Ufuk Lüker
  • Ana Sayfa
  • Şiir
  • Öykü
  • Müzik
  • Sinema
  • Yazın
  • Görsel
  • Kişisel
  • Kitaplık
  • Ara
  • Menu Menu

Şunun için etiket arşivi: Ataol Behramoğlu

admin

Ataol Behramoğlu – Ayrılan

in Şiir

Aşkı doğuran şey nedir;
O yakınlığı, iki can arasında?
Ve kopuş ne zaman başlar?
Ne zaman biter bir sevda?

Bir kurt gibi içten içe
Gelişip büyür çürüme
Bir an gelir ki aynı mekandasınızdır
Ayrı duygusal zamanlarda…

admin

Ataol Behramoğlu – Bahar Şiiri

in Şiir

Bu sabah mutluluğa aç pencereni
Bir güzel arın dünkü kederinden
Bahar geldi bahar geldi güneşin doğduğu yerden
Çocuğum uzat ellerini

Şu güzelim bulut gözlü buzağıyı
Duy böyle koşturan sevinci
Dinle nasıl telaş telaş çarpıyor
Toprak ananın kalbi

Şöyle yanıbaşıma çimenlere uzan
Kulak ver gümbürtüsüne dünyanın
Baharın gençliğin ve aşkın
Türküsünü söyliyelim bir ağızdan

admin

Ataol Behramoğlu – Göre

in Şiir

Gözlerimiz birbirine göre
Ellerimiz, dudaklarımız
Ve aşk bize göredir
Gece tam aşka göre

Rüzgar geceye göre
Ve yağmur rüzgara göredir

Öpüşmelerimiz yağmura göre
Odamız öpüşlerimize göre
Ve dünya odamıza göredir

Ve biz dünyaya göreyiz

admin

Ataol Behramoğlu – Seni Elinden Tutmuştum

in Şiir

Seni elinden tutmuştum yaz geçiyordu
Yaz geçiyordu, biz geçiyorduk
Yazı elinden tutmuştuk
Birazdan geleceksin, bakışacağız
Bakışacağız, hem var hem yok gibi
Hem var hem yok gibi öpüşeceğiz

Aramızda söylenmemiş sözlerin uzaklığı
Aramızda yaşanmamış şeylerin uzaklığı
Yakın ayrılıkların sezgisi tenimizde

Hayat geçiyor biz geçiyorduk
Bir denizin üzgün kıyısında
Güz bir hastalık gibi ilerliyordu

Olgun ışığıyla güz
Ve biz yaklaşan ayrılıkların önünde
Kış duygularına bürünmüşüz

Dışardan ağlayışı geliyor çocuğumuzun

admin

Ataol Behramoğlu – Sevgilimsin

in Şiir

Sevgilimsin,
kim olduğunu düşünmeye vaktin yok,
yapacak işleri düşünmekten
Kalabalığın içinde kalabalıktan biri
Gecenin içinde bir yıldız, yitip gitmiş çocukluk gibi
Sevgilimsin, ak dişlerini öpüyorum,
aralarında bir mısra gizli
Dün geceki tamamlanmamış sevişmeden

Sevgilimsin, boğuk aşkım, kanayan gençliğim
Uçuruyorum seni çocukluğuna doğru
Kanatların yorulur, ter içinde kalıyorsun
Gece yanıbaşımda bağırarak uyanıyorsun
Her sabah el sallıyorum metalle karışmana

Sevgilimsin, arasıra bir kağıt koyup erteliyoruz aşkı
Otobüslerde ve trende kaçamak yaşanan
Ve bedenlerimiz kana kana kanayamadan yan yana

admin

Ataol Behramoğlu – Bir Kadını Beklemek

in Şiir

Bir kadının bana gelecek olması, bir rüzgarı geçerek
Bir şarkıyı geçerek, saçlarının uçuşunda
Bir kadının bana gelecek olması, bir ömür geçecek
Aşkın buruk tadında, buluşması iki yalnızlığın
Bir akşamı geçecek

Belki de dağılan sesleri hüznün ve akşamın
belki de
Bir kadını geçecek

Bir kadını bekliyorum
Eteklerini ve saçlarını uçurarak gelecek…

admin

Ataol Behramoğlu – Çocuk Gibi Tiril Tirilliğinle

in Şiir

Çocuk gibi
tiril tirilliğinle
kucaklardım seni…
Yazlar ve unutuşlar geçerdi.
Günlerin güneşini içerdim.
Sessizce
aşkın
teri
dolardı kasıklarıma…
Fıçılarda damıtılmış
şarap renginde şafak…
Ayaklarının bastığı kumlara
basardı ayaklarım…
İnce
güzelliğin senin
seni kuşatan
gökyüzü kadar sadeydi…
İnsan
güzelliğin senin..
Katıksız merakın..
Katıksız
şehvetin ve sevincin..
Dünyaya
bir güzelliğin../..
narinliğini
anlatmak için gelmiş gibiyim..
Denizin çarptığı
kumsal
ve bunaltıcı yaz gecesi..
Dünyaya
bir yaz gecesinin
bunaltısını
anlatmaya gelmiş gibiyim.

Ey bırakıp gitmek…
Yıldızlar ve
taptaze bir şey…
Bir aşkın
pırıl pırıl
edişi seni…

Boynunun ve
omuzlarının narinliği..
Dudaklarının üstündeki
ter damlası…
Kayar gibi uzanışı
kollarımda vücudunun..
Beyaz bir
ırmak gibi…
Yaşanmış ve yaşanacak
bütün aşkların
baygınlığını yaşamak seninle…
Vücudun üstüne
yazdığım bu şiir
senin bir zamanki
güzelliğinin
tanıtı gibi kalmalıdır..
Sevgilim, gövden
sinerdi gövdeme..
Çocuk ve
günahkar başın
dinlenirdi omzumda…

Her şey bitiyor
ve
yorulduğumu düşünüyorum
Akşama
yemek hazırlıyor bir kadın..
Kocası, gömleğinin
kollarını kıvırmış
camdan bakıyor…
Terzi kızlar
atelyeden çıktılar.
Akşam hazırlığı.
hüzün.

Bir odada
beni beklediğini düşünüyorum..
Seninle dolu bir oda..
Seslerimiz
tanıdığında birbirini
ve gülüşlerimiz..
Ve hüzünlerimizin
anlaşıldığında
kardeş olduğu..
Boynunu yeniden
sevgiyle öperim
parmaklarının
ucunu…
Gençliklerimizin
birbirine karıştığı
düşüncesiyle çoğalarak…

admin

Ataol Behramoğlu – Akşamüstü Bir Kahvede

in Şiir

Akşamüstü bir kahvede
Bira içtim birkaç bardak
Gazeteden yoruldukça
Gelip geçene bakarak

Kahvenin müşterileri
İçerdeydi daha fazla
Camlı terasta idim ben
Çıkıntı yapan sokağa

Sevimsiz bir kocakarı
Torununu azarladı
Bir köpek geldi içerden
Camdan dışarıya baktı

Salınarak geçip gitti
Genç bir anne çocuğuyla
Kasketli iki müşteri
Bir şey konuştu patronla

Biraz sonra geldi köpek
Baktı yine aynı yere
Tıraş edilmiş yüzünde
Kederle ve ciddiyetle

Kocakarı torununu
Azarladı bir kez daha
Karıştı iki kasketli
Akşamın ıssızlığına

Köpek yine gelip baktı
Camdan ve hep aynı yere
Yüzünde aynı ciddiyet
Ve gözlerinde kederle

Kocakarı içkisini
Bitirmiş olmalıydı ki
Çıkıp gitti torunuyla
Biri bir kahve söyledi

