• Kişisel
  • Kitaplık
Ufuk Lüker
  • Ana Sayfa
  • Şiir
  • Öykü
  • Müzik
  • Sinema
  • Yazın
  • Görsel
  • Ara
  • Menu Menu
Öykü

Sabahattin Ali – Bir Aşk Masalı

Bir zamanlar bir kadın hükümdar tarafından idare edilen bir memleket varmış. Halk burada melikesinden son derece memnunmuş. Çünkü bu genç ve çok güzel kadının, yurdunun insanlarını bahtiyar etmekten başka bir düşüncesi yokmuş. Sarayında kapanıp oturacağı ve kendine eş olmak isteyecek yakışıklı şehzadeler bekleyeceği yerde, kış demez, yaz demez, memleketin dört bucağını dolaşır, yüzünde keder, halinde durgunluk gördüğü her vatandaşın gamına ortak, derdine derman olurmuş. Çalışamayacak halde oldukları için zarurete düşenlere hazinesi, dermansız illetlere tutulanlara yüreği her zaman açıkmış. Yurdun her yanına dağılmış olan memurların başlıca vazifesi, bulundukları yerde hayatından hoşnut olmayan kimse bırakmamakmış. Buna kendi güçleri yetmezse, hiç vakit geçirmeden melikeye bildirirler, o da her işini bırakıp oraya yetişirmiş. Bunun için o memlekette yüzü gülmeyen insan yokmuş.
Ama günün birinde melikenin sarayının tam karşısında genç bir derviş peyda olmuş. Sabahtan akşama kadar orada hiç ağzını açmadan bekler, ortalık kararınca çekilip gidermiş. Kumral, hafif dalgalı bir sakalın çevrelediği soluk yüzünde öyle dokunaklı bir ifade, derin kara gözlerinde öyle içe işleyen bir hal varmış ki, yoldan geçenler onun önüne bakır, hatta gümüş paralar atmaktan çekinirler, yere sessizce birer altın bırakıp giderlermiş.

Her zamanki seyahatlerinden birinden dönen melike, sarayının önünde bu garip dervişi görünce, yüzüne şöyle bir bakmış, gözleri onun gözlerine ilişmiş, sarayına girerken başmabeyincisine:

-Bu adamın bir derdi var, sorun bakalım nedir!- demiş.

Başmabeyinci hemen dervişin yanına sokulmuş, o memlekette insanları bir sözle bile incitmeye izin olmadığı için, tatlı bir sesle:

-Derviş, duruşun, bakışın gamlı; içinde sakladığın bir kederin mi var?- diye sormuş.

Derviş gözlerini yere çevirmiş:

-Hayır!- diye mırıldanmış.

-Peki, öyleyse neden yüzün gülmüyor, neden burada bütün gün durup bekliyorsun? Bilirsin ki, melikemiz yurdunda dertli insan bulundukça, kendi de dertlenir, içi rahat etmez. İstediğin neyse söyle, çaresini ararız!-

-Hiçbir derdim, hiçbir isteğim yoktur. Melikemiz üzülmesin!- demiş.

Başmabeyinci saraya dönüp bunları hanımına anlatmış, sonra:

-Bilmem ama efendimiz- demiş, -sesi hafif ve gamlı, gülümsemesi acıydı.-

Melike:

-Olmaz- demiş, -onun bir derdi olduğu her halinden belli. Ne kadar acı güldüğünü ben sarayımın pencerelerinden gördüm. Belki derdinin büyüklüğü onun nutkunu tutuyor. Ama ben hiçbir vatandaşımın rahatsız edildiğini istemem, bırakın durduğu yerde dursun. Yalnız bu akşam arkasından gidin bakın, onulmaz illetlere tutulmuş bir hastası mı var, para yetiştiremediği bir sevgilisi mi?-

Derviş o akşam da önüne bir yığın halinde biriken altınları toplayıp, alacakaranlığa gömülen sokaklara dalmış, yürümüş, yürümüş, şehrin kenar semtlerine gelince, altınları avuç avuç torbasından çıkararak, buralarda oturan ve halleri vakitleri başka hemşerilerinden biraz daha düşük olan kimselere dağıtmış, sonra şehrin kenarındaki küçük, taş bir kulübeye girerek çorbasını pişirmiş, sırtını duvara verip kalmış. Kulübenin penceresinde gün ağarıncaya kadar onu gözetleyen başmabeyinci, uyuyor mu, yoksa uyumayıp düşünüyor mu, anlayamamış.

