• Kişisel
  • Kitaplık
Ufuk Lüker
  • Ana Sayfa
  • Şiir
  • Öykü
  • Müzik
  • Sinema
  • Yazın
  • Görsel
  • Ara
  • Menu Menu
Öykü

Sabahattin Ali – Arabalar Bes Kuruşa

Akşam, caddelerin kalabalık zamanında, köşe başına bir kadınla bir çocuk gelirdi. Siyah bir çarşafa bürünen kadın elleriyle çarşafını yüzüne kapatır, yalnız iki siyah göz, sokağın yarı aydınlığında, parıltısız, önüne bakardı. Çocuk yanında ayakta dururken o çömelir, küçük bir çuvaldan birtakım oyuncaklar çıkarırdı: Bunlar bir değneğin ucuna takılmış bir çift tahta tekerlekti. Tekerleklerin üzerinde, iki yuvarlak tahtanın arasına çivilenmiş dört çubuktan ibaret kameriye gibi bir şey duruyor ve tekerlekler yerde yürütülünce bu kameriye fırıl fırıl dönüyordu.

Oyuncaklar kadının önünde dizilince çocuk bir tanesini eline alıyor, kaldırımda ileri geri götürerek incecik sesiyle bağırmaya başlıyordu:

-Arabalar beş kuruşa… Beş kuruşa… Arabalar beş kuruşa!..-

Ve sokaklar tenhalaşıncaya kadar, belki üç dört saat, burada duruyorlardı.

Çocuk sekiz yaşında vardı, fakat ilk görüşte altı yaşından fazla denilemezdi. Zayıf ve minimini idi. Sonra, hiç durmadan bağıran sesi küçük bir kızın sesi gibi ince ve titrekti. -Beş kuruşa!- derken -ş-lere basıyor ve dudaklarının arasından onları ezerek çıkarıyordu.

Kendisi de annesi gibi hep önüne bakar ve başını kaldırmazdı.

Bulundukları köşenin biraz ötesinde parlak vitrinli bir tuhafiye mağazası vardı. Büyük kristallerin arkasında türlü göz alıcı renklerde boyunbağları, şık tokalı kemerler, yün kazaklar, eldivenler ve daha birçok, insanlara lazım olan ve olmayan şeyler, geçenlerin yüzüne gülüyordu. Ana oğul bunların önünden geçerken, geçtikten sonra köşelerine yerleşirken, başlarını hiç çevirmemeye gayret ederlerdi. Eğer sokağın çamurlu kaldırımlarına akseden ve orayı yer yer parlatan ışıklar da olmasa belki böyle bir mağazanın bulunduğunu bile fark etmeyeceklerdi.

Halbuki gelip geçenlerin çoğu, bilhassa çocuklar, bu parlak camekanların önünde durup, orada bir köşeye, ustaca bir karmakarışıklık içinde yığılmış oyuncaklara gözlerini dikiyorlar; sonra, mahzun bir tavırla yollarına koyulunca karşılarına çıkıveren tahta tekerlekli arabalara dudaklarını kıvırarak ve adeta hayallerinde vitrinden kalan güzel şekilleri bozuyormuş gibi canları sıkılarak bakıyorlardı. Fakat küçük satıcı onların bu isteksizliklerini fark etmez, önüne bakarak kısa aralıklarla bağırırdı:

-Beş kuruşa, arabalar beş kuruşa…-

Büyücek bir otomobil, mağazanın önünde durdu; içinden süslü ve şişmanca bir kadınla sekiz dokuz yaşlarında, beyaz bereli ve tozluklu, yumuşak lacivert paltolu bir çocuk indi. Beraberce mağazaya girdiler.

Biraz sonra çocuk iç vitrinleri seyrede ede dışarı çıktı, sokağa indi ve oyuncakların olduğu köşeye bakmaya başladı. Tam bu sırada küçük satıcının sesi işitildi.

-Arabalar beş kuruşa!..-

Başını çevirip baktı, sonra koşarak o tarafa gitti, siyah çarşaflı kadının yanındaki çocuğun elini tutarak:

-Aaa!- dedi, -Sen burada araba mı satıyorsun?-

Satıcı başını kaldırıp baktı. Hemen yüzü güldü, o da -Aaa- dedi ve ilave etti: -Annem yalnız gelemiyor, sonra bağıramıyor da… Onun için ben de geliyorum!..-

Beyaz tozluklu çocuk, yün eldivenli ellerini paltosunun cebine sokarak küçük bir kesekağıdı çıkardı, içinden bir badem ezmesi alıp ağzına attı, bir tane de arkadaşına verdi. Ağzını şişirerek sordu:

-Derslere ne zaman çalışıyorsun?-

-Mektepten çıkınca… İki saat filan çalışıyorum, dersleri yapıyorum. Ondan sonra buraya geliyoruz. Hem gece zaten çalışamam ki. Gaz masrafı çok oluyor.-

-Bizim öğretmeni gördün mi? Şimdi buradan geçti!..-

-O benim araba sattığımı biliyor!-

Ve ileride birkaç çocukla bir kadının geldiğini görünce sözünü keserek bağırdı:

-Arabalar beş kuruşa!..-

İkisi de el ele tutuşmuşlardı. Çarşaflı kadın hazin gözlerle bunları süzüyordu. Beyaz tozluklu çocuk hesap vazifesini yapıp yapmadığını sordu:

-Ben demin evde uğraştım, yapamadım, gece beybabama soracağım!- dedi. Öteki:

-Nesini soracaksın, çok kolay…- dedi ve anlattı.

