• Kişisel
  • Kitaplık
Ufuk Lüker
  • Ana Sayfa
  • Şiir
  • Öykü
  • Müzik
  • Sinema
  • Yazın
  • Görsel
  • Ara
  • Menu Menu
Şiir

Nazım Hikmet – Talihsiz Yusuf’un Gemisiyle Barselon’a Seyahat

ı.
YUSUF’UN HİKAYESi

Kısacık bir hikayedir
Yusuf’un hikayesi
fazla durmağa gelmez üzerinde.

Bir dalyan gözcüsüydü Yusuf
Akdeniz limanlarından birinde.
Saatlar bu limanda
çamurlu, çıplak adımlarla yürürdü.
Çarşıda renkli yemişler çürürdü.
Deniz kıyısında çocuklar
iri balık leşlerini sürürdü.

Ve dalyanda Yusuf
göğsünü verip tuzlu, ıslak rüzgara
direğin tepesinden tükürürdü
suda karpuz kabukları gibi
dizilen kayıklara.

İlkönce o görürdü
suyun altında balıkların
turna kuşları gibi
sürüyle gelişini.

Sevinçsiz ve kedersiz
yapıyordu işini.
Bilmiyordu hünerini düşünmek denen şeyin.
Ne memnundu, ne pişmandı dünyaya geldiğine.

Fakat bir gün yine
saatlar yürürken,
yemişler çürürken
ve çocuklar balık leşlerini sürürken
dalyanda yılan derili uskumrular
ağlara vakitsiz girdiler.
Bunda Yusuf’un günahı yoktu ama
onu direğinden indirdiler.
Suda karpuz kabuğu gibi yüzen kayıklada
turna kuşları gibi gelen balıklardan
ayrı düşünce Yusuf
Koskoca dünyada bir istavrit gibi aç kaldı.
Bir sabah bir kayık çaldı,
yakalandı o gece.
Ve böylece
kızmayarak, üzülmeyerek
belki de farkında olmadan pek
demirlerin dışından
demirlerin içine geçti.
İçerde esrar içti,
barbut oynadı gardiyana haraç vermeden.
Yedi yerden bıçak yedi bir gece
devrilmedi fakat
kısım ağasını yere sermeden.
İçerde bir orman hayvanı gibi cesur
kurnaz
korkak
doldurdu günlerini
farkında olmayarak.

Ve biz ki şimdi dışardayız,
denizdeyiz,
rüzgardayız,
yelkenlerin altında Yusuf
iki büklüm
diz üstü oturuyor.
Esmer, kalın bir kadın sesi gibi rüzgar
ne bir çocuk sevincine
ne kederli ihtiraslara çağırıyor onu.
Ve dalgalar
geçiyor gözlerinden onun
bir damla ışık bırakmayarak.
O ömründe ilk defa olduğu yerden uzak,
o, ömründe ilk defa düşünmeğe çalışıyor.

(Haber Akşam Postası, 1.7.1937)

2.
YOLCULUK

Çizmiş Talihsiz Yusuf
gemisini
mahpusane çeşmesinin taşına.

Çeşmeden
su içen
bir mahpus
bakıyor:
duvarsız denizler aşan geminin
kemani başına.

Çeşmenin yanında
bembeyaz
bir ağaç
bir erik ağacı.

Talihsiz Yusuf
bir yelken daha aç,
yaklaştır biraz daha gittiğin yeri.
Ve bir dal
koparıp
erik ağacından
koy ki gemine
gelsin dümen suyunca mahpusane güvercinleri .

Talihsiz Yusuf,
beni de
yolcu al
gemine!
Yüküm ağır değil:
bir kitap
bir resim
bir defter.

Gidelim
kardeşim
gidelim;
dünya dolaşmağa değer!

Kumkale iskelede,
sancakta Hellas Feneri.
Bir balıkçı türküsüdür ağzında yelkenlerimizin
Adalar denizi meltemleri.

Limanlara uğruyoruz birer birer.
Sevinçli, sonsuz bir hayat olan denizler
limanlarda bitiyor .

Dünya limanlarının çoğunda bugün
ölmek kolay, Yusuf,
yaşamak zor !.

