Hilmi Yavuz – Bedreddin Üzerine Şiirler
“Ben de halümce Bedreddinem”
Giriş
-yok hükmündedir-
bin şiirin yeşil atına
çileli ekim günlerini bir daha oku
acının ve gelinciğin kitaplığında
acı, yok hükmündedir
ölümün anayurdu bendedir
solgun idam fermanıdır ruzigar
bir türkünün derin ağaçlığında
ölüm, yok hükmündedir
kuşlar ahi, gün yörüktür, vakt irişir
haylice sonbahar olur
gizli abdal diliyledir sevda
sevda, yok hükmündedir
1. bedreddin
mübalağa akşam olur
güz, nefti dolaklarını kuşanır da gelir
yaprağın fetrete düştüğü zaman
sen ey yaz günlerini
top top ak çuhaya tebdil eyleyip
ve bir solgun gülümseme olarak
eğnine giyen şaman
buyur otur
şeyhim
samanyollarının ılık sedirine uzan
uzun, görklü ve sof
yüzünü bizden yana döndür
bize buğdayın ateşini
gözlerin timarını
ve hüznün varidatını anlat
elini elimize dokundurmadan
sen ki öldüğü yere
bir kök sümbül bırakır gibi
usulca sevdalar bırakan
ovaların ve kartalların musahibi
ne zaman diye sorma, ne zaman
yaprağın fetreti gülün kıyamına
gülün kıyamı ağacın isyanına
dönerse işte o zaman
mübalağa aksam olur
güz, nefti dolaklarını çıkarır da gelir
elini elimize dokundurmadan
2. börklüce mustafa
biz ki sevdamızı, alaca
kıl bir heybe gibi sunduk
aba terlikle denizi yürüyenlere
şavkımız dağlara vurunca
börklüce mustafa, yonca
ve hançerlerin piri
ölümü masmavi bir hamayıl
gibi boynunda taşıyıp
gözleriyle bir acıya kalebent
olmanın korkunç şiiri
dövülüp tavını bulunca
serez çarşısına, ince
kıvrık ve celali
bir ayışığı gibi girmek
ve sesiyle şayağa ve tunca
sancağı buğdaysı, türküsü ebruli
bir isyan diye işlenmek
ve devrilmek, birbiri ardınca
biz ki sevdamızı, alaca
kıl bir heybe gibi sunduk
aba terlikle denizi yürüyenlere
gölgemiz dağlara vurunca
3. torlak kemal
kış, dağların kürkü
gibi kış
gece midir düşen dal?
sen ey böğürtlenlerin
ve umutsuzluğun mülkü
ve bir hüzünden huruc eder
gibi kalın bir türkü
ile dağları düz eden abdal
şimdi sen ilkyazı, belki
kara, yün bir kuşak
gibi beline dolayıp
acıyı kav, sevdayı çakmak
bilip yola çıkmak üzresin
Ellerin ovalara üzengi
denizin tuğu, ağacın börkü
ve dahi ölümü bir yılkı
gibi bırakıp gidensin
torlak kemal
kış, dağların kürkü
gibi kış
gece midir düşen dal?
4. sarı anastas
yelkenler mutasavvıf
ve boynu büküktüler
ve bedreddin büyük fırtınalarla
uğuldayan kaftanı giydi
ve işte kırmızı ve sahtiyan
bir kuşak gibi
duyuyor tanyerini etinde
ilkyaz, koynumuzda bir resimdi
o isyan ki kana kana rumeli
ve yıkık bir ayazma suretinde
onda belirdi
ve işte acılardan bir sur
ölüm ancak bu kadar çocuk
ve mağrur olabilirdi
ve kuytu dağ koyaklarını
bir sürme gibi çekmiş gözlerine
hallac-ı mansur
ya da şahabeddin-i suhreverdi
şimdi o, bir gurbet gibi güler
ağıtlarla konar göçer gibiydi
ve bedreddin, büyük fırtınalarla
uğuldayan kaftanı giydi
5. koç salih
ey can hüması, bize bu ruzigardan
bir sayfa okur musun?
sen umuda bak ve onu güzel eyle
ey tanyerini kızıl bir harmaniyeyle
boydanboya örten uzun bedevi
bize altın lengerlerde ölüm sun
sonra bir dudağı yerde
ve bir dudağı gökte bir devi
sanki sen doğurmuşsun
gibi acıyan memelerle
bizi emzir
gün döner,
ay irişir, ey can hüması
bize bu ruzigardan
bir sayfa okur musun?
