Cidade De Deus (Tanrıkent)
Tanrıkent, hem sinemasal anlamda durduğu mertebe, hem de etik açısından son yılların en tartışmalı filmlerinden biri haline geldi. Ki çok ses getirmiş olanlar da dahil, çoğu film böyle iki yönlü bir tartışma zemini yaratmaz. Bir tarafta Tanrıkent’i çekebilmek uğruna yönetmenlerin mafyayla ne gibi ilişkiler kurduğu ve filmin sosyal bir gerçekliği sinemaya ‘doğru’ bakış açısıyla yansıtıp yansıtmadığı tartışılıyor. Diğer tarafta da, anlatım tarzının ne ölçüde yenilikçi olduğu ve esin kaynakları deşifre ediliyor harıl harıl.
İştahlı ve sert bir bakış
Filmle ilgili en popüler yorum, Meksika yapımı Amores Perros’u anımsattığı ve Scorsese başyapıtı Sıkı Dostlar’ın Brezilya versiyonu olduğu şeklinde. Bu benzetmeye yol açan, güçlü sayılabilecek birtakım veriler de var hakikaten elde. Suç dünyasına rahatsız edici detaycılıkta, iştahlı ve sert bir bakış atması, hikayeyi onyıllara bölmesi ve temelde bir anlatıcının ağzından aktarması gibi. Ancak aralarında çok ciddi bir fark var. Scorsese en küçük detayı bile yaşatacak kanlı canlılığı yaratsa bile, suç aleminin işleyişini karakterlerinin önüne geçirmedi; karakter merkezli hikayeler anlattı. Belgeselle flört halindeki tatlarla alışverişi olmadı. Tanrıkent ise, bir yaşam bölgesinin suç sistemini bütünsel bir bakış atarak tasvir etmeye çalışıyor ve haliyle, çok sayıda karaktere ait anekdotları kullanıyor. Her köşeden dehşet verici veya absürd bir durum, egzantrik bir karakter çıkınca da, film neredeyse her sahnesi zirve noktası olabilecek bir hale geliyor. Enerjisi mütemadiyen üstte bir yerde.
Reklamcılıktan gelme Meirelles ve belgesel kökenli yardımcı yönetmeni Lund, omuz kamerasıyla çektikleri filmde, belgeselvari, çıplak bir tarzla aşırı stilizasyonu birleştiriyorlar. Filtreli görüntüler, olay akışını tersyüz eden bir kurgu, ‘jump-cut’lar, hızlandırılmış çekimler, split screen (bölünmüş ekran) ve anlatımı şıklaştıracak türde akla gelebilecek her şey var filmde. Üstelik de ustalıklı şekilde kullanılıyorlar. Her planın üzerinde uzun uzun düşünüldüğü belli. Kurgu asla düz ayar değil, her an yaratıcı bir tasarının ürünü. Kısacası Tanrıkent, seyirciyi yakalamakta çok ısrarlı ve bunu başarıyor da.
Filmin görsel ‘numara’ları tek başlarına alındığında birer buluş niteliği taşımıyor olabilirler. Ne var ki Meirelles ne yaptığını çok iyi biliyor ve filmi bir modern sinema çorbasına çevirmeden, yadsınamayacak bir görsel çekicilik yakalıyor.
Aslında bu tarzın en afallatıcı yanı, tam filmin görsel şovu yüzünden romantize edilmiş, renkli bir gangster hikayesi izlediğimiz hissine kapılırken, inanılmaz sertlikte bir olayla ‘eğlence’yi ciddiyete çevirmesi. 60’ların, 70’lerin (ve kısmen 80’lerin) müzikleri, kılık kıyafeti, nostalji, had safha raconculuğun karşı konulmaz renkliliğine kapılmaya kalktığınız anda, eline büyük gelen tabancayla adam öldüren altı yaşında bir çocuk çıkıyor karşınıza.
Filmin albenili tarzı, kimilerine göre bizim gibi ‘rahat dünya’lara ait insanların güvenli sinema koltuklarında oturup, şiddet eksenli bir hayatı röntgenleme zevkini tatmin etmekten başka bir şeye hizmet etmiyor. Buradan, ‘sinemanın doğası da bu zaten’ deme noktasına gelinebileceği gibi, şunu da atlamamak lazım. Eğer Tanrıkent Rio’nun ‘favela’ denen varoş mahallelerini duygusal bir sosyal gerçekçilikle anlatsaydı, bu da seyircinin duyarlılık damarını güzelce okşayıp pohpohlamaya varabilirdi. Şiddet ve suçun göbeğinden bir hikaye anlatıp da, içinden ‘ak kaşık’ olarak sıyrılmak pek de imkan dahilinde değil açıkçası.
