Ufuk Lüker
  • Ana Sayfa
  • Şiir
  • Öykü
  • Müzik
  • Sinema
  • Yazın
  • Görsel
  • Kişisel
  • Kitaplık
  • Ara
  • Menu Menu

Sabahattin Ali – Apartman

in Öykü

Siri damın üzerinde, keskin bir koku dağıtan yaş tahtalara keseri vuruyor, bir taraftan da batıya doğru inmeye başlayan güneşi gözlüyordu. Ağustosun sonuna yaklaştıkları için mal sahibi çatının çabuk örtülmesini istemişti. Yağmurlar başlar diye korkuyordu. Bunun için sekiz kişi iki gündür hep çatıda uğraşıyorlardı.

Öğleyin şöyle on dakika dinlenip biraz ekmekle yarım karpuz yemiş, hemen işe başlamıştı. Böyle yüksekte (apartman beş katlı idi) ve yarı yatmış, yarı ayakta durarak yaş tahtalara abanmak ve mütemadiyen başının üst tarafmda keser sallamak insana sersemlik, hatta baş dönmesine benzer bir şey veriyordu.

Bir akşam olsa, bir eve gitse, bir arka üstü yatsa ve karısı ile küçük kızına şöyle göğsünü kabarta kabarta bir bağırıp çağırsa!..

Mal sahibi karşı apartmanda oturuyordu (orası da kendi malı idi). Onun için burada bağırmak değil, hızlı bile konuşamıyorlardı. Herif bazan pencereyi açıp göbeğini kenara dayayarak saatlerce baktığı ve ara sıra: -Orasını iyi kapat!- yahut: -Lakırdıyı bırakalım!- diye emirler verdiği için işçilere, o olmadığı zaman da devam eden bir çekingenlik gelmişti. Sessiz sessiz çalışıyorlardı.

Birdenbire irkildi. Etrafına bakınırken ilerideki sokak başında küçük bir küfecinin iki kat olmuş geldiğini gördü. İçi, safrası kabarmış gibi, allak bullak oldu. Eliyle yarı çivilenmiş tahtalardan birine yapıştı, aşağıya doğru dikkatle bakmaya başladı.

Küfeye yükletilen eşyanın altında, ayakları sokağın bozuk taşlarına yapışıkmış gibi adımlar atarak ilerlemeye çalışan küçük hamal kendi oğlu idi.

Bir gün iş bulup on gün bulamadığı sıralarda, onu, zaten sebebini anlamadan iş olsun diye gönderdiği mektepten almış, bir daha göndermemişti.

Bir karısı ve bu oğlundan başka iki de kız çocuğu vardı. Ayın en çok on gününde aldığı en çok altmışar kuruşla bunları doyuramıyordu. Küçük oğlan ufaktan çalışmaya başlamalıydı.

Ucuzca bir eski küfe aldıktan sonra onu pazarlara gönderdi ve çocuk gününe göre yirmi yirmi beş kuruşa kadar kazanıp getirmeye başladı. Büyüdükçe belki beş on kuruş daha fazla da çıkarabilirdi.

Fakat bu sefer fena yüklemişlerdi. Alnına güneş vurdukça terlerin parıldadığını o buradan görebiliyordu. Çocuğun yanında giden uşak kılıklı bir adam ara sıra ona durup bir şeyler söylüyor, galiba: -Yürüsene be!- filan diyordu.

Yaklaştıkları zaman küfenin içinde neler olduğunu da seçmeye başladı. Bir sürü şişelerin arasında irili ufaklı konserve kutuları vardı, renkli kağıt kuşaklara sarılmış teneke kutular. Ve sonra şişeler, kısa, tıknaz, fıçı biçiminde, huni biçiminde, dar boğazlı, şiş gerdanlı ve içinde beyaz, yeşil, vişne rengi ve kan rengi sular bulunan birçok şişeler. Çocuk bu ağır yüklerin altında yıkılacak gibi yürüyordu.

