Almost Famous (Şöhrete Bir Adım)
Say Anything (1989), Singles (1992) ve Jerry Maguire (1996) filmlerinin yönetmeni Cameron Crowe’un son filmi Almost Famous, gösterildiği her ülkede büyük beğeni topladı, fakat nedense ülkemizde vizyona girmedi. Herkesin beğendiği az sayıdaki filmlerden biriydi Almost Famous. Popcorn seyircisinden eleştirmenlere, sinefilinden yönetmenine, herkes şapka çıkarıyordu filme.
Öyle ki film hakkında kötü bir eleştiri okumak neredeyse imkansızdı. Almost Famous bununla da kalmıyor, ödül törenlerine de damgasını vuruyordu. Önce, “En İyi Komedi/Müzikal Film” dalında Altın Küre’nin sahibi oluyor, sonra “En İyi Orijinal Senaryo” dalında Cameron Crowe’a “OSCAR” kazandırıyordu.
Blockbuster Entertainment Ödülleri, Boston Film Eleştirmenleri Ödülleri, İngiliz BAFTA Ödülleri, Chicago Film Eleştirmenleri Ödülleri, Las Vegas Film Eleştirmenleri Ödülleri, İtalyan Ulusal Film Eleştirmenleri Sendikası Ödülleri, Londra Film Eleştirmenleri Ödülleri, MTV Sinema Ödülleri, Grammy… Ve daha birçok festival ve yarışmadan adaylık ve ödüllerle dönüyordu. İnsanı iyi hissettiren filmlerin de “ciddi”ye alınması gerektiğini hatırlatması açısından önem taşıyordu Almost Famous.
Cameron Crowe’un Almost Famous’dan önceki en büyük başarısı, 1996 yılında Jerry Maguire’ın en iyi film dalında Oscar’a aday gösterilmesiydi. “Filmdeki romantizm, duygusallık ve mizah nereden geliyor?”, diye soranlar için Crowe’un cevabı hazırdı. Yönetmen, Billy Wilder’a olan hayranlığını gizlemiyor, bunu her fırsatta dile getiriyordu. Bununla da kalmayıp, 93 yaşındaki ustası ile yaptığı 400 sayfalık söyleşiyi, “Conversations with Wilder” adı altında yayımlıyordu. Crowe, Billy Wilder’dan öğrendiği en önemli şeyin, hayata karşı meraklı olmak ve sürekli gözlem yapmak olduğunu belirtiyor. 70’leri ve Rock kültürünü en ince ayrıntısına kadar yansıtan bir dönem filmi olan Almost Famous’da, Crowe iyi bir öğrenci olduğunu kanıtlıyor.
Almost Famous, otobiyografik bir film. Cameron Crowe’un Rolling Stones dergisinde müzik eleştirmenliği yaptığı ve Neil Young, David Bowie, Bob Dylan, Led Zeppelin gibi isimlerin turnelerine katıldığı günlerden izler taşıyor (Crowe’un Rolling Stones’da yayımlanmış yazılarını “Not Fade Away: A Backstage Pass to 20 years of Rock & Roll” adlı kitapta okuyabilirsiniz). Filmde Crowe’un gençliğini temsil eden William Miller’ın (Patrick Fugit) hayatı, efsanevi Rock eleştirmeni Lester Bangs (Phillip Seymour Hoffman) ile tanıştığı gün değişir. Lester, Miller’ı iyi bir müzik eleştirmeni olabileceğine ikna eder. Ona verdiği ilk ödev, “Black Sabbath üzerine 1000 kelime”dir. Miller, daha 15 yaşındayken telefonda sesini kalınlaştırarak Rolling Stones dergisi ile ilk anlaşmasını yapar: Stillwater grubu ile bir röportaj. Ve sonrası gelir: Miller’ın Stillwater’ın dünya turnesine katılması, cinselliği, aşkı, Rock & Roll yaşam tarzını ve hayatı keşfetmesi…
Almost Famous, Crowe’un Billy Wilder’dan sonraki en büyük esin kaynaklarından biri olan Truffaut’dan da izler taşıyor. Truffaut’nun kendi gençliğini anlattığı 400 Darbe ve Stolen Kisses gibi filmlerinin saflığı ve doğallığı Almost Famous’ın içine de işlemiş. “Coming of age” olarak adlandırılan, ergenlik dönemini ve olgunlaşma sürecini konu alan türün iyi bir örneği olarak görülebilir Almost Famous.