Melike bunları duyunca büsbütün kederlenmiş. -Memleketimde dertli bir insan var da, ben ona derman olamıyorum- düşüncesi içini bir kurt gibi kemirmeye başlamış. Kimseyi zorlamak, kimsenin yaptığına ettiğine karışıp tedirgin etmek şanından olmadığı için, dervişin sarayın karşısında durmasına ses çıkarmamış, ama onun günden güne sararıp solduğunu, gözlerinin daha derine kaçtığını gördükçe, kendisi de eriyip süzülmüş. Kendisi de artık sarayının penceresinden ayrılmaz, tül perdelerin ardında bütün gün dervişi seyreder, -Onun içini kemiren dert nedir acaba?- diye kendini yermiş.

Bir gün yine böyle perdelerin arkasından bakarken, dervişin siyah, derin gözleri pencereye çevrilmiş. Bu gözlerdeki bitip tükenmez hasreti fark eden melike, dervişin içini yakan derdi sezer gibi olmuş, yerinden fırlayıp başmabeyincisini çağırtarak:

-Bu dervişi sarayıma getirin, derdini kendim soracağım- demiş.

Derviş, melikenin huzuruna çıkınca büsbütün sararmış. Gözlerini yerden kaldıramamış. Derdi sorulunca, duyulur duyulmaz bir sesle:

-Hiçbir derdim, hiçbir dileğim yoktur!- deyip susmuş.

Ama melike bu kısa cevapla yetinmemiş. Yumuşak, tatlı, adeta yalvarır gibi:

-Nasıl olur derviş?- demiş. -İnsanın içini bir dert kemirmeyince yüzü böyle solar, gözleri böyle dalar mı? Belki gönlündeki dilek sana pek büyük, pek erişilmez göründüğü için söylemekten kaçınıyorsun. Ama bilirsin ki, benim yurdumdaki insanları bahtiyar görmekten başka hiçbir arzum yoktur. Haydi, çekinmeden ne istediğini söyle. Dilediğin, fakat elde edilmez sandığın şey, uçsuz bucaksız bir zenginlik midir? Her gün önüne yığılan altınları arzularına göre çok küçük bulduğun için mi azımsayıp dağıtıyorsun? Eğer böyleyse söyle, sana bitip tükenmez hazinelerimin yarısını, hayır, hepsini vereyim.-

Derviş başını kaldırmadan, sallayıp cevap vermiş:

-Hayır melikem, hayır; benim böyle bir derdim, böyle bir dileğim yoktur.-

Melike soluk yüzünde dolaşıp koyu kahverengi gözlerinde biriken bir kederle tekrar sormuş:

-Yoksa bir kadının idare ettiği bir memlekette yaşamak sana ağır geliyor da, kendin mi bir devletin başına geçmek istiyorsun? Eğer böyleyse, başına geçtiğin devleti benim kadar, belki benden daha fazla şefkatle, dirayetle idare edeceğini biliyorum. Söyle, memalikimin (ülke) yarısı, hayır, hepsi senin olsun!-

Derviş başını kaldırmış, ama gözleri hep yerde cevap vermiş:

-Hayır, melikem, hayır, benim böyle bir derdim, böyle bir dileğim de yoktur.-

Melike al dudakları solup titreyerek yerinden kalkmış, bir adım yürümüş:

-Peki, nedir istediğin derviş?- demiş. -Gençsin, güzelsin, gözlerinde doymamış bir hasretin ateşli bulutları dolaşıyor. Kendine layık gördüğün bir eş mi bulamadın? Memleketin en güzel kızları benim sarayımdadır. Söyle, bütün cariyelerimi karşına dizeyim, en sevimlisini, hayır, hepsini al!-

Bunun üzerine derviş gözlerini kaldırıp sonsuz bir hüzün içinde melikeye bakmış, bakmış, sonra sesi titreyerek:

-Hayır, melikem hayır…- diyebilmiş, ama sesi boğazında düğümlenip kalmış.

