Asım Bezirci Üzerine
Kaç gündür elimde Asım Bezirci’nin kitapları; bir yandan okuyor, bir yandan da notlarımı alıyorum. Hayatına dair her bilgi beni peşinde sürüklerken, diğer yandan son günlerindeki o alevli otel görüntüsü gözümün önüne geliyor… Ellerimi kitap sayfalarına attığım her an bir yumuşaklık hissediyorum… Ellerime küller yapışıyor sanki. Bir yazarın külleri ve bir yazarın düşünceleri, düşleri…
Yangın deyince Sivas aklımıza gelir. Temmuz sıcağında yanan aydın ve sanatçılar… Bunlardan biri de Asım Bezirci’dir. ‘Edebiyatın karıncası’ olarak adlandırılan Bezirci, daha çok eleştirmen ve araştırmacı kimliğiyle tanındı. 1928 yılında Erzincan’da demiryolu işçisi bir babanın oğlu olarak dünyaya gelen Asım Bezirci, ilkokulu Erzincan’da bitirdi ama 1939 depreminden dolayı ortaokulu orada okuyamadı. Erzurum’da yatılı okula giderek öğrenimine orada devam etmek zorunda kaldı. Bezirci, edebiyat serüvenine lise yıllarında başladı. Her insanın ileride neye yöneleceğine ilişkin ilk ipuçları, genellikle lise yıllarında ortaya çıkmaya başlar.
Bezirci’de de, her şeye eleştirel bakan ve eleştiren, ne olursa olsun onu olduğu gibi kabul etmeyen muhalif ve araştırmacı yanı, lise yıllarında öne çıkmaya başladı. Bu da onu edebiyat alanına daha da yakınlaştırdı ve okuma sevgisini büyüttü. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne girmesinin nedeni de buydu zaten.
Üniversite yıllarında, ülkemizin içinde bulunduğu siyasal durum, doğal olarak Bezirci’yi de etkilemişti. Dünyada yaşanan devrimlerin etkisi hissediliyor, sosyalist düşünce tartışılıyordu. Ülkemizdeki devrimcilerin neler yapması gerektiği üzerine tartışmaların yoğun olduğu bir süreçti bu. Bezirci ise Türkiye Sosyalist Partisi düşüncelerini benimsedi ve Gerçek Dergisi’nde o süreçte yazıları çıkmaya başladı. Bu yazıları nedeniyle de birçok soruşturmaya maruz kaldı ve daha sonra tutuklandı. Altı ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldı.
Bezirciyi işsizlik tutsak almıştı bu kez de. Zar zor bir ilaç fabrikasında kendisine iş bulmuş ve orada çalışmaya başlamıştı. Yaşadığı ekonomik zorluklar, onun edebiyat tutkusunun önüne hiçbir zaman geçmedi. Her fırsatta yazdı, araştırdı ve okudu.
6-7 Eylül olayları nedeniyle hakkında bir soruşturma daha açıldı ve tekrar tutuklanıp beş ay daha hapishaneye atıldı.
1957 yıllarından sonra tamamen edebiyat alanına giren Bezirci, daha ciddi eleştiriler, denemeler yazmaya başladı. 1960’ta Dost Dergisi’nce ‘En beğenilen eleştirmen’; 1963’te Otağ Dergisi’nce ve 1968’de Yeni Dergi’ce ‘En beğenilen eleştirmen’ seçildi. Daha birçok yerde ödüller verildi Bezirci’ye.
Zamanla kendisi de edebiyat alanında üretimler vermeye başladı. Eleştirmen kimliği bu yıllarda ağır ağır kendini gösteriyordu. Bunun yanı sıra araştırmalarına da ağırlık veriyordu tabi ki. Bu yazıları çeşitli sol dergilerde yayımlandı.
Aydın biyografileri üzerinde çalıştı. Eski işyerinden ayrılıp edebiyata yoğunlaşan Bezirci, tekrar ekonomik sıkıntılar çekmeye başlayınca Unilever’de muhasebeci olarak çalışmaya başlayarak, iki işi birlikte yürüttü. Emekli oluncaya kadar da burada çalıştı.
1961’de eserleri çeşitli yayınevlerince yayımlanmaya başladı. Sadece eleştirmenliğiyle değil, üretkenliğiyle de kendisinden söz ettirdi ve eleştirmen-yazar olarak anılmaya başladı. Ülkemizdeki sol hareketler de bu süreçte ideolojik-politik netleşmelerini sağlamak için çaba sarfediyor; bu doğrultuda hem kendi içlerinde hem de birbirleriyle çok yoğun ve hararetli tartışmalar sürdürüyorlardı.
Bu süreçte güzel bir olanak doğuyor ve bunu iyi değerlendiriyor Bezirci. Sosyalist düşünce kendi yatağını ülkemizde yeni yeni yapıyor daha. Bezirci de bu süreçte Fikret Arel, Halis Acarı imzalarıyla, sonraları da kendi adıyla Yeni Ufuklar, Forum, Pazar postası, Yelken, Dost, Ataç (kendi çıkardığı), Yeni A, Gelecek, Dönem, Papirüs, May, Halkın Dostları, Soyut, Politika gibi gazete ve dergilerde yazılar yazıyor.
