• Kişisel
  • Kitaplık
Ufuk Lüker
  • Ana Sayfa
  • Şiir
  • Öykü
  • Müzik
  • Sinema
  • Yazın
  • Görsel
  • Ara
  • Menu Menu
Sinema

Slumdog Millionaire (Varoş Milyoneri)

Bu yılın gözde filmi “Milyoner”, (“Slumdog Millionaire”, 2008) topladığı birçok ödülü de referans listesine katarak sinemalarımıza bu haftadan itibaren konuk oluyor. Danny Boyle’un yönetmenlik koltuğunda oturduğu, hayli samimi ve bir o kadar da acıtıcı gerçeklerle süslü “Milyoner” gerçekten ilgiyi hak eden bir yapım.

Danny Boyle’u sert filmleriyle tanıdık ilkin. İnsan doğasını seyre daldığı ve ironi sosuyla taçlandırdığı filmi “Mezarını Derin Kaz” (“Shallow Grave”, 1995) ve ardından gelen “Trainspotting” (1996) onu takdir etmemiz gerektiğini gösteren iki yapım. Tabii bu filmlerde yanında John Hodge’un da olduğunu unutmamak gerek. Bu filmlerin ardından pek olumlu eleştiriler almayan “Kumsal”la (“The Beach”, 2000) birlikte rotasında bir düşüş gözlemlenen Boyle’un kendi hayranları dışında, hatta onlara bile, kendini beğendirecek bir yapımla ortaya çıkması, en azından bir fikir birliği oluşturması o günden bu güne zor oldu. “Milyoner”e kadarki filmleriyle (“28 Gün Sonra”, “Milyonlar”, “Gün Işığı”) hem olumlu hem olumsuz birçok eleştiri toplayan Boyle, feleğin zincirini kırmışa benziyor.

 

Kaderime yazıldın!

İlk önce “Milyoner”in iki zamanlı bir anlatıma sahip olduğunu belirtelim. Soruların sorulduğu ve Jamal’ın (Dev Patel) geçmişiyle bizi tanıştırdığı paralel zaman ve filmin sonunda gerçek zaman dilimine dönüş. Şimdiki anla anlatılanların birliktelik teşkil ettiği zamana gelene kadar ‚Äìki filmin büyük bir çoğunluğunu oluşturuyor geçmiş- Jamal ve abisinin gözünden Hindistan’ın tarihiyle ilgili acıtıcı görüntüleri izlerken, filmin kader-tesadüf ekseninde nasıl döndüğünü de görüyoruz. Zaten açılışından itibaren kader ve tesadüf kavramlarını merkezine aldığını belli eden “Milyoner” bize doğunun naif bir kabullenişle beraber inatçı bir çırpınmaya da sahip olduğunu gösteriyor. Kolay bir yaşam sürmeyen Jamal ve Salim’in annelerinden kopuşları, sokaklarda geçen ömürlerinin kilometre taşları ve filmin aşkla kaderi bütünleştiren yapısında önemli bir görevi olan “ilk aşk” heyecanları gözümüzün önüne serilirken, hem Hindistan’ın sosyal ve ekonomik tarihini izliyoruz hem de filmi bir büyüme öyküsü eksenine oturtan Jamal ile Salim’in hayat kavgalarını. Birbirlerine çok düşkün olsalar da zıt yönleri tercih eden Jamal ile Salim’e sokaklardaki hayatlarında katılan Latika, filmin bir nevi çatışma unsurunu da oluşturuyor. Zaten film boyunca bu üç kişinin hayatlarının kesişme noktalarında kader ve tesadüf ikilemlerini yaşamaya başlıyor izleyici.

