Babel
Çağımızın, olağanüstü, özgün yönetmenlerinden biri olan Alejandro Gonzalez Inarritu sunar. Üçlemenin son filmi Babel…Önceki ikisi de(özellikle Ameros Perros) takdire şayan fakat hafızalarımıza yüklenmek pek işime gelmiyor bugün ve bize en yakın olanı yani Babel’i ele almak istiyorum. Guillermo Arriaga’nın yazdığı film, 2006 yılında beyazperdedeydi ve yüz kırk iki dakikaydı.
Inarritu filmlerinde alışılageldik şekilde karşımıza çıkan, üç hikaye yani üç küme ve bir kesişim kümesi karşılıyor bizi. Öyle ki, üçlemenin diğer filmleri de aynı şekilde olmasına rağmen, Inarritu’nun farkı, hepimizi asıl son filmiyle büyüleyebilmeyi başarması ile ortaya çıkıyor.
Filmin açılış hikayesinde Faslı iki çoçuğun babalarının tüfeğiyle deneme amacıyla bir otobüse ateş etmelerinin sonucu işlerin sarpa sarmasını anlatıyor. Vurulan kadına (Cate Blanchett) yardım amacıyla, en yakın köye gidilir. Burada ise çaresizliğin ve buna bağlı olarak haykırışın sesini vurulan kadının kocasından (Brad Pitt) duyar gibiyiz. Çaresiz çünkü köydekilerle anlaşamıyor. Haykırıyor çünkü adım adım karısı ölüme yaklaşıyor. ‘Derdini bir anlatabilse’ diyorsunuz içinizden.
Hikayelerin birinde ise sağır dilsiz bir Japon kızın kendiyle çatışmasını ve bunun dışavurumunu görüyoruz. Kendiyle çatışan her insan gibi herkesle çatışması, yani iletişim kuramaması, usta bir dille anlatılarak gözler önüne seriliyor. Asi davranmaya çalışan, insanlarla anlaşabilmesinin yolunun cinsel birleşmeden mi geçtiğini merak eden ve bunu araştıran bir kızın hikayesi bu. Filmin son sekansı, yine bu hikayenin bir ürünü ve görülmeye değer. Kızın çırılçıplak şekilde babasına sarılması, sarılırken ağlaması, tıpkı kızın doğumunu anlatır gibiydi. Artık kendisine döndüğünün, belki de yeniden doğduğunun simgesiydi.
Son olarak Fas’ta can derdinde olan çiftin çocuklarına bakmakla yükümlü bir kadının hikayesi karşımıza çıkıyor. Çiftin elinde olmayan sebeplerle gelememesinin ardından, kadın çocukları da alıp oğlunun düğününe gidiyor. Dönüşünde ise yiğeni Santiago (Gael Garcia Bernal) onları eve bırakmak için sınırdan geçerken, bir türlü kontrol yapan memurla anlaşamıyor. Memurun sıkı tutumu karşısında iyiden iyiye sinirleri bozulan Santiago gaza basıyor ve kaçmaya başlıyor. Teyzesi ve çocukları tekrar almak üzere çölün ortasında bırakıyor. Güneşin tepede olduğu ve kadının yardım aramak için kırmızı elbisesiyle yalpalayarak yürüyüşü, yalnızlığını göstermek adına yapılan tepe çekimin etkisi hala aklımda kazılı. Kesişim noktalarını söylemiyorum orası da size kalsın.
Dünyada ne kadar teknoloji ve iletişim araçları gelişmiş olsa da aramızdaki iletişimin ne kadar zayıf olduğunu söylüyor Babel. Bunu söylemiyor adeta beyinlerimizi karelerle örerek hafızalara kazıyor. Evet kolay yoldur bunları bir diyalogun arasına sıkıştırarak ‘ben böyle düşünüyorum’ diyebilmek veya Japon kızın ruh hali hakkında bilgi vermek için, arkasından konuşan iki kişiyi göstermek… Ancak unutamadığım sahnelerden biri, kızın büyük bir eğlence merkezine girdiğindeki sahnedir. Kamera kızı gösterir, her yerden yüksek sevide ses gelmektedir. Kamera etrafı gösterir kızın gözünden, her yer tamamen sessizdir. İşte bunu yakalamak zordur. Kızın bakışlarındaki şaşkınlıkla ve bu sahnelerle ruh halini anlatmak zordur. Zaten bu yüzden, yazımın en başında yazdığım gibi Inarritu olağanüstü bir yönetmendir.
Tabi ki, Inarritu’nun filmlerini bu kadar iyi yapan etmen bir tek kendisi değil. En önemli silahı, üçlemenin hepsini yazan senarist Guillermo Arriaga. O kadar etkileyici ve güzel ki hikayeleri, iyi ki ‘sıradan bir yönetmenin eline geçmemiş’ diyor insan. Anlattıkları öyle beklenmedik yerlerde kesiyor ki birbirini hayran olmamak mümkün değil.
Yabana atılmayacak öyle bir isim var ki filmlerini bir üst merdivene taşıyabilen, o da müziklerini yapan Gustavo Santaolalla. 21 Grams, Ameros Perros ve Babel’in müziklerini yapmasıyla beraber hepsinde güzel ezgiler yakaladığı ve sahnelerin etki seviyesini artırdığı kesin.
‘Sanatçı dünyayla derdi olan insandır’ demişti bir hocam zamanında. Ne kadar da doğru. Yozlaşmanın had safhasında bile dünyaya bir şey anlatmaya çalışan, dünyayla derdi olan insanların olduğunu görmek sevindirici. Sanatçıdan tut, bilim adamlarına kadar böyle dertli insanlara ihtiyacımız daha da çok değil mi bu dünyada?
Yönetmen: Alejandro Gonzalez Inarritu
Ülke: Fransa, ABD, Meksika
Süre: 143 dk.
Oyuncular: Brad Pitt, Cate Blanchett
(Sinema, 28 Ağustos 2007)