O zaman melike, dervişin yüzüne uzun uzun bakmış, baktıkça soluk yanakları al al, renksiz dudakları nar gibi olmuş. Koyu kahverengi gözlerini bir ışık sarmış. Dervişin de yüzü kızardıkça kızarır, gözleri yandıkça yanarmış. Bu sefer genç kadın gözlerini yere çevirmiş, hafif, titrek bir sesle:

-Anladım derviş- demiş, -içini yakan derdi, yüreğini saran hasreti anladım. Ne istediğini biliyorum. Söyle, o da senin olacak!-

Derviş bunu duyunca, yeniden sapsarı kesilmiş, sonra yine kıpkırmızı olmuş, birkaç kere bir şey söylemek ister gibi dudakları titremiş, en sonunda ta yüreğinin içinden derin, uzun bir -Aaah!- çekerek olduğu yere düşmüş, kalmış.

Etraftan koşan mabeyinciler eğilip bakınca onun ölmüş olduğunu görmüşler. Dervişin yüzünde, dille tarifi imkansız, baktıkça gün ışığı gibi insanın yüzüne vuran bir saadet varmış.

Başmabeyinci esefle başını sallayıp:

-Ne talihsiz adam!- demiş. -Tam muradına ereceği anda öldü!-

Gözlerini dervişin yüzünden ayırmayan melike:

-Sus!- demiş. -Ondan daha talihli insan var mı? Asıl bahtiyar, bir ömür boyunca hasretini çektiği şeye kavuşan değil, ona erişeceğini anladığı anda, saadetinin en yüksek noktasında bir ‘Ah!’ diyerek düşüp ölebilendir.-

(Sabahattin Ali, 1946)

Etiketler: Sabahattin Ali
Bu gönderiyi paylaş
  • Share on Facebook
  • Share on Twitter
  • Share on Tumblr
  • Mail üzerinden paylaş
Beğenebilecekleriniz:
Sabahattin Ali – Portakal
Sabahattin Ali – Böbrek
Sabahattin Ali – Arap Hayri
Sabahattin Ali – Bir Delikanlının Hikayesi
Sabahattin Ali – Bir Şaka
Sabahattin Ali – Kafakağıdı

Site içerisinde ara

Son Eklenenler

  • Deniz Durukan – Refik Durbaş İle
  • Ahmed Arif – Basübadelmevt
  • Ahmed Arif – Tutuklu
  • Ahmed Arif – Yurdum Benim Şahdamarım
  • Cemal Süreya – Bir Şair: Ahmed Arif

Site istatistikleri

  • 17
  • 2.050
  • 1.582
  • 8.971.401
  • 3.936.330

RSS [Kişisel] Son okuduklarım

  • Dünya Bu Kadar
  • Sapiens: a Graphic History, Volume 1 - The Birth of Humankind
  • Kara Yarısı
  • Atta
  • Gaip
  • Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde...
@ufukluker'i takip et

