• Kişisel
  • Kitaplık
Ufuk Lüker
  • Ana Sayfa
  • Şiir
  • Öykü
  • Müzik
  • Sinema
  • Yazın
  • Görsel
  • Ara
  • Menu Menu
Öykü

Sabahattin Ali – Bahtiyar Köpek

Niçin hep acı şeyler yazayım? Dostlar, yufka yürekli dostlar bundan hoşlanmıyorlar. -Hep kötü, sakat şeyleri mi göreceksin?- diyorlar. -Hep açlardan, çıplaklardan, dertlilerden mi bahsedeceksin? Geceleri gazete satıp izmarit toplayan serseri çocuklardan; bir karış toprak, bir bakraç su için birbirlerini öldürenlerden; cezaevlerinde ruhları kemirile kemirile eriyip gidenlerden; doktor bulamayanlardan; hakkını alamayanlardan başka yazacak şeyler, iyi güzel şeyler kalmadı mı? Niçin yazılarındaki bütün insanların benzi soluk, yüreği kederli? Bu memlekette yüzü gülen, bahtiyar insan yok mu?-

Hiç olmaz olur mu? Arayıp, bulup görmek lazım. Bunun için de kenarı köşeyi araştırmak istemez. Her şey apaçık ortada, göz önünde. Sade güler yüzlü, bahtiyar insanlar değil, bahtiyar köpekler bile var. Ben de karar verdim, bu sefer açlıktan, ızdıraptan, nefretten değil… rahattan, tokluktan, sevgiden bahsedeceğim.

Oturduğum semtin sokakları geniş ve asfalt. Her biri bir fakir çocuğun liseyi bitirinceye kadar okumasına yetecek masraflarla yetiştirilen bodur çamlar, caddeye gölge vermese bile güzellik veriyor. Sabahları yaya kaldırımında şık giyinmiş genç anneler, renk renk çocuk arabalarında al yanaklı, gürbüz, iyi beslenmekten yüzlerine bön bir rahatlık ifadesi gelmiş çocukları gezdirirler. Çeşitli oyuncaklarını ipekli örtülerinin üstüne seren, bir eliyle çıngırağını sallarken ötekiyle uzun bir düdüğü ağzına götüren bebeklerin yanında, bukleli saçlarını savura savura annelerine bir şeyler anlatan biraz daha büyücek çocuklar yürür. Ara sıra genç annelerin birkaçı yan yana gelir, tatlı tatlı konuşur ve çocuklara bakalak olmak işini, dört beş adım gerilerden gelen temiz kıyafetli beslemeye bırakırlar. Yolun kenarındaki küçük parkın kum bahçesinde miniminiler kovaları, kürekleri ile saraylar, nehirler halk eder, sonra bir yumrukta yıkarlar. Bir kenardaki kanepede beyaz başlıklı bir mürebbiye yabancı dille bir kitap okur. Başörtülü bir hanım, ağlayan torununu avutur, başka bir kanepede üç dört şirin anne yün örüp ahbap çekiştirir. Her şey aydınlık, her şey rahattır. Yalnız hepsinin yüzünde garip bir can sıkıntısı ifadesi vardır. Elle tutulamayacak kadar ince, asla yırtılmayacak kadar sağlam bir ağ halinde onları saran bu can sıkıntısı, biraz dikkat edince, kahkahalarda boş bir çınlama, gözlerde soğuk bir alakasızlık halinde kendini gösterir. Söyleyen de, dinleyen de o anda başka bir şey düşünüyor gibidir, halbuki hiçbir şey düşünmezler. Ama bundan şikayetçi değildirler; hatta canları sıkıldığının bile farkında değildirler. Boş da olsa gülerler ve hallerinden memnun olmasalar da, hayatlarında bir değişiklik istemezler.

Yakası kapalı kahverengi çuha elbisesinden bir odacı, bir kavas, yahut kibar bir evde uşak olduğu anlaşılan genç, iriyarı, yakışıklı bir adam bu caddede her sabah küçük bir köpek gezdirir. Açık kahverengi tüyleriyle uzun kulakları yerlere kadar sarkan ve yüksekliği bir karıştan fazla olmayan köpek, meşin tasmasına bağlı yine meşinden örme bir yuların arkasından tıpış tıpış gider. Adam yürüyüşünü köpeğinkine uydurmuştur. O biraz duraklayacak olsa kendisi de bekler. Köpeğin keyfi yerine gelip tekrar yürümeye başlayınca o da yürür.

