük ülküler için elimden tut
Al götür beni gerçeklerin çağrısına

admin

Rıfat Ilgaz – Gidişini Anlatıyorum

in Şiir

Sen gidiyorsun ya işine yetişmek için
Saçlarını,gözlerini, ellerini
Neyin varsa toplayıp gidiyorsun ya
Her seferinde bir şey unutuyorsun sıcak
Termometrede yükselen çizgi çizgi
Kim bilir nerelerde soğuyorsun

Senin gözlerin var ya kadın kadın gülen
İnsan insan bakan gözbebeklerinlerin
Beni tutsa tutsa gözlerin tutar ayakta
Beni yıksa yıksa gözlerin yerle bir eder
Ne gelirse onlardan gelir bana
Çalışma gücü yaşama direnci
Mutluluk gibi kazanılması zor
Mutluluk gibi yitirilmesi kolay

Bir açarsın ki mutluyum
Bir kaparsın herşey elimden gitmiş

admin

Rıfat Ilgaz – Çocuklarım

in Şiir

Sizi yoklama defterinden öğrenmedim
Haylaz çocuklarım
Sınıfın en devamsızını
Bir sinema dönüşü tanıdım
Koltuğunda satılmamış gazeteler
Dumanlı bir salonda
Kendime göre karşılarken akşamı
Nane şekeri uzattı en tembeliniz
Götürmek istedi küfesinde
Elimdeki ıspanak demetini
En dalgını sınıfın
Çoğunuz semtine uğramaz oldu okulun
Palto ayakkabı yüzünden
Kiminiz limon satar Balıkpazarı’nda
Kiminiz Tahtakale’de çaycılık eder
Biz inceleyeduralım aç tavuk hesabı
Tereyağındaki vitamini
Kalorisini taze yumurtanın
Karşılıklı neler öğrenmedik sınıfta
Çevresini ölçtük dünyanın
Hesapladık yıldızların uzaklığını
Orta Asya’dan konuştuk
Laf kıtlığında
Birlikte neler düşünmedik
Burnumuzun dibindekini görmeden
Bulutlara mı karışmadık
Güz rüzgarlarında dökülmüş
Hasta yapraklara mı üzülmedik
Serçelere mi acımadık kış günlerinde
Kendimizi unutarak

admin

Rıfat Ilgaz – Utancımı Anlatamıyorum

in Şiir

ölüm hiç özenilecek şey değil
sevgilim, ölümün güzeli yok
bir çirkin oluyor insan görme
sevmeyi, düşünmeyi unutuyor
ölecek misin; ya bir meydan da öl
ya da dağ başında kavgan için
böyle yatakta miskince ölme

önce ellerden başlıyor ölmek
hiç yarım kalmış bardak gördün mü
kitap gördün mü az önce okunmuş
görmedin değil mi, ben çok gördüm
bu yüzden ölemiyorum kolay kolay
hem ölmek de nereden aklıma geliyor
insanlar uzayda dolaşırken
bütün ilaçları içiyorum yarım kalmasın diye
bütün kitapları okuyup bitiriyorum
boyuna kuruyorum saatimi
getirdiğin portakalları yiyorum
sana beğendirmek zorundayım kendimi
bilmiyorsun, direnmek zorundayım
utanırım karşında ölmekten
yaşıyorum böylesi daha iyi

admin

Rıfat Ilgaz – Bu Da Bir Özgürlük Şiiridir

in Şiir

1944 yılındasın yanlışın yok
Kıştı girdiğin, temmuz ortasındasın
Emirle de olsa açıldı ya
İşte demir kapılar ardına kadar
Dışardasın

Tepende ne zamandır unuttuğun güneş
Liman bildiğin gibi yerli yerinde
Hazır Karadeniz seferine şu vapur
Şu mavna Haliç’ten geliyor
Poyrazdır bir uçtan bir uca esen
Çekebilirsin ciğerlerine
Bu ses fren gıcırtısıdır
Durdu Beşiktaş tramvayı durakta