Çocuğun yanında yürüyen adamı tanıdı: Apartman sahibinin uşağı idi. Herhalde bu akşam karşıda ziyafet olacaktı. Bu içkiler, bu çeşit çeşit balık ve konserve kutuları bunu gösteriyordu.

Küfeci ve uşak karşı apartmanın kapısına geldiler. Çocuk ufacık elleriyle duvara tutunarak bir ayağını merdivene attı. Babası yukarıdan bu ayağın pazılarının nasıl titreye titreye gerildiğini gördü. Fakat çocuk öteki ayağını bir türlü kaldıramıyordu. Yük herhalde çok ağır olacaktı. Uşak canı sıkılmış bir tavırla ve eli arkada seyrediyordu. Çocuk bir hamle daha yaparak o basamağı ve aynı güçlükle öteki üç basamağı çıktı, kapıdan içeri girdi.

Babası yukarıda adeta nefes bile almayarak bekliyordu. Ustabaşı damın öbür ucundan: -Hey… durma!- diye bağırdı. Silkinerek, keseri başının üzerindeki tahtalara vurmaya başladı. Fakat aklı hep arkada, karşı apartmanda idi. Ara sıra gene durarak dinliyor, fakat kalbinin gümbürtüsünden başka bir şey duymuyordu. Biraz sonra, keser seslerinin arasında, kulağına şangırtıya benzeyen bir ses geldi. Durdu, geriye ve aşağıya doğru eğilerek dinlemeye başladı. Karşı apartmanın içinde kalın bir ses bağırıyordu. Fakat söylenen sözleri anlamak mümkün değildi. Ara sıra ince bir vızıldanma kulağına gelir gibi oluyordu. Biraz sonra sesler kapıya yaklaştı.

Yukarıdaki adam büsbütün eğilerek bakmaya başladı. Kapıdan, önce oğlu çıktı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve bir eliyle küfesini ipinden tutup sürüklüyor, öteki eliyle de sağ dizini ovuşturuyordu. Bu ayağı kan içindeydi.

Arkasından uşak göründü. Çok kızgındı:

-Haydi bakalım, çek arabanı!- diye çocuğa bağırdı.

Çocuk büsbütün ağlamaya başladı. Bu arada anlaşılmaz bir şeyler söylüyordu. Öteki hızla bağırdı: -Defol ulan! Senin yüzünden ben de laf işittim! Taşıyamayacaktın da ne diye yüklendin…-

Çocuk yine bir şeyler mırıldandı. Uşak:

-Pamuk yükletecek değildik ya!..- dedi.

Çocuk gözlerini silmeye başlayarak:

-O kadar yerler dolaştırdınız, paramı verin hiç olmazsa!- diye yalvardı.

Öteki omuzlarını silkti:

-İki şarap şişesi kırıldı, yüz ellişerden üç lira… Bir de para mı istiyorsun?- diyerek apartmanın köşesindeki ufak kapıdan içeri girdi. Çocuk hala orada duruyor ve uuuf, uuuf… diye ağlıyordu. Ayağından sızan kanlar apartmanın önündeki beyaz parkeleri kırmızıya boyamıştı.

Babası yukarıdan donmuş gibi bakıyor, bir şey söyleyemiyordu. İşe karışır ve çocuğun kendi oğlu olduğu anlaşılırsa mal sahibinin kendisini kovacağını zannediyordu. Öyle ya, -Çocuğu niçin ağlattınız?- yahut, -Çocuğun parasını verin!..- demeye kalksa derhal defedilirdi. İşinden ayrılıp aşağıya da gidemezdi. Zaten bunları bu anda hiç düşünmüyordu. Yalnız aptal gözlerle aşağıya bakıyor ve göğsünü parçalayacakmış gibi çarpan kalbini tutuyordu.

Birdenbire karşı pencere açıldı, apartman sahibinin evvela büyük göbeği, sonra kırmızı başı göründü. Dışarı uzanmaya çalışarak gürler gibi bağırdı:

-Hey!.. Zırlamasına pencerenin önünde!.. Defolup gitsene!..-

Uşak hemen girdiği kapıdan fırladı.