şimdi gök, suskun develerle
ve mahzun
ağır ağır konup kalkan kervandır
çölü, yeni doğmuş bir bebek
gibi koynunda uyutup
bir lalenin perçemini keserek
okşa onu, ey can hüması, ve öp
ve onu kanayan geceyle uyandır
ölümün bir toy gibi kurulduğunu
hiç görmemişiz hayli zamandır
6. musa çelebi
devlet solgundu
güya ki yaprağın biri
düşmüş de, ağaç
kökünden sarsılmış gibi
elmalar akikti, üzümler canfes
ve ölümü bir hasbahçe belleyip
musa çelebi
nicedir sırmalı bir düşü
yağlı bir kemend gibi
boynuna dolamış
devlet solgundu
ve halk, yakut bir atlas olarak
susuşu karakalem, gülüşü miri
ve ansızın sedef bir orak
biçmiş gibi gülüşü, yahut ki
acının kol demiri
şrak, göğsüne vurulmuş
güya ki yaprağın biri
düşmüş de, ağaç
kökünden sarsılmış gibi
7. birinci mehmed
bedreddin yaşıyor mu hala?
ben ki yazmalara ve bala
hükmedendim; ihaneti gül diye
resmedendim; denizin gönderine ölümü
çektirendim ben, lala
bedreddin yaşıyor mu hala?
dersin ki onu, mülhidlerini
ormandan ayırmak olası değil
boynu laleden geçilmez
saçları taflandır ve çağla
ve alnı ak ketende yaban çileği
gibi dağılan onlardı, lala
bedreddin yaşıyor mu hala?
kuşlarla akan ipeği
göllerde uçan çiniyi
ve sevdayı, umarsız kına çiçeği
gibi bölüşen onlardı, lala
bedreddin yaşıyor hala
8. beyazıd paşa
gün akşamlıdır devletlim
elbet biz de ölürüz
gözüm hep o asılmışta kaldı
sanki karanfil zülfünü dökmüş de
şimşir topuzlu bir gürz
indirilmiş gibi tanyerine
kanlıydı kartal kanadı
bir tarikat değneği gibi
pürüzsüz ve düz
bir beden, asılmış
gözüm hep onda kaldı
susan yazdı, konuşan güz
usuldu, uzundu denizin boyu
sanki tüy bacaklı bir tazı
ya da kırmızı ve koyu
bir masaldı,
tarçından ve süssüz
bir beden, asılmış
gözüm hep onda kaldı
gün akşamlıdır devletlim
elbet biz de ölürüz
9. mevlana hayder
ölüm, uysal bir mesnevi gibi
aktı gider, döne döne
güneş de batarken sararır
acılar kaldıysa dünden bugüne
elbet sorulacak bir hesap vardır
ve hüznü bir kirmen gibi eğirip
yükleyip türküleri tuza ve yüne
ve ilkyazı bir garib efsane
diye söyleyenler, yaşatanlardır
ölüm, uysal bir mesnevi gibi
aktı gider, döne döne
ve gel zaman, git zamandır
söz yanar, cönk üşür, yaz morarır
saçları çil kuşu, sesi nar tane
ve ürkek bir kilim gibi seğirip
ve nasılsa bir gülü edip bahane
gözleri mahzunidir, karacaoğlandır
güneş de batarken sararır
ölüm, uysal bir mesnevi gibi
aktı gider, döne döne
Sunu
10. nazım hikmet
hüzün ki en çok yakışandır bize
belki de en çok anladığımız
biz ki sessiz ve yağız
bir yazın yumağını çözerek
ve ölümü bir kepenek gibi örtüp üstümüze
ovayı köpürte köpürte akan küheylan
ve günleri hoyrat bir mahmuz
ya da atlastan bir çarkıfelek
gibi döndüre döndüre
bir mapustan bir mapusa yollandığımız
biz, ey sürgünlerin nazım’ı derken
tutkulu, sevecen ve yalnız
gerek acının teleğinden ve gerek
lacivert gergefinde gecelerin
şiiri bir kuş gibi örerek
halkımız, gülün sesini savurup
bir türkünün kekiğinden tüterken
der ki, böyle yazılır sevdamız
hüzün ki en çok yakışandır bize
belki de en çok anladığımız