Death Proof (Ölüm Geçirmez)
Tarantino, ‘Death Proof’da pür ihtiyaca dayalı ‘grindhouse’ filmlerindeki basit zevkleri hem gayet vampir bir erkek tavrıyla ortaya seriyor hem de tersyüz ediyor.
Tarantino’nun en etkileyici yanı, feyz aldığı filmlerdeki birçok eğlenceli ucuzluğu, inceliğin son raddesinde işlemeyi bilmesi. Kill Bill’de Uma Thurman’ın canlı canlı gömüldüğü mezardan, toprağı karate usulü ittire ittire çıktığı sahneyi hatırlayın. Böylesi bir saçmalığı ya da fanteziyi, gerçekten oradaki kanı ve teri hissettirecek gerçeklikte, o drama gücünde vermek, Tarantino’nun mahareti. Bir Q.T. filminde herhangi bir şeyin hafife alındığına asla rastlamayamazsınız. En dandik konu bile, kahramanlar arasında ateşli bir aşkın önüne çıkan marazi bir engel gibi uzun uzun tartışılır. Detaylar; ayrıca bir şeyin sadece ne olduğu değil, ‘nasıl’ olduğu, her daim önemlidir – ki bu da fazlasıyla ‘kadın’ bir yaklaşımdır. İşte Tarantino’yu filmlerinin tüm lay-lay-lom havasına rağmen günümüzün en ‘ciddi’ yönetmenlerinden biri yapan ve alenen taklit ettikleri ile onu taklit edenlerden ayıran fark da, büyük ölçüde bu. Tarantino böylece gençlik yıllarına damgasını vuran istismar filmlerinin fütursuz ve dolambaçsız/sabırsız eğlencesiyle dramatik ve estetik derinliği bir araya getirir. Post-modernizmin ‘re-değerlendirme’ furyasından alnının akıyla çıkan az sayıdaki isimden biri olması da, bundan.
Kadınların işkenceye uğradığı ya da cinselliklerinin davetkar şekilde göze sokulduğu, kanın oluk oluk aktığı, zencilerin inadına ‘beyaz sinema’yı abartılı biçimde taklit ettiği, Uzakdoğu’nun şiddeti sofistike bir hale getiren dövüş tarzlarına tapınılan ‘grindhouse’ filmlerine (kendi deyimiyle “70’lerde yayınlanan ne kadar gülünç janr varsa” hepsine) selam durduğu ‘Grindhouse’un kendine ait bölümünde, yani ‘Death Proof’ta Tarantino bir kez daha bu tür filmlere olan tutkusuyla olan biteni kendince yorumlayan müthiş zekasını ve kadınlara olan sevgisini biraraya getiriyor. Tarantino pür ihtiyaca (“ka-dın ve şiddettt lütfen!”) dayalı grindhouse filmlerindeki basit ve dolambaçsız zevkleri, bu yeni filminde hem layıkıyla ve gayet vampir bir erkek tavrıyla ortaya seriyor hem de onları tersyüz ediyor. Şöyle ki: ‘Death Proof’ta ilk sahneden itibaren bolca kadın kalçası ve benzeri manzaralara, hatta can sıkıntısından gerçekleştirilmiş bir ‘kucak dansı’na rastlıyoruz, ama nihayetinde, bu hakiki bir kadın filmi. Tıpkı önce birtakım kadınların eziyete ve katliama uğramasına seyirci olduktan sonra bir sonraki bölümde kadınların (belki de erkekleri fiziksel olarak alt etmenin fantezisini taşıyan!) acımasız intikamını seyrettiğimiz gibi. Bilirsiniz, sinemada kuraldır, bir filmde bir silah görünüp duruyorsa, mutlaka bir sahnede o silah patlayacaktır. Burada da ilk sahneden itibaren kadın bir karakterin uuupuzun bacakları kadrajı kaplayıp duruyor ve yaratılan arzu karşılığını buluyor: O bacak kopacak! Ya da birkaç kadın bir arabaya doluşup, yanlarında tek bir erkek olmamasına rağmen kadınlıklarının da zirvesinde bir şekilde müzik dinleyerek hızla yol almaktaysalar (yani ‘şımardıysalar’), biliyoruz ki ‘ceza’sı gelecek, ve geliyor da.