Gidemezsin elinde değil
Emrindesin insanı hiçe sayanların
Bir liseli talebeyle vurulu bileklerin
Kırk mahkumun sürüklediği zincire
Tek suçunuz hür insanlar gibi konuşmak
Kitaplar suç ortağınız
1944 yılındasın yanlışın yok

Doğrudur dağıldığı esir pazarlarının
Tek forsa kalmadı kalyonlara çakılı
Roma sirklerinde atılmıyor köleler
Aç aslanların ağzına
Çoktan yerle bir ettiler Bastil’i
Kenar mahalleliler
Özgürlük şarkısıdır söylenen Volga boylarında
Ne Taif’tesin, ne Magosa zindanında
Yalnız namı kalmıştır kaleme alanın
“Vatan Kasidesi”ni
Seviyoruz her zamandan fazla Fikret’i
Yeni anlaşıldı manası “Millet Şarkısı”nın
Aynı “Sis”tir memleketin üzerindeki

Bugün de vaktinde çıktı gazeteler
Geçti ilk sayfalara Beşiktaş cinayeti
Ismarlama yazıları üstat kalemlerin
Taksim’deki ziyafetten resimler
Çeyrek saat uzaktasın çok değil
O meşhur Babıali’den
Tek satır yok sayfalarda
Bu zincirleme tutsaklık üstüne

Çekildi dış kapıdan demir sürgüler
Tuttu süngülüler yolları
Topyekun himayesindeyiz zincirlerin

admin

Rıfat Ilgaz – Uyusun Da Büyüsün

in Şiir

Tüketme nefesimi, maviş kızım,
Bildiğin Türkçe kıt gelir masallarıma.
Sözden sazdan anlamazsın,
Kuştan, yapraktan haberin yok.
Biz yaşlılar neler de bilmeyiz,
Hele sen belle dilimizi.
Biliriz de güzel güzel laf etmesini,
Çekiniriz konuşmaktan;
Yazmasını bilir, yazamayız.
Üzme beni, yum gözlerini,
Uyutacak ninnilerim yok.
Türküler mi istersin benden,
Bağrı yanık memleket türküleri,
Ne arasın bizde o ses.
Islıkla söylenir
Kaçak şarkılar mı istersin;
Bunlar size gelmez
Uykusunu kaçırır çocukların.
Sana hazır ninniler söylesem
Bahçeye kurdum, desem, salıncak,
İnanır mısın?
Ne bahçe var, ne beşik…
Bir arabacık da mı istemezdi şu asfalt?
Yorganın, yatağın iğreti,
Doğdun doğalı, ne oyun gördün,
Ne oyuncak!
Uyu benim maviş kızım.
Dem geçecek, devran geçecek,
Keloğlan murada erecek,
Sökülecek Hasbahçe’nin çitleri
Ağlayan nar gülecek!

admin

Rıfat Ilgaz – Ziyaret Günleri Notları

in Şiir

I.
Bugün başlıyor asıl çilesi,
Namus yüzünden on beş yıl giyen
Beşiktaş’lı Ragıp’ın,
Bugün tuttu Adana’nın yolunu
İki çocuklu karısı;
Seyhan Bar’a kontratlı gidiyor.
Kaşlar alındı, saçlar boyandı.
Roplar dikildi modaya uygun,
İki çocuk bırakıldı komşuya.
Nedir ki masrafı ikisinin,
Kazan kazan ver postaya,
Altına döndü Çukurova’da başaklar
Parmaklığa dayamış alnını Ragıp’ım
Bekliyor karısını orta koğuşta
Olandan bitenden habersiz.

II.
Öğretmeni tanımadan
Öğrendi polisi, jandarmayı,
Koltuğunda babasının çamaşır paketi
Köylü sigarası, üç paket,
Bu da kendi armağanı.
Ayıplasalar da mahallede yeridir
Böyle taşınmasını cezaevine,
Parmak kadar çocuğun.
Komşuya düşer dedikodusu elbet
Kitap yüzünden yatanın:
Böylesi hiç geçer mi gazeteye
Yıl 1944
Babasına bakarsan oralı değil,
Varsın diyor, su yolunda kırılsın
Bizim su testisi!

