• Kişisel
  • Kitaplık
Ufuk Lüker
  • Ana Sayfa
  • Şiir
  • Öykü
  • Müzik
  • Sinema
  • Yazın
  • Görsel
  • Ara
  • Menu Menu
Kişisel, Sinema

Le Huitieme Jour (Sekizinci Gün)

fiziksel-zihinsel özürlü olan ya da toplumca öyle kabul edilen insanların yaşamları sinemanın zaman zaman yer verdiği konular arasındadır. kapitalizm çarkı içerisindeki yığınlara bu dünyada onların ‚ özürlülerin- da yaşadığını hatırlatan bu türden yapıtlar, izleyenleri ciddi bir etik sorgulamaya iter, itmelidir.

le huitieme jour, klasik olmayan öyküsüyle ve -şu günlerde çok ihtiyacımız olan- sevgiyi sunmada gösterdiği başarısıyla hafızalardan silinmeyecek bir film olma özelliği kazanıyor. bununla birlikte izleyeni yukarıda değindiğimiz etik sorgulamaya itmede ciddi bir başarı gösteriyor.

öncelikle iki karakterimiz var: georges ve harry.

alt karakterler de var: georges’un rüyalarına giren (ölü) annesi ve luis mariano isimli bir şarkıcı.

georges’un sevgilisi nathalie.

öbür tarafta harry’nin eşi ve çocukları.

georges “down sendromu” hastası bir gençtir, kendisi gibi onlarca hastayla birlikte bir klinikte kalmaktadır. down sendromu hastaları moğollar*‘a benzediği için moğolistan’da doğduğuna inanmaktadır. karıncaların yürüyüşünü, kesik çimenlerin ağlamasını, rüzgarın saçlarını gıdıklamasını, bir de aynı klinikte kendisi gibi hasta olan nathalie’yi sevmektedir. hayal mi gerçek mi olduğunu bilmediği anlarda annesi ve şarkıcı luis mariano ile konuşmaktadır. annesi yıllar önce ölmüş olmasına rağmen bazen bunu unutabilmekte, en çok da annesinin yanına evine dönmek istemektedir.

harry, büyük bir bankada kapitalizmin hileleri, müşteri ilişkileri üzerine dersler veren orta yaşlı, ciddi ve gayet yoğun bir adamdır. modern insanın “çark” içerisinde düştüğü yabancılaşma ve kariyer hırsı yüzünden eşini ve çocuklarını ihmal etmiş, eşi de bu duruma çocukları alıp ondan uzaklaşmakla cevap vermiştir. hatta harry bir iki günlüğüne yanına gönderilen çocukları istasyondan almayı unutacak kadar ailesinden uzaklaşmış, çocuklar kendi başlarına annelerine geri dönmüştür. eşinden özür dileme, çocuklarını tekrar görebilme çabaları sonuçsuz kalan harry, bu “çökme” durumuyla iş hayatında problemler yaşamış, sorunlu bir adama dönüşmüştür.

öykü, karakterlerin tanıtılmasından sonra işte tam da burada başlar.

georges, tatil döneminde ailelerinin yanına giden hastalara özenir, annesine gitme umuduyla kendisini yalnız bırakmayan bir köpekle birlikte klinikten “kaçar”.

harry, çocuklarını görme umuduyla gittiği kasabadan dönerken yağmur ve karanlık, biraz da kendi ruh hali nedeniyle yolun ortasına çıkan georges’un köpeğine çarpar ve onu öldürür.

iki ana karakterimizin tanışması bu şekilde olur. harry yağmurdan ıslanmış bu genç adamı ve az önce öldürdüğü köpeği arabasına alır, bir süre sonra georges’un özürlü olduğunu fark eder, onu bir karakola götürür, fakat bu “baş belası”ndan kurtulmayı bir türlü başaramaz. gece yarısı harry’nin evinin bahçesine mezar kazıp köpeği gömerler, georges bu sırada çok bet bir sesle köpeği için ilahiler söylemektedir…

bundan sonra georges ve harry arasında sıcak bir ilişki başlar, harry unuttuğu şey olan “sevgi”yi tekrar bulurken georges da ilk kez kendisine değer veren bir arkadaş edinmiştir. buna rağmen harry’nin başına olmadık işler açmayı da ihmal etmez. çoğu zaman yaptığı tuhaflıklarla harry’i güldürmeye çalışır. bir arkadaşa sahip olma sevincini rüyalarındaki annesiyle paylaşır.