Küfesinin üstüne oturarak ve yaralı dizine baka baka ağlayan çocuğu omuzundan tutarak kaldırmak istedi.

Çocuk bağırıyordu:

-Görmüyor musun be!.. Cam kırıkları dolmuş içine… Uuuf…-

-Haydi git başka yerde ağla!..-

-Beş kuruşumu verin!..-

Penceredeki adam hırsından kıpkırmızı kesilerek bağırdı:

-At şu piçi şuradan be!..-

Uşak, küfeciyi kolundan yakalayarak sürüklemeye başladı. O, küfesini bir eliyle tutuyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Kalktığı yerde parkeler kıpkırmızı idi ve güneş orasını donuk donuk parlatıyordu.

Çatının üstündeki adam hiç kımıldamadan aşağıya bakıyordu. Gözlerinin içi yanıyor ve beyni karıncalanıyordu. Yakası boğazına dar geliyormuş gibi bir hisle elini boynuna götürdü.

Çocuk gitmek istemiyordu. Şimdi para filan istediğinden değil, ayağının acısından olduğu yerde kalıyordu. Gözleri penceredeki adama ilişen uşak çocuğu hızla itti; o, küfesiyle beraber yüzükoyun yuvarlandı. Artık ağladığı bile duyulmuyordu.

Çatıdaki adam gözlerinin büsbütün karardığını ve güneş vurmuş gibi beyninin içinde gürültüler olduğunu hissetti. Çatının kenarına dayanan ayakları titriyordu. Yavaş yavaş dizlerinin gevşemeye ve bükülmeye başladığını fark ederek elleriyle başının üst tarafındaki tahtalara tutunmak istedi. Fakat parmakları da gevşemişti ve hiçbir şeye sıkıca yapışamıyordu. Vücudu yaş tahtaların üstünde hafif bir gıcırtı çıkararak ağır ağır kaydı. Çatının kenarına kadar gelip orada bir an takılır gibi olduktan sonra, aşağıya, sokağın ortasına, içi toprak dolu bir çuval gibi boğuk bir ses çıkararak düştü.

Çocuğu kaldırmaya uğraşan uşak onu bırakarak beri tarafa koştu ve penceredeki adam bir şeyden tiksiniyormuş gibi yüzünü buruşturduktan sonra, kanatları hızla vurarak içeri çekildi.

(Sabahattin Ali, Ayda Bir, Kasım 1935)

Etiketler: Sabahattin Ali
Bu gönderiyi paylaş
  • Share on Facebook
  • Share on Twitter
  • Share on Tumblr
  • Mail üzerinden paylaş
Beğenebilecekleriniz:
Sabahattin Ali – Fikir Arkadaşı
Sabahattin Ali – Bir Mesleğin Başlangıcı
Sabahattin Ali – Ruhumun Dalgaları
Sabahattin Ali – Kırlangıçlar
Sabahattin Ali – Hanende Melek
Sabahattin Ali – İstek
Sabahattin Ali – Sulfata
Sabahattin Ali – İki Kadın

Site içerisinde ara

@ufukluker'i takip et

RSS Son okuduklarım

  • Küskün Kahvenin Türküsü
  • Basit Bir Olay
  • Dördüncü Protokol
  • Kırmızı Han (La Comédie Humaine #82)
  • Şeytan
  • The Death of Ivan Ilyich

