Ufuk Lüker
  • Ana Sayfa
  • Şiir
  • Öykü
  • Müzik
  • Sinema
  • Yazın
  • Görsel
  • Kişisel
  • Kitaplık
  • Ara
  • Menu Menu

Sabahattin Ali – Sıcak Su

in Öykü

İki candarma alacakaranlıkta köyün kenarına varınca, atlarından indiler ve dizginleri karşıdan koşup gelen kahveci çırağına vererek, bacaklarını gere gere yürümeye başladılar.

Köyün sokaklarında kimse yoktu. Uzaktan yanık bir inek böğürmesi işitiliyordu. Rüzgar söğüt ağaçlarının dallarında hafif mırıltılarla dolaşıyordu. Köyün batı tarafırtdaki sırtları kaplayan orman, oraya çökmüş bir bulut yığını gibi kımıldıyordu.

Candarmalar kahveye girip kahveci ile yavaş sesle birkaç kelime konuştuktan sonra dışarı çıkarak köye doğru yürüdüler. Evler büsbütün karanlığa dalmıştı…

Tam köyün öbür ucunda, ormanın başladığı yerdeki ufak bir eve yaklaştılar. Ses çıkarmak istemedikleri anlaşılıyordu. Evin etrafını saran çite gelince, ayaklarının ucunda yükselerek evin ışık görünen penceresine baktılar. İçeride bir kadın diz çökmüş, çorba içiyordu. Birçok örgülere ayrılmış saçları arkasına bırakılmıştı. İkide birde pencereden dışarıya da kaçamak bir göz atıyordu.

Candarmalardan biri:

-Bire domuzun karısı, nasıl da haberi yokmuş gibi yapar ya!..- diye söylendi. Öteki:

-Bu dördüncü gelişimiz. Hiçbirinde kıstıramadık. Bu sefer de İsmail yok gibi ama, bakalım!- dedi.

Çitin kapısını iterek girdiler. Bir candarma, bahçenin arkasına dolandı. Ötekisi kapıyı vurdu.

İçerde hiç bir telaş eseri görülmedi. Yalnız yerinden kalkan kadının üç etekli entarisinin yaklaşan hışırtısı duyuldu. Sonra kapının arkasından taze bir ses:

-Kim o?- diye sordu.

-Aç… İsmail’i arıyoruz!-

Bir sürgü çekildi, kadın kapıyı açarak:

-Buyurun arayın, İsmail evde yok. Geçen sefer geldiğinizde söyledim: Bahardan beri İsmail gelmiyor. Dört ay mı oldu ki ne!..-

Candarma bağırdı:

-Sus, iki gündür buradaymış, bize haber geldi!-

Kadın yumuşak bir sesle:

-Yalan ağacığım, yalan! İsmail vukuatı yaptıktan sonra bu yakalarda görunmedi bile. Kim bilir ne yanlara gitti? Belki de dağlarda öldü kaldı!-

Candarma, yükü açtı, yatakları devirdi, sonra etrafına bakındı. Ev bu bir tek odadan, bir de aralıktan, ibaretti. Aralıkta bir zeytinyağı testisi ile bir ekmek tahtası ve ne oldukları pek belli olmayan birtakım şeyler daha duruyordu. Biraz genişçe olan odanın bir kenarında bir minder uzanıyor, onun bir köşesinde de, açık bir mushaf duruyordu.

