• Kişisel
  • Kitaplık
Ufuk Lüker
  • Ana Sayfa
  • Şiir
  • Öykü
  • Müzik
  • Sinema
  • Yazın
  • Görsel
  • Ara
  • Menu Menu
Kitap, Sinema, Yazın

Zebercet Unutulmaz

Anayurt Oteli çok sıkı bir giriş cümlesiyle başlar: “İstasyona yakın Anayurt otelinin kâtibi Zebercet üç gün önce perşembe gecesi gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının o gece kaldığı odaya girdi, kapıyı kilitledi, anahtarı cebine koydu.”

Zebercet’in her zaman yaşayacağından kuşkum yok. Hem zaman içinde kendisini yanı başımızda hissettirecek kişiliğiyle hem de kurmacanın olanakları ve dil içinde yazarının ona verdiği biçimle.

Öylesine sahici, çarpıcı, yaşayan bir kişilik ki Zebercet, gerçek bir kişi olarak düşünüldüğünde bir antikahraman olarak karşımıza dikiliyor. Düpedüz tedirgin de edici. Okuduğumuz roman kişileri arasında Zebercet’in apayrı bir yeri var, sanırım İnce Memed’den sonraki en ünlü kahramanımız. Öte yakaya bakınca Raskolnikov’un ardıllarından, hayatı, saçmayı, ölümü ve öldürmeyi sıradanlaştıran bir ruh yarası.

Anayurt Oteli çok sıkı bir giriş cümlesiyle başlar: “İstasyona yakın Anayurt otelinin kâtibi Zebercet üç gün önce perşembe gecesi gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının o gece kaldığı odaya girdi, kapıyı kilitledi, anahtarı cebine koydu.”

Romanı okudukça Zebercet’i çözecek ipuçlarını veren, sağlam bir cümle. Sonra Zebercet gecikmeli Ankara treniyle gelen kadın imgesiyle bir süre yalnız kalır. Dönene kadar kimsenin içine giremeyeceği o oda yalnızca kadına aittir, Zebercet okura bunu hemen belli eder.

Bu ilk bölüm romanın dördüncü sayfasında farklı bir anlatıma geçerek kesilir. Geleneksel anlatılarda gördüğümüz biçimde, farklı ve romanın yalnızca o bölümünde kalan, bağımsız bir katman oluşturarak romanın kişileri sırayla tanıtılır. Önce Kasaba ve Otel, romanın kişileri gibi, sonra Zebercet ve öteki kişiler.

“Orta boylu denemez; kısa da değil,” diye başlayıp Zebercet’in görünümü ve doğumu, çocukluğu şöyle bir anlatılıp geçilir. Anlatıcı, bu anlatım biçimini kullandığı bölümlerde bazen bir kişilik kazanarak araya girer ve hemen çıkar, böylece Zebercet’in o anda dışarıdan görünen halini aktarıverir.

Zebercet adının büyüsü romanın yayımlandığı günden bugüne herkesi etkiledi, düşündürdü. Tuhaf bir ad, rastlanmadık. Yusuf Atılgan Manisa’da Anavatan oteli adlı bir otelin sahiplerinden birisinin adının Zebercet olduğunu belirtir, oradan almıştır bu sıradışı adı. Zümrütten açık yeşil, değerli taş anlamına gelir. Doğduğunda verilmiş, “ömrü uzun olsun” denmiştir – ki Zebercet’in sonuna tersinden bir göndermedir bu söz de.

Hayattan kopuk, yabancı
Zebercet zamanla hayattan büsbütün kopuk bir yaşam sürmektedir. Oteli –ortalıkçı kadını saymazsak– hiç kimsenin yardımı olmadan çekip çevirirken hayatla bağı yalnızca Otel’e gelen müşterilerdir. Bunun için de otel defterine kayıtları titizlikle yazar ki insanlarla bağının tescillendiği duygusunu yaşamış olsun. Yalnızca belli günlerde, o da bazısı için altı ayda ya da bir yılda bir, terziye, hamama, saç tıraşına, postaneye gider ve Otel’e döner. Otel’i dış dünyaya bütünüyle kapalı tutmaya başladıktan sonra kayıtları tutmayı da bırakınca insanlarla ilişkisini büsbütün kopar, artık hiçbir şeyi umursamamaya başlar.

Zebercet hayata yabancıdır. Çocukluğundan başlayan psikolojik ezikliği, Otel’e kapalı dünyasında gitgide çoğalmıştır. Anayurt Oteli’nin yayımlandığı yılların okuma kültürü içinde, Zebercet’in yabancılaşmasının toplumsal değil de bireysel kesitte verildiği belirtilmiş, bu da olumsuzlanmıştı. Oysa yabancılaşma, elbette bireysel bağlamda yaşanır. Bir örnek de, her zaman benzerlerini, öteki insanları anlatabilir.

