Amores Perros (Paramparça)
Alejandro Gonzales Inarritu, ilk uzun metraj filmi “Amores Perros / Paramparça”da, müthiş bir tempo ve mekanına çok uyan bir görsellikle kendi şehri Mexico City’de geçen üç ayrı hikayeyi anlatmış. Trajik bir araba kazasının ardından bu hikayeler birbiriyle kesişiyor. Üç ayrı perspektiften izlenen kaza, birbiriyle hiç ilintisi olmayan kahramanların hayatlarını derinden etkiliyor. Bu kaza, bir de hepsinin köpeklere duyduğu sevgi.
Octavio (Gael Garcia Bernal), maço ağabeyi Ramiro’nun (Marco Perez) karısı Susana’ya (Vanessa Bauche) aşıktır. Onunla kaçabilmek için para biriktirmeye çalışır, bunun için de köpeği Cofi’yi köpek dövüşlerine sokar. Dergi yayımcısı Daniel (Alvaro Guerrero), süpermodel Valeria (Goya Toledo) ile birlikte olmak için karısıyla iki kızını bırakmıştır. Valeria, kazadan bacağı mahvolmuş olarak çıkar. Bu yetmiyormuş gibi, sevgili köpeciği Ritchie de sevgilisinin ona yeni aldığı dairenin tahta zemini altına sıkışır. Beyaz sakallarından dolayı El Chico / Keçi denen sabık gerilla ise (Emilio Echevarria) haneberduş serseri kisvesi altında kiralık katil olarak hayatını kazanır. İki yaşında terk ettiği kızını gözler ve bir sürü köpek besler. Kazada Octavio’nun arkadaşı ölür, Valeria güzelliğini kaybeder, oradan geçen El Chico da ağır yaralı Cofi’yi alıp kaçar. Cofi, rakip çetenin suikastine kurban giderek kurşunlanmıştır.
Çok ödüllü, Oscar ve Altın Küre adayı “Paramparça”, çağımızdaki gündelik şehir hayatını anlatıyor. Şiddetin kol gezdiği, yoksul, kalabalık, buna rağmen çok güzel Mexico City’nin hikayesi. Şehrinin hem iyi, hem kötü taraflarını gören yönetmenin “standart Meksikalı” özelliklerinden uzak karakterleri de derinlemesine işlenmiş. Üç hikayenin karakterleri farlı kesimlerden geliyor: Octavio, tıkış tıkış, yoksul Bario’da yaşıyor. Daniel ile Valeria, paralı kesime mahsus bir semtte. El Cicho ise bir harabeye sığınmış, evi bile yok. Ama o mahut kaza, hepsini bir araya getiriyor. Kazanın kendisi ve köpekler dışında, bir diğer ortak noktaları da sevgi. Octavio Susana’yı, Daniel Valeria’yı, El Cicho da Maru’yu (Lourdes Echevarröa) seviyor. Zaaflarının bedelini de ödüyorlar. Aşk, acı ve ölüm, sınıf farkı tanımıyor.
Öte yandan, “aşk” ne kadar “acılı” olsa da, aynı zamanda umut demek. Zaten filmin özgün adı “Amores perros” da, “amor esperros” olarak ayrılınca, “aşk, umuttur” anlamına geliyor. Inarritu, çizdiği Mexico City portresine, çetin duygusal deneyimler yaratan karakterlerine rağmen, umutlu.
Çünkü çevrim hiçbir zaman kesilmiyor. Acı, aynı zamanda umuda giden yol. Bu yüzden karakterlerin hepsi, kendince bir kurtuluşa erişiyor.
Kesat denebilecek bir yılın iyi filmlerinden, New York Times’a göre “yeni yüzyılın ilk klasiği” “Paramparça”nın başarısında, Inarritu’nun yanı sıra, onunla birlikte üç yıl senaryo üzerinde çalışıp 36 müsvedde eskiten romancı senaristi Guillermo Arriaga’nın hareketli kamerası ve kendine özgü ışığıyla (“binlerce laboratuvar deneyi”) görüntü yönetmeni Rodrigo Prieto’nun ve filme yaptığı müziği, müzik aşığı yönetmenine de beğendiren Gustavo Santaolalla’nın da büyük payları var. İnsana zaman zaman Bunuel karakterlerini anımsatan (Olvidados, Tristana) inandırıcı tipler yaratmış oyuncularının da. Eleştirmenler Inarritu’ya pek çok “etki” yakıştırdı: Tarantino, Bunuel, Altman, Polanski; “Trafik”, “Manolya”, “Olvidados”, “Ucuz Roman”, “Rezervuar Köpekleri”, “Kapışma”… Kendisi ise, sadece “Smoke” ve “Blue in the Face”le Wayne Wang ve Paul Auster etkisini kabul ediyor. Aslında haklı, çünkü temposu ve karakterleriyle, mekanıyla yer yer başkalarını hatırlatsa da, farklı bir bakışı var. Umarız, Festival seyircilerinin de çok beğendiği “Paramparça”nın başarısının Inarritu’dan başkalarına da faydası olur ve Arturo Ripstein, Daniel Gruener, Carlos Carrera, Alfonso Cuarön gibi Meksikalı yönetmenlerin filmleri bu sayede perdelerimize yansır.
Yönetmen: Alejandro Gonzalez Inarritu
Yapım: Meksika 2000
Süre: 154 dk.
Oyuncular: Emilio Echevarröa, Gael Garcöa Bernal, Vanessa Bauche, Goya Toledo
(Sevin Okyay, Radikal, 30 Haziran 2001)