Az önceki anne çocuk
Döndüler elde ekmekle
Köpek yine gelip baktı
Camdan ve hep aynı yere

Bakıyor birkaç saniye
İçeriye dönüyor ve
Geliyordu çok geçmeden
Bakmak için aynı yere

Koyulaşırken gitgide
Usul ve yumuşak akşam
Eğildim ben de yavaşça
Baktım köpeğin ardından

Uzuyordu bombuş sokak
Gelip giden azalmıştı
Parketmiş birkaç araba
Ve akşamın ıssızlığı

Eğilip bir daha baktım
Belirgin hiçbir şey yoktu
Köpek ise arada bir
Gelip bakıp dönüyordu

Ben de bu notları aldım
Bir şiir yazarım diye
Yaşamın anlamsızlığı
Ve ciddiyeti üstüne

admin

Ataol Behramoğlu – Aşk

in Şiir

Hayatın hızıyla yaşadık o aşkı
Her şey bir anda başladı
Yaşandı
Ve bitti…

Yan yana gidip de bir süre
Ayrı yönlerde uzaklaşan
İki tren gibi…

admin

Ataol Behramoğlu – Çok Sevdim Bir Zamanlar

in Şiir

Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de
Alıp başımı gitmeyi yollar boyunca
Seyretmek bir bozkır akşamını camından bir otobüsün
Masal şehirlerini geçerken hızla

Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de
Ürpertili, sımsıcak tenini kadınların
Salmak serin sulara gövdemi
Düşüp gitmek ardına şiirin ve aşkın

Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de
Varolduğumu düşünmeyi, ürpererek…
Karanlık bir odada küçük bir çocuk gibi
Yağmurdan ve yalnızlıktan ürkek

Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de
Düşüncemi geniş ve sonsuz olanla birleştirmeyi
Hırçın ve ele geçmezce atılgan
Uysal ve usulcacık benim olan şeyi…

Çok sevdim birzamanlar, seviyorum yine de
Ve hep seveceğim beynim ve tenim varoldukça bu dünyada
Pırıl pırıl olanı, her zaman bir güz diriliğinde
Değişmez ve değişken olanı sonsuzca…

admin

Ataol Behramoğlu – Sana Seslenmek İçin

in Şiir

Gece sessizce başlıyor ve ırmağın
Öte yakasına geçiyor atlılar.
Bir papatyanın acısını dinliyorum.
Gökyüzü gitgide genişliyor.
Islak yaprakların derin yeşilliği
Islak dağların uyandırdığı keder.
Kendime bir demet çiçek topluyorum
Öğretmenimin iliklediği göğsüm
Ne kadar genç
Ağzımda taptaze bir tütün kokusu
Ve taze ceviz kabuklarının kararttığı parmaklarımda
Bir ağız mızıkası.
Öğrendiğim ilk şarkılar
Yollar yollar yollar boyunca
Söylediğim ilk şarkılar
Sevgilim olan bütün kızlar
Siyah önlükleri ve
Kaçamak bakışlarıyla geçip gittiler
İlk fotoğraflarımdaki yakışıklı saçım…
Ey akşam, ey bir aşkın
Başlaması ve bitmesi
Ey turuncu akşam, bütün akşamların akşamı
Ey mor akşam, dudaklarım gibi moraran.
Gece evleri sardığında
Ve bahçeleri
Işıklar içinde kaçıp giden
Bir tavşan gibi yalnızım.
Yolun iki yanında kalan
Karanlık dağların ötesinde
Neler olup biter
Ve girdiğimiz uykulu kasabada
Lokantadaki uykulu çocuk
Olgun ışıklı lokantada
Olgun patatesler.
Bir adamın
Doğması ve ölmesi
Ve bazı işlemeler yapması hayatında
Bazı bağlardan
Üzüm toplaması
Bazı sinemalara gitmesi
Bazı kızları sevmesi
Ve ölesiye yalnızlık çekmesi
Bazı şehirlerde.
Ey akşam, turuncu ve mor akşam
Ey gökyüzü, ey benim
Gittikçe esmerleşen kalbim.
Şimdi beyaz bir kızın
Yanında olabilmek için
Bazı çılgınlıklar yapabilirim
Onu boynundan öpsem ve onunla
Dönyada olup bitenleri konuşsak
İngiliz birahanelerinde
Damalı kasketleri
Ve şaşılacak kadar yorgun yüzleriyle
Ve bütün emekçiler gibi
Çocuksu gözleri
Partal elleriyle oturan
İşçilerden konuşsak
Zencilerden konuşsak sonra
Gülünce bütün yüzleriyle gülen
Yakışıklı ve hazin
Zencilerden.
Gece dünyanın her yerinde
Geliyor ve her yerde
Aynı duygu uyanıyor kalbimizde.
Sen şimdi
Duvarına bir şiirimi asmışsındır
Uyuyorsundur
Belki düşünüyorsundur
Sonuncu kattaki odandan
Yıldızlara bakarak.
Ve yıldızlar her zaman
Eski ve tanıdıktır.
Özellikle bir tren penceresinden bakıldığında.
İçimiz nedensiz bir hüzünle dolduğunda
Sırtüstü uzanıp toprağa
Baktığımız yıldızlar.
Bir harman yerinde ya da
Düz bir damda.
Uzaktan
Bütün türküler gibi
Yanık bir türkü gelirken
Sıcaktan bunalırken
Evler ve yollar;
Ve yaşlı kadınlar
Uyuklar gibi büzülüp minderlerine
Düşünürlerken eskisini
Olağanüstü günlerini
Gece sesizce başlıyor ve ırmağın
Öte yakasına geçiyor atlılar
Çalıların hışırtısını dinliyorum.
Sana seslenmek için
Yeni şiirler tasarlıyorum..

admin

Ataol Behramoğlu – O Kadar Güzel Bir Yüzdü Ki

in Şiir

O kadar güzel bir yüzdü ki
Gelip geçici olamazdı
Ya da bir resimdi çizilmiş yastığıma

Onunla hep
Bir uçurum kıyısında gibi seviştik
Kanatlanıp
Birbirimizin uçurumuna

Sevişmek bir şiir
Bir uçurum dengesidir
Yer çekiminin
Ve akıl çekiminin dışında

admin

Ataol Behramoğlu – Melankoli

in Şiir

Ey sokaklarında yıllarca avare dolaştığım
İçinde ilk aşkımı yaşadığım küçük şehir
Umutsuz akamlarımda sesini duyduğum lir
Sihrinde ilk acıyı tattığım

Ey sarhoş akşamlarımın biricik tesellisi
İlk şiirlerimdeki biricik dert ortağım fener
Soğuk kış geceleri ısındığım kalorifer
Gitgide uzaklaşan tren sesi

ey en masum arzularımı gizleyen oda
Yıldızlarla dost eden küçük pencere
Her akşam gönlümün dilediği yere
Götüren sihirli araba

Ey en içli en yanık türkülerimi duymayan
rüzgarı saçlarımı dağıtan sokak
Ve ey saçı ak gönlü ak
Anneciğim pencerede ağlayan