Candarma, evvela güzellikle işe başlamak isteyerek kadına sokuldu:

-Bana bak, Emine- dedi, -inkarı bırak. Bu oğlandan gayrı sana hayır gelmeyeceğini anladın. Devlet onu sana bırakmaz. Ondan sorulacak hesabı var. Nesine acırsın yabanın katilinin? Ama diyeceksin ki, o keyfinden adam vurmadı, canını kurtarmak için vurdu. Peki, ne diye dağa çıktı öyleyse? Devletin mahkemesi yok mu? Vurduğu uşak, ağa çocuğu diye onu yiyecek değiller a! Hakkı ne ise o kadar yatıp çıkacaktı. Dedim ya, bırak sen onun arkasını da, nerede olduğunu, bu akşam nereye kaçtığını bize söyle. Bak gençliğin var. Kendine yazık etme… Hadi Emine, deyiver bakayım, İsmail biraz evvel buradaydı değil mi? Kim haber verdi bizim geldiğimizi?-

-Söyledim ya, ne diye üstelersiniz! Dört aydan beri İsmail’i görmedim!..-

-Emine, bunun sonu kötü olacak. Biz de buraya keyfimizden gelmiyoruz, yüzbaşı söylemedik laf komuyor; bu sefer de yakalamadan gidersek, iflahımızı keser. Kim bilir hangi dağ başındaki karakola gönderir.-

Kadın önüne bakıp susuyordu.

Candarmalar birbirlerine baktılar. Svnra yan yana gelip birkaç kelime fısıldaştılar. Birisi:

-İhbar sahi miydi acaba?- dedi.

Öbürü kurnaz bir gülüşle:

-Şimdi anlarız!..- diye cevap verdi ve bu işlerin kurdu olduğunu göstermek ister gibi elini salladı. Sonra kadına dönüp:

-Aç şurayı!..- diye bağırdı ve eliyle odanın bir köşesindeki küçük tahta kapıyı gösterdi.

Kadın bir dakika tereddüt ettikten sonra, o tarafa giderek tahta mandalı çevirdi ve kapı kendiliğinden açılıverdi. Burası küçük bir gusülhaneydi.

İçerde kimse yoktu. Öbür candarma sorucu gözlerle arkadaşına baktı:

-Hani ya?- diye mırıldandı.

-Sus!-

İçinde isli bir teneke ile küçük bir tahta iskemle görünen gusülhaneye yaklaşarak elini tenekenin içine soktu. Sonra parmakları yanmış gibi hızla geri çekti:

-Bu sıcak su ne olacak?- dedi.

-Hiç!..-

-Hiç olur mu?- ve anlayışlı bir sırıtma dudaklarına yayıldı.

Kadın kızararak mırıldandı:

-Su dökünecektim…-

-Allah’ın gündüzü kalmadı mı? Kime yutturuyorsun? Kocan burada değil de, gece vakti ne diye sıcak su hazır edersin?-

Sonra arkadaşına dönerek:

-Bu en sağlam usuldür!- dedi. -Bir kaçağın evini ararken evvela gusülhaneye bakarım!..-

Birdenbire kadını kolundan yakalayıp çekerek bağırdı:

-Artık inkar para etmez! Söyle bakalım, İsmail nerede? Su adamakıllı sıcak olduğuna göre, herhalde yeni kaçmış. Buralardan uzak değildir. Söylemezsen kendin bilirsin!-

Kadın, benzi sapsarı kesilmiş bir halde, kolunu kurtarmaya çalıştı, sesi titreyerek: -Bilmiyorum!..- dedi.

O zaman candarma, kadının kolunu hızla bırakarak odada dolaşmaya başladı. Arkadaşı bir duvara dayanmış duruyor ve kadının süratle inip kalkan göğsüne bakıyordu.

Dolaşan candarma birdenbire durdu, arkadaşını eliyle çağırarak yavaş, fakat kadının duyabileceği bir sesle:

-İsmail herhalde uzakta değildir, bize teslim olmaya gelmezse, karısının ırzını kurtarmaya da gelmez mi?..- dedi, sonra daha yavaş bir sesle ilave etti:

-Ben şimdi Emine’yi yakalayıp mindere atarım, bağırırsa, nasıl olsa İsmail dayanamaz, neredeyse çıkar gelir. O zaman kapının yanında bekler, ya ölüsünü, ya dirisini yakalarsın… Bağırmazsa… Eh, ne yapalım… Bir kere de sen denersin!..-

Kadın sapsarı kesilmişti ve titriyordu. Alt dudaklarını kanatacak kadar ısırıyordu. İki tarafına bakındı. Dört duvardan ve iki candarmadan başka bir şey yoktu.

