Mavi Sakallı Hüzün: Cemal Süreya
Cemal Süreya’nın şiiri de şiir/şair üzerine yazdıkları da güncelliğini yitirecek gibi görünmüyor. Şiirinden olduğu kadar, düzyazılarından da öğrenilecek çok şey var.
CEMAL Süreya 1950’li yılların hemen başında şiirlerini “Mülkiye”de yayımlamaya başlar. Belki ilk şiirinin yayımlandığı gün başladı şiiri yaşamaya ve bu yüzden az şiir yazdı.
İlk şiirleriyle, ilk kitabı “Üvercinka”yla şaşırttı herkesi, kitabın adından başlayarak. “Erkekler hamamında Süleyman”ın Güzin’i beklerken, “Kalkıp dosdoğru Eskişehir’e gitti” dizesini çıkardı okurun karşısına. “Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene” derken dilin yerleşik, günlük kullanımından imge yaratmanın olanaklarını kullandı. Aynı zamanda, benzeri dizelerle okuru şiirle baş başa bıraktı ve okuru şiire karşı uyardı. İkinci Yeni’nin içinde yer aldı, ancak geleneksel şiirin olanaklarına hiç sırt dönmedi. Birinci Yeni’yi tamamen dışlamadı, bir anlamda, Birinci Yeni’yle gerçekleşen şiir hamlesini daha kapsamlı hale getirdi.
Dilin inceliklerinden incelikler yarattı. İroninin olanaklarını erken keşfetti ve peşini hiç bırakmadı. Ama, “Ben de gittim bembeyaz uykusuzluktan/ Kasketimi eğip üstüne acılarımın/ Sen yüzüne sürgün olduğum kadın” diyen de Cemal Süreya’dır. “İçlenmek zanaatında” usta olduğunu söylerken alay da etti, dosdoğru kendini de anlattı. Bir ara mavi sakallıydı zaten ve en çok o zaman büsbütün hüzündü.
TARİHİN VE KENTLERİN İZİ
“Üvercinka”dan yedi yıl sonra yayımladığı “Göçebe” çok uzak değildir “Üvercinka”dan; dille oynayarak şaşırtmaya devam ediyor, ancak, imgenin, sözcüklerin daha bir yerli yerinde kullanıldığı bir kitaptır. Ama “Göçebe”de anlam da yoğunluk kazanmıştır. Bu anlam yoğunluğu, “Beni Önce Öp Sonra Doğur Beni”de daha bir artar. Bütün bir Anadolu’dur, Ortadoğu’dur şiirinin dal budak saldığı topraklar. “Yoksulluk”, “barış”, “özgürlük” gibi kimi toplumcu sözcüklerin kullanımı da artık bir sahicilik kazanmıştır. “Barış demiştir ve güvercin tıkmışlardır boğazına/ Bu yüzden edep kuralı gözetmez Anadolu ermişi” diyen Cemal Süreya, devamında, “Bu yüzden kimi zaman zordur ayırmak/ Üstünü başını yırtmış ağıtlardan şiiri” diyecektir. Bütün bir tarihiyle, kıtlığı, savaşı, isyanı, suyu, petrolüyle Anadolu girmiştir şiirine. Karacaoğlan, Yunus, Pir Sultan Abdal, Nazım, Mimar Sinan girmiştir… Sevda sözlerini ihmal etmez elbette, ama şu dizeler de onundur: “Jandarma daima nesirde kalacaktır/ Eşkiyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine.”
Ve kentleri Cemal Süreya’nın… Kars, Ankara, İstanbul, Mardin… “Kuşlarını salmıştır çatılar/ Ve hasatçı bir gökyüzü ki/ Eğilip üstüne düşecek kadar/ Taştan ağzıyla öpmüştür seni/ Kan revan içinde alnaçlar” (Mardin). “Sen küçüğüm sımsıcak/ Ne derler ona-bu kızakta/ Boyuna türküler yakıyorsun ya/ Sanki her türküden sonra/ Hohlasan gök buğulanacak” (Kars) ve diğer kentler. Kentlerin resmini çiziyor, öyküsünü anlatıyor Cemal Süreya şiiriyle. İmgelerle zenginleştirdiği sözcüklerle yapıyor bunu ve renkler ve hayat kıpır kıpırdır.