ikili uzun bir uğraştan sonra georges’un evini bulur fakat georges’un annesi öleli dört yıl olmuş, eve de başkaları taşınmıştır. georges, unuttuğu bu ayrıntı yüzünden çok üzülür. georges’un kız kardeşinin adresi bulunur ve harry yağmurlu bir günde bu adresi georges’a verip çekip gitmek, bir şekilde bu olaydan kurtulmak ister. fakat bunu başaramaz.

sonra birlikte georges’un ablasına giderler, burada da olumlu bir tablo ile karşılaşmazlar. georges’un yanlarında kalacağından tedirgin olan ablası kendi dünyasında yaşamak istediğini ve georges’e bakamayacak durumda olduğunu söyler ve harry’den georges’i kliniğe geri götürmesini ister. georges yıkılmıştır. harry de bu duruma çok üzülür.

georges’i üzen başka şeyler de vardır: öykü boyunca yollarda, lokantalarda tanıştıkları insanlar georges’un “mongol” olduğunu görünce yanından hızla ayrılmakta, çeşitli bahanelerle kaçmaya çalışmaktadır.

ikili, kliniğe gitmeden önce georges’in en çok istediği şey olan denizi görmeye gider. burası aynı zamanda harry’nin eşinin ve çocuklarının yaşadığı kasabadır. harry, karısı ve çocuklarını zorla da olsa görmek istemektedir. bu niyetle girdiği evde karısıyla kavga ederken georges dışarıda harry’nin kızlarıyla tanışır. kızlardan büyük olanı doğum gününün ayın 14’ünde olduğunu ama babasının her zamanki gibi işleri nedeniyle gelmeyeceğini söyleyerek 14 rakamını georges’un eline yazar. harry gerçekten o gün önemli bir seminere katılacaktır. harry evden kovulur. bu kez georges harry’e sarılarak onu teselli etmeye çalışır, onunla oynar, gülmesi için elinden geleni yapar. harry’e karıncaların yürüyüşünü gösterir, rüzgarın saçları gıdıkladığını, ağaca dokununca ağaç olunacağını öğretir.

harry, georges’u kliniğe götürür. georges üzgün ama gururlu bir ifadeyle harry’i “arkadaşım harry” diye klinikteki diğer hastalara tanıtır. bütün hastalar harry’i çok sevse de harry kaçarcasına klinikten ayrılır. bu arada nathalie de ailesi tarafından klinikten alınır. georges iyice yalnızlaşır.

ayın 14’ü olmuştur. georges, bir müze gezisinde olan arkadaşlarını harry’e yardım etmek amacıyla ayartır. hastalar müzeden kaçar, bir galeriden bir minibüs çalar, harry’yi “ciddi” seminerini bölerek kaçırır, şirketteki havai fişekleri çalar, daha sonra nathalie’yi de bir şekilde kaçırarak harry’nin ailesinin olduğu kasabaya gider. kullanılmayan bir lunaparkı -ki harry ve georges buraya daha önce gelmiştir- işgal eden hastalar eğlenmeye başlar. georges ve nathalie bütün kusurlarına rağmen sevişir, harry de çocuklarının bulunduğu evin önünde havai fişeklerini ateşleyerek kızının doğum gününü kutlar, kızları buna çok sevinir. fakat kasabayı sarsan bu gürültü ve karışıklık polisleri harekete geçirir. lunaparkı basan polis, hastaları toplar, nathalie de zor bir karar vererek georges’tan ayrılır, ailesine döner. harry ve georges polislere görünmeden olay yerinden kaçar.