Serince havalarda köpeğin üzerinde kenarları lacivert şeritli kahverengi çuhadan güzel bir hırka vardır. Hayvanın dört bacağından geçip karnında düğmelenen ve sırtında kalıp gibi yapışmasına bakınca usta bir terzi elinden çıktığı anlaşılan bu hırka pırıl pırıl fırçalanmıştır. Köpeğin, tüyleri de güneşte tertemiz parlar.

Hayvan, masum bir ihtiyacını gidermek için yolun kenarındaki ağaçlardan birinin dibine sokulunca, on dönüm tarlayı bir günde yorulmadan çapalayacak kadar kuvvetli görünen uşak, yahut odacı, yahut kavas, efendisinin köpeği işini bitirinceye kadar hürmetle bekler. Sonra yine ağır ağır yollarına giderler. Bu hırkalı köpek, yoldan geçen başka köpeklerin hırlamasına cevap vermez; hatta sahibi tarafından tasması çözülmüş irice bir köpek dövüşmek için bağıra bağıra yanına sokulsa, üstüne atılmaya kalksa bile, o aldırmadan yoluna gider. Onun yerine uşak işe karışır: Bağırır, tekme savurur. Saldıran köpekler birkaç tane olursa efendisinin köpeğini kucağına alır, hırkasında, tüylerinde tozlanmış, kirlenmiş yerleri siler. Bu sırada gözlerinde hiç saklayamadığı bir korku vardır: Köpek her tehlikeden uzak olduğuna emin, aşağıya doğru bakar, yalanır, uzun tüylü kuyruğunu oynatırken, uşak acaba hayvana bir şey oldu mu diye telaş içinde onun her tarafını yoklar.

Köpeği gezdiren bu adamı bir gün kasapta gördüm. Sıra sıra asılmış kuzuların içine bakıyordu. Nihayet bir ciğer takımı beğendi:

-Şunu tart!- dedi. Parayı sayarken kasapla ahbaplığa başladı: -Ne diye kuzunun karaciğerini ayrı satmazsınız, aklım ermez. Bizim köpek akciğer, yürek filan yemiyor. Karaciğeri de güzelce pişiririz de ondan sonra önüne koruz. İçine bir lokma akciğer katsak ağzını sürmez, olduğu gibi bırakır. Midesine dokunuyormuş. Geçende muayeneye gelen baytar söyledi… Hayvan ama, aklı eriyor; köftesine biraz sığır eti karışsa onu bile anlıyor. Allahın işine akıl ermez ki…-

Sonra bütün takımı sarmak üzere olan çırağa döndü:

-Duymadın mı be! Hepsini sarma. Karaciğeri ayır, ver… Öbürlerini at bir kenara!-

Paketini alıp çıktı…

Başka bir gün bu uşağı geniş, çiçekli bir bahçenin kapısı önünde, kucağında sıcak, yumuşak bir battaniye tutarken gördüm. Kocaman bir otomobile binmek üzereydi. Kucağındaki şeyin kımıldadığını, içinden sesler geldiğini fark edince dayanamadım, sokulup sordum:

-Ne o? Köpeğe bir şey mi oldu?-

Uşak beni şöyle bir süzdü:

-Yok, elhamdülillah bir şeysi yok!.. Bugün üç beş kere öksürdü. Baharları hep olur, ama hanım telaş etti. Hayvan hastanesine götürüp bir baktıracağım- dedi.

Sonra hayvanı bir yere çarptırmamak için dikkat ederek otomobile bindi. Koskocaman araba hızla uzaklaştı…

Geçen gün bu uşağı aynı geniş bahçeye girerken gördüm. Bu sefer ince burunlu, beyaz tüylü bir köpeğin ipini tutmuştu. Yanında kıyafeti kendine benzeyen başka biri daha vardı. Yine merak ettim:

-Ne oldu?.. Köpeği değiştirdiniz mi?- diye sordum.