Biraz evvel sıcak suya bakan candarma, gözleri parlayarak kadını bileğinden yakaladı ve odanın kenarına sürükledi. Öbür candarma silahını eline alarak dışarı çıktı.

Fakat ne öteki, ne de bu, kadının ağzından bir kelime bile alamadılar… O, her şeye rağmen bir kere bile bağırmadı, yardıma kimseyi çağırmadı.

Bir müddet sonra candarmalar silahlarını omuzlarına vurup yüzlerinde tatlı bir yorgunluk ve içlerinde hafif bir endişe ile evi terk ederlerken, Emine de yavaşça arkalarından dışarı süzüldü. Çitin kenarlarına sine sine ormana daldı.

Sabaha kadar uzaktaki çalıların arasında bekleyen İsmail, ortalık ağardığı halde hala evde ışık yandığını görünce sürüne sürüne sokuldu ve yarı açık kapıdan garip bir üzüntü ile içeri girdi.

Oda darmadağındı. Yağı bitmeye yüz tutan lamba, cızırtılarla yanmaya çabalıyordu. Ortada kimseler yoktu.

Kapının önüne çıkarak bir ıslık çaldı. Köy tarafından on dört yaşlarında bir çocuk göründü. Koşarak ve etrafına bakınarak geldi. İsmail onu hemen aşağıya, kahve tarafına yolladı. -Candarmalar Emine’yi götürdülerse n’eylemeli?- diye düşünüyordu. Fakat yarım saate varmadan dönen oğlan, candarmaların gece yarısına doğru atlarına binip kasabaya yollandıklarını ve kimseyi götürmediklerini söyledi.

O zaman köyden gelen daha birkaç kişi ile beraber Emine’yi aradılar. Her eve sordular, ormanda dolaşıp:

-Kız Emine… Nerdesin?- diye bağırdılar. Fakat ne o gün, ne de ondan sonra, hiçbir yerden Emine’ye dair bir haber çıkmadı.

(Sabahattin Ali, Ayda Bir, 01.07.1937)

Etiketler: Sabahattin Ali
Bu gönderiyi paylaş
  • Share on Facebook
  • Share on Twitter
  • Share on Tumblr
  • Mail üzerinden paylaş
Beğenebilecekleriniz:
Sabahattin Ali – Duvar
Sabahattin Ali – Birbenbire Sönen Bir Kandilin Hikayesi
Sabahattin Ali – Çocuklar Gibi
Sabahattin Ali – Kurtla Kuzu
Sabahattin Ali – Bahtiyar Köpek
Sabahattin Ali – Çirkince
Sabahattin Ali – Bir Cinayetin Sebebi
Sabahattin Ali – Son Mektup

Site içerisinde ara

@ufukluker'i takip et

RSS Son okuduklarım

  • Yanlışlıklar Komedyası
  • Gemiler de Ağlarmış
  • Bir Köy Hekimi
  • Açlık Sanatçısı
  • Unutamayan Adam (Amos Decker, #1)
  • Bir Havva Kızı