Cemal Süreya, “toplumsal çizgilerini” kalın belirtmiştir. Türkçe’ye yerleşik bir Kürt oluşu da belki biraz bu nedenledir. Ölümünden sonra da şiiri bitmedi Cemal Süreya’nın, büyük bir kaynaktır çünkü. Kendi kuşağından şairleri etkiledi, genç kuşaklar üstündeki etkisi ise oldukça büyüktür. Ama Cemal Süreya, salt şiiriyle değil, şiir üstüne yazdığı yazılarıyla da etkili bir isimdir. Özellikle en büyük hayali olan “Papirüs”te ve diğer dergilerde şiir sorunlarını, şiirin sosyolojisini yazdı; toplumsal, siyasal, kültürel alanı irdeleyen yazılar yazdı ve düşünce adamı olmanın gereklerini yerine getirmeye çalıştı. Şiirleri gibi düz yazıları da tüketi emedi henüz. Şiir/şair üzerine yazdıkları güncelliğini yitirecek gibi görünmüyor. Şiirinden olduğu kadar, düzyazılarından da öğrenilecek çok şey var h‚Ä?l‚Ä?.
ŞAİR VE ÖLÜM
Bir eylemci olduğunu söylemek zor olmasa1 gerek. Eylem alanı dergilerdi ve sürekli yazdığı bir dergi yoksa, bu alanı yitirmiş olmanın acısını yaşardı. Az şiir yazdı, topu topu altı kitap yayımladı. “Sıcak Nal” ve “Güz Betiği” bir gün arayla yayımlandı ve bütün şiirleri ölümünden sonra “Sevda Sözleri” başlığı altında toplandı. Şiirle yaşamayı şiire tercih ettiğinden ya da etmek zorunda kaldığından ölmeden bir gün önce (8. 1. ’90, 12 yıl önce yani) bir şiir daha yazdı. Adı, “Göller Denizler”dir. Dört dizedir şiir ve ilk iki dizesi şöyledir: “Ölüm mü/ Bir gölün dibinde derin uykusunda.” Son dizeler: “Denizler?/ Tanrılar karıştırır durur denizleri…” Bu dizeleri yazdıktan bir gün sonra, Tanrılar denizleri karıştırırken uyanmıştır ölüm. Bulmuştur Cemal Süreya’yı.
Edip Cansever, “Ölü mü denir şimdi” diye sormuştu bir şiirinde, ölümleriyle bile yaşamı savunanlar için. Peki, Cemal Süreya’ya ölü mü denir şimdi, şiiri bu kadar genç ve diriyken?
12. YIL ANMASI
Şair Cemal Süreya, ölümünün 12. yılında sağlığında sürekli gittiği Bostancı’daki Hatay Restoran’da önceki akşam anıldı. Restoran sahibi Mehmet Ali Işık tarafından düzenlenen anma toplantısında, Cemal Süreya’nın şiirleri okundu. Işık, Cemal Süreya’nın 1980 yılından, öldüğü 1990 yılına kadar her Cuma Hatay Restoran’a geldiğini ve orada şiirler yazdığını anlatarak, “Süreya’yı ve buradaki anılarını hiç unutmayacağız” dedi.
Anma töreninde daha sonra “Hatay Şiir Ödülü” yarışmasında dereceye giren genç şairlere ödülleri verildi.
“Yarim güzeldir yine de” adlı şiiriyle Mahmut Karadağ birinci, Nurcan Satı “Şarap Tozu” adlı şiirle ikinci, üçüncülüğü layık eserin görülmediği yarışmada, “Gölge oyunu” adlı şiiriyle Onur Akbaba ve “Görüngüler” adlı şiiriyle de Önder Birol Bıyık’a mansiyon ödülü verildi.
(Vecdi Erbay, Özgür Politika, 2002)