Sicilya önlerindeyiz.
Geçiyor yelkenlerimizin yanından
bir açık-deniz vapuru
o, pırıl pırıl, kat kat, koskocaman,
o, yıldızların arasından suya düşmüş

Biz, seninle, Yusuf,
başımızı kaldırıp ona bakıyoruz
ve o, gözden kaybolana kadar
cıgara üstüne cıgara yakıyoruz.

Adriyatik.
Bir balıkçı gemisine rampa ettik,
haber sorduk İtalya’dan.
bir dünya gibi.

Çeşit çeşit ayırırken güvertede kımıldanan balıkları,
Ankonalı bir ihtiyar:
«- İtalya bildiğin gibi,
kaçak Negüs ve muzaffer Duçe bahtiyar !»
dedi.

Ankonalı balıkçının hakkı var .
Geçebildi altın defne dalı
muhteşem palavraya
ve Negüs
banyosuz bir saraydan çıkıp
girdi banyolu bir saraya.

[1937, 14 Nisan / Yedi Gün, 5.5.1937]

3.
DENİZDEKi ŞİŞE

Ölü bir lodos vardı;
suyun üstünde dalgalar
tembel, ağır balıklar gibi yuvarlanıyorlardı.
Yuvarlanıyorlardı dilsiz, sağır;
yuvarlanıyorlardı hiçbir yere çarpmadan,
yenilmeden hiçbir şeye,
hiçbir şeyi yenmeden,
çatlayıp köpüklenmeden;
yuvarlanıyorlardı sonsuz
sonsuz bir can sıkıntısı halinde.

Bu kahrolası dalgaların elinde,
Tunus’un şarkında, Malta’nın şimalinde
tahta bir tabut gibi yüzüyordu teknemiz.
Direklerde, iplerde, kaplamalarda gıcırtılar,
bir ölü duası gibi rüyasız bir sayıklama.
Ve tane tane, bir bir
ömrün kısalığına, ihtiyarlığa, beylik, adi kederlere dair
korkunç kötü şeyler gelirken aklıma
birdenbire suyun üstünde gördüm onu.
Bir şişe.
Tek başına, yapayalnız.
Küçücük boynu uzanmış güneşe,
topraktan ve insandan uzak
yüzüyordu suyun üstünde batıp çıkarak.
Ve bu sonsuz
ve bu ölü suların
ağır ağır kımıldanan yığını
çoğaltıyor
büyültüyor
dayanılmaz bir hale getiriyordu
onun dehşetli yalnızlığını.

Yusuf geçti dümene
yanaştık ona.
Ve uyandırır gibi bir çocuğu korkulu bir uykudan
onu çekip aldık sudan.
Soğuk, ıslak ve karanlıktı.
İçinden bir kağıt çıktı .
Okudum :

«Dayanamadık artık!
«1823 senesi 16 Eylülünde,
«Septe Boğazı önünde,
«Gömleğimizi grandi gabya çubuğuna,
süvariyi mizana direğine astık.
«Fakat gitgide daraltarak denizi
«Yelkenler kovalıyor peşimizi.
«Kardeşler!
«Bu şişe elinize geçerse eğer,
«Yolumuzu bekliyenlere
«Septe Boğazı’nda batırılan
«Üç direkli İrma fırkateyninden verin haber!”

Yusuf yüzüme baktı
– Geç kaldık, dedi.
tam bir asır.
-Hayır geç kalmadık, dedim,
Barselon’a gidiyoruz.

[Mayıs 1937/Her Ay, 20.5. 1937]

4.
KARANLl KTA KAR YAĞIYOR

Ne maveradan ses duymak,
ne satırların nescine koymak o «anlaşılmayan şeyi»,
ne bir kuyumcu merakıyla işlemek kafiyeyi,
ne güzel laf, ne derin kelam . . .
Çok şükür
hepsinin
hepsinin üstündeyim bu akşam.
Bu akşam
bir sokak şarkıcısıyım hünersiz bir sesim var;
sana,
senin işitemiyeceğin bir şarkıyı söyleyen bir ses.
Karanlıkta kar yağıyor,
sen Madrit kapısındasın.
Karşında en güzel şeylerimizi
ümidi, hasreti, hürriyeti
ve çocukları öldüren bir ordu.