Site istatistikleri

  • 0
  • 74
  • 60
  • 7.681.094
  • 3.023.546

Etiketler

Sandor Forbath Louis Macneice A. Kadir Turgay Fişekçi Ahmet Ada Zafer Ekin Karabay Konstantinos Kavafis Oktay Taftalı Müştak Erenus Şükrü Erbaş Ahmet Necdet Blas De Otero Suat Derviş Hasan Hüseyin Korkmazgil Cevdet Kudret Kemal Özer Ahmet Muhip Dranas Özge Dirik İbrahim Karaca Ercüment Behzat Lav Rıfat Ilgaz E. E. Cummings Konstantin Simanov Necati Cumalı Ahmet Telli Seyhan Erözçelik Oktay Rifat Özdemir İnce Sun Yu-T'ang Abdülkadir Budak Enis Batur Birhan Keskin Türkan İldeniz Behçet Kemal Çağlar Günter Kunert Behçet Aysan Federico Garcia Lorca Halim Şefik Güzelson Tevfik El Zeyyad Memet Fuat Yaşar Kemal Murathan Mungan Ataol Behramoğlu Sabri Altınel Kostas Kleanthis Arif Damar Bedri Rahmi Eyüboğlu Cahit Külebi Mehmed Kemal Orhan Veli Kanık Ozan Telli Faruk Nafiz Çamlıbel Ziya Osman Saba Sennur Sezer Bekir Yıldız Asaf Halet Çelebi Yorgo Seferis Nazım Hikmet Vasko Popa Ömer Bedrettin Uşaklı Jesus Lopez Pacheco Mehmet Yaşin Attila İlhan Yannis Ritsos Can Yücel Akgün Akova Sabahattin Ali Bertolt Brecht Resul Rıza Talip Apaydın Goethe Nicolae Dragos Neşe Yaşın Refik Durbaş Tove Ditlevsen Bejan Matur Fang Vei Teh İlhami Bekir Tez Cemal Süreya Pablo Neruda Aziz Nesin Cahit Sıtkı Tarancı Metin Altıok Adnan Yücel Barış Pirhasan Orhan Murat Arıburnu Hasan İzzettin Dinamo Fethi Giray İsmail Uyaroğlu Suat Taşer Miguel Hernandez Jose Marti Philippe Soupault Edip Cansever Erdal Alova Cahit Irgat Nikola Vaptsarov Enver Gökçe İsmet Özel Ece Ayhan Sait Faik Abasıyanık Adalet Ağaoğlu Erdal Öz Cahit Zarifoğlu İlhan Berk Şükran Kurdakul Cengiz Bektaş Yaşar Miraç Yaşar Nabi Nayır Vyaçeslav Ivanov Hilmi Yavuz Cevat Şakir Kabaağaçlı Oruç Aruoba Adnan Özer Turgut Uyar Kemal Burkay Özkan Mert Nihat Behram Kemalettin Kamu Afşar Timuçin Sandor Petöfi Salah Birsel Vecihi Timuroğlu Metin Eloğlu Ahmet Oktay Yi Men Feyzi Halıcı Heinz Kahlau Yılmaz Güney Kutsiye Bozoklar Dido Sotiriou Özdemir Asaf Paul Eluard Gülten Akın Bilgin Adalı Fakir Baykurt Ülkü Tamer Ahmet Erhan Nahit Ulvi Akgün Behçet Necatigil Haydar Ergülen Vladimir Mayakovsky Metin Demirtaş Celal Sılay Kenneth Rexroth Kerim Korcan Yılmaz Odabaşı Hasan Basri Alp Ingeborg Bachmann Lale Müldür Sezai Karakoç Hasan Biber Süleyman Nesip Louise Gareau Des Bois Vedat Türkali Altay Öktem Oğuz Atay Sinan Kukul Eugene Guillevic Berin Taşan Asım Bezirci Liana Daskalova Sabahattin Kudret Aksal Füruğ Ferruhzad Gabriel Celaya Kahraman Altun Ümit Yaşar Oğuzcan Suat Vardal Fazıl Hüsnü Dağlarca Peter Abrahams Mehmet Başaran A. Hicri İzgören Arkadaş Z. Özger Orhan Kemal Abdülkadir Bulut Gülseli İnal Ahmed Arif Melih Cevdet Anday Süleyman Çobanoğlu Conrad Aiken
by Ufuk Lüker
  • 500px
  • LinkedIn
  • Youtube
Sabahattin Ali – KöpekSabahattin Ali – Mehtaplı Bir Gece
Sayfanın başına dön