• Kişisel
  • Kitaplık
Ufuk Lüker
  • Ana Sayfa
  • Şiir
  • Öykü
  • Müzik
  • Sinema
  • Yazın
  • Görsel
  • Ara
  • Menu Menu
Öykü

Sabahattin Ali – Gramofon Avrat

Azime bu kızı eline geçireli bir sene bile yoktu. Fakat adı şimdiden bütün Konya hovardalarının arasında yayılmış, bunun sayesinde Azime’nin çıkınına yeşil yeşil bangonotlar dolmaya başlamıştı.

Yaşı daha yirmi sularında idi. On beş senelik oturak avratlarından güzel oyun oynuyor, bütün türküleri, en zorlarını bile, gözünü kırpmadan söylüyordu. Bir yanık sesi vardı ki… Bu ses için ismi Gramofon Avrat olmuştu. Asıl adı pek malum değildi. Nereden geldiğini de bilenler azdı. Dilinin epeyce düzgün olduğuna bakılırsa herhalde şehirde bir efendi yanında evlatlık kalmış olacaktı. İki sene evvel ilk defa olarak Dereköylü bir delikanlının yanında Meram’da bir oturağa gelmiş, ondan sonra bir iki ay bu çocukla dolaşmıştı. Dereköylü bir gece kavga arasında vurulup ölünce bütün öteki kimsesiz ve efesiz oturak kadınları gibi Azime’nin eline düştü. Azime ne tükenmez hazine yakaladığını bilmez değildi. Kızı evvela terzi Mürüvvet’e götürüp hanımlar gibi giydirdi, ayağına tokalı pabuçlar aldı, bir hafta, on gün istirahat ettirdi. Ondan sonra bir geceliğine oturağa göndermek için otuz, kırk, yerine göre yüz lira alarak ve sürüyüp götürmesinler diye yanına kendi adamlarından bir silahlıyı -efesidir, yalnız göndermez- diye katarak kızı çalıştırmaya başladı.
Anasının beşibiryerdelerini, babasından kalan iki dönüm tarlayı, Araplar Mahallesi’ndeki eski evi satan her delikanlı paralarını kuşağına basıp Azime’ye geliyor ve bir gececik oynatmak için Gramofon Avrat’ı istiyordu.

Öteki avratlar hep yaşlı kadınlardı. Oyundan anlayan hovardaların beğenebileceği bir oyun, ancak on beş yirmi senede öğrenilebiliyor ve bu müddet içinde yüzler, kalın düzgün tabakaları altında saklanacak kadar çöküyordu. Az ışıklı çıraların veya sönük lambaların ziyasında oynayan bu kadınların yüzlerinden çok ayaklarına ve türlü türlü ahenklerle kıvrılan vücutlarına bakıldığı için yüzlerinin ve yaşlarının pek ehemmiyeti yoktu.

Fakat bu Gramofon Avrat… Daha bu yaşta, yıllanmış kadınlardan güzel ve ustaca oynayan, en kıvrak şarkıları konuşuverir gibi kolayca söyleyen, rakı verirken adamın gözlerinin içine bakıp gülen bu yaman kadın öbürlerine benzemiyordu. Bu kız için millet birbirini kırıyordu. Azime kızı oynatacak olanların akıllı uslu olmalarına ne kadar dikkat ederse etsin, her oturakta muhakkak kavga çıkıyor, silah atılıyor, adam vuruluyordu. Fakat şeytan kız, bunların hepsinden yakayı kurtarmasını biliyordu. Tam kavga alevlenip kendi yüzünden dövüşenler kendisini unutunca usulcacık sıvışıyor, onu getiren ve asla kavgaya karışmayan adamla beraber, kapının önünde bekleyen arabaya atlayıp bağlar arasından dolaşarak -Azime yengesine- geliyordu.

Gramofon Avrat’ın acayip bir huyu vardı: Bir gördüğünü bir daha hiç hatırlamıyordu. Uğruna evini barkını harcayanları bile ikinci görüşünde tanımamazlıktan geliyor, daha doğrusu sahiden tanımıyordu. Çünkü karşısındaki kendisini ona hatırlatmak için: -Nasıl bilmezsin canım, Silleli’nin bağına gittik ya… Orada Küçük Ali beni bıçakladı da dört ay hastanede yattım ya!..- dedikçe öyle masum bir tavırla: -Bilemedim hay efendiciğim, bilemedim işte!- derdi ki, yalan yaptığını söylemek insafsızlık olurdu.

Kendisini alıp götüren ve oynatanların, hatta bir iki gece yanlarında alıkoyanların ne zengin ne de -aslan gibi delikanlı- olmaları, bunların Gramofon Avrat’ın kafasında yer bırakmalarına yetmiyordu. Yalnız bir kişiyi ve uzun zaman unutmadı:

Azime’nin eski dostlarından Rumelili bir Hüseyin Ağa vardı. Konya’dan istasyondan çıkınca insanın karşısına dizilen bir sürü çift atlı paytonların belki dörtte biri bu adamındı. Azime’ye araba lazım oldu mu, buna haber salar, Hüseyin Ağa da işin sonunda bazan vukuat da çıkabileceği için en genç ve kuvvetli arabacısı Murat’ı yollardı.

