Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak
On yıl önceydi sanırım, Ankara’da Kütahyalı üç kişiyle tanıştık. Ahmet (Uluçay), İsmail (Mutlu), Şerif (Akarsu). Tavşanlı’nın Tepecik köyündendiler, sinemayı çok seviyorlardı, Tepecik Köyü Arkadaş Sinema Grubu diye bir grup kurmuşlardı. İsmail tavukçuluk yapıyordu, Şerif madende çalışıyordu, Ahmet de kooperatifteydi, sanırım. Çok heyecanlıydılar, hele Ahmet.
Filmleri de hiç fena değildi (Optik Düşler olsa gerek). O sırada Ankara Festivali’nde eski ekip vardı: Sevna, Ahmet falan. Bir küçük rüzgar uçuşturdular, herkes “köylü sinemacılar”ın başına toplandı. Onlar da bu ilgiden memnundu. “Köylü yönetmen” yaftası da Ahmet’in üzerine o festivalde yapıştı kaldı.
Ahmet Uluçay, bizatihi bir Cinema Paradiso durumudur. Ki, örneklerine zaman zaman rastlanır. Bu yılki Film Festivali’ndeki filmler, özellikle Tahta Kamera ile, biraz da Altın Lale’li Elveda Sinema, benzer sinema sevdalarını anlatan filmlerdi, mesela. Ahmet’i, filmleriyle festivallerde ilk arz-ı endam edişinden beri tanıyoruz. Sinemayı keşif seferine vakıf sayılırız. Sanki yola birlikte çıkmış gibiydik. İlk uzun metrajlı filmi Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak, hepimiz için birlikte çıkılan bu yolun bir dönüm noktası oldu sanki. Filmi daha önce Antalya’ya da göndermişti, ama Giz’in yönetmeni Ulaş Ak’la birlikte o da filmini festivalden çekmek durumunda kalmıştı. Dijital olarak çektiği ve peliküle aktaramadığı için… Kim bilir ne kadar üzülmüştür. Çünkü Ahmet’in hayatının baş köşesinde sinema oturuyor. Bir söyleşide, “Benim için sinema bir tapınak, sinema perdesi ise mihraptır,” demiş. Başkasında komik kaçacak bu sözler onda hiç komik kaçmıyor. Çünkü gerçek.
Hakkında yazılan yazıların, yapılan söyleşilerin tümünü okumuş olsanız bile, özel hayatı hakkında pek bilgi edinemezsiniz. Ailesi, o sinemaya ilk merak sardığında, bu işlerin zengin çocuk işi olduğunu söyleyerek karşı çıkmış. Şimdi evli, iki çocuğu var. Bir süre önce de bir beyin ameliyatı geçirdi. Bizce malum olan, bundan ibaret. Ha, son filmi sayesinde, çocuk denecek yaşta bir aşk macerası yaşadığını da öğrendik. Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ın yüzde 60 oranında otobiyografik olduğunu kendi söylüyor.
Ne var ki bence, “otobiyografik” derken esas olarak sinema aşkını, sinema macerasına girişini kastediyor. O ahırdaki çocuklar, sırtüstü uzanıp hem geleceğin ufkuna, hem rüyalar alemine bakan çocuklar, bizim yabancımız değil, yapmaya çalıştıkları projeksiyon makinesi de. Hepsini daha önce, parça parça görmüştük. Aslında Ahmet Uluçay’ın hayat hikayesi, büyük ölçüde, her tür zorluğa rağmen “film yapmak” üzerine bir hikaye. Bir başka söyleşisinde, heyecana kapılmış, “Bazı konularda benim yakınmam gerekirken, çıkıp başkalarının hakları olmadığı halde yakınmasına çok kızıyorum,” demiş. “Öküz yükü çeker, kağnı bağırır diye bir söz var bizim oralarda. Para yok, imkan yok diyen yönetmenleri anlamıyorum. Bir derdiniz varsa, ölürsünüz de gene çekersiniz. Gider banka soyar; filminizi çekersiniz. Benim söyleyecek bir derdim var.”
