Jackie Brown
Tarantino, beklenmedik birşey yaptı ve kendisine ait olmayan bir öyküyü film yaptı. Kuşkusuz “Ucuz Roman” gibi dev bir film değil. Ama “Jackie Brown” kesinlikle ilgiyi hakeden başarılı bir suç filmi…
Dünya menfaat dünyası
Ucuz Roman‘dan sonra Quentin Tarantino‘nun ne yapacağı merakla bekleniyordu. Ama o tüm ropörtajlarda sorulan‘Üzerinizde ‘Ucuz Roman’ yüzünden bir baskı hissediyor musunuz ?’ sorularına ‘Hayır. Çok rahatım’ diyordu. Filmi seyrederken bu rahatlığı siz de hissediyorsunuz doğrusu.
Film, feci bir şekilde 1970’leri andırırcasına başlıyor.
Görüntüde Jackie Brown mavi renkli hostes kıyafetiyle havaalanındadır. Bu arada bir silah satıcısının evine gideriz ve orada siyah adamın silah satmak için geliştirdiği ilginç yöntemi hapisten çıkalı henüz 4 gün olmuş Robert De Niro‘ya gösterdiğini seyrederiz. Biz de ilk burada bir Tarantino filmi seyrettiğimizi anlarız. Çünkü Samuel L. Jackson‘ın kurduğu cümleler tam anlamıyla Tarantino cümleleridir. Önceleri havaalanında tanıdığımız Jackie Brown’ın bu silah satıcısıyla ilişkisi bize gösterilmez. Ancak Jackie Brown’ın polise yakalanmasına kadar. Anlaşılan bu güçlü görünüşlü siyahi hostesimiz, siyahi silah satıcısına Meksika’dan para taşımaktadır. Silah satıcısı Ordell, Jackie’yi hapisten çıkarmak için bir kefalet bürosuna başvurur. Kefaletçi Max Cherry, Jackie’yi çıkarır ama ondan etkilenmiştir de. Hem polis hem de Ordel tarafından sıkıştırılan Jackie Brown sonunda polisle anlaşırmış gibi yapıp Ordell’ın parasını da çalıp rahata çıkmak ister. Sözkonusu olan para az buz da değil bir bavul dolusu paradır. (500.000 dolar)
Zaman kaydırmacası
1970’li yıllarda yalnızca siyahlar için yapıldığı izlenimi veren, bütün kadrosunu zenci oyuncuların oluşturduğu Blaxploitation filmlerine doğrudan gönderme yapan “Jackie Brown”, bunu daha jenerikte bile hissettiriyor. Müzik seçiminden tutun jeneriğin şekli, yazı karakterleri, düzeni ve hatta filmin adının yazıldığı kare bile 1970’lere ait bir film seyrettiğiniz izlenimini veriyor. Filmin birkaç noktasında yönetmen Tarantino bize olayların 90’larda geçtiğini hatırlatıyor. (1995). Özellikle araba alarmı, Demi Moore gibi 1990’ların ürünleri üzerine yapılan muhabbetlerle…
Olgun döneme doğru
Tarantino’nun daha olgun bir öykü anlatmasını kimse beklemiyordu. Yönetmenin kendi yönettiği“Rezervuar Köpekleri” ve “Ucuz Roman” filmleri ve diğer yönetmenlere yazdığı senaryolar genç bir sinema delisinin elinden çıktığı belli olan bir enerji içeriyordu. Oysa “Jackie Brown”ın daha oyuncu kadrosundan başlayarak tamamında bir dinginlik hakim. Ama bundan Tarantino’nun kendisini bunun için sıktığını çıkaramayız. Besbelli ki bu onun kendi tercihi. Her filminde olduğu gibi bu filminde de karakterler öylesine canlı ki, neredeyse hepsini birkaç yıldır tanıyormuşsunuz gibi geliyor. Tabi ki bunda seyredilen onca Amerikan filminin etkisi de var. Nitekim “Jackie Brown”ın karakterlerinin tamamı şimdiye kadar seyrettiğimiz birçok Amerikan filminin yan karakterleri (Tıpkı “Ucuz Roman”da olduğu gibi): Kurye kız, hapisten yeni çıkmış bir adam, zenci silah satıcısı, kefaletçi, işini iyi yapmaya çalışan ve bundan zevk alan polis, silah satıcısının kendi halindeki hırçın metresi… Tarantino’nun yeni kişilik galerisindeki yerlerini alıyorlar. Hepsi kendi psikolojilerini iyi kavramış ve bunu bize kanıtlayabilen oyuncular tarafından karşımıza getiriliyor.