Ah biliorum güç gelecek sizlere
Ama artık gitmek geliyor içimden
Bir sabah masmavi bir bulutun peşinden
Dönüşü olmayan yerlere

admin

Ataol Behramoğlu Üzerine

in Yazın

Ataol Behramoğlu 1960 Kuşağı denildiğinde ilk akla gelen ozandır. Şiiri kırk yaşına basmıştır. Yine de genç okurları onu altmışında bir delikanlı olarak düşünemezler. Konuştuğum hayranlarından biliyorum. Yirmisinde bir genç kız için “o, olsa olsa otuzlarında falan”dı. Şiirlerini okuyanlar onu hep kendi yaşıtı sayarlar. Yazdıklarında okuruyla hemen özdeşleşmeye hazır, yavan sıradan öğeler var demek değildir bu, tersine yorumlanması gereken bir derinliğin sezilmesi sonucudur. Her yaştaki okurun tanıdığı ama söyleyemediği bir duygudur dizelerindeki: “Sabahleyin ben/sanki çocukluğumdayım/kımıldamasam/hayat da duracak sanki…” Ataol Behramoğlu için çocuk imgesi de çocukluk teması da sık sık döndüğü bir temadır. Nedenini de açıklar: “Çocukluk önemli, çocukluk olağanüstü bir dönem, yani dünyayı keşfe çıktığın bir dönem: Her şeyi ilk defa görüyorsun, yağmurun yağışını, güneşin çıkmasını, bir civcivi. Mesela çocukluk yıllarımda rastladığım şiddet sahneleri benim toplumcu olmamda çok önemli etkenlerdir.” Behramoğlu şiiri de çocuklukla tanımlar:

“Zannediyorum ki çocukluk yıllarında insan, varoluşu çırılçıplak, derinliğine kavrar. Çocukluk bir bakıma günahsızlık, bir bakıma büyük günah dönemi, yani bütün duyguların hem çok masum biçimde, hem de çok derin ve yakıcı biçimde algılandığı bir dönemdir. Sonraki yıllarda insan, toplumsal ilişkiler içinde kişiliği geliştikçe çocukluğundan kopar. (…)Belki de çocukluğa doğru bir kazıdır şiir. Yani kaybettiğimiz şeyleri yeniden kazanmak, o masumiyet çağını yeniden yakalamak. O derinliği, o saflığı, yeniden ele geçirmek çabasıdır belki de.”

60 Kuşağı şiiri

Behramoğlu, benim yaşıtım ve kuşaktaşım. Benzer koşullarda yaşadık üstelik, memur çocuğuyduk, Anadolu’daydık. Dar geliyordu kalıplar. Aynı yıllarda yazmaya ve yazdıklarımızı yayımlamaya başladık. Sevdiğimiz ozanlardan birinin bir şiiri için sayfalar dolusu irdeleme mektupları yazdık birbirimize. Birbirimiz için pek yazı da yazmadık, kayırmadık değerlendirmelerde. Bunun rahatlığıyla bakıyorum şimdi şiirlerine. Ve Ataol Behramoğlu’nun kimi özelliklerini de kolayca 60 Kuşağı’nın şiirinin özellikleri sayıyorum. Bu varsayımı kelimelendirirken, 60 Kuşağı’nın dünyayı değiştirmeye niyetli bir kuşak olduğunu söyleyerek başlamalıyım. Kendine güvenli bir kuşak. Bu genç insanlar için duygularını dile getirmek bile sanki biraz ayıptır. Hiçbir kötü olayın, hatta felaketin sarsamayacağı bir insan türüdür o. Duygularını dile getirmek zorunda olduğunda dişlerini sıkar. Sözcüklerinin duygularını aktarmasını engellemeye çalışır. Bu bakış açısının, bu tavrın en güzel örneği Behramoğlu’nun ‘Sabiha’ (1962) şiiridir. Bu şiirde annesi ölmüş bir delikanlının, arkadaşlarıyla acısını belli etmemeye çalışarak konuşması yer alır:

“Bana bir sigara verin annem öldü/Bu sabah öldü beşe doğru sanırım/Allah allah ne var şaşıracak canım/Annem öldü diyorum hepsi bu//…/Hani dokunsam siz de güleceksiniz/Boş verin kurallara murallara yahu//İsterseniz sinemaya falan gidelim/…/Sabiha işi ne oldu.”

Delikanlı, anasının ölümüne aldırmıyor gibi davranır, ama bu acıyı başkalarından aktarmayı savsaklamaz: “Ortanca birader çok ağladı dün gece”. Ayrıca annesinin, ölümün yaklaştığını duyduğu, bu yüzden davranışlarının değiştiğini çok iyi saptamıştır: “Şu son yıl keman bile çalmadı/Yüzünde çizgiler çoğaldıkça öfkelendi/Sanki suçlu oymuş gibi babama yüklendi/Beni kimse anlayamaz deyip durdu.”

Behramoğlu’nun şiirlerindeki anamotifi dertleşebileceği, danışabileceği bir kişi olduğu kadar sözünden çıkamayacağı biridir de, bu duygu ‘Bu Dert Beni Adam Eder’ (1963) de daha açık bir biçimde dile gelir. O annesini : “Benim annem güzel annem”, “Benim annem şeker annem”, “Benim annem kadın annem” diye güzellerken isteklerini de sıralar, bu istekler özgür bırakılmak ve olup bitenin açıklanmasıdır. Masal öğeleriyle, bunalan bir gençliğin sorunlarının olağanüstü bir uyumla ve alaysılıkla kaynaştığı bu şiir, dişlerini sıkarak duygularını anlatmanın bir başka yöntemidir.

Acıları yadsıma ve üstesinden gelme duygusu, kendi ölümünden söz ederken de görülür. ‘Ben Ölürsem Akşamüstü Ölürüm’ (1972) ölümle bir şeyler değişecektir elbet, bu dünyadır: “Ben ölürsem akşamüstü ölürüm/Uzaktan bir bulut geçer/Karanlık bir çocukluk bulutu/Gerçeküstücü bir ressam /Dünyayı değiştirmeye başlar/Kuş sesleri, haykırışlar/Denizin ve kırların/Rengi birbirine karışır.”

Bu yıllarda, Ataol Behramoğlu’nun (ve 60 Kuşağı’nın) henüz anneleri sağdır. Arkadaşları ölmemiş/öldürülmemişlerdir. Ölümden söz etmek bir durum saptamasıdır yalnız. Yıllarla, yaş aldıkça/yaşlandıkça duyguların dile getirilmesinden sakınılmayacaktır. Artık ölümle yüzleşmekten, yorulmaya başlanılmıştır. Bu yorgunluğu anasını gerçekten yitirdiğini kendine kabul ettirmeye çalışmasından sezilir:

“Annem yok artık. Beni düşünen kalbi yok. Bitti/… /Annem yok artık. Bu kesin. Gelinecek bir yere gitmedi./İşte geldim çocuklar demeyecek.” Bu ölümü kavrama/kavratma öldürülmüş arkadaşın çocuğuna seslenirken de (‘Bir Şehidin Kızına’) görülür, ozan ona babasını bir daha göremeyeceğini alıştırmaya/avutmaya çalışarak söyler.

‘Bir Gün Mutlaka’

Ataol Behramoğlu’ndan iki şiir anılmak istense, kuşkusuz, anımsanan şiirlerden biri ‘Bir Gün Mutlaka’dır (Diğeri ‘Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var’). ‘Bir Gün Mutlaka’, 60 Kuşağı’nın dünyayı değiştirme isteğinin dile gelişidir. Yürüyüşün, aşkın, dünyada olup bitenlerin dile geldiği bu şiir, sık sık “bir gün mutlaka yeneceğiz” sözüyle kesilir. Dünyadaki acıların, zulmün, savaşların, yağmanın sonu ancak var olan düzenin değişmesiyle olanaklıdır.

Bunun için ozan ve arkadaşları o zafer için kitaplar okumaktadır, yaşamı öğrenmeye çalışmaktadır. Çünkü “Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır/Kopmaz kökler salmaktır oraya.”

Ataol Behramoğlu için düzen değişikliği ya da devrim, aşktan ayrılamayacak bir olgudur. Memet Fuat onun bu tavrını şöyle tanımlar: “Çok yalın söyleyişlere yönelerek ilerici düşüncelerin şiirselliğini yakalamaya çalıştı.”