III.
Güngörmüş oğlan şu Fikri,
Bilir nasıl karşılanır
3 numaradan Adalet.
Ne çıkar üstte yok, başta yoksa,
Konyalının ceketi yenicedir,
Temel’in pabuçları biçimli.
Uğursuz derler Fatihlinin boyunbağına,
– Bir ayda üç hüküm yedi –
Böyle günde takılır elbet,
Açar çiçek gibi adamı.
Güler yüz, tatlı dil Fikri’den,
At elin, eyer emanet.

IV.
Üç kuruş, beş kuruş
Harçlık gelir dışardan,
Eşten, dosttan, akrabadan.
Yalnız Necati içerden çıkarır
Genç karısının ekmek parasını.
Kalmadı elde avuçta,
Buraya düştü düşeli,
Bir gençliği kaldı para eder.
Şöyle her ziyaret sonu
Beş liracık sıkıştırır eline;
Her seferinde mahçup,
Her seferinde kendinden iğrenir.

V.
Ters yüzüne çevirdiler kapıdan
Tütündeki Seviye’yi.
Sarılacak kocasının boynuna
Neler anlatacaktı, neler!
Şimdi düşünüyor kara, kara:
“İhtilattan men” de ne demek?
Gitti havaya gündelik,
Bir de gelip görememek!

admin

Rıfat Ilgaz – Parmaklığın Ötesinden

in Şiir

I.
İnsanları alabildiğine sevmeyi,
Bırakmazlar yanına.
Böyle çekersin cezasını
Üç duvar bir kapı arasında;
Onlardan ayrı
Böyle onlardan uzak.
Yasak sana,boylu boyunca sokaklar,
Bahçeler ,yalı kahveleri.
Dostlara şimdi mektup değil,
Bir selam yasak!
Kapılar demir sürgülü,çifte kilitli,
Kapalı ,hürriyete giden yollar;
İçerdeki içerde mahzun,
Dışardaki dışarda.
Buradaki her şey sade:
Ekmek ve su,düşünceler…
Emirler çeşitli:
Kapıda kilik,emir,
Uzakta düüdk,emir,
Emir,dışarda dikilen nöbetçi.
Hürriyeti çoktan unuttum,
O yemyeşil masalların kızıdır
Eskiden sevilmiş.
Bir ince hastalıktır olsa olsa,
O şimdi ciğerlerimde.
Şu pencereye verdim kendimi,
Bütün üzüntülere karşılık,
Boğazın suları üzerinden
Karşı sırtlara açılmış pencereye.
Üsküdar’ı bilmezdim eskiden,
Burada ısınıverdi kanım.
Vurgunum şu Kızkulesi’ne;
Ne de şirin görünüyor
Uzaktan Karacaahmet;
Hiç de söyledikleri gibi degil,
Bana düşündürmüyor ölümü.

II.
Su sefer bayrağını çekmiş vapur
Bizim Karadeniz’e gider.
Beni alıp götürmese de,
Alır, düşüncemi çocukluğuma götürür,
Çocukluğumun memleketine.
Kıyıcığında doğmuşum Kastamonu’nun
Fener fener bilirim Karadeniz’i.
Kahrını çekmişim yıldızının, poyrazının,
Ecel terleri dökmüşüm karayelinde.
Kim bilir ne haldedir,
Benim frengisiyle meşhur memleketim,
Şimdi ne halde ?
Ekmekleri mısır bazlaması mı,
Bulgurlu mancar mı hala bayram yemekleri ?
Çok sıkıntı çektik Seferberlik’te,
Çok mısır koçanı yedik, vesikalı;
Bu sefer de vesikasiz yemişler,
Gazsız, sabunsuz kalmışlar.
Kim gider, kim sorar hallerini ?
Bilirim ne vapurun büyükleri uğrar,
Ne insanların büyükleri;
Memurlar gelir ufak tefek,
Büyüyünce giderler.
Balıklardan bile hamsiler vurur,
Vursa vursa karaya.