Karakterler kataloğu
Bütün bu karakterlerin arasında hapisten yeni çıkmış Louis’nin 4-5 gün sonra karşılaştığı kadersizliğiRobert De Niro‘nun tamamı vücut diline dayalı harika oyunuyla içimiz burkularak seyrediyoruz. Bir zamanların “Foxy Brown”ı Pam Grier‘ın sade ve içtenlikli bir biçimde çizdiği güçlü kadın karakter Jackie Brown’ın neler yapacağını merakla bekliyoruz. Samuel L. Jackson ise kesinlikle “Küre” gibi filmlerin değil bu tip filmlerin adamı olduğunu kanıtlarcasına iyi oynuyor. Daha önce hep üçüncü sınıf filmlerde seyrettiğimiz Robert Forster, sakin ve sevimli kefaletçi Max Cherry’i bize sevdiriyor. Bridget Fonda kadronun en genç tipi olarak, kötü gelen sonuna karşılık, hem canlılık getiriyor hem de sempati. Michael Keaton ise her zamanki karizmasıyla arasıra kendisini gösteriyor.
Kuşkusuz Tarantino’nun en büyük başarılarından biri de oyuncu yönetimi. Yukarıda sıraladığımız oyuncuların (belki De Niro hariç) kötü oynadığı filmler de mevcut. Ama hepsi de Tarantino’nun filminde verimli oyunculuklarıyla karşımıza çıkıyorlar.
Göndermeler
Bu arada çok çeşitli göndermeler yapmaya devam ediyor Tarantino. Ordell’in ağzından Hong Kong’lu yönetmen John Woo’nun “The Killer” filminden tutun Rutger Hauer’e kadar, Tony Curtis’den tutun Peter Fonda’ya kadar pek çok eski ürün bu göndermelerden nasibini alıyor. Filmin müziklerinin arasında bile eski Blaxploitation polisiye filmlerinin müziklerini duymanız mümkün. (“Shaft” gibi..). Genelde kendisinden beklenmeyen bir düz anlatımı takip eden Tarantino, sadece bir sahnede bunu kırıyor. Finale yakın gerçekleşen ünlü çanta harekatının geçtiği mağaza sahnesinde. Olayı oradaki kahramanların gözüyle tek tek bize gösteriyor. Bu sahneler filmin en başarılı sahneleri oluyor aynı zamanda.
Elmore Leonard romanından beyazperdeye
Quentin Tarantino’nun “Ucuz Roman”dan sonra bir Elmore Leonard romanını filme çekmek istemesini kimse anlayamamıştı. Çünkü Tarantino’nun kendisi zaten çok iyi senaryolar yazabilen bir adamdı. Doğrusu “Jackie Brown”ı seyretmeden önce de bunun nedenini pek anlayamıyorsunuz. Bir açıdan bakıldığında yönetmen, içinde güzel bir öyküsü olan ve kahramanlarını iyi yaratabileceğine inandığı bir roman uyarlamasını böyle büyük bir başarının ardına (yani “Ucuz Roman”ın ardına) getirdiğinde kendisine daha rahat bir alan açmış olacaktır. Yani belki de Tarantino bu sefer kolaya kaçtı. Ama bu “Jackie Brown”ı kötülememiz için yeterli bir sebep değil. Çünkü film kendisinin de belirttiği gibi o kadar sakin bir suç filmi ki neredeyse huzur buluyorsunuz. Kuşkusuz “Ucuz Roman” gibi sizi vurmuyor. Ama finale doğru olmadık yerlerde silahların konuşmaya başlaması sizi yine de bir anda irkiltiyor.
“Jackie Brown”ı yeni bir “Ucuz Roman”ı bekleyerek seyretmemenizi önerir ve kendinizi karakterlere kaptırmanızı tavsiye ederim. Bakın o zaman filmi ne kadar seveceksiniz…
Yönetmen: Quentin Tarantino
Yapım: ABD, 1997
Süre: 154 dk.
Oyuncular: Pam Grier, Samuel L. Jackson, Robert Forster, Bridget Fonda, Robert De Niro
(Burak Göral, Sinema, 9 Eylül 1998)