Neruda Bir Halktır
“Yüreğim bu kavganın içinde / Kazanacak halkım / Bütün halklar kazanacak bir bir”
Şili’de demiryolu işçisi bir baba ve öğretmen bir annenin çocuğu olarak 12 Temmuz 1904’te Şili’nin Parral şehrinde dünyaya geldi.13 yaşındayken yerel “La Mañana” gazetesindeki bazı makalelerle katkıda bulunmaya başladı. İlk kitabını on dokuz yaşında, babasının armağan ettiği saati satarak çıkardı. Neruda ilk ve orta öğrenimini Temmuco’da yapar.1917-20 arasında ilk şiir denemeleri zamanıdır.Şöyle yazar o denemelerin birinde : “Ve o zaman oldu bu.. Şiir / Aramaya geldi beni. Bilmemki nerden /çıkıverdi, kıştan mı ırmaktan mı? / Bilmem ki nerden, ne zaman?” 1920’de “Selva Austral” isimli edebiyat dergisinde “Pablo Neruda” adıyla yazmaya başladı. Asıl adı Ricardo Neftali Reyes Basoalto’dur. İlk şiirlerini böyle imzalar. On dört yaşına geldiğinde, edebiyatla ilgilenmesini istemeyen babasından dergilerde yayınlanan ilk şiirlerini gizlemek için kendine bir takma ad aramaya koyulur. Bulur da!1920’de Çek yazar Jan Neruda’nın adını bir dergide görür. Bundan esinlenerek Pablo Neruda adını kullanmaya başlar şiirlerinde. Aradan yıllar geçer ve yolu bir gün Prag’a düşen Şilili şair Pablo Neruda bir demet çiçek bırakır, Çek yazar Neruda’nın sakallı heykelinin ayaklarının dibine…
1920’de Şili’nin başkenti Santiago’ya giderek üniversiteye yazılır. Fransız dili ve edebiyatı okur. O yıl “la cancion de la fiesta- Bayram Şarkısı” adlı şiiriyle Okul Öğrenci Birliği’nin açtığı yarışmada birincilik kazanır. 1923 yılında “Akşam Alacası” ve 1924 yılında “Yirmi Aşk” şiiri ve “Bir Umutsuz Şarkı” yayınlanır. Böylece kısa bir zamanda ünü tüm Şili ve hatta diğer Latin Amerika ülkelerinde yayılır.
1925 yılından sonra büsbütün şiire adar kendisini. “Sonsuz İnsan Girişimleri”, “Yerleşik Adam ve Umudu”, “Halklar” ardarda yayımlanır.
Pabo Neruda 1927’den ’45’e dek Birmanya’da, Seylan’da, Kalküsta’da, Java’da, Buenos Aires’de , Bercelona ve Madrid’de konsolosluk yapar. 1936 yılında İspanya İç Savaşı başladığında Madrid’de konsolostur. Bu dönemde Şiirin Şehir bir dergi çıkarmaktadır. Neruda Madrid’in yazgısını değiştirmek için mücadele eder. Franco taraftarlarına karşı Cumhuriyetçilerle saf tutar. Bir yanıyla da kendi yazgısını da değiştirir. Şili hükümetince görevden alınır bu yüzden. O da istifa eder. Kara Ada şiirinde o günlere dair, “Belki de ben o zaman değiştim” der. İlk politik şiirini, “Oğulları Ölen Analara Türkü”yü kaleme alır:
“Onlar ölmediler yok,
Ateş fitiller gibi:
Dimdik ayakta,
Barut ortasındalar!
Doğan ulu günün ortasına bakın:
Bu topraktan güler ölüleriniz.
Kalkık yumrukları titrer
Buğdayın üstünde
Bilesiniz.”
Sonra “Yürekteki İspanya”yı yazar. Kitap Cumhuriyetçiler tarafında İspanya’da basılır. Ancak yenilgi gelir ardında. Sürgündeki savaşçıların cebindedir Neruda’nın kitabının nüshaları. “Yaşadığımı İtiraf Ediyorum”da şöyle yacaktır: “Tellerinden şarkılar yerine kanlar akan İspanya gitarlarına ilk kurşunlar atıldığında, benim şiirim bir hayalet gibi sokaklarda dolaşıyordu. Sonra yavaş yaş içime kökler sokuldu ve damarlarımda kan akmaya başladı. İşte o günden sonra herkesin yolu benimde yolum oldu. Yalnızlığın güneyinden kuzeyine göç ettiğimi görüyorum. Orada yaşıyor insanlar, benim alçakgönüllü şiirlerimi kendilerine kılıç yapacak, büyük ızdıraplar arasında terini silecek mendil diye açacak, ya da ekmek savaşında silah olarak kullanacak…”
Neruda sonra Paris’e yerleşir. Dünya Ozanları İspanya’yı Savunuyor adlı bir dergi çıkarır orada. Dostu ozan Ceasar Vallejo ile birlikte İspanya’ya Yardım İçin Avrupa-Amerika Grubu’nu kurar. O suretçe Şili’de Halk Cephesi adayı cumurbaşkanı seçilir. Neruda yurduna dönmüştür. Cumurbaşkanı Pedro Aguirre İspanyol sürgünlerini Şili’ye getirmekle görevlendirir Pablo Neruda’yı… Neruda’nın çabaları sonucu 1939 yılında kadar iki bin kadar İspanyol göçmeni Şili’ye getirilir.
