• Kişisel
  • Kitaplık
Ufuk Lüker
  • Ana Sayfa
  • Şiir
  • Öykü
  • Müzik
  • Sinema
  • Yazın
  • Görsel
  • Ara
  • Menu Menu
Şiir

Şükrü Erbaş – Ömür Hanımla Güz Konuşmaları

… Ve güz geldi Ömür Hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde.

Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı, yüzüm ömrümün atlası, düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür Hanım?

Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar?
Göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu? Bir güz düşünün ki Ömür Hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış. Böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir?

Yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir. Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de?
Yağmur yağıyor Ömür Hanım… Gökten değil, yüreğimin boşluğundan ömrümün ıssız toprağına… Ve ben sonsuz bir düzlükte bir küçücük bir silik nokta gibi eriyip gidiyorum. Seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar katından?
Dönelim… Dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır… Olsun dönelim biz yine de. Bilincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var. Evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dönelim. Ölçüsüz yaşamak bize göre değil Ömür Hanım. Büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. Küçücük avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın binlerce engeli yığıldı önümüze. Hangi birini yenebilirdik bunca olanaksızlık içinde. Umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi öğrendik böylece.

Yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür Hanım. Bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir göz bebeklerimden. Sahi nedir yaşamın anlamı? Geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır yükler aldığı zamanın derin denizlerine. Bakıyorum umut karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka ne ki?

Yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama değil mi yoksa?

Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise, bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, varolmaya, dar çevre yitikleri’nde önem kazanmaya…

Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir ben’e ulaştırırdı beni, kederli dalgınlığımdan her döndüğümde… Bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay yakınlıklarına insanların. Kim kimi ne kadar anlayabilir Ömür Hanım?

Susmak yalnızlığın ana dilidir, Ömür Hanım, şiiridir beni konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik kaldı yüreğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük… Yalnızım Ömür Hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım… Sularım toprağa sızıyor bak. Yüzümü geceler örtüyor. Binlerce taş saklanıyor içimde. Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?

Kendilerinden olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok konuşuyorlar ki… Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz? Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü yasaklamalı Ömür Hanım yasaklamalı… Kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki?

Olanağı olsa da insanların yürekleri konuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten olurdu. Aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. Yanılıyor muyum? Olsun. Yanıldığımı biliyorum ya…

Yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. Kurşun aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan. Belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. Sessizlik sesten hele de güncel ve kof her zaman iyidir, düş gücü, iç zenginliği verir insana. Dünyanın usul usul ağaran o puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. Anlık izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü, kalıcı ömürlüdür… Alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi, bizi değişmek çirkinleştirir de.
Kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir adım bile, bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz olur insanın küçücük ömrünün karşısında. İstemenin kuralı yoktur; istemek yaşamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz.

Biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir parçamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. En büyük hünerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak…

Kıyılarımız duygularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir, ufuklarımızsa sisler içinde… O kıyısız gökyüzü nasıl sığar küçücük gözlerimize, bir bardak suya, ağız dil vermez geceye? Ve nedir ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir içimize. Çözemeyiz de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek, bu ezbere yaşamla.

Dünya bir testidir, de, Ömür Hanım, ömür bir su…Sızar iğne ucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir yudum mutluluk için. Ve bir gün ölümün balkonundan… Dökülür toprağa el içi kadar bir su. Yerde birkaç damla nem bir avuç ıslaklık…Ölümü bilerek nasıl yaşar insan, geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün acıların anasıdır, de…

Sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. Değişik şeyler söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. Yıldım ömrümün kalıplarından. Beni duy ve anla.

Yağmur dindi Ömür Hanım. Gökyüzü masmavi gülümsedi yine. Doğa aynı oyunu oynuyor bizimle. Umudun ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi atlasından. Ne aldanış! Bulutların rengi mavi-beyaz mıdır, kurşuni-külrengi mi yoksa?

Gökyüzünü öpmek isterdim Ömür Hanım, gözlerimle değil dudaklarımla. Yoruldum bulutları kirpiklerimde taşımaktan. Delilik mi dedin? Kim bilir… Belki de yerde sürünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir aykırı olmak duygusu. Gökyüzü de olmak isteyebilirdim değil mi? Kim ne diyebilir ki?

Kimseler görmedi Ömür Hanım, bu dünyadan ben geçtim. İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim olmayan garip bir gülümsemeyle yüzümde, incelik adına ben geçtim… Yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde, ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. Beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile… Yükümü yanlış bedestanlarla çözdüm.

Ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. Saatlerce dayak yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. Ürperiyorum. Bir at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın sokaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. İçimde bir çocuk, yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş umut ölülerini çiğneyerek. Sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş, yanılmış bir çocukluk olmasın Ömür Hanım?