Kar yağıyor.
Ve belki bu akşam
ıslak ayakların üşüyordur.
Kar yağıyor
ve ben şimdi düşünürken seni
şurana bir kurşun saplanabilir
ve artık bir daha
ne kar, ne rüzgar, ne gece . . .

Kar yağıyor
ve sen böyle «No pasaran»
deyip
Madrit kapısına dikilmeden önce
herhalde vardın.
Kimdin, nerden geldin, ne yapardın ?
Ne bileyim,
mesela:
Astorya kömür ocaklarından gelmiş olabilirsin.
Belki alnında kanlı bir sargı vardır ki
kuzeyde aldığın yarayı saklamaktadır.
Ve belki varoşlarda son kurşunu atan sendin
«Yunkers» motorları yakarken Bilbao’yu.
Veyahut herhangi bir
Konte Fernando Valaskeros de Kortoba’nın çiftliğinde ırgatlık
etmişindir.
Belki «Plasa da Sol»da küçük bir dükkanın vardı,
renkli İspanyol yemişleri satardın.
Belki hiçbir hünerin yoktu, belki gayet güzeldi sesin.
Belki felsefe talebesi, belki hukuk fakültesindensin
ve parçalandı üniversite mahallesinde
bir İtalyan tankının tekerlekleri altında kitapların.
Belki dinsizsin,
belki boynunda bir sicim, bir küçük haç.
Kimsin, adın ne, tevellüdün kaç?
Yüzünü hiç görmedim ve görmeyeceğim.
Bilmiyorum
belki yüzün hatırlatır
Sibirya’da Kolçak’ı yenenleri ;
belki yüzünün bir tarafı biraz
bizim Dumlupınar’da yatana benziyordur
ve belki bir parça hatırlatıyorsun Robespiyer’i.

Yüzünü hiç görmedim ve görmeyeceğim,
adımı duymadın ve hiç duymayacaksın.
Aramızda denizler, dağlar,
benim kahrolası aczim
ve «Ademi Müdahale Komitesi» var.
Ben ne senin yanına gelebilir,
ne sana bir kasa kurşun,
bir sandık taze yumurta,
bir çift yün çorap gönderebilirim.
Halbuki biliyorum,
bu soğuk karlı havalarda
iki çıplak çocuk gibi üşümektedir
Madrit kapısını bekleyen ıslak ayakların.
Biliyorum,
ne kadar büyük, ne kadar güzel şey varsa,
insanoğulları daha ne kadar büyük
ne kadar güzel şey yaratacaklarsa,
yani o korkunç hasreti, daüssılası içimin
güzel gözlerindedir,
Madrit kapısındaki nöbetçimin.
Ve ben ne yarın, ne dün, ne bu akşam
onu sevmekten başka bir şey yapamam.

[25.12.1 93 7/Haber Akşam Postası, 1 Ocak 1938]

Etiketler: Nazım Hikmet
Bu gönderiyi paylaş
  • Share on Facebook
  • Share on Twitter
  • Share on Tumblr
  • Mail üzerinden paylaş
Beğenebilecekleriniz:
Nazım Hikmet – Büyük İnsanlık
Nazım Hikmet – Güneşi İçenlerin Türküsü
Nazım Hikmet – Sen
Nazım Hikmet – Zafere Dair
Nazım Hikmet – Yirminci Asra Dair
Nazım Hikmet – Hürriyet Kavgası

Site içerisinde ara

Son Eklenenler

  • Deniz Durukan – Refik Durbaş İle
  • Ahmed Arif – Basübadelmevt
  • Ahmed Arif – Tutuklu
  • Ahmed Arif – Yurdum Benim Şahdamarım
  • Cemal Süreya – Bir Şair: Ahmed Arif

Site istatistikleri

  • 7
  • 899
  • 630
  • 8.968.315
  • 3.933.950

RSS [Kişisel] Son okuduklarım

  • Dünya Bu Kadar
  • Sapiens: a Graphic History, Volume 1 - The Birth of Humankind
  • Kara Yarısı
  • Atta
  • Gaip
  • Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde...
@ufukluker'i takip et