görevlerini yerine getirdiğine inanan georges da harry’i yalnız bırakarak ondan kaçar, harry’nin çocuklarına ve eşine kavuşmasını gizlenerek izler ve daha bu dünyada kendisine bir yer olmadığına inandığı için georges’un şirketine ait gökdelenin tepesine çıkar ve oradan kahkahalar eşliğinde uçar!

harry, georges’tan öğrendiği her şeyi çocuklarına öğretir. birlikte ağaç olmayı, kesik çayırlara dokunmayı…

insan yanımızı sorgulayan, sevginin sınırlarının ne olduğunu bulmaya çalışan film; kapitalizme ve onun insanı yabancılaşmaya ve bireyciliğe iten kent yaşamına göndermeler yapıyor. özürlülerin toplum ve hatta aile içerisinde bile yadırgandığı batı toplumuna da iç eleştiriler getiriyor. fransız, belçika, ingiliz ortak yapımı jaco van dormael imzalı le huiti?®me jour sevgi ve dostluk üzerine bugüne kadar yapılmış en iyi filmlerden biri olma unvanını fazlasıyla hak ediyor.

“başlangıçta, bir şey yoktu. sadece müzik vardı. tüm bulutlar müziği duydu.
(tanrı) ilk gün güneşi yarattı: gözleri acıtır…
ikinci gün, suyu yarattı: ıslak. üstünde yürürseniz ayaklarınız ıslanır. sonra rüzgarı yarattı: gıdıklar…
üçüncü gün, çimleri yarattı: kestiğiniz zaman, ağlarlar. acı çekerler. rahatlamak için dostça konuşmalısınız. eğer bir ağaca dokunursanız bir ağaç olursunuz.
dördüncü gün, inekleri yarattı: soludukları zaman sıcacık üflerler.
beşinci gün, uçakları yarattı: eğer onları kabullenmezsen, geçmişe uçup gitmelerine seyirci kalırsın.
altıncı gün, insanı yarattı. erkekler, kadınlar ve çocuklar: kadınları ve çocukları tercih ederim çünkü onları öptüğünüzde batmazlar.
yedinci gün, rahatlamak için, bulutları yarattı: eğer iyice bakarsanız, onlarda her hikayeyi görürsünüz.
sonra hiçbir şeyi atlamadığına şaşırdı.
sekizinci gün, georges’u yarattı.”

Yönetmen: Jaco van Dormael
Yapım: Fransa, Belçika, İngiltere 1996
Süre: 118 dk.
Oyuncular: Daniel Auteuil, Pascal Duquenne

Bu gönderiyi paylaş
  • Share on Facebook
  • Share on Twitter
  • Share on Tumblr
  • Mail üzerinden paylaş

Site içerisinde ara

Son Eklenenler

  • Deniz Durukan – Refik Durbaş İle
  • Ahmed Arif – Basübadelmevt
  • Ahmed Arif – Tutuklu
  • Ahmed Arif – Yurdum Benim Şahdamarım
  • Cemal Süreya – Bir Şair: Ahmed Arif

Site istatistikleri

  • 2
  • 563
  • 442
  • 9.027.720
  • 3.976.432

RSS [Kişisel] Son okuduklarım

  • İşte Böyle Oldu
  • Kör Suikastçı
  • Öbürküler
  • Dünya Bu Kadar
  • Sapiens: a Graphic History, Volume 1 - The Birth of Humankind
  • Kara Yarısı
@ufukluker'i takip et