Her şey kırk dört yıl önce başlamış (Ahmet, elli yaşında). O henüz ilkokuldayken, köylerine bir seyyar sinemacı gelmiş, sekiz yaşındaki Ahmet’in hayatının bundan sonraki akışını tayin etmiş. Hiç sanmam ki, sinemayı Ahmet kadar seviyor olsun. Sinema rüyalarına girmeye başlamış. Dört yıl sonra, İsmail’le birlikte sinema makinesi yapmaya girişmişler. Üç yıl uğraşıp, sonunda yapmışlar. Tıpkı filminde gördüğümüz gibi, yalvar yakar parça filmler toplamışlar, kareleri birbirine ekleyip birkaç saniyelik görüntüler elde etmişler (filmde Hüseyin’in kızdığı adam, sonunda insafa gelip hareket etmiş yani), ahırda köylülerine göstermişler.
Bu arada Ahmet inşaat işçiliği yapmış, kamyon sürmüş, yem fabrikasında çalışmış. Almanya’da çalışan bir gurbetçiden döküntü bir VHS kamera almışlar. 1992 yılında da ilk filmleri, Optik Düşler’i çekmişler. Filmi İsmail kurgulamış (Ahmet, o sinemayı bıraktığı için çok üzülüyor. Devam etseydi, çok iyi bir görüntü yönetmeni olacağını söylüyor). Sonra filmlerini koltuklarının altına alıp Anadolu Üniversitesi’ne gitmişler. Ahmet Uluçay, “Bizi dekana çıkardılar,” diyor. “Prof. Dr. Dursun Gökdağ, bizi görünce ve dinleyince şaşırdı. Herhalde köy düğünü çekip getirdiğimizi düşündü. Ama yine de salonu hazırlattı. Filmi seyrettikten sonra şaşkınlığını gizleyemedi.”
Eh, doğrusu biz de hayli şaşırmıştık. Hele Ahmet, her şeyi nasıl, ne şartlarda kotardıklarını rahat rahat anlatınca. Ama onun meselesi, sadece bir “köylü yönetmen” meselesi değil, hoş bir tuhaflık da değil. Ahmet Uluçay, bugün de, çevresine yabancılaşma pahasına sinemayı her şeyin üstünde tutan bir adam. Ödüllü bir yönetmen. Sadece Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’la değil, daha önceki kısa filmleri ve belgeselleriyle de. 20’yi aşkın ödül kazandı. Ayrıca, kendine güvenen bir sinemacıdır. Tavşanlı’nın Sesi’ndeydi, galiba, İstanbul’a ödülü almak için gittiğini söylüyordu. Ama törenin ertesi günü, Beyoğlu Sineması’ndaki gösterim sonrasında şaşkın, hatta endişeli bir hali var gibiydi. Böyle bir heyecandan sonra, şaşmamak gerek. Filmi Festival’de gösterilmeden önce de Radikal’den Olkan Özyurt’a, “Seyirciyle birlikte filmi izlemeye korkuyorum, sonunda boyumun ölçüsünü alacağım. Birisi bir şey derse ölürmüşüm gibi geliyor,” demiş. Oysa bir keresinde, “Dünyanın en güzel filmlerini ben çekiyorum. Buna inanıyorum ve dünyanın en güzel filmlerini yine ben çekeceğim,” demişti.
Ama her şeyin bir bedeli var. “Hayata giremiyorum. Bir uyumsuzluğum var,” diyen Ahmet Uluçay, sinema inadı yüzünden ailesine ve köylülerine ters düşmeyi göze alıyor. Kendisini koşulsuz olarak kabul eden çocuklarla çalışmayı belki de bu yüzden tercih ediyor. “Köyde sinemacılık oynayan adam” sayılmayı da alıp kabullenmiş. Var gücüyle, elinden geldiğince filmlerini yapıyor. “Ben film yaparken ‘Bunun kuralı bu’ demiyorum. Sadece ‘Söyle kalbim’ diyorum.” Dileriz, kalbin hep “söyle”sin, Ahmet.
Yönetmen: Ahmet Uluçay
Yapım: Türkiye 2004
Süre: 97 dk.
Oyuncular: Fizuli Caferof, Kadir Kaymaz, İsmail Hakkı Taslak
(Sevin Okyay, Radikal, 8 Mayıs 2004)