Mar Adentro (İçimdeki Deniz)
İçimdeki Deniz, boynundan aşağısı felç olduktan sonra ’98’deki intiharına kadar otuz yıl boyunca ötenazi hakkı için mücadele veren bir adamın gerçek öyküsünü anlatıyor.
Ramon Sampedro rolündeki Javier Bardem’in vurucu bir repliği bir miktar öfkeyle sarf ettiği bir sahne. Filmden alınmış sahnenin son karesinin ardından, yüksek bir noktadan vinçle hareket eden kamera, büyük bir ödül töreninin (örneğin Oscar) konukları arasında smokinle oturmakta olan Bardem’e, yumuşak bir inişle odaklanır. O da gözleri destek vererek ışıldayan ve orada bulunmaktan büyük memnuniyet duyan Hollywood yıldızlarının alkışlarına yarı mahcup fakat gururlu bir gülümsemeyle karşılık verir. Kısmetindeyse ödülü alacaktır. Tabii filmdekinden çok daha yakışıklı görünmektedir, zira o bir roldür, rol… Bardem bu yıl Oscar’a aday değil, yukarıda anlattığı üzere meraklısı da değil. Fakat oyuncu adaylıklarında yaşanan bu rutin kurgu, nedense İçimdeki Deniz’e fazlasıyla yakışıyor. Bu hem iyi hem de kötü bir şey olsa gerek.
İyi; demek ki karşımızda anlatılması hiç de fena olmayacak bir konu hakkında, dramatik olarak son derece dengeli, ‘temiz iş’ kategorisinde bir film var. Öyle de hakikaten. Ve hakkını yemiş olmayalım, Bardem’inki fazla heyecanlı, Oscarlık bir Denzel Washington performansı gibi bir şey değil. Hakikaten çok iyi oynamış. Bu arada makyajı da son derece inandırıcı.
Kötü; demek ki İçimdeki Deniz/Mar Adentro da, uzunca bir hikaye özetini okuduktan sonra temaları hakkında düşünebilecek yahut hissedebileceklerinizin, izleyince pek fazla öteye gitmediği, durumun resimlerle doğru şekilde anlatıldığı ödüllük filmlerden biri. Başka bir deyişle, müziğin sesinin yükseldiği anlar da dahil olmak üzere her şeyin olması gerektiği gibi olduğu filmlerden. Tabii neye göre ‘olması gerektiği gibi’? Belki hiç de öyle olması gerekmiyordur; tam da öyle olmasından, ayrıca filmin ‘düzgün’lüğü ve ‘önem’i karşısında herhangi sert bir reaksiyon için de motivasyon bulamıyor olmaktan sıkılmışızdır. Kısacası belki de Amenabar, karakterin iç dünyasına bir-iki flashback ve düş sahnesinden daha çok girebilmeliydi.
Amenabar, Sampedro’nun hikayesini olduğu gibi aktarmakla ilgilendiğini söylüyormuş. Fakat Sampedro’nun sesini duyurma konusunda pek de aciz kalmadığını hesaba katınca, bu o denli elzem bir hedef gibi durmuyor. İlk filmi, ülkesinde çektiği Tez/Tesis’le, medyada şiddet, gerçekle kurmacanın ilişkisi gibi kavramlara, suyu çıkmadan epey önce, üstelik de dikkate değer bir gerilim sinemasıyla el atmıştı. Aç Gözünü /Abre los Ojos, gerçekle düş ve beden deformasyonu başta olmak üzere sürüyle temaya girip çıkan ve bunları da şaşırtıcı bir senaryo kurgusu ve görsellikle yapan bir filmdi. Diğerleri/ The Others, gerilim sinemasının şu meşhur ‘gösterme ve göstermeme’ meselesi üzerine onca konuşturup türün klasikleriyle karşılaştırıldı. Özellikle Aç Gözünü ve Diğerleri, aynı zamanda analize son derece açık karakter çalışmaları sunuyordu. Şayet İçimdeki Deniz Amenabar’ın ‘olgunluk dönemi’ filmiyse, farklı olmaya dair ‘genç işi’ heyecanlara yeniden kavuşmasını umuyorum. Çünkü İçimdeki Deniz, sıradışı bir hayat mücadelesi hakkında, hep dendiği gibi iyi çekilmiş/ kotarılmış, sonra yine hep dendiği gibi izlemeye değer, son kertede ise sıradan bir drama. Ve biraz uzak yollu bir karşılaştırma olacak ama, ağırbaşlı dramalar söz konusu olduğunda, her genç yönetmen Ozon değil.
Yönetmen: Alejandro Amenabar
Yapım: İspanya, İtalya, Fransa 2004
Süre: 125 dk.
Oyuncular: Javier Bardem, Belen Rueda, Lola Duenas
(Yeşim Tabak, Radikal, 12 Şubat 2005)