III.
Göremedik sıkıntısız yaşandığını,
Rahatın şiirini yazamadık,
Ne kadar uzak
Heveslerimle içli dişli yaşamak,
Üzmek hastalıklı şiirlerle
Eşimi, dostumu;
Mezar taşlari kadar, ölçülü
Beyitler düzmek boy boy.
Içliyimdir herkes kadar,
Düşündürür beni de şu gökyüzü,
Kuş cıvıltısı, nar çiçeği…
Geçtik bir kalem üzerinden.
Huyumdan ettiniz, Cibali Kızları,
Sekiz düğününden önce
Penceremin altından geçenler,
Saçları dağınık, gözleri uykulu,
Çoraba, tütüne gidenler,
Beni huyumdan ettiniz!
Yorgun gözlerinizdeki acıyı
Dert edindim kendime.
Saçlarını tezgahına yolduranları,
Sıtma gebesi tazeleri görmeseydim,
Boşuna harcayacaktım sevgımı.
Şimdi şu parmaklığın ötesinde kaldı
Bütün çalışanlar;
Teker teker sökülmüşüz toprağımızdan,
Havamızdan, suyumuzdan olmuşuz.
Yaşamaktayız aynı çatının altında
Daha mahzun, daha hesaplı.
Rahat günlerin işçisi olacaktık,
Rahat günlerin şairi:
Bir çift sözümüz vardı
Nar çiçeği, gül dalı üstüne,
Dudaklarımızda kaldı!

admin

Rıfat Ilgaz – Biraz Daha Sabır

in Şiir

Gözünü yıldırmasın karakış,
Altında sağlama yatağın,
Hastanede sıran var.
Ne kaldı ki şurada,
Ekim, Kasım, derken Aralık
Sabrın tükenmezse eğer,
Heybelide’sin bahara doğru.
Bilirsin can boğazdan gelir,
Senin neyine şu bakır mangal,
Çıksın çadırcılara…
Bilmem işine yarar mı artık,
Şu duvardaki palto,
Yok işte çalışmaya dermanın!
Hele otursun şu barış yerine,
Sık dişini!
Her şey düzelecek yakında,
Her şey yoluna girecek;
Doktor kapına gelecek,
İlaçlar ayağına.
Bakma kesildiğine terkosun
Şerbet akacak çesmelerden!
Bu sıcağa kar mı dayanır,
Dirilirsin bayrama varmadan,
Kalkarsın ayağa.
Sıtmalı kızının
Doya doya öpersin yanaklarını.
Biraz daha sabır, aslanım,
Biraz daha sabır!

admin

Rıfat Ilgaz – Bir Sınavsa Eğer

in Şiir

Girdiğim çıkığım yerler tanıdığımdır
Kapımı çalanlar gece yarılarında
Okunan kararlar yüzüme karşı
Korkmuyorum duygusal bitşlerden
Tükenen kurşun kalemler tanığımdır
Ölümle burun buruna bir gençlik boyu
Sıtmasında vereminde Anadolu’nun
Dönülmez bekleme kamplarında
Suçsa suç sorguysa sorgu hapisse hapis
Yaşamak gezin gözün arpacığın ucunda
Elimde hep böyle ükenen bardak
Yaşamak bir yürek işçiliği günümüzde
Öümün anlamı değşti birden
Eskiden yataklarda beklerdik
Ders mi sınav mı görev mi belli değil
Gelecekse ayakta bulsun dimdik
Açılan bir sorumsuz yalım ateş
Bir karanfildir göğüsümüzde

admin

Rıfat Ilgaz – İçelim

in Şiir

İşte bir aradayız!
Sağlığından haber beklediklerimiz yanımızda;
Ve aramızda uzun zamandır
Yüzünü görmediklerimiz!
Kimimiz mahpustan dönmüşüz
Kimimiz sürgünden!
Bu akşam keyfimiz yerinde,
Günlük dertlerimizden sıyrılmışız,
Nasıl kazanıldığını unutmuşuz paranın
Elimiz o kadar açık;
Harcayalım neşemiz için!
İyisi gelsin şarabın,
Yüklü olsun mezeler!
Nöbetçisiz geçiyor akşamımız demek,
Kilitsiz, demir parmaklıksız;
İstersek burda keser konuşmamızı,
Çıkarız kol kola, kelepçesiz.
Dolaşırız canımızın çektiği sokakta.
Özlemini çekmişiz uzun zaman
Dostların ve aydınlığın.
Duymuşuz her çeşit yalnızlığı
Tek başımıza.
İki çift laf etmenin karşılıklı,
Ne demek olduğunu öğrenmişiz.
Konuşalım,
Bir suç olduğunu bilerek her sözümüzün
Güzel günlerin yaklaştığını söyleyelim,
Dört yanımızı kollayarak.
Ne olacak, bilir miyiz birazdan?
Belki hesabı sorulacak neşemizin.
Kaldıralım son kadehleri,
Ayrılalım arkadaşlar,
Ayrılırken öpüşelim!