1979’da Türkiye Yazarlar Sendikası’na üye oldu ve aynı yıl yönetime seçildi. Bir yıl sonra da tüm dehşetiyle 12 Eylül geldi. Asım Bezirci, Türkiye Yazarlar Sendikası ve Barış Derneği davalarında yargılanmaya başladı. Aynı zamanda çevirilerinden dolayı da başı dertteydi, A. Kadir’le birlikte çevirdiği ‘Sosyalist Gözle Sanat ve Toplum’ ile ‘On Şair, On Şiir’ adlı kitapları toplatıldı. Ülkemizde yazarların ve aydınların kaderi hep çetin bir patikada geçer. Kendi aydın tavrını sürdürmek için o patikadan geçmek zorundasındır. Asım Bezirci de bu dar, dikenli yolda yürüyordu.
Pir Sultan’ı araştırırken, onun dara çekildiği ilde kendisini de ateşin beklediğini bilmiyordu belki ama ülkemizin nasıl ve kimler tarafında yönetildiğini iyi biliyordu. Kaderinin Pir Sultan’la Sıvas’ta böylesine çakışacağı Asım Bezirci’nin aklına gelmiş miydi hiç, bilmiyoruz. Bezirci, Pir Sultan’ın yaşamını, kişiliğini, sanatını tüm yönleriyle araştırıp, üzerine tüm şiirlerini de yerleştirerek güzel bir eser ortaya çıkarmıştı.
Asım Bezirci, çok emek verdiği bir etkinliğe katılmak üzere 1993 Temmuz’unda Sivas’a geldiğinde Pir Sultan’ı daha iyi nasıl anlatırım, düşüncesini taşıyordu. Ancak ölüm orada kol geziyordu, hem de kalleşçesine, sinsice…
2 Temmuz’un o kavurucu sıcağına otuz beş aydının, yazarın, sanatçının külleri karışacak, Madımak’ın ateşi bir ülkenin yüreğini yakacaktı. Asım Bezirci ve onun kadar değerli aydınlarını yitirecekti bir ülke. Geriye tarifi imkansız bir acı kalacaktı yüreklerde…
Toplumlara ve Sanata Bakışı
Bezirci, eski ve yeni Türk Edebiyatı’na ilişkin araştırmalarının yanında, son yıllarda gelişmeye başlayan eleştiri anlayışının da öncülerinden oldu. Çeviri, eleştiri, derleme, araştırma ve deneme türündeki yapıtlarının sayısı kırkı aşmıştır.
Toplumların gelişimi ve bir toplumun yerini diğer topluma bırakmak zorunda olduğu gerçeğini Bezirci, gericilik ve ilericilik olarak nitelendirir:
‘Bölümlü toplumların tarihi şunu gösteriyor. Yükselen sınıfların ideolojisi genellikli devrimcidir, gerçekçi ve maddecidir. Fakat bu sınıflar iktidara geçip de toplumu kendi çıkarlarına göre düzenledikten sonra zamanla tutucu olurlar.
Biliyoruz: Kapitalist toplum çağımızda sonuncu aşamasını yaşıyor. Bu aşamaya ’emperyalizm’ yahut ‘can çekişen kapitalizm’ adı verilmektedir. Nitekim burjuvazi artık yükselen sınıf olmaktan çıkmış, bu sıfatı geleceğe aday olan işçi sınıfı almıştır. Dolaysıyla, burjuvazinin ideolojisi de zamanla değişmiş, tutucu ve giderek gerici boyutlar kazanmıştır.'( Sosyalizme Doğru sayfa: 14)
Kapitalizmin artık miadını doldurduğunun üstünde duruyor Bezirci. Sosyalist sistemin er yada geç dünyada hakim olacağına sonuna kadar inanıyor. Sanat anlayışına da bu düşünce yön veriyor.
Birçok aydının-yazarın dile getirmekten kaçındığı doğruları Asım Bezirci çekinmeden dile getirdi. Bugüne kadar ülkemize emek veren ve sosyalist düşüncelerinden dolayı tutuklanıp, sürgün edilen, ya da katledilen aydınların yaşamını araştırdı, yazdı ve hak ettikleri yere koydu. Edebiyatın ve edebiyatçının bir ülkenin geleceğinde, kültürünü geliştirip yaygınlaşmasında büyük rol üstlenmesi gerektiğini bildiği için özelikle bu konu üstünde durdu:
‘Edebiyat, gerçekliği estetiğin gereklerine göre yansıtmakla kalmaz, onu yorumlayıp değerlendirir, ona ilişkin bilgi de verir bize. Bu yüzden, her seferinde sanatsal değerler ile kültürel (bilgisel, siyasal, ahlaksal, düşünsel, eğitsel vb.) değerler yan yana, iç içe bulunur. Bunlardan yalnızca sanatsal olanlar üzerinde durup öbürlerini görmezden gelmek nesnelliğe aykırı, tek-boyutlu bir tutumdur. Oysa edebiyat tek değil, çok ‚Äìanlamlı, çok-işlevli, çok-yönlü, çok-katlı bir sanat koludur.’