Etiketler

Cevdet Kudret Lale Müldür Adalet Ağaoğlu Oktay Taftalı Türkan İldeniz Hasan Biber Conrad Aiken Peter Abrahams Melih Cevdet Anday Mehmet Başaran Sezai Karakoç Bilgin Adalı Fang Vei Teh Ahmet Necdet Louis Macneice Gülten Akın Vedat Türkali Vyaçeslav Ivanov Behçet Aysan Vladimir Mayakovsky Louise Gareau Des Bois Ahmed Arif Hasan Hüseyin Korkmazgil Tevfik El Zeyyad Günter Kunert Cahit Zarifoğlu Erdal Öz Bertolt Brecht Özdemir İnce Oktay Rifat Ömer Bedrettin Uşaklı Vecihi Timuroğlu Federico Garcia Lorca Metin Eloğlu Adnan Yücel Konstantinos Kavafis Suat Vardal Kutsiye Bozoklar Yi Men Ahmet Erhan Hilmi Yavuz Ahmet Telli Fethi Giray Philippe Soupault Veysel Öngören Özkan Mert Tove Ditlevsen Yılmaz Odabaşı Şükrü Erbaş Bekir Yıldız Adnan Binyazar Hasan Basri Alp Ece Ayhan Ülkü Tamer Süleyman Çobanoğlu Turgay Fişekçi Seyhan Erözçelik Gülseli İnal Suat Taşer Erdal Alova Metin Demirtaş Ahmet Oktay Guy de Maupassant Talip Apaydın Rıfat Ilgaz Orhan Murat Arıburnu Faruk Nafiz Çamlıbel Asaf Halet Çelebi Metin Altıok A. Kadir Turgut Uyar Refik Durbaş İlhami Bekir Tez Salah Birsel Yorgo Seferis Kemal Burkay Nikola Vaptsarov Özge Dirik Ingeborg Bachmann Altay Öktem Sinan Kukul Mehmed Kemal Orhan Veli Kanık Liana Daskalova Goethe Fazıl Hüsnü Dağlarca Heinz Kahlau Şükran Kurdakul Zafer Ekin Karabay Attila İlhan Jose Marti İsmet Özel Resul Rıza Ziya Osman Saba Sabri Altınel Kahraman Altun Blas De Otero Oruç Aruoba Can Yücel Berin Taşan Nihat Behram Süleyman Nesip Dido Sotiriou Füruğ Ferruhzad Yannis Ritsos Ahmet Muhip Dranas Cahit Külebi Yılmaz Güney Enver Gökçe Sabahattin Ali Kenneth Rexroth Arif Damar Cahit Sıtkı Tarancı Ercüment Behzat Lav Nicolae Dragos Konstantin Simanov Edip Cansever Adnan Özer Müştak Erenus A. Hicri İzgören Birhan Keskin İbrahim Karaca Halim Şefik Güzelson Cengiz Bektaş Celal Sılay Ozan Telli Barış Pirhasan Nahit Ulvi Akgün Necati Cumalı Murathan Mungan Akgün Akova Hasan İzzettin Dinamo Bejan Matur Memet Fuat Behçet Necatigil Nazım Hikmet Gabriel Celaya E. E. Cummings Kerim Korcan Sandor Petöfi Enis Batur İsmail Uyaroğlu Sandor Forbath Cemal Süreya Mehmet Yaşin Arkadaş Z. Özger Abdülkadir Budak Yaşar Nabi Nayır Afşar Timuçin Kemal Özer Aziz Nesin Paul Eluard Sennur Sezer Neşe Yaşın Behçet Kemal Çağlar Asım Bezirci Yaşar Miraç Kemalettin Kamu Yaşar Kemal Sun Yu-T'ang Feyzi Halıcı Haydar Ergülen Bedri Rahmi Eyüboğlu Cevat Şakir Kabaağaçlı Cahit Irgat Abdülkadir Bulut Suat Derviş Ahmet Ada Ümit Yaşar Oğuzcan Fakir Baykurt Sabahattin Kudret Aksal Ataol Behramoğlu Kostas Kleanthis Miguel Hernandez Oğuz Atay Vasko Popa Eugene Guillevic Özdemir Asaf Sait Faik Abasıyanık İlhan Berk Orhan Kemal Pablo Neruda Jesus Lopez Pacheco
by Ufuk Lüker
  • 500px
  • LinkedIn
  • Youtube
Sabahattin Ali – Kurtla KuzuSabahattin Ali – Devlerin Ölümü
Sayfanın başına dön