1939’da Maxico başkonsolosu olarak atanır. Orada Meksika sanatının büyük ustaları; Orozco, Rivera, Siqieros ve daha birçoğu ile tanışıp dost olur. 1941 yılında nazizmin saldırısına uğrar. 1943’te kaleme aldığı Stalingrad Şarkısı şiiri Mexico kentinin duvarlarına büyük afişler halinde aşılır.
1943’te siyasete atılır. ‘45’te ise Şili’nin kuzey kesiminde, maden ocakları yöresinde senatör seçilir. Maden işçilerin mücadelesini savunur. 1948’de “Yo Acuso” (Suçluyum) diyerek, parlamentoda Kongre’de cumhurbaşkanı önünde tarihi bir konuşma yapmıştır. İşçileri savunurken milletvekilliğini düşürmek isteyen hükümete karşı net konuşur. Kürsüye yumruğunu vurur ve meydan okur: “Cumhurbaşkanını bu kürsüden sendikal örgütleri yok etmek için şiddet kullanmakla suçluyorum (…) beni ise halktan başka kimse ihraç edemez!” Şili Komünist Partisi’ne üye olur. O artık komünist partilidir. 1971’de Nobel Ödülü aldığında yaptığı konuşmada şöyle diyecektir: “Şairin görevlerini mantıki sonuçlarına ulaşarak doğru ya da yanlış bir karar vardım. Toplumda ve yaşamda yükümlülüğüm alçakgönüllü bir partilininki kadar olmalıdır. Zor olan ortak sorumluluk yolunu seçtim ve bireye sistemin merkezindeki güneş gibi tapındığımı yinelemek yerine tüm alçakgönüllü hizmetimi büyücek bir orduya, zaman zaman hatalar yapabilecek ama ödünsüzce ilerleyen, inatçı gericilerin, sabırsız ve habersiz olanların karşısında günden güne ilerleyen güce adamayı yeğledim. Çünkü inanıyorum ki, şair olarak görevim, kardeşliği, yalnızca gül ve uyum ile, mağrur sevda ve sonsuz sıla özlemi ile değil, şiirime kattığım o cefalı insan sorumluluklarıyla da kucaklamaktır.”
Yolunu seçen Neruda’nın sürgün, hapis kaçaklık yılları gelir ardında. 1949’da And Dağları’nı at sırtında aşarak yurdundan ayrılmak zorunda kalır. Yanında politik şiirlerin en görkemlerinden biri olan “Evrensel Şarkı”nın taslakları vardır. Kaçaklığında tamamlar şiirini. O gün için sonra “Şiirin reçetesini bu uzun yolculukta buldum” diyecektir. “Toprağın ve ruhun verdiği armağanlar ile kutsanmıştım. İnanıyorum ki, şiir yalnızlık ile birliğin, duygu ile hareketin, kişinin özel dünyasının eşit ölçüde katkıda bulunduğu heybetli ve kısa süreli bir iştir. Yine inanıyorum ki, kişi ve kendini adadığı gaye, kişi ve şiiri, tüm bunlar, sürekli genişleyen bir topluluk içinde bir gün gerçeklikle düşleri bütünleştirecek bir eylemde korumaktır. Çünkü böyle uyumludur.”
Neruda yeraltında, illegal olarak mücadelesine devam edecektir. O günlere dair “Yaşadığımı İtiraf Ediyorum”da şöyle yazacaktır: “Hemen her gün başka yerlerde kalıyordum. Her yerde beni saklayacak insanlar kapılarını seve seve açıyordu. Bunlardan çoğu hiç tanımadığım kimselerdi, birkaç gün içinde olsa beni saklamayı arzu ettiklerini söylüyorlardı. İster bir saat, isterse bir hafta olsun vatandaşlarım bana kollarını açıyordu. Böylece saklandım; limanlarda, tarlalarda, şehirlerde, depolarda, köylülerin, mühendislerin, avukatların, denizcilerin, doktorların ve maden ocağında çalışan işçilerin evlerinde.” O yıl Paris’te toplanan Dünya Barış- severler Kongresi’ne başkan seçilecektir. Rusya, Polonya ve Macaristan’a gider. 22 Kasım 1950’de Varşova’da yapılan Dünya Barış Kongresi’nin ikinci toplantısına Nazım Hikmet de davet edilir. Şaire, Pablo Neruda, Pablo Picasso, Paul Robeson Ve Wanda Jakuboswka’yla birlikte Barış Ödülü verilecektir. Nazım Hikmet hapishaneden olduğu için törene katılamaz. Ve ödülü ona iletmek üzere Neruda alır. İki şair 1951 yılında Moskova’da bir araya gelirler ve Neruda bir yıl sakladığı ödülü Nazım Hikmet’e verir.