Bu delikanlı, hiç konuşmadan, hiç arkasına bakmadan kendisine söylenen yere atları sürer, hangi bağa gidilirse, kapısının önünde bekler, çağırılsa bile içeri girmez ve sabaha karşı oturak bitince yahut bir vukuat çıkıp silah sesleri ve bağırışlar arasında Gramofon Avrat bağdan dışarı fırlayınca hemen atların torbalarını alır, dörtnala şehre dönerdi.

Ne kadın ona, ne o kadına bir laf söylemiş değildiler. Aylardan beri onun doru atları ve hafif arabası kadını birçok yerlere götürdüğü, birçok yerlerden, bazan arkalarından atılan kurşunlara rağmen, selametle evine getirdiği halde, belki bir kere adamakıllı birbirlerinin yüzüne bakmamışlardı.

Fakat bir gece Murat hastalanıp yerine başka arabacı gelince Gramofon Avrat bindiği arabadan atladı ve gitmem diye dayattı; ne yalvarmak, ne bağırmak fayda vermedi. Azime pohpohlamak için birkaç gün sonra bunu oğlana söyleyince o, aldırış etmezmiş gibi, omuzlarını silkti.

Bir gün Meram’ın ta öbür başında bir oturağa gittiler. İçerde sazlar çalınıp şarkılar titreşen dut yapraklarında dolaşırken, dönen ve oynayan kadınların kaşık sesleri taşlı bir yolda dörtnala koşan at nalları gibi geceye yayılırken, her zamanki şey oldu: Bağırmalar, sövüşmeler başladı. Birkaç silah sesi duyuldu. Murat başını çevirerek bağın tenha kapısına baktı, neredeyse bu kapıdan çıkıp arabaya atlayacak olan kadını ve -efesini- gözledi. Fakat bunun yerine içerden keskin bir kadın sesi çınladı:

-Amanın Murat yetiş, beni vurdular!-

Oğlan yerinden sıçrayarak bahçe kapısını omuzladı. İçerde hala boğuşanlar vardı. Birkaç kişi kadını kucaklayıp bağ evine sokmaya çalışıyorlardı. Kadın Murat’ı görünce ellerini ona doğru uzattı ve ilk defa olarak ona, hem de çok şeyler söyleyen gözlerle, baktı. Murat yavaşça ceketinin cebinden iri nagantını çıkararak oradakilere doğru sıktı; onlar, nereden geldiğini anlamadıkları bu ateşten şaşırdıkları sırada çabucak kadını yakalayıp dışarı fırladı ve arabaya atlayarak şehrin aksi tarafına, dağlara doğru sürdü.

Fakat buraları iyi tanımadığı ve sığınacak kimsesi olmadığı için birkaç gün sonra candarmaların eline düştü, kendisini hapishaneye, kadını hastaneye kaldırdılar. Gramofon Avrat hastaneden çıkınca ilk işi Murat’ı sormak oldu. Tabanca attığı zaman yaralananların biri öldüğü için, delikanlı, esbabı muhaffefesi (hafifletici sebeplerden dolayı ceza indirimi) filan çıktıktan sonra, tam on iki buçuk sene yemişti.

Bu günden sonra kadın ne bir oturağa gitti, ne eline kaşık alıp oynadı, ne de güzel ve yanık sesini duyan oldu. Evvela yaşlıca birinin yanına kapatma girdi. O kendisini kapı dışarı edince de umumhaneye düştü. Fakat her salı günü muhakkak hapishaneye gidip Murat’ı görür, ya birkaç kuruş para, yahut da yağ, bulgur, cıgara gibi bir şey bırakırdı. Aralarında bir iki kelime bile konuşmadıkları halde kendi uğruna hiç düşünmeden adam vuran bu çocuğu, vücudunu satıp kazandığı paralarla besliyor, belki de artık yalnız bunun için çalışıyordu.

(Sabahattin Ali, Resimli Herşey, 05.12.1935)

Etiketler: Sabahattin Ali
Bu gönderiyi paylaş
  • Share on Facebook
  • Share on Twitter
  • Share on Tumblr
  • Mail üzerinden paylaş
Beğenebilecekleriniz:
Sabahattin Ali – Hakkımızı Yedirmeyiz
Sabahattin Ali – Ruhumun Dalgaları
Sabahattin Ali – Bir Siyah Fanila İçin
Sabahattin Ali – Çilli
Sabahattin Ali – Hapishane Şarkısı I
Sabahattin Ali – Ayırdılar

Site içerisinde ara

Son Eklenenler

  • Deniz Durukan – Refik Durbaş İle
  • Ahmed Arif – Basübadelmevt
  • Ahmed Arif – Tutuklu
  • Ahmed Arif – Yurdum Benim Şahdamarım
  • Cemal Süreya – Bir Şair: Ahmed Arif