admin

Rıfat Ilgaz – Yaşıyoruz

in Şiir

Ben ölmedim…
Beni öldüremediler de;
Yaşıyorum, yaşıyorum işte,
At kıçında sinek gibi,
Töööbe, töbe!
Kapandı yüzümüze dergi kapakları,
Bir varmış bir yokmuş olduk sağlığımızda.
Şiir… O yosmanın boyuna.
Gazete… Gelene gidene başyazı.
Ara ki bulasın sayfalarda
Şair Rıfaz Ilgaz’ı.
Düştükse itibardan
Ölmedik ya, yaşıyoruz işte,
Yaşıyoruz dedik, yaşıyoruz be,
Heeeey, fincancı katırları!

admin

Rıfat Ilgaz – İçimizden Biri

in Şiir

Eli değnek tutar tutmaz
Çoban oldu;
Sardılar sırtına bazlamayı
Onaltı yıl güne verdi karnını,
Onaltı yıl koyun güttü, kavalsız
İnsanlardan ağayı tanır,
Adını bilmez sorarsan,
Hayvanlardan Karabaş’ı
Günü yetti, bıyığı bitti,
Okundu künyesi,
Gitti, davulsuz zurnasız.

admin

Rıfat Ilgaz – Sularda Güneş Olmak

in Şiir

I.
Kıyıda kum çakıl yosun. Gidenlerden
Boşuna değil martıların hıçkırığı
Köprülerin altından geçen sular var ya
Kürsülerde lafını ettiğimiz
Biraz da köprülerin üstünden akmalı

II.
Yeşilin sarıya dönüşü korkutmasın seni
Morarıp silinmesi maviliklerin
Kırmızının akıp gitmesi damarlarından
İşimiz kolay değil, o denli
Kargaların içgüdüsel ölmezliğine inat
İnsanca ölebilmeli

III.
Ne ilk yaz bulutlarında yıkanan
Bir mezar taşısın uzun ömürlü
Ne kış güneşinde silkinen selvisin
Bir mezarlık değilsin anıların gömüldüğü
Yeşilin bitkiselliğini sürdürmeye gelmedin

IV.
En güzel sarılarda düşsel
Bir ayçiçeği güneşte tek başına
Bir de karanlık sularda güneş olmak
Bu daha güzel

admin

Rıfat Ilgaz – Türkçemiz

in Şiir

Annenden öğrendiğinle yetinme
Çocuğum,Türkçe’ni geliştir.
Dilimiz öylesine güzel ki
Durgun göllerimizce duru,
Akar sularımızca çoşkulu…
Ne var ki çocuğum,
Güzellik de bakım ister

Önce türkülerimizi öğren,
Seni büyüten ninnilerimizi belle,
Gidenlere yakılan ağıtları…
Her sözün en güzeli Türkçemizde,
Diline takılanları ayıkla,
Yabancı sözcükleri at

Bak, devrim,ne güzel
Barış,ne güzel
Dayanışma,özgürük…
Hele bağımsızlık
En güzeli,sevgi
Sev Türkçeni, çocuğum,
Dilini sevenleri sev.