Adam beni süzdü; geçenlerde köpeğin hastalığını soran meraklı olduğumu hatırlamadı ama, cevapsız bırakmadı:

-Hiç değiştirilir mi?- dedi. -İçerde, kulübesinde; bak, sesi geliyor!-

Büyük köşkün biraz ötesinde, bahçıvan odası büyüklüğünde, filizi boyalı şık bir kulübeden sahiden kesik kesik havlamalar geliyordu.

-Nasıl oldu- dedim, -sizin köpek havlamazdı!-

-Eh, şimdi kızgınlık zamanı… Dişi istiyor!- diye cevap verdi. Sonra yanındakinin yüzüne bakıp gülümsedi: -Nefis bu, isteyince hayvan da olsa kendine hükmedemiyor. İyice huysuzlandı. Hanımefendi hemen otomobili baytara koşturdu. Ama dedim ya, derdi buymuş… Hani bizimkine layığını bulmak da kolay olmadı. Hanımefendi soysuz köpekle istemem, huyu bozulur, dedi. Bütün köşkleri dolaştım, ona göresini buluncaya kadar canım çıktı…- İpini elinde tuttuğu uzun beyaz tüylü, ince burunlu köpeği yanına çekerek devam etti: -Ama bak! Kendisine layık, soylu bir hayvan. Duruşu bile kibar. Bizim beyefendi arkadaşın beyefendisiyle konuştular, münasip gördüler. Bir ben oraya götüreceğim, bir o bize getirecek.-

Parmaklıklı bahçe kapısını dirseğiyle itti, arkadaşına:

-Gel bakalım, birbirlerinden hazzedecekler mi?- dedi. Nazlı bir gelin gibi süzüle süzüle yürüyen saçaklı, beyaz köpekle beraber içeri girdiler.

Ah, ben hayvanları çok severim. Bütün canlı mahlukları, hayatı, güzelliği, saadeti severim. Bahtiyar bir köpek bile benim içimi sevinçle dolduruyor. Ben karanlık şeylerden bahsetmek için dünyaya gelmemişim. İçim tatlı, sıcak, neşeli şeyler anlatmak isteğiyle yanıyor.

Hele cümle alem bu köpeğin onda biri kadar rahata kavuşsun, bakın ben bir daha acı şeylerden söz açar mıyım!

(Sabahattin Ali, 1946)

Etiketler: Sabahattin Ali
Bu gönderiyi paylaş
  • Share on Facebook
  • Share on Twitter
  • Share on Tumblr
  • Mail üzerinden paylaş
Beğenebilecekleriniz:
Sabahattin Ali – Devlerin Ölümü
Sabahattin Ali – Eskisi Gibi
Sabahattin Ali – Komik i Şehir
Sabahattin Ali – Bir Delikanlının Hikayesi
Sabahattin Ali – Kıyamadığım
Sabahattin Ali – İki Kadın

Site içerisinde ara

Son Eklenenler

  • Ahmed Arif – Basübadelmevt
  • Ahmed Arif – Tutuklu
  • Ahmed Arif – Yurdum Benim Şahdamarım
  • Cemal Süreya – Bir Şair: Ahmed Arif
  • Behçet Necatigil – Gece ve Yas

Site istatistikleri

  • 7
  • 25
  • 15
  • 7.952.699
  • 3.228.493

RSS [Kişisel] Son okuduklarım

  • Mutluluk
  • Güzel Dost
  • Kızıl Gökler Altında Kızıl Denizler (Centilmen Piç, #2)
  • Jules Amcam (Seçme Öyküler)
  • Zübüklüğün Sonu Yok
  • Alice Harikalar Diyarında
@ufukluker'i takip et