Site istatistikleri

  • 2
  • 157
  • 132
  • 8.972.063
  • 3.936.823

RSS [Kişisel] Son okuduklarım

  • Dünya Bu Kadar
  • Sapiens: a Graphic History, Volume 1 - The Birth of Humankind
  • Kara Yarısı
  • Atta
  • Gaip
  • Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde...
@ufukluker'i takip et

Etiketler

Ataol Behramoğlu Özge Dirik A. Kadir Özdemir Asaf Attila İlhan Cahit Irgat Oruç Aruoba Bertolt Brecht Cengiz Bektaş Oğuz Atay Heinz Kahlau Yaşar Kemal Louise Gareau Des Bois Halim Şefik Güzelson Dido Sotiriou Miguel Hernandez Ingeborg Bachmann Bejan Matur Suat Taşer Arif Damar Erdal Öz Lale Müldür Vecihi Timuroğlu Pablo Neruda Ahmet Ada Adalet Ağaoğlu Nikola Vaptsarov Cevdet Kudret Feyzi Halıcı Cevat Şakir Kabaağaçlı Yılmaz Güney A. Hicri İzgören Philippe Soupault Behçet Kemal Çağlar Ece Ayhan Oktay Taftalı Sennur Sezer Fang Vei Teh Enver Gökçe Ahmet Telli Berin Taşan Suat Derviş Edip Cansever Barış Pirhasan Sandor Forbath Hasan Hüseyin Korkmazgil Kemalettin Kamu Gabriel Celaya E. E. Cummings Ziya Osman Saba Sun Yu-T'ang Ahmed Arif Adnan Yücel Afşar Timuçin Asım Bezirci Celal Sılay Adnan Binyazar Sabri Altınel Sabahattin Ali Erdal Alova Nicolae Dragos Ümit Yaşar Oğuzcan Özkan Mert Yaşar Nabi Nayır Arkadaş Z. Özger Abdülkadir Bulut Asaf Halet Çelebi Vyaçeslav Ivanov Paul Eluard Hilmi Yavuz Hasan İzzettin Dinamo Kostas Kleanthis Sinan Kukul Cahit Sıtkı Tarancı Jesus Lopez Pacheco Hasan Basri Alp Orhan Veli Kanık Mehmet Yaşin Bilgin Adalı Melih Cevdet Anday Goethe Nihat Behram Ahmet Muhip Dranas Necati Cumalı Kemal Özer Akgün Akova Blas De Otero Talip Apaydın Abdülkadir Budak Guy de Maupassant Yannis Ritsos Ozan Telli Nazım Hikmet Türkan İldeniz Cahit Zarifoğlu Metin Eloğlu Bekir Yıldız Can Yücel Ülkü Tamer Suat Vardal Gülten Akın Fazıl Hüsnü Dağlarca Seyhan Erözçelik Resul Rıza Yorgo Seferis Hasan Biber İsmail Uyaroğlu Enis Batur Oktay Rifat Salah Birsel Tevfik El Zeyyad Gülseli İnal Vedat Türkali İlhami Bekir Tez Bedri Rahmi Eyüboğlu Özdemir İnce Metin Altıok Sait Faik Abasıyanık Ahmet Erhan Tove Ditlevsen Kemal Burkay Füruğ Ferruhzad Vladimir Mayakovsky Mehmet Başaran Konstantin Simanov Turgay Fişekçi Peter Abrahams Orhan Kemal Süleyman Nesip Sabahattin Kudret Aksal Yaşar Miraç Altay Öktem İlhan Berk Refik Durbaş Jose Marti Nahit Ulvi Akgün Konstantinos Kavafis Liana Daskalova Yi Men Haydar Ergülen Şükrü Erbaş Birhan Keskin Şükran Kurdakul Behçet Necatigil Günter Kunert Zafer Ekin Karabay Sandor Petöfi Federico Garcia Lorca Müştak Erenus Kahraman Altun Eugene Guillevic Adnan Özer Ahmet Necdet İbrahim Karaca Orhan Murat Arıburnu Memet Fuat Kenneth Rexroth Rıfat Ilgaz Aziz Nesin Neşe Yaşın Conrad Aiken Kutsiye Bozoklar Behçet Aysan Murathan Mungan Faruk Nafiz Çamlıbel Cahit Külebi Vasko Popa Cemal Süreya Turgut Uyar Yılmaz Odabaşı Metin Demirtaş İsmet Özel Louis Macneice Fethi Giray Sezai Karakoç Veysel Öngören Ömer Bedrettin Uşaklı Ercüment Behzat Lav Süleyman Çobanoğlu Mehmed Kemal Fakir Baykurt Ahmet Oktay Kerim Korcan
by Ufuk Lüker
  • 500px
  • LinkedIn
  • Youtube
Sabahattin Ali – ÇirkinceSabahattin Ali – Kurtla Kuzu
Sayfanın başına dön