Etiketler: Şükrü Erbaş
Bu gönderiyi paylaş
  • Share on Facebook
  • Share on Twitter
  • Share on Tumblr
  • Mail üzerinden paylaş
Beğenebilecekleriniz:
Şükrü Erbaş – Denizin Ayrıcalığı
Şükrü Erbaş – İnsan Sevmezse Ölür
Şükrü Erbaş – Yolculuktan
Şükrü Erbaş – Çembercik
Şükrü Erbaş – Sıfır
Şükrü Erbaş – Ondandır

Site içerisinde ara

Son Eklenenler

  • Deniz Durukan – Refik Durbaş İle
  • Ahmed Arif – Basübadelmevt
  • Ahmed Arif – Tutuklu
  • Ahmed Arif – Yurdum Benim Şahdamarım
  • Cemal Süreya – Bir Şair: Ahmed Arif

Site istatistikleri

  • 0
  • 124
  • 92
  • 8.974.449
  • 3.938.534

RSS [Kişisel] Son okuduklarım

  • Dünya Bu Kadar
  • Sapiens: a Graphic History, Volume 1 - The Birth of Humankind
  • Kara Yarısı
  • Atta
  • Gaip
  • Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde...
@ufukluker'i takip et

Etiketler

Vecihi Timuroğlu Aziz Nesin Tove Ditlevsen Altay Öktem Kemal Burkay Kemal Özer Metin Altıok Arif Damar Pablo Neruda Kahraman Altun Nihat Behram Sabri Altınel Birhan Keskin Ahmet Erhan Asaf Halet Çelebi Orhan Veli Kanık Fang Vei Teh Tevfik El Zeyyad Ingeborg Bachmann Ahmet Ada Necati Cumalı Bilgin Adalı Kemalettin Kamu Erdal Alova Eugene Guillevic Ülkü Tamer A. Kadir Jesus Lopez Pacheco Berin Taşan Salah Birsel Gülseli İnal Enis Batur Cahit Külebi Can Yücel Turgay Fişekçi Sabahattin Kudret Aksal Mehmet Yaşin Behçet Aysan E. E. Cummings Cahit Sıtkı Tarancı Suat Taşer Guy de Maupassant Hilmi Yavuz Cevdet Kudret Metin Eloğlu İlhami Bekir Tez Goethe Cahit Zarifoğlu Abdülkadir Budak Türkan İldeniz Günter Kunert Adnan Özer Yılmaz Güney Kostas Kleanthis Ozan Telli Seyhan Erözçelik Cengiz Bektaş Suat Derviş Fethi Giray Memet Fuat Nikola Vaptsarov Sinan Kukul Yaşar Kemal İsmet Özel Yannis Ritsos Hasan Basri Alp Ahmet Oktay Suat Vardal Yi Men Kutsiye Bozoklar İsmail Uyaroğlu Adnan Yücel Mehmed Kemal Lale Müldür Faruk Nafiz Çamlıbel Ercüment Behzat Lav A. Hicri İzgören Enver Gökçe Turgut Uyar Hasan Biber Oruç Aruoba Melih Cevdet Anday Hasan İzzettin Dinamo Mehmet Başaran Dido Sotiriou Özkan Mert Neşe Yaşın Celal Sılay Sabahattin Ali Adalet Ağaoğlu Nahit Ulvi Akgün Özdemir İnce Bejan Matur Rıfat Ilgaz Abdülkadir Bulut Cahit Irgat Peter Abrahams Orhan Murat Arıburnu Şükran Kurdakul Oğuz Atay Kenneth Rexroth Yaşar Miraç Federico Garcia Lorca Sait Faik Abasıyanık Asım Bezirci Talip Apaydın Resul Rıza Fazıl Hüsnü Dağlarca Conrad Aiken Oktay Taftalı Ahmet Necdet Philippe Soupault Ahmet Muhip Dranas Yorgo Seferis Özge Dirik Louise Gareau Des Bois Gabriel Celaya İbrahim Karaca Heinz Kahlau Liana Daskalova Veysel Öngören Ziya Osman Saba Paul Eluard Ahmed Arif Konstantin Simanov Bekir Yıldız Vladimir Mayakovsky Müştak Erenus Hasan Hüseyin Korkmazgil Orhan Kemal Akgün Akova Vasko Popa Blas De Otero Metin Demirtaş Edip Cansever Vedat Türkali Behçet Necatigil Vyaçeslav Ivanov Jose Marti Ece Ayhan Feyzi Halıcı Halim Şefik Güzelson Sandor Forbath Oktay Rifat Murathan Mungan Behçet Kemal Çağlar Fakir Baykurt Zafer Ekin Karabay Ümit Yaşar Oğuzcan Barış Pirhasan Cemal Süreya Adnan Binyazar Şükrü Erbaş Sandor Petöfi Cevat Şakir Kabaağaçlı Bertolt Brecht Nazım Hikmet Arkadaş Z. Özger Refik Durbaş Yılmaz Odabaşı Süleyman Çobanoğlu Attila İlhan Yaşar Nabi Nayır Sennur Sezer Ömer Bedrettin Uşaklı Miguel Hernandez Haydar Ergülen Nicolae Dragos Konstantinos Kavafis Ataol Behramoğlu Kerim Korcan Ahmet Telli Gülten Akın Özdemir Asaf Erdal Öz Süleyman Nesip Louis Macneice İlhan Berk Afşar Timuçin Sun Yu-T'ang Bedri Rahmi Eyüboğlu Füruğ Ferruhzad Sezai Karakoç
by Ufuk Lüker
  • 500px
  • LinkedIn
  • Youtube
Üzgünüz, Size UlaşamadıkAttila İlhan – Gece Buluşması
Sayfanın başına dön