Izgnanie (Sürgün)
İlk filmi “Dönüş” ile büyük sükse yapanAndrei Zvyaginstev, ikinci eseriyle de bu başarısının tesadüf olmadığını kanıtlıyor. Yine soyut bir sinema anlayışıyla çektiği yapıtı, daha çok aile kavramıyla ilgili meseleleriyle dikkat çekiyor. Film,Zvyaginstev‘in ‘Avrupa auteur sineması’ ekolünü takip ettiğini kanıtlıyor…
“Dönüş” (“Vozvrashcheniye”, 2003) ile tanıdığımız Andrei Zvyagintsev‘in ikinci filmi “Sürgün”, yönetmenin zamanla ‘auteur’ yaftasını üzerine geçireceğini kanıtlıyor. Artık ‘bir Zvyagintsev filmi’ deyince aklımıza ne geleceğini biliyoruz. Aile, toplumdaki yabancılaşma, din ve vicdan gibi kavramları, hafif mistik bir atmosferle karşımıza getiren soyut bir sinema dili ve minimalist bir yönetmenlik… İşte, en kısa tanımıyla Zvyagintsev böyle özetlenebilir.
Tarkovsy’nin veliahtı değil, kendine özgü bir sinemacı…
Rus bir yönetmen olarak, Tarkovsky‘nin sinemasıyla nasıl bir ilişki içinde olduğu ise tartışma konusu. ‘Soyut’ kavramıyla ona yaklaşsa da, atmosfer kurma ve temasal bütünlük açısından çok da güçlü bağları olduğunu söyleyemeyiz. Bu nedenle Zvyagintsev’i, Tarkovsy’nin veliahtı olarak anmak yerine ‘iyi bir Avrupalı minimalist yönetmen’ olarak benimsemek daha doğru olacaktır. Tarkovsky’nin, siyah-beyazın ve çeşitli renklerin farklı tonlarından, monokrom film stoklarıyla yarattığı ‘stilize’ dünyadan eser yoktur Zvyagintsev’de. Yani en basit anlamda Tarkovsky’e soyut sinemanın ‘stilize’, Zvyagintsev’e ise soyut sinemanın ‘minimalist’ ressamı demek doğru olur. İkisi de bellekle uğraşsa da, Tarkovsky daha içsel ve mistik bir anlayış benimser. Yönetmenin biraz Tarkovsky, biraz Antonioni, biraz da Ozu’dan beslenerek kendini Bruno Dumont gibi yeni minimalistler arasına yerleştirdiğini söyleyebiliriz rahatlıkla…
“Dönüş”le çıktığı yola kaldığı yerden devam ediyor…
“Sürgün” (“Izgnanie”, 2007), yönetmenin yukarıda saydığımız ana özelliklerini tam anlamıyla yansıtan bir film. Karşımıza “Dönüş”le aynı ayarda bir yapıt getiren yönetmen, bu sefer baba-oğul ilişkisinin yerine aile kurumunun tamamını ele alıyor. Amacı ise, dört bireyli bir ailedeki ‘iletişimsiz’liği soyut metaforlarla ve ince bir işçilikle anlatmak. Bunun için anne, baba ve iki kızı, doğanın ortasında ‘şehir’den yabancılaştırılmış müstakil bir eve yerleştiriyor. Böylece kapitalizmden uzaklaştırılan karakterlerimiz, ‘iletişimsizlik’ sorunlarını yönetmenin sinema dünyasında var ediyorlar. Bunun üzerine kadının ‘Hamileyim ama senden değil’ demesi de eklenince, babanın ruhsal dünyasına daha çok odaklanmaya başlıyoruz. Bu noktadan sonra Zvyagintsev’in amacı mesafeli bir aile draması kotararak, bütün karakterlerin içsel yolculuklarına sürüklenmemizi sağlamak oluyor. Bunun için de kamerasını evin etrafına öyle bir yerleştiriyor ki, aralarındaki kopukluğun portresini kolaylıkla çıkarmayı beceriyor.
Özellikle babanın ruh halini, karamsar bir bakış açısıyla ele alırken, karakterin ormanda izole edildiği sahneler ve korkutucu nefes sesleri filmin gerilim tonunu belirliyor. Aynı zamanda, ailedeki ‘yalnızlık’ sorununu da resmetmiş oluyor. Film, yönetmenin ustalığı sayesinde, bu ve bunun gibi öyle çok ‘soyut sinemasal an’ ile örülüyor ki, yoğun sinema gücüne karşı çıkamıyorsunuz. Böylece 150 dakikalık süresine karşın psikolojik, felsefik ve mitolojik alt metinleriyle zihnimizi doyurmayı başarıyor. Yönetmenin, ailenin evde yaşadıklarını adeta bir ‘psikolojik-gerilim’ filmi gibi çizmesi ve hamilelik mevzusunu zamanla iletişimsizlik metaforu olarak kullanması da, modern sinema diline büyük katkı yapıyor kuşkusuz…
Açılış sekansına dikkat!
Zvyagintsev‘in 2.35:1 ekran formatı ile yansıttığı soyut dünyasının içinde, filmin açılış sekansı da özellikle etkileyici çekilip kurgulanmış. Bu sekansın, bir süre sonra filmin sonlarındaki kilit bir an olduğunu öğrenmemiz ise dikkat çekici. Ancak yönetmene tek itirazımız; babanın, eşinin sevgilisi sandığı arkadaşı ile konuştuğu sahnede manasız bir ‘flashback’ (‘geçmişe dönüş’ sahnesi) kullanması. Halbuki filmin soyut yapısının içinde minimalist, anlamlı, durgun ve ucu açık bir son, yaklaşık 20 dakikalık ‘somut’ bir açıklamadan daha vurucu olabilirmiş…
Yönetmen: Andrei Zvyagintsev
Ülke: Rusya
Süre: 157 dk.
Oyuncular: Konstantin Lavronenko, Aleksandr Baluyev, Maksim Shibayev, Maria Bonnevie
(Kerem Akça, Sinema, 20 Şubat 2008)