Aşk, belki de alaya alınmayan, şairi devrim kadar heyecanlandıran tek duygudur: “Ve Bursa’da bir akşamüstü kokladığı nergisin sarı tozları çilli burnuna bulaştığında/Onu sevdiğimi söylemiştim, güneş çatlayacak kadar büyüktü/Ve kalbim sancıyordu birtakım anlatılmaz duygularla.”

Behramoğlu, gençliğinde yazdığı şiirlerde ayrılığı da alaycı bir tavırla anlatır “Bu aşk burada biter, iyi günler sevgilim/Ve ben çekip giderim, bir nehir akar gider”. 1999 yılında yayımlanan Aşk İki Kişiliktir’de yer alan ‘On Ayrılık Şiiri’nde ayrılık, sahiplendiği bir insanı yitirmenin acılarıdır: “Başka biri olacaksın istemesen de /Tenine başka bir ten dokunduğunda…” Ayrılık her iki şiirde de aynı sözcük öbeğiyle tanımlanır: “yiten bir aşk.” Ancak şiirlerde bir akrabalık görülmez: “çünkü her şiir, kendi benzersiz varoluşuna sahiptir ve tekrar edilemez. (…) Şu da var, eğer bir şair çok ciddi olarak masaya yatırılırsa zannediyorum ki bütün şiirleri, birbirine hiç benzemeyen şiirleri arasında bile benzerlikler vardır. Bir ses tonu vardır ki o devam eder, bir dünyaya bakış, bir konuşma tarzı.”

Ataol Behramoğlu, sevilen bir ozandır. Çünkü şiirleri ‘insani’ ve ‘samimi’dir.

(Sennur Sezer, Radikal)

admin

Ataol Behramoğlu – Bu Aşk Burada Biter

in Şiir

Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver

Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderem bir nehir akıp gider

Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir
Solarken albümlerde çocuklar ve askerler

Yüzün bir kır çiçeği gibi usulca söner
Uyku ve unutkanlık gittikçe derinleşir

Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler
Ne kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı!

Bunu anlattılar hep, yani yiten bir aşkı
Geçerek bu dünyadan bütün ölü şairler

Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver

Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider

admin

Ataol Behramoğlu – Türkiye Üzgün Yurdum Güzel Yurdum

in Şiir

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Boynu bükük ay çiçeği
Şiirin ve aşkın geleceği

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Dağ rüzgarı, portakal balı
Alçak gönüllü, hünerli, sevdalı

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Yazgısı kara yazılmış gelin
Kurumuş sütü memelerinin

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Harlı bir ateş gibi derinde yanan
Haramilerin elinde bulunan

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Güngörmüş, bilge toprağım
Yunus, Pir Sultan ve Nazım

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Bozlat, ağıt, halay ve zeybek
Dumanı üstünde ekmek

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Yüzü kırış kırış anam
Ağlayan narım, gülen ayvam

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Asmaların üstünde gün ışığı
En güzel geleceğin yakışığı

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Zinciri altında kımıldayan
Bitecek sanıldığı yerde başlayan

admin

Ataol Behramoğlu – Yıkılma Sakın

in Şiir

Kötü şey uzakta olmak
Dostlarından, sevdiğin kadından
Yasaklanmak bütün yaşantılara
Seni tamamlayan, arındıran
Kapatıldığın dört duvar arasında
Sağlıklı, genç bir adam olarak

Neler gelmez ki insanin aklına
Sevinçli, özgür günlere dair
Kalmıştır yüzlerce yıl uzakta
Onunla ilk kez öpüştüğün şehir
Acı, zehir zemberek bir hüzün
Kalbinden gırtlağına doğru yükselir

Görüyorsun işte küçük adamları
Köhnemiş silahlarıyla saldıran sana
Kimi tutsak düşmüş kendi dünyasına
Kimisi düpedüz halk düşmanı
Diren öyleyse, diren, yılma
Yürüt daha bir inatla kavğanı

Babeuf’u hatırla, Nazım Hikmet’i
Bir umut ateşi gibi parlayan zindanlarda
Hatırla Danko’nun tutuşan kalbini
Karanlıkları yırtmak arzusuyla
Ve faşizme karşı, zulme, zorbalığa
Düşün acılar içinde vuruşan kardeşleri

Elbette vardır bir diyeceği, bir haberi
Bir kaçağa çay sunan kürt kadınlarının
Dağlar dilsizdir yalçındır
Ama gün gelir bir diyeceği olur onların da
Ve dağlar, ıssız tarlalar başladı mı konuşmaya
Susmazlar bir daha, söz artık onlarındır

Kötü şey uzakta olmak
Dostlarından, sevdiğin kadından
Yasaklanmak bütün yaşantılara
Seni tamamlayan, arındıran
Ama bir devrimciyi haklı kılan
Biraz da acılardır unutma

Yıkılma sakın geçerken günler
Yaralayarak gençliğini
Onurlu, güzel geleceklerin
Biziz habercileri düşün ki
Ve halkın bağrında bir inci gibi
Büyüyüp gelişmektedir zafer.

admin

Ataol Behramoğlu – Aşk İki Kişiliktir

in Şiir

Değişir yönü rüzgarın
Solar ansızın yapraklar
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Avutmaz olur artık
Seni, bildiğin şarkılar
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk, iki kişiliktir.

Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş gözden
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşamaz sevdasını,
Severken hiç bir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

admin

Ataol Behramoğlu – Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şeyler Var

in Şiir

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak
bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiçbir seyle
bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe,
bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.

admin

Ataol Behramoğlu – Yeniden Hüzünle

in Şiir

İşte yine can sıkıntısı
bana bir şiir yazdıracak.
Tırnaklarım uzamış,
İçimde yaralı bir aşk.

İçimde yaralı bir aşk
ve birkaç piyes ölüsü,
birkaç gözyaşı kırıntısı,
intihar gelgiti birkaç.

Sırtüstü uzandım dünyaya,
odamın ampülüne bakıyordum,
ampulün bağlı olduğu borunun
tavanda kıvrılışına.

Tavanda kıvrılışına
birkaç damla gözyaşının
birkaç damla tentürdiyot,
kalbim ağrıyordu, bir yaz-
günü düştüm sokaklara,
karanlık sokaklara düştüm,
bir yaz gecesiydi galiba,
ürpererek indikçe bayırlardan,
kimsesiz ve boş alanlara,
çaresiz, bomboş bir cesettim,
bir suyla dolu bir kova
olarak kalmışım dünyada.
Herkes kim bilir nerdedir-
şimdi? sevgilim…Kim bilir-
nerdesin?
Kalbim -ki bir gün durur-
var mıydı acaba?
Ölümü ve tuzlu
fıstıkları unutmadım,
bayat tuzlu fıstıkları.
Sarhoşlar kusardı bir de
ben varken orda. Dünya’da.
1965 yılında.
Bir savaş ve hüzün korkusuyla
kahvelere dolardı insanlar
Sevgilim! Sevgilim!
“Kanayan yerim benim”
çürük yumurta, bayat pastırma
ve
bamya yenilen bir lokantada
mareşal fevzi çakmak, koca yusuf
dünya güzeli fatma
dostumdular.
Ben o şehirde yalnızdım
bunu kimseler bilemez
gidip gidip rıhtıma
dururdum.
Kör bir dilenci vardı, o da-
dostumdu, beni-
evlendirmek isterdi kızıyla.
Ben içimde bir acıyla
boyna bir resim yapardım.
Sarı kurdeleli kızlara-
hikayeler anlatırdım hatta
uzak dünyalar ve
albert aynştayn hakkında.
Onlar
uzun uzun susarlardı.
Güzelim kızlari Hürriyet-
gaztesi okurlardı
Ses ve Hafta.