Etiketler

Behçet Necatigil Vasko Popa Cahit Irgat Ahmet Telli Peter Abrahams Blas De Otero Mehmet Yaşin Sezai Karakoç Şükran Kurdakul Liana Daskalova Özkan Mert Bertolt Brecht Ece Ayhan Vyaçeslav Ivanov Yannis Ritsos Neşe Yaşın Abdülkadir Budak Talip Apaydın Metin Demirtaş E. E. Cummings Gülten Akın Enis Batur Yaşar Kemal Fethi Giray Erdal Öz İlhami Bekir Tez Ingeborg Bachmann Hilmi Yavuz Ahmed Arif Kerim Korcan Halim Şefik Güzelson Seyhan Erözçelik A. Kadir Ülkü Tamer Vedat Türkali Abdülkadir Bulut Nicolae Dragos Sait Faik Abasıyanık Melih Cevdet Anday Haydar Ergülen Adnan Binyazar Kemal Özer Sinan Kukul Berin Taşan Resul Rıza Bekir Yıldız Murathan Mungan Eugene Guillevic Sennur Sezer Şükrü Erbaş Gülseli İnal Miguel Hernandez Ozan Telli Edip Cansever Necati Cumalı Adnan Yücel Cahit Sıtkı Tarancı Fakir Baykurt Akgün Akova Cengiz Bektaş Philippe Soupault Cemal Süreya Jesus Lopez Pacheco Sandor Petöfi Ataol Behramoğlu Salah Birsel Bedri Rahmi Eyüboğlu Memet Fuat Barış Pirhasan Sabri Altınel Adalet Ağaoğlu Türkan İldeniz Guy de Maupassant Tove Ditlevsen Fang Vei Teh Paul Eluard Ahmet Ada Asaf Halet Çelebi Arkadaş Z. Özger Özge Dirik Vladimir Mayakovsky Kenneth Rexroth Sabahattin Ali Louise Gareau Des Bois Oktay Taftalı İbrahim Karaca Rıfat Ilgaz Cevdet Kudret Aziz Nesin Can Yücel Füruğ Ferruhzad Oruç Aruoba Nihat Behram Orhan Veli Kanık Ercüment Behzat Lav Gabriel Celaya Orhan Kemal İsmet Özel Asım Bezirci Suat Derviş Kemalettin Kamu Konstantinos Kavafis A. Hicri İzgören Enver Gökçe Kemal Burkay Süleyman Nesip Cahit Külebi Altay Öktem Konstantin Simanov Mehmet Başaran Yılmaz Güney Federico Garcia Lorca Bejan Matur Zafer Ekin Karabay Sandor Forbath Suat Vardal Dido Sotiriou Kahraman Altun Ahmet Oktay Günter Kunert Suat Taşer Ahmet Erhan Faruk Nafiz Çamlıbel Hasan İzzettin Dinamo Afşar Timuçin Süleyman Çobanoğlu Kutsiye Bozoklar Hasan Basri Alp Attila İlhan Yorgo Seferis Lale Müldür Jose Marti Hasan Biber Behçet Aysan Kostas Kleanthis Hasan Hüseyin Korkmazgil Orhan Murat Arıburnu Turgut Uyar Louis Macneice Behçet Kemal Çağlar Yi Men Cevat Şakir Kabaağaçlı Refik Durbaş Birhan Keskin Ömer Bedrettin Uşaklı Conrad Aiken İsmail Uyaroğlu Müştak Erenus Yılmaz Odabaşı Yaşar Nabi Nayır Oğuz Atay Mehmed Kemal Nikola Vaptsarov Arif Damar Nazım Hikmet Metin Altıok Feyzi Halıcı Nahit Ulvi Akgün Erdal Alova Ziya Osman Saba Vecihi Timuroğlu Özdemir Asaf Fazıl Hüsnü Dağlarca Cahit Zarifoğlu Pablo Neruda Veysel Öngören Oktay Rifat Ahmet Necdet Sabahattin Kudret Aksal Bilgin Adalı Adnan Özer Yaşar Miraç Heinz Kahlau Metin Eloğlu Goethe Ümit Yaşar Oğuzcan Özdemir İnce Tevfik El Zeyyad Turgay Fişekçi İlhan Berk Celal Sılay Sun Yu-T'ang Ahmet Muhip Dranas
by Ufuk Lüker
  • 500px
  • LinkedIn
  • Youtube
Sabahattin Ali – CıgaraSabahattin Ali – Çilli
Sayfanın başına dön