Yönetmen, mafya ve polis
Bugüne kadar izlediğimiz kenar mahalle suç öykülerinin haddi hesabı olmasa gerek. Öyle ki New York’un Bronx’unu, hiç gitmediğimiz köyümüz misali tanıdığımızı bile ‘düşünebiliriz’. Latin Amerika’nın ‘acımasız sokaklar’ı ise, filmlerdeki filtreli görüntüleri dışında çoğumuza çok az şey ifade ediyor. Hatta söylenen o ki, Rio de Janeiro’nun ağırlıklı olarak siyahların yaşadığı gettosu (‘favela’lar), kentin merkezinde yaşayanlar için bile neredeyse bir bilinmeyen. Zaten Brezilya’da nüfusun çoğunu, ülkenin filmlerine yansıyan görüntülerin ise pek azını oluşturan bir kesimden bahsediyoruz.
Meirelles’in filmi, bu mahallelerin en belalısı olarak bilinen Tanrıkent’teki uyuşturucu trafiğinde kaybolan genç insanları anlatıyor ve hakiki bir Tanrıkent’li olan Paulo Lins’in yarı otobiyografik romanından yola çıkıyor. Çok sayıda karakteri olmasına rağmen, başlıca iki esas oğlanı var filmin. Biri, suya sabuna dokunmamak için inanılmaz bir gayret sarfeden ve fotoğrafçı olmayı hayal eden Roket; diğeri ise bacak kadarken ‘cinayetin zevki’ne varan ve sınır tanımazlığıyla gencecik yaşta Tanrıkent’teki uyuşturucu mayfasının Allahı olan Küçük Z.
‘Favela’ların içine girmek cesaretten de fazlasını istediğinden, yönetmen Meirelles daha önce bu bölgede deneyim edinmiş olan belgeselci Katia Lund’la birlikte çalışmış. Tanrıkent’in öyküsünü önce Tanrıkent’te çekmeye yeltenmişler ama, çete savaşları vesaire öyle bir noktadaymış ki, bunun ‘fazla gerçekçi’ olduğuna kanaat getirerek başka bir ‘favela’ya geçmişler. Tabii bu başka yer de sahipsiz olmadığı için, o bölgenin hapisteki liderinden gerekli izni almışlar. Filme dair kıyamet de buralarda bir yerde kopuyor zaten. Sayısız suçtan hakkında gıyabi tutuklama kararı bulunan Paulo Sergio Magno (‘Küçük Adam’ diye biliniyormuş) elinde davetiyesiyle filmin prömiyerine gitmek gibi tuhaf bir davranışta bulundu. ‘Bulunduğu’ gibi de özel tim tarafından tutuklandı. Polise verdiği ifadede, kendi çetesinin koruması altında çekilen filmin prömiyerine davetli olduğu için gittiğinden bahsediyordu. Böylece Meirelles ve Lund’un filmi kotarabilmek için mafyayla ne cins bir münasebet içine girdiği de polis tarafından araştırılmaya başlandı ki, tam da Brezilya’da mafya terörü halkın tahammülünü iyice aşan vakalara imza atmıştı.
Filmdeki oyuncuların tamamı, uzun araştırmalar sonucunda gerçek ‘favela’ çocukları arasından seçildi ve aylarca eğitildi. Aslında çocuklar da verdikleri otantik bilgilerle filmin yapımcılarını epey eğitmişler. Meirelles, çete savaşından önce topluca dua okunması gibi oyunculardan gelen detayların, sette her an senaryoyu şekillendirdiğini söylüyor. Tanrıkent’le neyi hedeflediği konusunu ise, “Favela tamamen kapalı bir dünya. Ailemin, arkadaşlarımın, komşularımın bu dünyayı anlamasını istedim,” diye açıklıyor. “Her şey daha kötüye gidiyor. Yiten genç yaşamlar, şiddet iyice arttı. Artık yeni bir seviyeye ulaştık ve bu film bunu değiştiremez.”
Yönetmen: Fernando Meirelles
Yapım: Brezilya, Fransa, ABD 2002
Süre: 130 dk.
Oyuncular: Alexandre Rodrigues, Leandro Firmino, Phellipe Haagensen
(Yeşim Tabak, Radikal, 19 Temmuz 2003)