• Kişisel
  • Kitaplık
Ufuk Lüker
  • Ana Sayfa
  • Şiir
  • Öykü
  • Müzik
  • Sinema
  • Yazın
  • Görsel
  • Ara
  • Menu Menu
Sinema

Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak

On yıl önceydi sanırım, Ankara’da Kütahyalı üç kişiyle tanıştık. Ahmet (Uluçay), İsmail (Mutlu), Şerif (Akarsu). Tavşanlı’nın Tepecik köyündendiler, sinemayı çok seviyorlardı, Tepecik Köyü Arkadaş Sinema Grubu diye bir grup kurmuşlardı. İsmail tavukçuluk yapıyordu, Şerif madende çalışıyordu, Ahmet de kooperatifteydi, sanırım. Çok heyecanlıydılar, hele Ahmet.

Filmleri de hiç fena değildi (Optik Düşler olsa gerek). O sırada Ankara Festivali’nde eski ekip vardı: Sevna, Ahmet falan. Bir küçük rüzgar uçuşturdular, herkes “köylü sinemacılar”ın başına toplandı. Onlar da bu ilgiden memnundu. “Köylü yönetmen” yaftası da Ahmet’in üzerine o festivalde yapıştı kaldı.

Ahmet Uluçay, bizatihi bir Cinema Paradiso durumudur. Ki, örneklerine zaman zaman rastlanır. Bu yılki Film Festivali’ndeki filmler, özellikle Tahta Kamera ile, biraz da Altın Lale’li Elveda Sinema, benzer sinema sevdalarını anlatan filmlerdi, mesela. Ahmet’i, filmleriyle festivallerde ilk arz-ı endam edişinden beri tanıyoruz. Sinemayı keşif seferine vakıf sayılırız. Sanki yola birlikte çıkmış gibiydik. İlk uzun metrajlı filmi Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak, hepimiz için birlikte çıkılan bu yolun bir dönüm noktası oldu sanki. Filmi daha önce Antalya’ya da göndermişti, ama Giz’in yönetmeni Ulaş Ak’la birlikte o da filmini festivalden çekmek durumunda kalmıştı. Dijital olarak çektiği ve peliküle aktaramadığı için… Kim bilir ne kadar üzülmüştür. Çünkü Ahmet’in hayatının baş köşesinde sinema oturuyor. Bir söyleşide, “Benim için sinema bir tapınak, sinema perdesi ise mihraptır,” demiş. Başkasında komik kaçacak bu sözler onda hiç komik kaçmıyor. Çünkü gerçek.

Hakkında yazılan yazıların, yapılan söyleşilerin tümünü okumuş olsanız bile, özel hayatı hakkında pek bilgi edinemezsiniz. Ailesi, o sinemaya ilk merak sardığında, bu işlerin zengin çocuk işi olduğunu söyleyerek karşı çıkmış. Şimdi evli, iki çocuğu var. Bir süre önce de bir beyin ameliyatı geçirdi. Bizce malum olan, bundan ibaret. Ha, son filmi sayesinde, çocuk denecek yaşta bir aşk macerası yaşadığını da öğrendik. Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ın yüzde 60 oranında otobiyografik olduğunu kendi söylüyor.

Ne var ki bence, “otobiyografik” derken esas olarak sinema aşkını, sinema macerasına girişini kastediyor. O ahırdaki çocuklar, sırtüstü uzanıp hem geleceğin ufkuna, hem rüyalar alemine bakan çocuklar, bizim yabancımız değil, yapmaya çalıştıkları projeksiyon makinesi de. Hepsini daha önce, parça parça görmüştük. Aslında Ahmet Uluçay’ın hayat hikayesi, büyük ölçüde, her tür zorluğa rağmen “film yapmak” üzerine bir hikaye. Bir başka söyleşisinde, heyecana kapılmış, “Bazı konularda benim yakınmam gerekirken, çıkıp başkalarının hakları olmadığı halde yakınmasına çok kızıyorum,” demiş. “Öküz yükü çeker, kağnı bağırır diye bir söz var bizim oralarda. Para yok, imkan yok diyen yönetmenleri anlamıyorum. Bir derdiniz varsa, ölürsünüz de gene çekersiniz. Gider banka soyar; filminizi çekersiniz. Benim söyleyecek bir derdim var.”