Her şey o kadar birbirinin
aynıydı, hayat-
akıp gidiyordu sıkıntıyla.
Domino taşlarına ve
bir nehrin akışına benzeyen
cesur ve genç hayat. Akıp giden.
Kitapçı vitrinlerini
ve
alanları hızla eskiten-
hayat, bazen-
beni heyecanlandırırdı.
Yağmurlu, ıhlamur ağaçlı bir yolda
kocaman, eflatun, bir güneş
tıkanırdı gırtlağıma
onu karnıma sokardım.
Güneşi, göğsüme ve karnıma.
Akşam-
beni bulurdu bir koyda.
Kırlara doğru
koşardım bir bağırtıyla.
Az önce ıslanmış kırlara,
serin ve bereketli,
her zaman bağışlayan,
o taze, ve hüzün-
anası kırlara…

Sevgilim! Sevgilim
Gece-
yürüyor,
Dünya-
yürüyor ordularla.
Kitaplarla ve matbaacı-
çıraklarıyla. İçimde-
bir dağ çeşmesi akıyor…
Sabah oldu oluyor anında-
eski, külüstür, kömür-
yüklü sarı bir kamyonla
yanında durmuştuk, orman-
battaniyeliydi hala.
Bir hastane odasında-
sabaha karşı, yaralı-
bir onbaşı gibi uyuyordu.
Sabaha-
karşı bir hastane odasında-
aklıma çanlar geliyor.
Bir adam-
kesik çocuk başları satıyor.

Yeniden
hüzünle başlıyorum bir
romana…

admin

Ataol Behramoğlu – Bir Gün Mutlaka

in Şiir

bugün seviştim, yürüyüşe katıldım sonra
yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu
yaz
kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telaş
gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne güzel,
düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!
bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! ey kaz kafalılar! ey sadrazam!
sevgilim on sekizinde bir kız, yürüyoruz bulvarda, sandviç yiyoruz, dünyadan konuşuyoruz
çiçekler açıyor durmadan, savaşlar oluyor, her şey nasıl bitebilir bir bombayla, nasıl kazanabilir o kirli adamlar
uzun uzun düşünüyor, sularla yıkıyorum yüzümü, temiz bir gömlek giyiyorum
bitecek bir gün bu zulüm, bitecek bu han-ı yağma
ama yorgunum şimdi, çok sigara içiyorum, sırtımda kirli bir pardesü
kalorifer dumanları çıkıyor göğe, cebimde vietnamca şiir kitapları
dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür ucundaki ırmakları
bir kız sessizce ölüyor, sessizce ölüyor orda
köprülerden geçiyorum, karanlık yağmurlu bir gün, yürüyorum istasyona
bu evler hüzünlendiriyor beni, bu derme çatma dünya
insanlar, motor sesleri, sis, akıp giden su
ne yapsam… ne yapsam… her yerde bir hüzün tortusu
alnımı soğuk bir demire dayıyorum, o eski günler geliyor aklıma
ben de çocuktum, sevgililerim olacaktı elbette
sinema dönüşlerini düşünüyorum, annemi, her şey nasıl ölebilir, nasıl unutulur insan
ey gök! senin altında sessizce yatardım, ey pırıl pırıl tarlalar
ne yapsam… ne yapsam… dekart okuyorum sonradan…
sakallarım uzuyor, ben bu kızı seviyorum, ufak bir yürüyüş çankaya’ya
bir pazar, güneşli bir pazar, nasıl coşuyor yüreğim, nasıl karışıyorum insanlara
bir çocuk bakıyor pencereden hülyalı kocaman gözlü nefis bir çocuk
lermontov’un çocukluk fotoğraflarına benzeyen kardeşi bakıyor sonra
ben şiir yazıyorum daktiloda, gazeteleri merak ediyorum, kuş sesleri geliyor kulağıma
ben mütevazi bir şairim, sevgilim, her şey coşkulandırıyor beni
sanki ağlayacak ne var bakarken bir halk adamına
bakıyorum adamın kulaklarına, boynuna, gözlerine, kaşlarına, yüzünün oynamasına
ey halk diyorum, ey çocuk, derken bende bir ağlama
ilençliyorum bütün bireyci şairleri, hale gidiyorum portakal almaya
ilençliyorum o laf kalabaklıklarını, kurumuş yürekleri, bireyin kurtuluşunu filan
ilençliyorum o kitap kurtlarını, bağışlıyorum sonradan
uzun kış gecelerinden sonra kim bilir nasıl olur her şey
uzun kış gecelerinden sonra, masallarda anlatılan
durup durup bunları düşünüyorum, bir sevinci bir hüzün izliyor
arkadan
yüreğim ipe sapa gelmez bir bahar göğü, türkçe bir yürek kısaca
beklemek usandırıyor, telaşlı telaşlı bir şeyler anlatıyorum sağda solda
bir otobüse biniyorum, inceliyorum bir böceği tutarak kanatlarından merakla
yürürdüm eskiden baharda, o yıkıntıların ve çayırların olduğu alanlara
aklıma şiiri gelirdi o yaşlı amerikalının, sonbaharı anlatan şiiri
çayırlar vardı o şiirde, baharı anımsatan ne de olsa
böylece yeniden hazırlanıyorum bir coşkuya, yeniden sokaklara fırlamaya
kendimi atmak için bir uçurumdan balıklama
büyük ve mavi bir şey izlenimi var bende, gördüğüm filmlerden mi ne
bir şapka, telaşlı bir gök, sıcak yapay bir dünya
anlat anlat bitmiyor, bitmiyor bendeki daüssıla
bütün sevgilerimi harcayabilirim bir çırpıda, yağmurlu o yollar geliyor aklıma
benzin kokuları, ıslak direkler, babamın esmer bir somun gibi tombul ve sıcak elleri
uyurdum. bir de bakmışsın yeni bir film sinemada, şehirde yeni
bir kız, kahvede yeni bir garson
o üzgün ve sabahlıklı dururdu balkonda…
şimdi ne var hüzünlenecek burda, nedir bu çatlatan yüreğimi bu
telaş
sanki yarın ölecek gibiyim, birazdan polisler gelecek ya da
gelip alacaklar kitaplarımı, daktilomu, bu şiiri, sevgilimin fotoğrafını
duvarda
soracaklar babanın adı ne, nerde doğdun, teşrif eder misiniz karakola
dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür ucundaki ırmakları
bir kız sessizce ölüyor, sessizce vietnam’ da
ağlayarak bir yürek resmi çiziyorum havaya
uyanıyorum ağlayarak, bir gün mutlaka yeneceğiz!
bir gün mutlaka yeneceğiz, ey ithalatçılar, ihracatçılar, ey
şeyhülislam!
bir gün mutlaka yeneceğiz! bir gün mutlaka yeneceğiz! bunu söyleyeceğiz bin defa!
sonra bin defa daha, sonra bin defa daha, çoğaltacağız marşlarla
ben ve sevgilim ve arkadaşlar yürüyeceğiz bulvarda
yürüyeceğiz yeniden yaratılmanın coşkusuyla
yürüyeceğiz çoğala çoğala…

admin

Ataol Behramoğlu – Her Şey Şiirdir

in Şiir

Her şey şiirdir, uğultusu rüzgarın
Bir ırmağa usulcacık yağan kar
Her gece okunan bir dua çocuklukta
Gökyüzünde bölük bölük turnalar