admin

Rıfat Ilgaz’ın Şiiri

in Şiir

Bugün de, okurlardan çoğunun gözünde, Rıfat Ilgaz, büyük bir mizah ustasıdır ve başta da Hababam Sınıfı’nın yazarıdır. Bu değerlendirmede, gerçeğin elbette büyük payı var: Rıfat Ilgaz, çağdaş Türk mizahının önde gelen birkaç yazarından biridir; Hababam Sınıfı da, onun o alandaki ustalığının simgesidir. 40’lı yılların ikinci yarısındaki ünlü ‘Markopaşa serüveni’nde pişmiş ve olgunlaşmış kalem, 1959’da yayımladığı o eserle, aynı zamanda çağdaş mizahımızın bir şaheserini koyar ortaya. Rıfat Ilgaz, sözkonusu eserle, mizahın o büyük gücüne dayanarak, yani güldürerek, Türkiye’deki eğitim düzeninin bir eleştirisini yaparken, ülkemizde okul sıralarından geçmiş hemen hemen herkesin anılarına da tercüman olur. Bu eserin onca şöhret kazanmasının, tiyatroya ve sinemaya da aktarılmasının altında yatan da budur.
 

Ama bir yanlışı da düzeltmek gerek: Rıfat Ilgaz, mizah, roman ve öykülerinde başka çarpıcı örnekler de ortaya koyarken, 1969 yılından başlayarak, mizah dışı öykü ve romanlar da yazdı: Özellikle, içinden çıkıp geldiği Karadeniz bölgesinin insanlarının yaşamlarını -yeni ve gerçekçi bir dille- anlattığı Karadeniz’in Kıyıcığında (1969), Halime Kaptan (1972), Karartma Geceleri (1974), Sarı Yazma (1976), Yıldız Karayel (1981) hiç unutulmamalı.

Sonra yazarın, alanında birer belge niteliğini de taşıyan anılarını; ayrıca çocuk edebiyatına katkılarını da gözardı etmemeli.

Ne var ki, Rıfat Ilgaz’a bakarken, asıl düzeltilmesi gereken yanlış şudur: Yazarımız, -mizah içi ya da mizah dışı olsun- nesirdeki ustalığından önce, şair ve büyük bir şairdir. 1940’ların ikinci yarısında, olgunlaşmış, şiirinin çarpıcı örneklerini kitaplaştırmış bir şairken mizah yazarlığına yönelmesi, biraz da yaşam koşullarının zorlamasıyla olmuştur.

Nitekim, edebiyata da şiir kapısından girmiştir Rıfat Ilgaz.

1940’lı yıllara varıldığında, bir ateş çemberi ile çevrili ve sosyal sorunların burgacında kıvranan Türkiye’de, Cumhuriyet şiirinin üç büyük odak noktasından biri olan ‘millici şairler’, kuru bir yurt güzellemesinin sığlığı içindedirler; ikinci odakta Yahya Kemal, ‘Hülya tepeler, hayal ağaçlar’la oyalanmaktadır. Üçüncü odağın başındaki Nazım Hikmet, büyük bir çığır açmıştır ve düzeni sorgulamaktadır. Ne var ki, tehlikeli bir iştir yaptığı ve o yüzden toplumla ilişkisi koparılmıştır, hapishanededir.

İşte bu ortamda, genç şairlerin bir bölümü, ‘Garip çizgisi’nde, şairanelikten uzak, ‘küçük adam’ın sorunlarına eğilirken; ‘1940 Kuşağı’ adını alacak bir başka bölümü, Nazım Hikmet’in açtığı yoldan ilerleyerek bir başka şiir dünyası yaratırlar: Sosyal yanı ağır basan ‘toplumcu gerçekçi’ bir şiir anlayışıdır bu. A.Kadir, Niyazi Akıncıoğlu, Ömer Faruk Toprak, Suat Taşer, Cahit Irgat, Mehmet Kemal, Arif Damar gibi şairlerin oluşturduğu topluluğun en önemli adlarından biri de Rıfat Ilgaz’dır.

Nedir özellikleri Rıfat Ilgaz’ın kurduğu şiir dünyasının?

