Apocalypto
Jaguar Pençesi’nin başına gelenler
Mel Gibson iki küsur bin yıl öncesinden sonra bu kez de bizi Maya uygarlığının sarsılmaya başladığı döneme götürüyor. Genç avcı Jaguar Pençesi (Rudy Youngblood), karısıyla, küçük oğluyla ve kabilesiyle köyünde barışçıl bir hayat sürerken bir Maya saldırısına uğruyorlar. Büyük bir uygarlık kurmuş zalim Mayalar, daha fazla tapınak inşa etmezlerse ve tanrılara daha fazla kurban vermezlerse bundan ekinlerinin, dolayısıyla da halkın zarar göreceğini düşünmüşler. Kurban bulmak için dört bir yana savaşçılarını salmışlar. Ormanın uzak bir köşesindeki kabile de bundan nasibini almış.
Gözünü budaktan esirgemeyen becerikli genç savaşçımız, hamile karısı ile küçük oğlunu bulmak, alıştığı yaşam şekline yeniden kavuşmak için her şeyi göze alarak kaçmaya karar verir. Hoş, kalırsa da kurban edilecektir zaten. Şimdiye kadar Mayaların elinden sağ kurtulan kurban adayı pek görülmemiştir. İş işten geçmeden köyüne dönebilmek için, ardına düşen en can alıcı Maya savaşçılarından kurtulması gerekir. Neyse ki Jaguar Pençesi de (orijinalinde ‘Jaguar Paw’) ormanı avucunun içi gibi bilmektedir.
Mel Gibson, Popul Vuh denen kadim Maya metinlerinden esinlenmiş. Senaristi Farhad Safinia (Cambridge’den) ve danışmanı olan Dr. Richard D. Hansen’le iyi bir ekip kurmuş. Dr. Hansen dünyaca ünlü bir arkeolog ve Maya kültürü uzmanı. Gelin görün ki, dünyada başka Maya uzmanları da var ve çoğu Gibson’ın bu filmle Mayalara haksızlık ettiğini, tarihi gerçekleri çarpıttığını, onları olduklarından zalim gösterdiğini söylüyor. Herhalde öyledir. Çünkü Gibson’ın yaratıcı yanını esas olarak harekete geçiren şey, şiddet. ‘The Passion of Christ’ta irkilip rahatsız olduysanız eğer, ‘Apocalypto’dan da uzak durun. Öldürme, kesme, parçalama, mızraklama, çarpan kalpleri çıkarma içeren ve besbelli yönetmenine cazip gelmiş pek çok sahnesi var.
Öte yandan, kim ne derse desin, inkar edilmez bir cazibeye de sahip. Bu cazibe, sadece filmin dört dörtlük bir gerilim filmi olmasından ve yönetmeninin bu tür filmlerde akla gelebilecek her türlü klişeyi başarıyla kullanmasından kaynaklanmıyor (şelaleden aşağı atlama, kayan kum, zehirli oklar). Her şeyden önce, mekanı harikulade. Büyük bir titizlikle gerçekleştirilmiş, son derece başarılı bir sanat yönetimi de söz konusu. Görüntü yönetmeni Dean Semler’e takdirlerimizi sunuyoruz. Böyle bir filmde hem tempoya uyum sağladığı, hem de çevrenin güzelliğini gözden kaçırmadığı için. Kamerası bir saniye durup soluk almıyor sanki. Gibson’ın abartılı şiddet açlığı ilk saatte tatmin edildiği için, asıl kovalamaca başladığında ‘Apocalypto’ geçmiş zamanlarda, uzak diyarlarda geçmiş nefis bir aksiyon filmi halini alıyor. O diyarın yerlileri olan oyuncuları ise, yüz ifadeleriyle her şeyi anlatıyorlar, Mayalarda acayip makyaj olduğu halde.
‘Apocalypto’, Aramik dilindeki ‘The Passion of Christ’ gibi, kadim bir dilde, Yukatek Maya dilinde. Kendi ülkesinde bile altyazılı oynadı. Hatta bu yüzden (ya da sayede) Yabancı Dilde En İyi Film dalında Altın Küre adayı oldu (Eastwood’un Japonca ‘Letters from Iwo Jima’sı ile birlikte). Oscar’da ise sadece bir-iki teknik dalda adı geçti. Ben şahsen bunu ırkçı, fanatik dindar, Yahudi düşmanı ve şiddet yanlısı biri sayıldığı için (ki öyle) Mel Gibson’ın hoşnutsuzlukla karşılanmasına bağlıyorum. Aşırı şiddete karşı şerbetliyseniz eğer, ‘Apocalypto’ya gidin. Bölüm bölüm, saf güzellikten oluşuyor. Jaguar Pençesi gibi insanlar görmek de temiz hava solumaktan farksız. Ender ama faydalı…
Yönetmen: Mel Gibson
Ülke: ABD
Süre: 139 dk.
Oyuncular: Rudy Youngblood, Dalia Hernandez, Jonathan Brewer
(Sevin Okyay, Radikal, 24 Mart 2007)