Her şey şiirdir, sevinç ve kader
Dünyada olmak duygusu…
Kıyıda, ıssız kayalarda
Kendi başına ışıldayan su

Her şey şiirdir, şimdi, şu anda
Ak kağıt üstünde dolanan elim
Karşıki avluda salınan söğüt
Yandaki odada uyuyan bebeğim

Her şey şiirdir, çağrısı aşkın
Bahar toprağından yükselen tütsü
Umut ve acı, başlayan ve biten,
Yağmurun ve akıp giden hayatın türküsü

Her şey şiirdir ve bir gün belki
İlk aşkım, ilk göz ağrım şiir
Koynunda ona yazdığım mektuplar
Bir yerlerden çıkıp gelecektir…

admin

Ataol Behramoğlu – Annem Yok Artık

in Şiir

Annem yok artık. Beni düşünen kalbi yok. Bitti.
Umutsuz olmak istemiyorum.
Umutsuzluğun bir çıkar yol olmadığını biliyorum.
Annem yok artık, yeryüzü çok gördü onu,
Kalabalığın arasında kuş gibi çırpınan varlığını
Çok gördü
Dalgın yüreğini çok gördü
Bizim için çarpan,kaygılarla dolu yüreğini.
Annem yok artık. Bu kesin. Gelinecek bir yere gitmedi.
İşte geldim çocuklar demeyecek
Nasılsın yavrum demeyecek
Sobanın yanında oturup uzatmayacak yorgun ayaklarını,
Sabah kahvaltılarının masası olmayacak artık,
Yine gel demeyecek,
Çıkarken ben kapıdan, çıkıp karanlığa karışırken
Yeni bir dönemi başladı ömrümün,
Annemin olmadığı dönemi,
Onu yüreğimin üstüne nasıl bastırmak
İstediğimi bilemeyecek artık.
Gençlik dönemleri birşey anlatmıyor bana,
Aklımda hep son dönemlerinin annemi
Hayatım sürüp gidecek, annem olmadan,
Çocuklarım olduğunda onlara annemi anlatabileceğim
Sadece.
Fotoğraflarına bakacaklar,
Ufacık, biraz mahsunca bir kadın
Küçücük tozlu pabuçlarıyla merdivenleri tırmanıp
Kapımı açıp girmeyecek
Yüreği dopdolu,trafikten insanlardan şaşkın,
Kocasına sığınan biraz bütün fotoğraflarında
Hayatım rüzgar gibi akıp geçiyor,
Uğultulu bir rüzgar gibi akıp geçiyor hayatım..

admin

Ataol Behramoğlu – Ben Ölürsem

in Şiir

Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Şehre simsiyah bir kar yağar
Yollar kalbimle örtülür
Parmaklarımın arasından
Gecenin geldiğini görürüm

Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Çocuklar sinemaya gider
Yüzümü bir çiçeğe gömüp
Ağlamak gibi isterim
Derinden bir tren geçer

Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Alıp başımı gitmek isterim
Bir akşam bir kente girerim
Kayısı ağaçları arasından
Gidip denize bakarım
Bir tiyatro seyrederim

Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Uzaktan bir bulut geçer
Karanlık bir çocukluk bulutu
Gerçeküstücü bir ressam
Dünyayı değiştirmeye başlar
Kuş sesleri, haykırışlar
Denizin ve kırların
Rengi birbirine karışır

Sana bir şiir getiririm
Sözler rüyamdan fışkırır
Dünya bölümlere ayrılır
Birinde bir pazar sabahı
Birinde bir gökyüzü
Birinde sararmış yapraklar
Birinde bir adam
Her şeye yeniden başlar

admin

Ataol Behramoğlu – Ne Yağmur Ne Şiirler

in Şiir

Soruyorum sevgilime
– Darağacından Notlar’ı okudun mu?
Bu bizim hayatımız.
Gece doluyor içeri
Yıldızlarıyla.
Üç ilde
Sıkıyönetim var.
“Askeri savcı”
Sözü
Yer alıyor
Günlük bir sözcük olarak
Hayatımızın sözlüğünde.
Aşklar kelepçeli
Güney Amerika’da.
Kederden
Geberiyorum.
Herkes hayatını anlatıyor.
Deli anneler
Yıkık binalar
Paramparça
Bir gençlik
Yaşadığımız.
Hayatımızın kanadığını görmüyor musun?
– Darağacından notları’ı okudun mu?
İşkence
Ve umut
Şiiri fışkırtır.
Ruhumun yaralarını saracak
Şafağın sözcüklerini
Arıyorum.
“Kalın devrimci romanların
Sonundaki keder”
Kalın
Devrimci
Bir roman olarak hayatımız.
– Darağacından Notlar’ı okudun mu?
Sevgilim
Seni
Öpüyorum.
Her gün
Geçtiğim denize
Yabancılaşmasam
Bütün hayatları
Anlatabilsem.
Ölüme karşı
Dururken bir adam
Tek bir mısra halinde
Hayatını
Okuyor.
Çıldırasıya
Boğuntuluyum.
Çıldırasıya
Bir özlem
Günler ve Prag
Ve trenler
Ve alıp beni
Götüren keder.
Günleri zincire
Vuruyorlar.
Aşklar kelepçelidir.
Güney Amerika
Çe Guevara.
Her şeyi bir bir
Anımsıyorum.
Kalın
Devrimci romanları.
Hayat
Dolduruyor beni
Nasıl
Yıkık bir binayı
Gökyüzü doldurursa.
– Darağacından
Notları’ı okudun mu?
Prag’da
Bir sevgilim var.
Ve ikinci dünya savaşı
Ve tanklar
Ve ellerim
Sana son kez dokunduğunda
Artık
Senin
Olmayacağını bilmek;
Artık
Olmayacağımız.
Çünkü
Çıkış yok buradan.
Silah sesleri
Bir bahar.
Ey uçuşan
Güvercinleri kalbimin.
Ey bir imkanı
Yaşamak duygusu.
Ey içime
Sindirdiğim sevgin.
Prag’daki
Sevgilim.
Karlı gecelerde
Anımsarım seni
Yağmurlar altında
Dolaştığımız Litvanya’yı.
“Kanal”ı
Seyrederken
Bütün Slav
Ve Slavak güzellikleri.
Kalın sesli
Kadınlar.
Ortodoks
Hüznü.
Ve “Tütün”ü
Okurken
Ve Fuçiği.
Kanımızla
Yazılmıştır
Hayatın destanı
Toprakta
Dudaklarımızın
İzi var.
Ve donup kaldığımız
Cephelerde
Buruşuk
Mektuplar
Ve yerlerine
Ulaşmamış.
Savaş
Ve keder
Ve şiirler
Korkunç bir
Aşk özlemi.
İnsanlara
Duyduğum sevgiden
Boğulurcasına
Kalbimi
Çatlatırcasına
İmgeler
Ve trenler boyunca
Taşıdığım.
Şehirlerden
Geçerek
Ve her bir insanın
Bakışlarında
Köyler ve uzak
Duygular.
Sonsuzca seninle
Sevişme özlemi
Ve erkek olduğumun
Bilincinde olarak
Ve idama
Giden bir adamın
Karısına
Bıraktığı
Mektup kadar
Çağdaş ve anlaşılır.
Ekmek kadar
Kederli.
Vaptzarov’un
Şiirleri kadar.
Sevgilim, binlerce kilometreye
Yayılan kalbim
Ve gözyaşlarım
Ve her şeye
Yetişme duygusu.
Bütün romanları
Yutarak
Bütün aşkları
Yaşayarak
Ve çağdaş ve sarsak
Kalbimi
Avutamaz
Ne yağmur…
Ne şiirler…