1940 öncesinde, bireysel duyarlıklara, üstelik heceli-uyaklı biçimlerle bağlı şair, 40’lı yıllarda, çevresindeki dünyayla, bütün çelişmeleri içinde yüzyüze gelir. Savaş yıllarının daha da ağırlaştırdığı koşullarda, işçisi, köylüsü, dar gelirlisi ve yoksuluyla çileli bir yaşamı bölüşen insanlardır gördüğü sanatçımızın; o yaşamın içinde, onun daha da yakından tanıdığı okul, hastahane, sanatoryum ve cezaevi çevresidir. Şair de, ister istemez, soyut insandan acı çeken, ezilen somut insana çevirecektir bakışlarını. Bu, temalarını belirlerken, şiirinin biçimini de değiştirir.

Dil, gitgide yalınlaşır, açık ve akıcı bir nitelik kazanır. Tanıdığı çevrelerin insanlarını, onların duyguları, özlemleri ve çelişkilerini, yine onların diliyle yansıtır şiire; yerine göre halk deyimlerinden de yararlanır şair.

Toplumsal çelişkilerin -üstelik- ayyuka çıktığı bir ortamda, şairin, sosyal acılara sözcülük ederken, yergici olmamasına imkan var mı? Ne var ki, yapıcı bir yergidir bu ve bir yerde daha güzel bir dünyaya olan umuttan da kopuk değildir. Öyle bir dünya için kavgaya ve direnişe açıkça çağrıda bulunduğu da olur şairin; ama bunu yaparken, hiçbir zaman sloganlaşmaz dili ve sanatın gereklerine ters düşmez. Bizzat kendisi ağır politik baskılar altındayken bile, ayakta kalmayı sürdüren, acılı ama yaşama direncini yitirmeyen ve kavgayı elden bırakmayan bir sestir onunki.

Çağdaş şiirimizin de en onurlu seslerinden biri…

Şu seslenişten etkilenmez olabilir misiniz?

“Kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere
Çabuk ol”

Ünlü şiirlerinden birinde, ‘Parmaklığın Ötesinden’de, şair, “İnsanları alabildiğine sevmeyi bırakmazlar yanına” diye başlar. Gerçekten de öyle oldu; sanatçımız, “suçun kendisinde olmadığını” bilse de, özgürlüğe düşman güçler onun da ömrünün beş buçuk yıldan fazlasını, demir parmaklıkların arkasındaki karanlıkta çaldılar.

İşte Yarenlik’le (1943) başlayan, sonra Sınıf (1944), Devam (1953) ve arkasından gelen kitaplarında süren; her menzilde kendini aşan; toplumun olduğu kadar sanatın da nabzını tutup özde ve biçimde en yeni açılımlara kadar izleyerek özümseyen bir şiir serüveninin bilançosu!

Çekinmeden söylemeli de: Nazım Hikmet’in arkasından, Türkiye’de ‘İnsan Manzaraları’nı Rıfat Ilgaz’dan daha hünerli sürdüren ve zenginleştiren bir başka şair çıkmadı, diyebiliriz.
Çınar Yayınları, Rıfat Ilgaz’ın şiir kitaplarını, daha önce tek tek yeniden basıp okurların önüne koymuştu. Şimdi, onları bütün olarak bir kitapta topluyor yayınevi. Büyük bir hizmettir yaptığı. Akan zamanın edebiyattaki yasasıdır: En başta şiiri eskitir. Bu satırları yazmadan önce, şairimizi yeniden okudum. Eskimeyen bir şey var Rıfat Ilgaz’da. Gerçekliğin sürgit haklı çıkarmasında mı aramalı onu; yoksa şairin duyarlığında ve ‘yürek işçiliği’ dediği sanatsal gücünde mi?

İkisinde birden, diyeceğim.

Güzel okumalar dileyerek…

(Server Tanilli)

Site içerisinde ara

@ufukluker'i takip et

RSS Son okuduklarım

  • Küskün Kahvenin Türküsü
  • Basit Bir Olay
  • Dördüncü Protokol
  • Kırmızı Han (La Comédie Humaine #82)
  • Şeytan
  • The Death of Ivan Ilyich