Etiketler

Pablo Neruda Yılmaz Güney Suat Taşer A. Hicri İzgören Peter Abrahams Celal Sılay Jesus Lopez Pacheco Kutsiye Bozoklar Asım Bezirci Feyzi Halıcı Tevfik El Zeyyad Cengiz Bektaş Sandor Petöfi Yaşar Miraç Bertolt Brecht Bilgin Adalı Sait Faik Abasıyanık İsmet Özel Eugene Guillevic Fakir Baykurt Yi Men Bekir Yıldız Cahit Külebi Refik Durbaş Özdemir İnce Bejan Matur Hasan Basri Alp Vyaçeslav Ivanov İlhan Berk Nihat Behram Konstantin Simanov Liana Daskalova Jose Marti Ataol Behramoğlu Yorgo Seferis Adnan Yücel Dido Sotiriou Edip Cansever Özdemir Asaf Sun Yu-T'ang Cevdet Kudret Behçet Necatigil E. E. Cummings Ercüment Behzat Lav Guy de Maupassant Suat Vardal Konstantinos Kavafis Oktay Rifat Vedat Türkali Erdal Öz Kerim Korcan Halim Şefik Güzelson Cevat Şakir Kabaağaçlı Arif Damar Suat Derviş Oğuz Atay Yılmaz Odabaşı Mehmet Yaşin Sennur Sezer Blas De Otero Bedri Rahmi Eyüboğlu Miguel Hernandez Gülten Akın Hasan Hüseyin Korkmazgil Türkan İldeniz Sabahattin Ali Yaşar Kemal Afşar Timuçin Mehmet Başaran Akgün Akova Resul Rıza Federico Garcia Lorca Sezai Karakoç Erdal Alova Müştak Erenus Behçet Aysan Nahit Ulvi Akgün Şükran Kurdakul Oruç Aruoba Füruğ Ferruhzad Kemalettin Kamu Conrad Aiken Goethe Cahit Sıtkı Tarancı Süleyman Çobanoğlu Hasan İzzettin Dinamo Behçet Kemal Çağlar Adnan Özer Altay Öktem Tove Ditlevsen Orhan Veli Kanık Orhan Kemal Ahmet Erhan Enver Gökçe Kemal Özer Ahmed Arif Berin Taşan Metin Eloğlu Yannis Ritsos Kemal Burkay A. Kadir Vladimir Mayakovsky Ahmet Muhip Dranas Salah Birsel Vecihi Timuroğlu Sandor Forbath Louis Macneice Nikola Vaptsarov Asaf Halet Çelebi Özge Dirik Yaşar Nabi Nayır Adnan Binyazar Kahraman Altun İbrahim Karaca Ümit Yaşar Oğuzcan Mehmed Kemal Philippe Soupault Cemal Süreya Neşe Yaşın Louise Gareau Des Bois Abdülkadir Bulut Sinan Kukul Hasan Biber Vasko Popa İsmail Uyaroğlu Heinz Kahlau Enis Batur Özkan Mert Paul Eluard Ingeborg Bachmann Arkadaş Z. Özger Ahmet Necdet Gabriel Celaya Cahit Irgat Necati Cumalı Nazım Hikmet Ziya Osman Saba Attila İlhan Turgay Fişekçi Kenneth Rexroth Ozan Telli Zafer Ekin Karabay Orhan Murat Arıburnu Sabahattin Kudret Aksal Günter Kunert Rıfat Ilgaz Ahmet Ada Ömer Bedrettin Uşaklı Oktay Taftalı Ece Ayhan Fang Vei Teh Talip Apaydın Metin Altıok Murathan Mungan Süleyman Nesip Hilmi Yavuz Ahmet Oktay Barış Pirhasan Adalet Ağaoğlu Kostas Kleanthis Seyhan Erözçelik Nicolae Dragos Birhan Keskin Faruk Nafiz Çamlıbel Fazıl Hüsnü Dağlarca Lale Müldür Haydar Ergülen Turgut Uyar Aziz Nesin Can Yücel Fethi Giray Ülkü Tamer Memet Fuat Veysel Öngören Abdülkadir Budak Cahit Zarifoğlu Metin Demirtaş İlhami Bekir Tez Şükrü Erbaş Melih Cevdet Anday Ahmet Telli Sabri Altınel Gülseli İnal
by Ufuk Lüker
  • 500px
  • LinkedIn
  • Youtube
Izgnanie (Sürgün)Slumdog Millionaire (Varoş Milyoneri)
Sayfanın başına dön