Etiketler

Jose Marti Hasan Biber Cemal Süreya Tove Ditlevsen Vasko Popa Sandor Petöfi Hasan Hüseyin Korkmazgil Orhan Kemal Can Yücel Ahmet Oktay Ozan Telli İsmet Özel Sabahattin Ali Ahmet Muhip Dranas Ahmet Ada Berin Taşan Ömer Bedrettin Uşaklı Kemalettin Kamu Cahit Külebi Sezai Karakoç Tevfik El Zeyyad Ülkü Tamer Oktay Taftalı Zafer Ekin Karabay Enis Batur Neşe Yaşın Talip Apaydın Lale Müldür Bekir Yıldız Turgay Fişekçi Arkadaş Z. Özger Suat Derviş Mehmed Kemal Özkan Mert Fethi Giray Federico Garcia Lorca Yannis Ritsos Ziya Osman Saba Gabriel Celaya Goethe Abdülkadir Bulut Ümit Yaşar Oğuzcan Ingeborg Bachmann Yorgo Seferis Mehmet Yaşin Sait Faik Abasıyanık Kemal Burkay Sun Yu-T'ang Ahmet Erhan Cengiz Bektaş Gülseli İnal Yaşar Miraç Şükrü Erbaş Oktay Rifat Özge Dirik Liana Daskalova Peter Abrahams Abdülkadir Budak Dido Sotiriou Behçet Aysan Sandor Forbath Fakir Baykurt Ataol Behramoğlu Asım Bezirci Veysel Öngören Özdemir İnce Edip Cansever Refik Durbaş Bertolt Brecht Metin Demirtaş Necati Cumalı Adnan Binyazar Cahit Sıtkı Tarancı Behçet Necatigil Şükran Kurdakul Bejan Matur Nicolae Dragos Orhan Murat Arıburnu Cahit Irgat Jesus Lopez Pacheco Süleyman Nesip Akgün Akova Rıfat Ilgaz Hasan İzzettin Dinamo Celal Sılay Nihat Behram Metin Altıok Kerim Korcan Gülten Akın Suat Vardal Vecihi Timuroğlu Orhan Veli Kanık Heinz Kahlau Hilmi Yavuz Behçet Kemal Çağlar Feyzi Halıcı Arif Damar Nahit Ulvi Akgün Guy de Maupassant Barış Pirhasan Aziz Nesin Özdemir Asaf Ahmed Arif Kostas Kleanthis Nazım Hikmet Kahraman Altun Adalet Ağaoğlu Yaşar Nabi Nayır Füruğ Ferruhzad Salah Birsel Halim Şefik Güzelson E. E. Cummings Kutsiye Bozoklar Süleyman Çobanoğlu Erdal Öz Ercüment Behzat Lav Bedri Rahmi Eyüboğlu Suat Taşer Konstantinos Kavafis Afşar Timuçin Haydar Ergülen Oğuz Atay Altay Öktem Yılmaz Güney Memet Fuat Nikola Vaptsarov Murathan Mungan Hasan Basri Alp A. Hicri İzgören Oruç Aruoba Sennur Sezer Adnan Özer Yi Men Philippe Soupault İlhan Berk Yılmaz Odabaşı İbrahim Karaca Fazıl Hüsnü Dağlarca Bilgin Adalı Günter Kunert Louise Gareau Des Bois İsmail Uyaroğlu Melih Cevdet Anday Müştak Erenus Asaf Halet Çelebi Türkan İldeniz Metin Eloğlu Ahmet Necdet Cevat Şakir Kabaağaçlı Conrad Aiken Seyhan Erözçelik Louis Macneice Vedat Türkali Resul Rıza Vyaçeslav Ivanov Sabri Altınel İlhami Bekir Tez Turgut Uyar Fang Vei Teh Sabahattin Kudret Aksal Konstantin Simanov Kenneth Rexroth Cevdet Kudret Miguel Hernandez Birhan Keskin Adnan Yücel Faruk Nafiz Çamlıbel Kemal Özer Blas De Otero Paul Eluard Eugene Guillevic Yaşar Kemal Mehmet Başaran Erdal Alova Ahmet Telli Sinan Kukul Pablo Neruda Ece Ayhan Vladimir Mayakovsky A. Kadir Cahit Zarifoğlu Enver Gökçe Attila İlhan
by Ufuk Lüker
  • 500px
  • LinkedIn
  • Youtube
Ginger & Rosa: Devrim Zamanı BüyümekKemal Özer – Görüşmeci
Sayfanın başına dön