Site istatistikleri

  • 3
  • 440
  • 356
  • 7.742.725
  • 3.071.822

Etiketler

Bertolt Brecht Enver Gökçe Enis Batur Yorgo Seferis Ahmed Arif Kemal Özer Tevfik El Zeyyad Tove Ditlevsen Fazıl Hüsnü Dağlarca Bedri Rahmi Eyüboğlu E. E. Cummings Abdülkadir Budak Yaşar Nabi Nayır İsmet Özel Can Yücel Turgay Fişekçi Gabriel Celaya Metin Demirtaş Metin Altıok Türkan İldeniz Pablo Neruda Sennur Sezer Sabahattin Kudret Aksal Akgün Akova Şükran Kurdakul Dido Sotiriou Birhan Keskin Hasan İzzettin Dinamo Konstantin Simanov Conrad Aiken Neşe Yaşın Arif Damar Zafer Ekin Karabay Eugene Guillevic Cahit Zarifoğlu Behçet Aysan Nikola Vaptsarov Yaşar Kemal Ziya Osman Saba Turgut Uyar Kostas Kleanthis Şükrü Erbaş Suat Derviş Cahit Irgat Ümit Yaşar Oğuzcan Metin Eloğlu Ozan Telli Philippe Soupault Behçet Necatigil Yannis Ritsos Yılmaz Odabaşı Heinz Kahlau Özdemir İnce Vecihi Timuroğlu Vedat Türkali Süleyman Nesip Hasan Hüseyin Korkmazgil Blas De Otero Orhan Murat Arıburnu Erdal Öz Louise Gareau Des Bois Mehmet Yaşin Halim Şefik Güzelson Ahmet Erhan Bilgin Adalı Nicolae Dragos Ahmet Telli Federico Garcia Lorca A. Kadir Mehmet Başaran Erdal Alova Refik Durbaş Kutsiye Bozoklar Cemal Süreya Kemal Burkay İlhami Bekir Tez Ece Ayhan Louis Macneice Ingeborg Bachmann Ahmet Ada Cahit Külebi Mehmed Kemal Adalet Ağaoğlu Vyaçeslav Ivanov Sezai Karakoç Füruğ Ferruhzad Kerim Korcan Ahmet Necdet Abdülkadir Bulut Berin Taşan Haydar Ergülen Cengiz Bektaş Sabahattin Ali Kahraman Altun Hasan Biber İlhan Berk Attila İlhan Cahit Sıtkı Tarancı Jose Marti Adnan Yücel Murathan Mungan Fang Vei Teh Ataol Behramoğlu Celal Sılay Asaf Halet Çelebi Kenneth Rexroth Oğuz Atay Sandor Forbath A. Hicri İzgören Yılmaz Güney Cevdet Kudret Sait Faik Abasıyanık Seyhan Erözçelik Memet Fuat Liana Daskalova Oktay Rifat Arkadaş Z. Özger Süleyman Çobanoğlu Vasko Popa Vladimir Mayakovsky Afşar Timuçin Müştak Erenus Gülten Akın Edip Cansever İbrahim Karaca Oruç Aruoba Cevat Şakir Kabaağaçlı Fakir Baykurt Bejan Matur Ömer Bedrettin Uşaklı Feyzi Halıcı Yaşar Miraç Resul Rıza Oktay Taftalı Fethi Giray Ercüment Behzat Lav Hasan Basri Alp Rıfat Ilgaz İsmail Uyaroğlu Lale Müldür Jesus Lopez Pacheco Behçet Kemal Çağlar Salah Birsel Sandor Petöfi Ülkü Tamer Barış Pirhasan Aziz Nesin Sinan Kukul Paul Eluard Adnan Özer Özkan Mert Peter Abrahams Necati Cumalı Hilmi Yavuz Goethe Sun Yu-T'ang Nihat Behram Özdemir Asaf Melih Cevdet Anday Günter Kunert Sabri Altınel Orhan Veli Kanık Altay Öktem Ahmet Oktay Bekir Yıldız Orhan Kemal Talip Apaydın Suat Taşer Suat Vardal Asım Bezirci Nahit Ulvi Akgün Ahmet Muhip Dranas Konstantinos Kavafis Kemalettin Kamu Faruk Nafiz Çamlıbel Yi Men Gülseli İnal Özge Dirik Nazım Hikmet Miguel Hernandez
by Ufuk Lüker
  • 500px
  • LinkedIn
  • Youtube
Sayfanın başına dön