Her şey kırk dört yıl önce başlamış (Ahmet, elli yaşında). O henüz ilkokuldayken, köylerine bir seyyar sinemacı gelmiş, sekiz yaşındaki Ahmet’in hayatının bundan sonraki akışını tayin etmiş. Hiç sanmam ki, sinemayı Ahmet kadar seviyor olsun. Sinema rüyalarına girmeye başlamış. Dört yıl sonra, İsmail’le birlikte sinema makinesi yapmaya girişmişler. Üç yıl uğraşıp, sonunda yapmışlar. Tıpkı filminde gördüğümüz gibi, yalvar yakar parça filmler toplamışlar, kareleri birbirine ekleyip birkaç saniyelik görüntüler elde etmişler (filmde Hüseyin’in kızdığı adam, sonunda insafa gelip hareket etmiş yani), ahırda köylülerine göstermişler.

Bu arada Ahmet inşaat işçiliği yapmış, kamyon sürmüş, yem fabrikasında çalışmış. Almanya’da çalışan bir gurbetçiden döküntü bir VHS kamera almışlar. 1992 yılında da ilk filmleri, Optik Düşler’i çekmişler. Filmi İsmail kurgulamış (Ahmet, o sinemayı bıraktığı için çok üzülüyor. Devam etseydi, çok iyi bir görüntü yönetmeni olacağını söylüyor). Sonra filmlerini koltuklarının altına alıp Anadolu Üniversitesi’ne gitmişler. Ahmet Uluçay, “Bizi dekana çıkardılar,” diyor. “Prof. Dr. Dursun Gökdağ, bizi görünce ve dinleyince şaşırdı. Herhalde köy düğünü çekip getirdiğimizi düşündü. Ama yine de salonu hazırlattı. Filmi seyrettikten sonra şaşkınlığını gizleyemedi.”

Eh, doğrusu biz de hayli şaşırmıştık. Hele Ahmet, her şeyi nasıl, ne şartlarda kotardıklarını rahat rahat anlatınca. Ama onun meselesi, sadece bir “köylü yönetmen” meselesi değil, hoş bir tuhaflık da değil. Ahmet Uluçay, bugün de, çevresine yabancılaşma pahasına sinemayı her şeyin üstünde tutan bir adam. Ödüllü bir yönetmen. Sadece Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’la değil, daha önceki kısa filmleri ve belgeselleriyle de. 20’yi aşkın ödül kazandı. Ayrıca, kendine güvenen bir sinemacıdır. Tavşanlı’nın Sesi’ndeydi, galiba, İstanbul’a ödülü almak için gittiğini söylüyordu. Ama törenin ertesi günü, Beyoğlu Sineması’ndaki gösterim sonrasında şaşkın, hatta endişeli bir hali var gibiydi. Böyle bir heyecandan sonra, şaşmamak gerek. Filmi Festival’de gösterilmeden önce de Radikal’den Olkan Özyurt’a, “Seyirciyle birlikte filmi izlemeye korkuyorum, sonunda boyumun ölçüsünü alacağım. Birisi bir şey derse ölürmüşüm gibi geliyor,” demiş. Oysa bir keresinde, “Dünyanın en güzel filmlerini ben çekiyorum. Buna inanıyorum ve dünyanın en güzel filmlerini yine ben çekeceğim,” demişti.

Ama her şeyin bir bedeli var. “Hayata giremiyorum. Bir uyumsuzluğum var,” diyen Ahmet Uluçay, sinema inadı yüzünden ailesine ve köylülerine ters düşmeyi göze alıyor. Kendisini koşulsuz olarak kabul eden çocuklarla çalışmayı belki de bu yüzden tercih ediyor. “Köyde sinemacılık oynayan adam” sayılmayı da alıp kabullenmiş. Var gücüyle, elinden geldiğince filmlerini yapıyor. “Ben film yaparken ‘Bunun kuralı bu’ demiyorum. Sadece ‘Söyle kalbim’ diyorum.” Dileriz, kalbin hep “söyle”sin, Ahmet.

Yönetmen: Ahmet Uluçay
Yapım: Türkiye 2004
Süre: 97 dk.
Oyuncular: Fizuli Caferof, Kadir Kaymaz, İsmail Hakkı Taslak

(Sevin Okyay, Radikal, 8 Mayıs 2004)

Bu gönderiyi paylaş
  • Share on Facebook
  • Share on Twitter
  • Share on Tumblr
  • Mail üzerinden paylaş

Site içerisinde ara

Son Eklenenler

  • Deniz Durukan – Refik Durbaş İle
  • Ahmed Arif – Basübadelmevt
  • Ahmed Arif – Tutuklu
  • Ahmed Arif – Yurdum Benim Şahdamarım
  • Cemal Süreya – Bir Şair: Ahmed Arif

Site istatistikleri

  • 0
  • 178
  • 126
  • 9.023.027
  • 3.973.026

RSS [Kişisel] Son okuduklarım

  • İşte Böyle Oldu
  • Kör Suikastçı
  • Öbürküler
  • Dünya Bu Kadar
  • Sapiens: a Graphic History, Volume 1 - The Birth of Humankind
  • Kara Yarısı
@ufukluker'i takip et