admin

Ataol Behramoğlu – Kör Bir

in Şiir

Yüreği hüzünle dolduran hayat
güneşli bir nisan akşamında
her şey ölüp gidiyor ve
atıyla oynuyor komşunun çocuğu da

yaprakları kımıldatan rüzgar
ölüm kımıldamaz ama
yağmurda, solgun güz kuşlarının
kim bilir nereye gittiği yağmurda
kuytu, naftalin kokan odalarda
bir çocuk uyuyordu
kavaklar cevizler ıhlamurlar
sallanırlardı acıyla

o zaman ne çok hastaydım
sevgilim! ne çok hastaydım
gece yarıları şehri dolaşırdım
cebimde taslak halinde bir intiharla
şizofreni ve pompalı mızıkayla
tanrım! ne çok yalnızdım, dağlara-
doğru yürürdüm, ağlardım,
yüzümü tutup toprağa
şehri-
gözlerdim.
-gençliğimi hatırlatan o sıkıntıyla-
babasının yargıç olduğunu söyleyen hizmetçi sevgilim
gelirdi. o ve ay. odamın-
duvarına yazılar yazdım
başkaldırma ve ölmeme hakkında
hep uyanık kalmakpahasına
yazılar yazardım, Kafka
v.s. otururlardı bir kasabada
oturur ölümden konuşurlardı
bir kroki halindeki şapkalarıyla
bir taslak olan vücutlarıyla
ve bir cenin kadar zayıf omuzlarında
askeri ve trenci paltolar olurdu
biz sevişirdik acıyla
sevgilim! biz acıyla sevişirdik
ellerin soğan ve sabun kokardı
ayaklarını öperdim, sonra
gece gelirdi ağır bir homurtuyla
gece gelip beynimi örterdi
ışığı yakmazdım, gece gelirdi,
sen giderdin, o zamanlar ben hastaydım
beynim hastaydı, örtüler içinde-
bir vebalı gibi titrerdi
gece soluk soluğa
terli bir tren gibi ilerlerdi
kalbim!
sen yoksun.
sen tökezleyen bir şarkısın
köpüre köpüre akan
acıyla ve hüzünle beslenen
bir ırmaksın.
akşam
yankılanırken kasaba
çanların ve koyunların
mezarların
tozlu kasabasında
çocuklar ağlardı
dünya az renkli ve tebeşirden
bir resim kadar tozlu ve müphemdi
aşk müphemdi

sen sessiz bir kinle şehri gözlüyorsun
kısık bir hüzünle camların arkasında
aşka ve merhamete hazırsın
şevkate ve nefrete ve
acı çekmeye o uzak yollarda.
bir kuleden seyrettiğin şehri
yani bir şehvet balkonundan
kimse bilmiyor
geçit yok şarkısına aşkın
ah her şey
bir pencereden göründüğü kadar
bir pencere kadar dünya
bir kartpostal gibi geçtiğimiz dünya

kalbim.
kör bir çocuk gibi düşe kalka.

admin

Ataol Behramoğlu – Sevginin Önünde

in Şiir

Bütün insanları dostun bil, kardeşin bil kızım
Sevincin ürünüdür insan, nefretin değil kızım
Zulmün önünde dimdik tut onurunu
Sevginin önünde eğil kızım

admin

Ataol Behramoğlu – Dörtlükler

in Şiir

Cellat uyandı yatağında bir gece
“Tanrım” dedi “Bu ne zor bilmece:
Öldürdükçe çoğalıyor adamlar
Ben tükenmekteyim öldürdükçe…”
1974

Yıllanmış bir ağaç gibi köklü, gür
Yalan hiç yıkılmayacakmış gibi görünür
Hükmü verilmiştir oysa :
Yıkılacak. Çürümüştür.
1972

Eskidenmiş sabredip murada ermek
Şeyhin kerametini bekleyerek
Öyle zamanlar yaşamaktayız ki dostum
Erdemdir bazen, sabretmemek…
1974

Elinde ne piyon kaldı, ne vezir, ne kale
Düştü birbiri ardına atlar, filler
Ama şah hala direnmekte
Yeni taşlar bulundu çünkü: Köpekler…
1972

Burjuvalar kocaman duvarlarla
Çevirmişler avlularını
Ama bir kiraz ağacı gördüm geçen gün
Dışarı uzatmıştı en çiçekli dalını
1972

Dilencilerin akordeonları
Bir romantizm katıyor Avrupalı’nın hayatına
Bu bana klasik müzik dinlemesini anımsattı
Nazilerin, toplu imhalar sırasında…
1972

Dostları özlemle kucaklamayı unutma
Çocuk sevmeyi çiçek koklamayı unutma
En zorlu anındayken bile kavganın
Gökyüzüne bakmayı unutma
1972

-Nedim Tarhan’a-
Bir arkadaşımı dinledim yurdunu savunurken,
İnanç ve güç doluydu – şaşkın yüzler sarkmıştı kürsüden;
“Bizler yarının insanlarıyız” diye düşündüm,
“Onlar ise ölüdür, şimdiden…”
1983

Her an bir çarpıntıyı yaşamaktayım
Her an çılgın bir heves dağlıyor kalbimi
Tanrım, ben mi hayatı aşmaktayım
Yoksa hayat mı aşmakta beni…
1972

Hayale, düşe, doğa ötesine karnım tok
Cine, periye, tanrıya, iblise karnım tok
Adam gibi yaşadım şu dünyada diyebilsem bir gün
Gerisine karnım tok
1974

Odan, kitapların duvarda resimler
Bahardır, bir kuş şarkısını söyler
Sanırsın böylece sürüp gidecek bu
Nasıl öyle sandıysa senden öncekiler
1974

Ölüm düşüncesinden
Ürküntü duymazdım belki
İki tarih arasına sıkışmak
Onurumu incitmeseydi…
1976

Gök sanki eriyecek mavilikten
Çimenler uykulu ve sıcak
Bir kadın geçiyor
Çıplak ayaklarını kalbime basarak
1972

Durdum baktım arkandan sen giderken
Bana bir hoşça kal bile demeden giderken
İnsan neler duyar anladım o zaman
Can alıp başını benden giderken
1974

Sevdiğim
Sonsuzca yitirdiğim ender çiçek
Geri kalan yılları ömrümün
Seni anımsamama yetmeyecek
1976

admin

Ataol Behramoğlu – Hemingway’in Bir Hikayesinden Çağrışımlarla

in Şiir

Kadın ve adam oturuyorlardı
Uzakta beyaz dağlar vardı
Gara girmek üzereyken Barselona-Madrid treni

Kadın üzgündü, üzgündü, üzgündü
Adam düşündü, düşündü, düşündü
Aşkımız bitmesin isterim dedi

Biralar içildi ve başka içkiler
Kadın ve adam kederliydiler
Ne birleşiyor, ne ayrılıyor elleri

Neden, neden sönüp gider bir aşk
Acının silinmez tortusunu bırakarak
Onulmazca inciterek yürekleri

Kadın daha gerçek bir acıyla yaralıydı belki de
Tasalı bir sevecenlikle baktı erkeğine
Gözyaşları içinde gülümsedi

Kadın ve adam oturuyorlardı
Aralarında bir masa vardı
Ve hüznün aşılmaz engelleri

admin

Ataol Behramoğlu – Beyaz İpek Gibi Yağdı Kar

in Şiir

Beyaz, ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif adımlarıyla yürüyüp geçti hayal içinde
Arkadaşlarımı düşündüm sevgili şeyleri
Sanki her şey bizimle var ve bizimle olacak
Şarkılar çaldı odalarda