Sevdim mi tam severim anlayışında olan ve bize aslında hiç yabancısı olmadığımız bir sadaket örneği veren Jamal’in hayatını en azından maddi yönden kurtaracak olan yarışmaya (‘Kim Milyoner Olmak İster’in Hindistan versiyonu) katılması bile aşk yüzünden. Onun bu samimi yönü, bir noktadan sonra halka inanma ve çabalama umudu veren misyonu, hep yüz gülümseten ve filmi “kendini iyi hisset” filmi yapan unsurlar. Ancak madalyonun diğer yüzü insanı hiç de gülümseten noktalar taşımıyor. Hatta Boyle’u en fazla hissettiğimiz noktalar da sosyal gerçeklik boyutundaki noktalar. İnsanın içini sızlatan ama umutsuzluk aşılamayan görüntüler bir taraftan Jamal’ın büyük ikramiyeye gidişinin de biletleri oluyor. Kendi acı gerçeklerinden bir umut doğuran bir film konumuna da böyle yükseliyor “Milyoner”.

İki dünya arasında

Anlatılanlar Doğu’dan, anlatan ise Batı’dan olunca insan bir bölünmüşlük, belki bir Batılı duruş noktasından Doğu’yu inceleme gibi noktalar üzerine kafa yorabiliyor. Ancak “Milyoner”, o kadar film olduğunu hissettiren bir yapım ki dünyanın neresinde geçse aynı anlatılırdı gibi bir izlenim bırakıyor insanda. Daha doğrusu dünyanın neresinde olursa olsun Boyle bunu böyle anlatırdı. Filmin hem muzip, hem de insanı karakterlerle birlikte düşünmeye iten yapısı izleyiciyi filmin içine o kadar dahil ediyor ki belki de unuttuğunuz bazı şeyleri en son sahnede tekrar hatırlıyorsunuz. “Evet, bu bir film ve biz bunu yaptık” diyen bir edayla gerçeklikle ilgili bir derdi olmadığını bağırıyor sanki. Bu noktada birleştiriyor işte Boyle iki dünyayı, yani kendi sinemasıyla Bollywood’u. Bize film boyunca neyin tarafında olduğunu da bu seçimle gösteriyor bir nevi. “Evet, bu kader” diyorsunuz ve doğru seçenek sizi istediklerinize ulaştırıyor.

Yönetmen: Danny Boyle

Ülke: İngiltere
Süre: 120 dk.
Oyuncular: Dev Patel, Anil Kapoor, Freida Pinto, Irrfan Khan

(Seçil Toprak, Sinema, 26 Şubat 2009)

Bu gönderiyi paylaş
  • Share on Facebook
  • Share on Twitter
  • Share on Tumblr
  • Mail üzerinden paylaş

Site içerisinde ara

Son Eklenenler

  • Deniz Durukan – Refik Durbaş İle
  • Ahmed Arif – Basübadelmevt
  • Ahmed Arif – Tutuklu
  • Ahmed Arif – Yurdum Benim Şahdamarım
  • Cemal Süreya – Bir Şair: Ahmed Arif

Site istatistikleri

  • 9
  • 1.473
  • 1.159
  • 8.970.824
  • 3.935.907

RSS [Kişisel] Son okuduklarım

  • Dünya Bu Kadar
  • Sapiens: a Graphic History, Volume 1 - The Birth of Humankind
  • Kara Yarısı
  • Atta
  • Gaip
  • Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde...
@ufukluker'i takip et