Yıllardır süren, ‘sanat sanat içindir’ tartışmalarına o gün verdiği net bir cevaptı bu. Yaşama sınıfsal bakan Bezirci, edebiyata da öyle bakmak gerektiğini vurgulamıştır her daim:
‘(…) sınıflı toplumlarda, değerler de sınıfsaldır. Çeşitli sınıflara bağlı insanların ortak duyguları, düşünceleri, inançları, özlemleri, amaçları, dilekleri genellikle bu değerlerde belirir. Edebiyat da onları dile getirir’.(16-17)
Birçok konu hakkında yaptığı eleştirilerle ülke insanının sanata bakış açısını zenginleştirmiştir Bezirci. Edebiyat değerlendirmesi de oldukça anlamlıdır. Sosyalist edebiyata inanıyordu ve olayları-gelişmeleri birbirinden ayrı değerlendirmiyordu.
Tam tersi birbirini etkileyen, yaşamın gerçeklerinden kopuk, her zaman aynı kalan, birbiriyle uzlaşan değil bütün güçlerin birbiriyle çelişme ve çatışma içinde olduğunu belirtiyor. Aynı zamanda doğayı ve toplumu, insanın duygu ve düşüncesini imgesel ve dolaylı bir dille anlatırken, bunların yalnızca gerçeklerle sınırlanıp duygudan yoksun bırakılmasını da eleştiriyordu.
Sosyalist edebiyatın nasıl olması gerektiğini şu sözlerle ifade ediyor: ‘Bir avuç sömürücünün, baskıcının yanında değil, sömürülen, ezilen emekçi halk yığınlarının yanında yer alır…
Halka yapılan her çeşit zulmü, ezayı, haksızlığı savunmaya, saptırmaya, saklamaya değil, onları kaynakları ve sonuçlarıyla ortaya koymaya çalışır…
Gerçekliği, tarafsız bir gözlemci gibi edilgen bir tutumla aktarmaya değil, toplumu ileriye götüren güçlerin ve onların öncüsü olan işçi sınıfının devrimci dünya görüşüyle algılayıp dönüştürerek yansıtmaya yönelir.
Başlıca amacı güzel biçimler yaratmak ya da egemen çevrelerin keyfini okşamak olan sorumsuz bir eğlence aracı değil, halkın yaşamını, kurtuluş çabasını belirten ve destekleyen sorumlu, gönüllü (ama güdümlü değil) bir eylem türüdür.’ (Sosyalizme Doğru/ Sayfa: 50-51)
Aynı zamanda edebiyatı hiçbir zaman insani değerlerden kopuk ele almamak gerektiğini vurgular. Geçmişle geleceğin iyi kaynaşması, eskiyle yeniyi bütünleştirdikçe, halkın kültürel birikimi edebiyata yansıtılmış olunur ve zengin bir edebiyat örneği ortaya çıkar… Asım Bezirci proleter kültüre katkıları oldukça fazla olan bir yazarımız. Kendini halk kültürüne adamış ve onu zenginleştirmek için çabalamış. Bu çabası ne yazık ki geç fark edilen bir yazarımız.
Kitapları:
Çok Kapılı Oda (1961), Edip Cansever (1961), Günlerin Götürdüğü-Getirdiği (1962), Bilimden Yana (1963), Abdülhak Hamit ve Tarık Yahut Endülüs Fethi (1966), Okudukça (1967), Orhan Veli Kanık (1967), Ahmet Haşim (1967), Nurullah Ataç (1968), Dünden Bugüne Türk Şiiri (1968), Metin Eloğlu (1971), On Şair On Şiir (1971), Seçme Romanlar (R. Taner’le birlikte, 1973), İkinci Yeni Olayı (1974), Sabahattin Ali (1974), Nazım Hikmet ve Seçme Şiirleri (1975), Bilimden Yana Sosyalizme Doğru (1976), Halk ve Sosyalizm İçin Kültür ve Edebiyat (1979; genişletilmiş yeni basımı 1992), 1950 Sonrasında Hikayecilerimiz (1980), Seçme Hikayeler (R. Taner’le birlikte, 1981), Abdülhak Hamit (1983), Orhan Kemal (1984), Pir Sultan (1986), Halkımızın Diliyle Barış (1986), Şairlerimizin Diliyle Barış (1987), İnceleme ve Şiirlerle Türk-Yunan Dostluk ve Barışı (1987), Rıfat Ilgaz (1988), Deyimlerimizin Sözlüğü (1990), Oktay Akbal (1991).
Yazar ayrıca Ahmet Haşim, Nazım Hikmet, Orhan Veli, İlhami Bekir, Tevfik Fikret ve Cahit Sıtkı Tarancı’nın Bütün Şiirleri dizilerini hazırladı.
(Semih Gündüz)