Adamakıllı lakırdıya dalmışlardı. Hatta küçük satıcı artık -arabalar beş kuruşa- diye bağırmayı bile unutmuştu.

Öteki, arkadaşının kolunu sarstı ve: -Hişt!- dedi, -Benim yanımdaki çocuğun ağzı kokuyor, ben söyleyeceğim de senin yanında oturacağım… Hem daha iyi çalışırız!..-

-Benim yanımdaki kalkmaz ki; hem ben söyleyemem. Mahalle komşumuzdur… O da bizim gibi fıkaradır…-

Sözüne devam etmedi. -Onu kaldırdı da yerine zengin çocuğu oturttu derler…- diyecekti, vazgeçti.

Başka şeylerden bahsetmeye başladılar.

Fakat tam bu sırada beyaz bereli, yumuşak lacivert paltolu, beyaz tozluklu çocuğun annesi mağazadan çıktı, iki tarafına bakındı. Ellerinde paket vardı. Şoför koşarak onları aldı ve kendi yanına yerleştirdi. Kadın köşeye doğru bakınca çocuğunu gördü ve aldığı şeylerin keyfi ile gülümseyen yüzü birdenbire sertleşti. Hızlı adımlarla o tarafa yürüdü. Çocuk, annesinin böyle hiddetle kendisine doğru geldiğini görünce hemen susmuş, şaşkın, fakat gülümseyen bir bakışla gözlerini ona dikmişti. Bir an hepsi birden kımıldamadan durdular.

Küçük satıcının annesi başını kaldırmış, yuvarlanır gibi gelen bu kürk mantolu ve yılan derisi iskarpinli kadına bakıyordu.

Kadın yaklaşınca, hala şaşkın şaşkın gülümseyen oğlunu bileğinden yakaladı:

-Bu ne hal?- diye bağırdı. -Kimlerle konuşuyorsun?-

Ve öteki elindeki şemsiyeyi, elini hala unutarak arkadaşının avucunda bırakan küçük satıcının omuzuna vurdu. Sonra haykırdı:

-Pis, baksana, senin konuşabileceğin insan mı bu?-

Çocukların kolları birbirinden ayrılıp aşağı sallanıverdi. Siyah çarşaflı kadın duvarın dibine büzülmüştü ve küçük satıcının gözleri kolunun acısından yaşla dolmuştu.

Arkadaşının gözündeki yaşları gören çocuk, henüz birçok şeyleri öğrenmediği için, ruhundan fışkıran bir isyanla:

-Anneciğim-, dedi, -o benim mektep arkadaşım!-

Kadın, yüzü kıpkırmızı kesilerek, oğlunun sözünü kesti:

-Ben yarın mektebinize de telefon edeceğim. Seni kendi seviyende olmayanlarla temas ettirmeyi gösteririm!..-

Oğlunu kolundan çekti. Geride kalan küçük satıcı ile anasına, yerin dibine geçirmek ister gibi tahkir edici ve ezici bakışlar atarak yürümeye başladı. Oğlu hala dönüp geri bakıyor ve yaşlı gözlerini başka taraflara çeviren arkadaşını görünce kendinin de gözleri yaşarıyordu.

Küçük satıcı, o titrek ve ince sesiyle bağırıyordu:

-Beş kuruşa… Arabalar beş kuruşa!..-

(Sabahattin Ali, Ayda Bir, Şubat 1936)

Etiketler: Sabahattin Ali
Bu gönderiyi paylaş
  • Share on Facebook
  • Share on Twitter
  • Share on Tumblr
  • Mail üzerinden paylaş
Beğenebilecekleriniz:
Sabahattin Ali – İstek
Sabahattin Ali – Çocuklar Gibi
Sabahattin Ali – Bir Delikanlının Hikayesi
Sabahattin Ali – Sıcak Su
Sabahattin Ali – Uyku
Sabahattin Ali – Hasan Boğuldu

Site içerisinde ara

Son Eklenenler

  • Ahmed Arif – Basübadelmevt
  • Ahmed Arif – Tutuklu
  • Ahmed Arif – Yurdum Benim Şahdamarım
  • Cemal Süreya – Bir Şair: Ahmed Arif
  • Behçet Necatigil – Gece ve Yas