Etiketler

Cevat Şakir Kabaağaçlı Federico Garcia Lorca Ahmet Oktay Ingeborg Bachmann Rıfat Ilgaz Süleyman Çobanoğlu Asım Bezirci Şükran Kurdakul İlhami Bekir Tez Louis Macneice Vyaçeslav Ivanov Cahit Külebi Vladimir Mayakovsky Ülkü Tamer Celal Sılay Suat Taşer Behçet Aysan Bedri Rahmi Eyüboğlu Necati Cumalı Arif Damar Ozan Telli A. Hicri İzgören Hasan Basri Alp Memet Fuat Abdülkadir Budak Edip Cansever Ahmet Ada Nicolae Dragos Goethe Adalet Ağaoğlu Şükrü Erbaş Yaşar Nabi Nayır Suat Vardal Adnan Binyazar Müştak Erenus Adnan Yücel Sabahattin Ali Cengiz Bektaş Sandor Forbath Hasan Biber Erdal Öz Ümit Yaşar Oğuzcan Oğuz Atay Yaşar Miraç Orhan Veli Kanık Ahmet Necdet Yorgo Seferis Zafer Ekin Karabay Aziz Nesin Tove Ditlevsen Kostas Kleanthis Guy de Maupassant Nikola Vaptsarov Hilmi Yavuz Günter Kunert Salah Birsel Berin Taşan Mehmet Yaşin Metin Demirtaş Ece Ayhan Jose Marti Haydar Ergülen Hasan İzzettin Dinamo Can Yücel Ahmet Erhan Süleyman Nesip Barış Pirhasan Vecihi Timuroğlu Adnan Özer Yılmaz Güney Philippe Soupault Kemal Özer Konstantinos Kavafis Cahit Zarifoğlu Metin Altıok Melih Cevdet Anday Fazıl Hüsnü Dağlarca Bekir Yıldız Sezai Karakoç Kemal Burkay Turgay Fişekçi İbrahim Karaca Halim Şefik Güzelson Faruk Nafiz Çamlıbel Resul Rıza Ercüment Behzat Lav Heinz Kahlau Sabri Altınel Enis Batur Türkan İldeniz Peter Abrahams Kemalettin Kamu Konstantin Simanov Ahmed Arif Kutsiye Bozoklar İlhan Berk Kerim Korcan Conrad Aiken Kenneth Rexroth Yi Men Enver Gökçe Nihat Behram Oktay Rifat Ataol Behramoğlu Nazım Hikmet Behçet Kemal Çağlar E. E. Cummings Akgün Akova Vedat Türkali Mehmet Başaran Blas De Otero Tevfik El Zeyyad Ahmet Telli Fakir Baykurt Gülseli İnal Feyzi Halıcı Cahit Sıtkı Tarancı Ahmet Muhip Dranas Mehmed Kemal Altay Öktem Erdal Alova Eugene Guillevic Oruç Aruoba Attila İlhan Gülten Akın Fethi Giray Sandor Petöfi Bejan Matur Özdemir İnce Behçet Necatigil Birhan Keskin Oktay Taftalı Cahit Irgat Lale Müldür Sabahattin Kudret Aksal Seyhan Erözçelik Murathan Mungan Abdülkadir Bulut Orhan Kemal Füruğ Ferruhzad Paul Eluard Özdemir Asaf Jesus Lopez Pacheco Gabriel Celaya Turgut Uyar A. Kadir Fang Vei Teh Liana Daskalova Yannis Ritsos Orhan Murat Arıburnu Refik Durbaş Miguel Hernandez Bilgin Adalı Metin Eloğlu Pablo Neruda Ziya Osman Saba Özge Dirik Arkadaş Z. Özger Yaşar Kemal Vasko Popa Yılmaz Odabaşı Sinan Kukul Sun Yu-T'ang Cevdet Kudret Kahraman Altun Nahit Ulvi Akgün Suat Derviş Cemal Süreya Ömer Bedrettin Uşaklı İsmet Özel Neşe Yaşın Asaf Halet Çelebi Özkan Mert Talip Apaydın Hasan Hüseyin Korkmazgil İsmail Uyaroğlu Sait Faik Abasıyanık Louise Gareau Des Bois Sennur Sezer Veysel Öngören Bertolt Brecht Afşar Timuçin Dido Sotiriou
by Ufuk Lüker
  • 500px
  • LinkedIn
  • Youtube
Le Huitieme Jour (Sekizinci Gün)Lola Rennt (Koş Lola Koş)
Sayfanın başına dön