‘Death Proof’ta, kadınların tıpkı o eski grindhouse filmlerindeki gibi yer yer istismar edildiğini görüyorsak bile, olmadık araçlarla yok yere hava satan adamın cinsel sorunlar, daha da açık olmak gerekirse ‘küçük bir pipi’ sahibi olduğuna dair geyiklerini de bolca izliyoruz. Hatta ustaca söz konusu kadınlar arasında dolanan kamera, belki de en büyük zamanı, onların erkeklerle aşk ve seks üzerine teorilerine ayırıyor (“Şu zaman yatarsan böyle olur, bu zaman yatarsan şöyle olur” vs.). Bununla da yetinmiyor Tarantino, ve ‘erkek’i tarafından ekilen kadının cep telefonu mesajlarıyla yürüyen romantizmine, olabilecek en duygusal müziklerden biriyle, hatta neredeyse bir ‘pembe dizi anı’yla karşılık veriyor. Yani bize bu havalı kızların en cüretkar ve bilmiş hallerini gösterdiği gibi, onların yumuşak karınlarından da açıkça bahsediyor.
‘Grind’ kelimesinin türlü anlamı var. Bunlardan bir tanesi, doğrudan, aynen filmdeki gibi, erkeğin apış arasına sürtünerek yapılan kalça dansına tekabül ediyor. Ve Q.T.’nin ilham kaynağı olan 70’ler filmlerinin gösterildiği köhne sinemalara ‘grindhouse’ adının verilmesi de, büyük ihtimalle bu yüzden. Öte yandan, ‘grind’ aynı zamanda ‘cefa’ ve benzeri anlamlara da geliyor ki, bunu da aynı sinemalara uyarlamak çok zor değil. Arzu edilen? Seksi kadınlarla vahşi cinsellik ve ‘cool’ bir şiddet. Gerçek hayatta ne kadar karşılığı bulunabiliyor? Pek değil. Çare? Grindhouse sinemalarında seyir, ve tabii kısıtlı tatmin. Sonuç? E haliyle, Cefa!
Şu son birkaç ay içinde erkeklerin bu ‘cefa’ dolu yönlerine vurgu yapan, aslen bambaşka fakat yine önemli bir projeyle daha karşılaştık: Nick Cave’in ‘Grinderman’i. Kadınlara tam bir şair ruhuyla ama anlaşılamayan birer uzaylıymış gibi bakan Bay (çok güzel yaşlanan pür erkek) Cave’in ‘Grinderman’ projesinde hayata dair öfke, karmaşa, aşk, keder ve kadınlardan “sadece sabah-akşam ‘karşılıklı mütabakata dayalı’ tecavüz” bekleyen mühim bir adamın ‘bunlarla’ uğraşmaktan duyduğu sinir bozukluğu var. Bu ‘lüzumsuz’ cefaya (“No pussy blues!”) ve kaba olmayı göze alırsak ‘abazanlık’a, kadınların soyunmak isteyeceği türde bir ‘full rock’n roll’la cevap vermesi ise, ayrıca enteresan, ve pür bir hinlik.
Kadınlar bu ‘mühim adamlar’ı neden bu kadar uğraştırmaktadır? İşte bunun cevabını ‘Death Proof’ta izleyebilirsiniz (Çünkü erkekler…). Ama yine ‘Death Proof’un soundtrack’inden, Joe Tex’in ‘The Love You Save (May Be Your Own)’ parçasından, cefanın kimse açısından hiçbir zaman sona ermeyeceği gerçeğini de çıkarmak mümkün. Parça, her türlü cefayı çekmiş, ama aşk meşk konusunda hiç bugünkü kadar fenalık görmemiş bir erkeğin ağzından yazılmış. Yıl, 60’larda bir yer; yani yaklaşık 40 yıl öncesi. Demek ki: İster adına seks deyin, ister aşk, olay budur yani cefa devam edecektir… Ve yine ‘Grinderman’dan alıntılarsak, erkekler onları hem özgür bırakmamızı istemekte hem de aslında istememektedir.
Yönetmen: Quentin Tarantino
Yapım: ABD 2007
Süre: 127 dk.
Oyuncular: Kurt Russell, Rosario Dawson, Vanessa Ferlito, Jordan Ladd
(Yeşim Tabak, Radikal, 30 Haziran 2007)