Site istatistikleri

  • 19
  • 262
  • 191
  • 7.959.457
  • 3.233.149

RSS [Kişisel] Son okuduklarım

  • Mutluluk
  • Güzel Dost
  • Kızıl Gökler Altında Kızıl Denizler (Centilmen Piç, #2)
  • Jules Amcam (Seçme Öyküler)
  • Zübüklüğün Sonu Yok
  • Alice Harikalar Diyarında
@ufukluker'i takip et

Etiketler

İsmail Uyaroğlu Neşe Yaşın Kemal Özer Kahraman Altun Ingeborg Bachmann Ahmet Ada Yorgo Seferis Can Yücel Sabahattin Ali Barış Pirhasan Yaşar Kemal Erdal Alova Vecihi Timuroğlu Hasan Basri Alp Sinan Kukul Sezai Karakoç Mehmet Başaran Bejan Matur Füruğ Ferruhzad Attila İlhan Konstantin Simanov Federico Garcia Lorca Peter Abrahams Oktay Taftalı Ahmet Oktay Cemal Süreya Günter Kunert Ahmet Muhip Dranas Orhan Kemal Aziz Nesin Süleyman Çobanoğlu Erdal Öz Jose Marti Sennur Sezer İsmet Özel Nazım Hikmet Turgut Uyar Arkadaş Z. Özger Lale Müldür Müştak Erenus Heinz Kahlau Nahit Ulvi Akgün Murathan Mungan Fakir Baykurt Yi Men Özge Dirik Mehmed Kemal Mehmet Yaşin Vyaçeslav Ivanov Salah Birsel Metin Eloğlu Sait Faik Abasıyanık Asaf Halet Çelebi Fazıl Hüsnü Dağlarca Vedat Türkali Ece Ayhan Hasan İzzettin Dinamo Veysel Öngören Kostas Kleanthis Haydar Ergülen Nicolae Dragos Fethi Giray Louise Gareau Des Bois Kemal Burkay Tove Ditlevsen Seyhan Erözçelik Ahmet Erhan Şükran Kurdakul Sandor Petöfi İbrahim Karaca Ziya Osman Saba Dido Sotiriou Ahmet Necdet Halim Şefik Güzelson Edip Cansever İlhan Berk Ercüment Behzat Lav Ahmet Telli Abdülkadir Budak Celal Sılay Guy de Maupassant Ahmed Arif Cahit Irgat Ülkü Tamer Türkan İldeniz Özkan Mert Ataol Behramoğlu Süleyman Nesip Nikola Vaptsarov E. E. Cummings Yılmaz Güney Ümit Yaşar Oğuzcan Akgün Akova Oruç Aruoba Metin Demirtaş Metin Altıok Sandor Forbath Feyzi Halıcı Nihat Behram Suat Vardal Jesus Lopez Pacheco Oktay Rifat Blas De Otero Resul Rıza A. Hicri İzgören Behçet Aysan Kutsiye Bozoklar Cahit Zarifoğlu Adnan Özer Melih Cevdet Anday Bilgin Adalı Hasan Hüseyin Korkmazgil Altay Öktem Behçet Kemal Çağlar Kerim Korcan Gülten Akın Gabriel Celaya Yannis Ritsos Pablo Neruda Orhan Veli Kanık Philippe Soupault Hilmi Yavuz Kenneth Rexroth Cahit Sıtkı Tarancı Refik Durbaş İlhami Bekir Tez Orhan Murat Arıburnu Talip Apaydın Yaşar Nabi Nayır Miguel Hernandez Enver Gökçe Goethe Memet Fuat Adnan Binyazar Cevdet Kudret Zafer Ekin Karabay Behçet Necatigil Bertolt Brecht Sabri Altınel Şükrü Erbaş Cengiz Bektaş Eugene Guillevic A. Kadir Paul Eluard Afşar Timuçin Turgay Fişekçi Vladimir Mayakovsky Rıfat Ilgaz Özdemir Asaf Louis Macneice Suat Derviş Kemalettin Kamu Bedri Rahmi Eyüboğlu Adnan Yücel Adalet Ağaoğlu Hasan Biber Sun Yu-T'ang Yılmaz Odabaşı Ömer Bedrettin Uşaklı Berin Taşan Faruk Nafiz Çamlıbel Necati Cumalı Özdemir İnce Birhan Keskin Arif Damar Cahit Külebi Abdülkadir Bulut Yaşar Miraç Asım Bezirci Cevat Şakir Kabaağaçlı Tevfik El Zeyyad Suat Taşer Ozan Telli Vasko Popa Fang Vei Teh Sabahattin Kudret Aksal Gülseli İnal Enis Batur Konstantinos Kavafis Oğuz Atay Bekir Yıldız Conrad Aiken Liana Daskalova
by Ufuk Lüker
  • 500px
  • LinkedIn
  • Youtube
Sabahattin Ali – ApartmanSabahattin Ali – Fikir Arkadaşı
Sayfanın başına dön