Zaman zaman olabildiğince gerçek, zaman zaman ise bir o kadar “uçuk” bir film Almost Famous. Kostümler, dekorasyon ve 70’li yılların başına ait her türlü ayrıntı, mümkün olduğu kadar “gerçek” bir atmosfer yaratıyor. Bunda kuşkusuz filmin otobiyografik yönü büyük rol oynuyor. Öykünün “yaşanmışlığı” kendini detaylarda hissettiriyor. Fakat anlatımda gerçekçilik baz alınmıyor. 15 yaşındaki bir genç nasıl görüyorsa dünyayı, biz de o şekilde görüyoruz. Rolling Stones dergisine yazı yazmak, rock yıldızlarıyla tanışmak… Tüm bunlar ana karakterin etkilenmişliği temel alınarak veriliyor seyirciye.
Almost Famous, sinema ve rock müziğinin büyülerini birleştiriyor, en sevdiğiniz şarkıyı dinlediğiniz anın etkisini bırakıyor üzerinizde. The Beach Boys, The Rolling Stones, The Who, Cream gruplarının şarkılarından ve Cameron Crowe’un karısı Nancy Wilson (Heart grubunun gitaristi) ile beraber yazdığı orijinal şarkılardan oluşan Grammy ödüllü soundtrack çalışması sizi 70’li yılların başına götürüyor. Crowe bir yandan rock müziğine ve tüm bu gruplara gönül borcunu öderken, diğer yandan da müzik endüstrisinin gerçeklerini gözler önüne seriyor.
Rock müziğini ve rock & roll yaşam tarzını tüm yönleriyle perdeye taşıyor, Almost Famous. Ana karakter, üzerine yazı yazdığı Stillwater grubunun yaşantısını gözlemlerken, yazısı için notlar alırken, onunla birlikte keşfediyoruz rock müziğinin gizli yönlerini; müzik tutkusunu, uyuşturucuyu, groupie kızlarını, şöhreti, paranın her şeye hükmeder hale gelişini… Tıpkı geçmişi ve bugünü bir gazetecinin gözünden aktaran Todd Haynes’in Velvet Goldmine’ı gibi. Velvet Goldmine, daha mikro bir alan seçip glam rock furyasını anlatıyordu. Almost Famous ise daha geniş ölçekli, genel anlamda “rock ruhu”nu anlatan bir film. Her iki film de “içe bakış” özelliği taşıyor, rock müziğinin geçmişi ve günümüzdeki yeri üzerine düşünenler için önemli bir kaynak oluşturuyor.
Aralarında Philip Seymour Hoffman ve William Miller’ın annesi rolünde Frances McDormand’ın da bulunduğu bol ödüllü oyuncu kadrosunun performansı, filmin başarısının arkasındaki bir başka neden. Sonuçta Almost Famous her yönüyle çok iyi bir film. Özellikle Rock müzikle öyle ya da böyle ilgilenmiş herkesin izlemesi gereken bir film. Ülkemizde niye vizyona girmediğini anlamak ise mümkün değil. Oysa Warner Bros filmin Türkiye gösterim haklarını satın almış hatta festival sonrasında vizyona sokmayı planlamıştı, nedense filmin fragmanları ve afişlerinin gelecek program olarak sinemalarda boy göstermesine rağmen film bir türlü vizyona giremedi. Umuyoruz ki, Almost Famous’ı sinemaseverler DVD dışında beyaz perdede izleme olanağına sahip olurlar.
Yönetmen: Cameron Crowe
Yapım: ABD 2000
Süre: 122 dk.
Oyuncular: Billy Crudup, Frances McDormand, Kate Hudson, Jason Lee, Patrick Fugit
(Altyazı)