Neruda ard arda eserlerini yayınlamaya devam eder. “Üzümler”, “Rüzgar”, “Kaptanın Dizeleri”, “Temel Övgüler” ve daha nicesi yayınlanır. Barış Ödülü’nden sonra ‘53’te Stalin Ödülü’nü kazanır.
1955’te genç yaşta evlendiği ilk eşi Delia del Cari’den boşanır ve “Yüz Aşk Sonesi”nin esin kaynağı Matilde Urritia ile evlenir. “Yirmi Aşk Şiiri” ile yükselen, “Yeryüzü Konukluğu” ile yol alan şairlik serüveni, “Evrensel Türkü” ile doruğa ulaşır. Geriye sayısız yapıt ve dize bırakır bizlere Neruda…
Neruda, benim özüm şiirdir, der. “Belki de şairin yükümlülükleri her dönem aynıdır. Şiir sokaklara taşımak, çarpışma üstüne çarpışmada yerini almak için saygı gördü. İsyancı diye anıldığında şairin gözü korkutulamadı. Evet, şiir isyandır. Şair, yıkıcı diye çağrılsa bile alınmaz…”
Bu konuda Nobel töreninde de şunları söyleyecektir: “Yalnız ateşli bir sabırla tüm insanlara ışık, adalet ve onur saçacak mükemmel kenti kuracağız. Böylece şiir boşuna yazılmış olmayacak…”
Neruda’nın şiirleri boşuna yazılmış olamazdı. Şili’den bütün Latin Amerika’ya, oradan dünyanın bütün ezilen haklarına uzanan dizeler, aslında o “mükemmel kenti kurmaya” adanmıştır.
Nazım Hikmet, Avrupa’daki bir arkadaşına telefon açar ve ondan Neruda’nın adresini ister. Neruda’yı ziyarete gidecektir. Bu istek, bir gün bile yaşamaz yorgun yüreğinde. Nazım Usta; çok değil ertesi gün sırtı duvara dayalı bir şekilde yere oturur ve kalakalır öylece. Son nefesinde yıllardır uzak kaldığı memleket özlemi ile dostu Neruda’ya gitme arzusu el ele tutuşur böylelikle. Daktilosunun iç cebinde el yazsıyla yazdığı Neruda’nın ev adresi vardır.
İspanyol dilinin ve dünyanın en büyük şairlerinden Pablo Neruda ise, “Mükemmel kenti kurma” serüveninde 23 Eylül 1973 yılında ölümsüzleşti. 11 Eylül Şili’deki sosyalist Salvador Allende yönetimi devrilmiş ve Allende öldürülmüştü. Neruda’nın yakın dostuydu Allende. Neruda seçimde partisinden aday olmuş ama daha sonra Allende lehine çekilmişti. Bir süredir prostat kanseriydi zaten. Dostunun ölüm haberine dayanamadı. Yakınları komaya girmeden Neruda’nın “Onu katlediyorlar. Onu katlediyorlar!” diye bağırdığını söylüyor. Ölmeden evini yağmalayan faşist Pinochet yönetimi, Neruda ölünce üç günlük yas ilan eder. Faşist Pinochet yönetiminin timsah gözyaşları bunlar. Cenazesine katılan işçiler, emekçiler, öğrenciler “Neruda Yaşıyor” diye haykırdılar.
Neruda; şiiri, zulüm ve zorbalara karşı bir mücadele silahı olarak kullandı, buna yürekten inandı. Dünyanın tüm ezilen hakları için yazdı:
“Ne kitaplar beni ağulasın diye yazdım
Ne de zambak peşinde koşan;
Acemi çaylaklar için’/ ayı ve suyu dinleyin
Basit kişileri için yazdım:
Düzen isteyen, emek ve şarap isteyen
Basit halklar için
Halk için yazdım,
Şiirimi köylü gözlerle okumayan.
Yaşantımı zehir zıkkım eden hava
Başını kaldıracak basit emekçi
Ve taşlarla döğüşen madenci gülümseyecek
Balıkçı
Ve elleri tutuşacak
Ve biraz yıkanınca
Kokulu sabunlar içindeki çarkçı
Bakacaklar şiirime
‘Belki bir arkadaştı’ diyecekler başka taç istemem
Bu bana yeter…”
Kendisinin Picasso için söylediğini biz de Neruda için söyleyelim: “Neruda bir halktır. Onun kalbinde güneş asla batmaz. “Şiiri ve mücadelesi ile ezilen hakların arkadaşı olan Pablo Neruda’yı saygıyla anıyoruz.
(Levent Navruz, Tavır)