Bütün insanları sevmek gerektiğini düşündüm
Düşmanlarımız dışında
Düşmanlarımız çünkü
Sevgiyi yok ettikleri için
Düşmanımız oldular
Beyaz, ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif yüreğiyle
Geçip gitti güvercinleri anımsatarak.
Uzaktaki şehir
Uykuya dalmıştır şimdi.
Düşündüm bir bir
Kardeşlerimin ne yaptıklarını
Nihat
Uyumuyor olmalı.
Nefis bir şarkı
Söylüyor yandaki odada bir kız
Bir Rus
Halk şarkısı.
Ve şimdi koroyla
Başladılar
Nihat düşünüyordur
Karanlıkta.
Sanırım
Bir saatten sonra
Hapishanede
Dışarıdan söndürüyorlar ışıkları
Beyaz, ipek gibi yağdı kar
Bir kız kelebek adımlarıyla
Geçip gitti karın üzerinden.
İnsanlar kendi şarkılarını
Kendi hayallerini taşıyorlar.
Çağdaş şarkılar
Gerekli onlara
Hem hayatlarının
Derinliklerinden söz eden
Gerçekleştirilmiş
Gerçekleştirilmemiş duygularından
Hem
Kavgayı ateşleyen
Somut
Anlaşılır
Akıllı şarkılar.
Beyaz, ipek gibi yağdı kar
Acılarla dolu bu dünyaya.
İnsafsızlık
Vahşet
Hala güçlü
Ve hala iktidarda.
İnsanlar
Ölüyorlar.
Gepgenç
Sımsıcak
Ölüyorlar
Sanki
Ölmüyorlarmış gibi.
Bir yandan sürüp gidiyor
Hayat;
Bir yanda tel örgüler
Parmaklıklar.
Beyaz, ipek gibi yağdı kar
Yağdı kirpiklerine bir kızın
Yağdı mavi bir nehre
Saçlarıma yağdı
Otobüslere
Ağaçlara
Evlere.
İçimden
Okşadım onu.
Okşadım içimden
Kelebek adımlarını
Yanımdan geçen kızın.
Herhangi bir kız
Hayalleri olan.
İstedim ki
Daha güzel
Olsun şu dünya.
İstedim ki
Beyaz
İpek gibi yağan karın altında
Bitsin artık
Bu sürüp giden alçaklıklar.
Bir bebek
Ölüm tehdidi altında yaşamasın
Beşiğinde.
Ve paramparça olmasın
Sımsıcak
Capcanlı
Yaşayıp giderken insanlar.
Bırakın, beyaz
İpek gibi yağan karın altında
Hayallerimiz olsun.
Yaşayalım
Özgür
Güzel
Düşünceli.
Anlatalım
Düşündüklerimizi birbirimize.
Sevinç egemen olsun her yerde
İnsanca
Bir kaygı.
Beyaz, ipek gibi yağdı kar.
Yağsın.
Dünya daha güzel olacak
İnanıyorum buna.
Bir insan kalbinin güzelliğine
Çoçukluğuna
Sonsuz cesaretine, olanaklılığına
İnandığım kadar.

Site içerisinde ara

@ufukluker'i takip et

RSS Son okuduklarım

  • Küskün Kahvenin Türküsü
  • Basit Bir Olay
  • Dördüncü Protokol
  • Kırmızı Han (La Comédie Humaine #82)
  • Şeytan
  • The Death of Ivan Ilyich

Site istatistikleri

  • 1
  • 210
  • 184
  • 7.741.524
  • 3.070.891

Etiketler

Kemal Burkay Necati Cumalı Metin Demirtaş Adalet Ağaoğlu Tevfik El Zeyyad Fethi Giray Suat Taşer Bedri Rahmi Eyüboğlu Philippe Soupault Turgay Fişekçi Orhan Veli Kanık Murathan Mungan Louis Macneice Sabri Altınel Fakir Baykurt Gülten Akın Yılmaz Güney Ahmet Telli Rıfat Ilgaz Liana Daskalova Erdal Alova İbrahim Karaca Nazım Hikmet Asım Bezirci Yannis Ritsos Arif Damar Enver Gökçe Lale Müldür Hasan Biber Özkan Mert Celal Sılay Halim Şefik Güzelson Vedat Türkali Berin Taşan Adnan Özer Cahit Irgat Birhan Keskin Vladimir Mayakovsky İsmet Özel Ahmet Erhan Paul Eluard Yaşar Nabi Nayır Talip Apaydın Ahmet Necdet Bejan Matur Suat Derviş Kemalettin Kamu Turgut Uyar Heinz Kahlau Memet Fuat İsmail Uyaroğlu Yorgo Seferis Oğuz Atay Eugene Guillevic Konstantinos Kavafis Hasan Hüseyin Korkmazgil Süleyman Nesip Sennur Sezer Cevdet Kudret Blas De Otero Nihat Behram Jesus Lopez Pacheco Gabriel Celaya Ercüment Behzat Lav Sait Faik Abasıyanık Oruç Aruoba Afşar Timuçin Günter Kunert Ahmet Ada E. E. Cummings Özdemir Asaf Türkan İldeniz Vecihi Timuroğlu Vyaçeslav Ivanov Sabahattin Kudret Aksal Metin Eloğlu Louise Gareau Des Bois Şükran Kurdakul Oktay Taftalı Yaşar Miraç Sinan Kukul Sandor Forbath Ingeborg Bachmann Enis Batur Cahit Zarifoğlu Ahmed Arif Metin Altıok Yi Men Özdemir İnce A. Kadir Sun Yu-T'ang Konstantin Simanov Zafer Ekin Karabay Haydar Ergülen Abdülkadir Budak Ece Ayhan Suat Vardal Fang Vei Teh Goethe Neşe Yaşın Bekir Yıldız Sezai Karakoç Arkadaş Z. Özger Kemal Özer Şükrü Erbaş Behçet Necatigil Nikola Vaptsarov Attila İlhan Behçet Aysan Salah Birsel Yılmaz Odabaşı Adnan Yücel Kutsiye Bozoklar Peter Abrahams İlhan Berk Asaf Halet Çelebi Federico Garcia Lorca Behçet Kemal Çağlar Kerim Korcan Fazıl Hüsnü Dağlarca Barış Pirhasan A. Hicri İzgören Müştak Erenus Ataol Behramoğlu Bertolt Brecht Kahraman Altun Orhan Murat Arıburnu Refik Durbaş Seyhan Erözçelik Ahmet Oktay Ziya Osman Saba Cemal Süreya Ahmet Muhip Dranas Feyzi Halıcı Özge Dirik Altay Öktem Tove Ditlevsen Jose Marti Sandor Petöfi Süleyman Çobanoğlu Ümit Yaşar Oğuzcan Cahit Sıtkı Tarancı Kostas Kleanthis Akgün Akova Orhan Kemal Cevat Şakir Kabaağaçlı Cahit Külebi Yaşar Kemal Edip Cansever Abdülkadir Bulut Mehmed Kemal Erdal Öz Melih Cevdet Anday Can Yücel Ülkü Tamer Dido Sotiriou Gülseli İnal Ozan Telli Nicolae Dragos Mehmet Yaşin Vasko Popa Bilgin Adalı Miguel Hernandez Sabahattin Ali İlhami Bekir Tez Mehmet Başaran Resul Rıza Füruğ Ferruhzad Hasan İzzettin Dinamo Cengiz Bektaş Hasan Basri Alp Aziz Nesin Faruk Nafiz Çamlıbel Oktay Rifat Hilmi Yavuz Pablo Neruda Nahit Ulvi Akgün Kenneth Rexroth Ömer Bedrettin Uşaklı Conrad Aiken
by Ufuk Lüker
  • 500px
  • LinkedIn
  • Youtube
Sayfanın başına dön