Etiketler

Necati Cumalı Yaşar Kemal Oktay Taftalı Hilmi Yavuz Oğuz Atay Süleyman Çobanoğlu Ahmet Telli Kahraman Altun Feyzi Halıcı Kemalettin Kamu Ece Ayhan Fazıl Hüsnü Dağlarca Salah Birsel Ahmet Muhip Dranas Heinz Kahlau Nihat Behram Fang Vei Teh Sabahattin Kudret Aksal Füruğ Ferruhzad Şükran Kurdakul Conrad Aiken Mehmet Yaşin Orhan Veli Kanık Oktay Rifat Sait Faik Abasıyanık Ahmet Ada Suat Taşer Süleyman Nesip Jose Marti Afşar Timuçin Ataol Behramoğlu E. E. Cummings Philippe Soupault Mehmed Kemal Haydar Ergülen A. Hicri İzgören Ahmet Erhan Cevdet Kudret Metin Demirtaş Behçet Necatigil Yılmaz Güney Ahmet Oktay Cengiz Bektaş Goethe İsmet Özel Barış Pirhasan Lale Müldür Özkan Mert Turgut Uyar Ziya Osman Saba Hasan İzzettin Dinamo Hasan Basri Alp Gabriel Celaya Kemal Burkay Tove Ditlevsen Adnan Özer Yaşar Miraç Hasan Biber Metin Altıok Kemal Özer Sinan Kukul Cevat Şakir Kabaağaçlı İbrahim Karaca Turgay Fişekçi Suat Vardal Yorgo Seferis Vasko Popa Kutsiye Bozoklar Ömer Bedrettin Uşaklı Cahit Sıtkı Tarancı Memet Fuat Vedat Türkali Nicolae Dragos Adnan Yücel Blas De Otero Özdemir Asaf Müştak Erenus Sezai Karakoç Konstantin Simanov Yılmaz Odabaşı Enis Batur Nazım Hikmet Nahit Ulvi Akgün Jesus Lopez Pacheco Federico Garcia Lorca A. Kadir Kostas Kleanthis Resul Rıza Paul Eluard Konstantinos Kavafis Yannis Ritsos Rıfat Ilgaz Özdemir İnce Erdal Öz Şükrü Erbaş Celal Sılay Sabahattin Ali Seyhan Erözçelik Zafer Ekin Karabay İlhami Bekir Tez Cahit Külebi Suat Derviş Metin Eloğlu Asım Bezirci Arkadaş Z. Özger Louis Macneice Peter Abrahams Mehmet Başaran Ümit Yaşar Oğuzcan Asaf Halet Çelebi Cemal Süreya Can Yücel Vyaçeslav Ivanov Melih Cevdet Anday Abdülkadir Bulut Cahit Irgat İsmail Uyaroğlu Sabri Altınel Louise Gareau Des Bois Tevfik El Zeyyad Orhan Murat Arıburnu Sandor Petöfi Yaşar Nabi Nayır Yi Men Orhan Kemal Ahmed Arif Erdal Alova Murathan Mungan Günter Kunert Attila İlhan Fakir Baykurt Ahmet Necdet Behçet Kemal Çağlar Neşe Yaşın Kerim Korcan Veysel Öngören Talip Apaydın Arif Damar Refik Durbaş Sun Yu-T'ang Eugene Guillevic Hasan Hüseyin Korkmazgil Fethi Giray Türkan İldeniz Bedri Rahmi Eyüboğlu Pablo Neruda Halim Şefik Güzelson Vladimir Mayakovsky Dido Sotiriou Bertolt Brecht Kenneth Rexroth Akgün Akova Gülten Akın Vecihi Timuroğlu Cahit Zarifoğlu İlhan Berk Bejan Matur Behçet Aysan Özge Dirik Sandor Forbath Oruç Aruoba Nikola Vaptsarov Abdülkadir Budak Ozan Telli Berin Taşan Gülseli İnal Edip Cansever Liana Daskalova Adalet Ağaoğlu Ülkü Tamer Ercüment Behzat Lav Birhan Keskin Bilgin Adalı Guy de Maupassant Aziz Nesin Bekir Yıldız Enver Gökçe Adnan Binyazar Ingeborg Bachmann Sennur Sezer Miguel Hernandez Faruk Nafiz Çamlıbel Altay Öktem
by Ufuk Lüker
  • 500px
  • LinkedIn
  • Youtube
Eisenstein ve Sovyet SinemasıCan Yücel – Sevdiğin Kadar Sevilirsin
Sayfanın başına dön