Site istatistikleri

  • 2
  • 175
  • 157
  • 7.741.489
  • 3.070.864

Etiketler

Sait Faik Abasıyanık Talip Apaydın Yılmaz Güney Süleyman Nesip Nihat Behram Kemal Özer A. Hicri İzgören Halim Şefik Güzelson Kostas Kleanthis Gülten Akın Adnan Yücel Ülkü Tamer Jesus Lopez Pacheco Cengiz Bektaş Behçet Kemal Çağlar Sinan Kukul Ahmed Arif Türkan İldeniz Federico Garcia Lorca Suat Derviş Yaşar Kemal İsmail Uyaroğlu Sennur Sezer Özdemir İnce Ümit Yaşar Oğuzcan Yaşar Miraç Sandor Petöfi Behçet Aysan Nikola Vaptsarov Hasan Hüseyin Korkmazgil Abdülkadir Bulut Suat Taşer Pablo Neruda Fazıl Hüsnü Dağlarca Memet Fuat A. Kadir Kerim Korcan Ahmet Ada Faruk Nafiz Çamlıbel Enver Gökçe Altay Öktem Philippe Soupault Neşe Yaşın Bekir Yıldız Edip Cansever Nicolae Dragos Vedat Türkali Müştak Erenus Sabahattin Kudret Aksal Orhan Veli Kanık Nazım Hikmet Orhan Murat Arıburnu Haydar Ergülen Günter Kunert Cahit Külebi Turgut Uyar Behçet Necatigil Vyaçeslav Ivanov Salah Birsel Liana Daskalova Kemal Burkay Ercüment Behzat Lav Vladimir Mayakovsky Metin Altıok Ozan Telli Oktay Taftalı Şükran Kurdakul Ahmet Erhan Ataol Behramoğlu Özdemir Asaf Louise Gareau Des Bois Goethe Füruğ Ferruhzad Yi Men Ahmet Telli Oruç Aruoba Barış Pirhasan Konstantin Simanov Kenneth Rexroth Tove Ditlevsen Fethi Giray Sabahattin Ali Yannis Ritsos Feyzi Halıcı Bedri Rahmi Eyüboğlu Mehmet Başaran Fakir Baykurt Dido Sotiriou Şükrü Erbaş Bilgin Adalı Can Yücel Süleyman Çobanoğlu Mehmed Kemal Bejan Matur Arif Damar Adnan Özer Yorgo Seferis Akgün Akova Ingeborg Bachmann Blas De Otero Afşar Timuçin Cahit Sıtkı Tarancı İsmet Özel Vasko Popa İlhami Bekir Tez Erdal Alova Hasan Basri Alp Lale Müldür Arkadaş Z. Özger Kemalettin Kamu Refik Durbaş Eugene Guillevic Celal Sılay Metin Demirtaş Attila İlhan Oğuz Atay Aziz Nesin Sabri Altınel Sandor Forbath Oktay Rifat Tevfik El Zeyyad Gabriel Celaya Miguel Hernandez Nahit Ulvi Akgün Vecihi Timuroğlu Erdal Öz Louis Macneice Birhan Keskin Turgay Fişekçi Hasan Biber Cevdet Kudret Cahit Zarifoğlu Cevat Şakir Kabaağaçlı Paul Eluard Melih Cevdet Anday Murathan Mungan Cemal Süreya Özge Dirik Metin Eloğlu Berin Taşan Konstantinos Kavafis Rıfat Ilgaz Özkan Mert Ahmet Muhip Dranas E. E. Cummings İbrahim Karaca Necati Cumalı Ahmet Necdet Hilmi Yavuz Orhan Kemal Seyhan Erözçelik Sezai Karakoç Jose Marti Zafer Ekin Karabay Abdülkadir Budak Gülseli İnal Adalet Ağaoğlu Ömer Bedrettin Uşaklı Cahit Irgat Resul Rıza İlhan Berk Suat Vardal Conrad Aiken Peter Abrahams Hasan İzzettin Dinamo Fang Vei Teh Ziya Osman Saba Ahmet Oktay Asaf Halet Çelebi Enis Batur Kahraman Altun Kutsiye Bozoklar Asım Bezirci Sun Yu-T'ang Heinz Kahlau Mehmet Yaşin Ece Ayhan Bertolt Brecht Yılmaz Odabaşı Yaşar Nabi Nayır
by Ufuk Lüker
  • 500px
  • LinkedIn
  • Youtube
Sabahattin Ali – DuvarSabahattin Ali – Arabalar Bes Kuruşa
Sayfanın başına dön