Sivas
Kaan Müjdeci‘nin Venedik Film Festivali Ana Yarışma bölümüne seçilen ve Jüri Özel Ödülü alan filmi Sivas nihayet vizyonda. 11 yaşındaki Aslan’ın (Doğan İzci) ölüme terk edilen Sivas adlı köpeği sahiplenmesi ve erkekliğe adım atmasının paralel bir şekilde anlatıldığı film, hem yönetmenin ilk kurmaca film denemesindeki başarısıyla, hem “Yeni Türkiye Sinemasında” taşra meselesine bakış açısıyla hem de uzun zamandır kurcaladığımız erkeklik travmalarını ele alış biçimiyle ilgiyi fazlasıyla hak ediyor.
Yozgat’ın köyünde okulu, arkadaşları, biraz deli abisi, anne babası ve köyün erkekleri arasında gezinip duran Aslan bir köpek dövüşü sonrasında sahibinin öldü sanarak bıraktığı Sivas’ı bulmasıyla çevresinde var olan ancak şu ana kadar ona sirayet etmemiş gerçeklere bulaşmaya başlar. Önce Sivas’a gözü gibi bakar, her yere onunla gider, kendisi bağlar ama başkasının bağlamasına kızar. Devamlı didiştiği arkadaşlarının yanında ilk defa gerçek bir arkadaş bulmuş gibidir. Ancak çevresi ona Sivas’la kurduğu bu ilişkiyi sorgulatmaya başlar. Köpeğini çocuğu gibi görür ve dövüştürmek istemezken, hoşlandığı kız ne de olsa Sivas Kangalı, dövüş köpeği diyerek dövüştürmesini söyler. Babası, abisi ve çevresindeki diğer erkekler Sivas’ı hem para kazandıracak hem de erkeklik gururlarını okşayacak bir araç olarak görür. Aslan da gün geçtikçe bocalar, köpeğini dövüştürür ama dövüştürürken bir şey olacak diye ödü kopar, babasının ve abisinin köpeği sahiplenmeye çalışmasına tepki gösterir ama onların Sivas üzerinden gururlanmalarına söz edemez. Aslan acemice sigara içmeye ve okulunu asmaya başlar.
Kaan Müjdeci ilk filmini ülkenin son yirmi yıldır tartıştığı meselelerle çevreleyip sert anlatım diliyle izleyicinin önüne atıveriyor. Söyleşilerini dinleyenler ya da okuyanların karşılaştığı yönetmenin hırpani tavrı filmde de aynen yer alıyor. Filmin temel meselesi ise birçok kez tartışıldığı üzere erkeklik meselesini ele alış biçimi. Aslan erkekliğe adım atması için zorlayan çevresine hızlıca uyum sağlamaya çalışır, ancak Aslan’ın kendi içinde yaptığı sorgulama film boyunca bitmez. Köpeğini dövüştürmesi gerektiğini söyleyen kız ne yaparsa yapsın ona bakmaz, köyün erkeklerinin toplandığı gece Aslan’ın gözlerinde ait olamama duygusu vardır, köpeği dövüşlerde yendiğinde gururlansa da her seferinde vazgeçer dövüştürmekten. Karşısına çıkan bir adım erkek ol derken, başka bir adım vicdanını dinletir. Sivas’ı dövüştürmeye götürürken yol çevirmesindeki jandarma karşısında pısırıklaşan ancak jandarmanın yanından ayrıldıktan sonra tekrar esip gürleyen köyün erkekleri belki de Aslan’a en büyük sorgulamayı yaptırır. Ne kadar erkeklik taslamaya kalksan da karşında hep bir otorite olacak, erkeklik hiç bitmeyen beyhude bir çaba, erkek olmaya uğraşırken sadece vicdanını kaybetmekle kalacaksın. Filmin en önemli vurgusu da (bazı eleştirmenlere göre eksiği de) bu ayrımı net çizgilerle tarif edip yol göstermemesi. Aslan belki de hayatı boyunca aynı sorgulamaları yaşayıp yine de arada erkekliğini konuşturmaktan geri durmayacak. Böyle erkekliği sorgulayıcı film yapıp söyleşilerde sinirlenmekten ve küfürlü konuşmaktan kaçınmayan yönetmenin kendisi gibi.
Filmin bir diğer kıymetli tarafı da Anadolu taşrasını ele alış biçimi. Nuri Bilge Ceylan sinemasının ilk dönem filmleriyle (ayrıca Kış Uykusu’yla) Yeni Türkiye sinemasında ve sosyal bilimler camiasında dinginlik, içe kapanma, arınma kavramlarıyla tartışılan taşrayı tam da göbeğinden ele alması. Filme gerçekçi, toplumsal gerçekçi, naturalist vs. gibi belli açılardan doğru birçok yakıştırma yapıldı, filmin şiddet dozu, karakterlerin ağızlarından düşmeyen küfürler tartışıldı. Ancak burada yakalanan filmsel form Aslan’ı çevreleyen hayatın DNA’larında yatan biçimin ta kendisi. Aslan’dan köpek dövüştüren bir “yarı katili” yaratan biçim, sistem ya da daha doğru deyimle karanlık filmin temel formu.
Şiddet demişken, filmin tartışılan köpek dövüştürme sahnelerine dair birkaç söz söylemek de farz oldu. Filmde ilk dövüş sahnesinde iki köpeğin birbirine girdiği birkaç saniyelik görüntü haricinde şiddetli bir görüntü yok. Bunun dışındaki sekanslar hızlı kurgu ve kısa çekimlerle yapıldığı için bir köpek dövüşü izlemiyoruz aslında. Köpek dövüşlerinin pornografik ve olumlayıcı bir temsiliyeti olmadığı da açık. Ancak tabi ki burada temel mesele görüntülerin dışında. Bir sanat yapıtı üretirken yaşananları tartışmak her izleyicide saklı bir hak. Filmde köpeklerin dövüştürülmesini isteyen her izleyici eleştirebilir. Ancak çağdaş et (hatta gıda) endüstrisine, evcil hayvanların kuru mamalarla hayatını geçirmesine söz söylemeyen birinin kendi çevresinden uzakta yaşanan bir şiddeti görmesi karşısında söz söylemesi biraz elitistlik, dahası ikiyüzlülük. Ancak kusursuz bir veganın filme dair eleştirilerini anlayışla karşılayabilirim. Onun dışındaki eleştirilerde, kartları büyütmek gerekirse, hangi hayvansever evine aldığı evcil hayvanı “sahibi olduğu bir evcil hayvan” olarak görmek yerine “ev arkadaşı” olarak görüyor?
Filmi tartışırken ufkumu açan Ozan Ünlükoç’a teşekkürlerimle…
Sivas
Yönetmen, senaryo: Kaan Müjdeci
Türkiye, 2014
Kültigin Kağan Akbulut / ARKAKAPAK