Bıyık sorunu, Zebercet’in kendisine nasıl yabancılaştığını gösteren yaratıcı bir buluş. Berber koltuğuna oturunca aynaya bakar Zebercet: “Kırpılmış, küçük, dört köşe bıyığı oradaydı.” Sonra, “Bıyığımı da kesiverin,” deyince yaşlıca berber, “Çok şakacısınız,” diye karşılık verir. Bıyığı yoktur çünkü. Yazarın bıraktığı belirsizlik içinde, Zebercet de biliyor belki bıyığının olmadığını ama şakacı değildir de. O, aynada kendini olduğundan başka, bıyıklı haliyle görmekte, bambaşka birisiyle karşı karşıya gelmiş gibi oturmaktadır koltukta.

Aylak Adam’da C, psikolojik çatışmaların içinden geçerek yaratılmış bir kişiyken, Anayurt Oteli’nde Zebercet’in psikolojisi, saçma kavramı çevresinde örülür. C’de herkes gibi, hatta daha fazlası olabilme özgüveni vardır. Oysa Zebercet başkaları gibi olmayı reddetmek yerine, başkaları gibi olamamanın sıkıntısını yaşar. Yusuf Atılgan bu ayrımı incelikle verirken büyük ustadır.

Zebercet’in cinsel sapkınlıkları da ondaki yabancılaşmayı bireyselleştirir. Kurtuluşu tek bir kadında görür Zebercet: Gecikmeli Ankara treniyle gelen kadın. Ona doğduğu odayı vermiştir. Zebercet’in yeniden doğumu, hayatla kurduğu en güçlü bağdır kadın. O varsa var, yoksa yoktur artık. Kadın onun ışığıdır ve ışık söndükten sonra yaşadığı derin hayal kırıklığı onu hayatına son vermeye götürür. Sonunda, kendisini dayısının astığı odada asar.

Zebercet’in iç dünyasındaki çözülme
Zebercet’in ortalıkçı kadını boğarak kediyi tavayla öldürmesi nedensiz bulunmuş, Yabancı’nın Mersault’sunun bir Arap genci nedensiz öldürmesine benzetilmişti. Hayatın anlamsızlığı ve hiçliğine bağlanan saçma kavramıyla Zebercet’in hayatla kurduğu ilişki açıklanabilir. Ama gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının artık asla dönmeyeceğini anlaması, Zebercet’in bilinçaltında karanlık bir çözülme sürecini başlatır.

Odada, kadının bıraktığı çay bardağını alır, ışığa tutup çevirir, bardağı ağzına götürüp kadının dudaklarının izi sandığı yeri öperken tam o sırada üstündeki tavanın çatırdamasıyla sıçrar, bardağı elinden düşürür, parçalanır bardak.

Kadının ayrılırken odasına bıraktığı ve o günden beri aynıyla koruduğu çay bardağının kırılması, Zebercet’in iç dünyasında sert bir kırılmaya neden olur. Odanın tılsımı o anda yok olur. Artık Zebercet’i hayata bağlayan en önemli duyguda derin bir çöküş olmuştur. “Oda bozulmuştu; kadın gelmezdi artık. Yürüdü, odadan çıkarken bir haftadır yanan ışığı söndürdü.”

Zebercet artık eski Zebercet olmaktan çıkmıştır.

Sonra bir gece Ortalıkçı kadının yatağına girer, bir anda boğazını sıkar ve boğar kadını, ardından kediyi tavayla öldürür, kanlı tavayı yıkayıp yerine asar. Sıradandır her şey. Sonra kendi ölümüne hazırlanır, adım adım yaklaşarak. “Değişmez tek bir kesinlik vardır insan için: Ölüm.” Tavanı delip onu asacak ipin bir ucunu aşağı odaya sarkıtır, sonra inip ipi boynuna geçirir.

(Semih Gümüş / Radikal)

Bu gönderiyi paylaş
  • Share on Facebook
  • Share on Twitter
  • Share on Tumblr
  • Mail üzerinden paylaş

Site içerisinde ara

Son Eklenenler

  • Deniz Durukan – Refik Durbaş İle
  • Ahmed Arif – Basübadelmevt
  • Ahmed Arif – Tutuklu
  • Ahmed Arif – Yurdum Benim Şahdamarım
  • Cemal Süreya – Bir Şair: Ahmed Arif

Site istatistikleri

  • 3
  • 54
  • 45
  • 8.974.379
  • 3.938.487

RSS [Kişisel] Son okuduklarım

  • Dünya Bu Kadar
  • Sapiens: a Graphic History, Volume 1 - The Birth of Humankind
  • Kara Yarısı
  • Atta
  • Gaip
  • Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde...
@ufukluker'i takip et

Etiketler

Kahraman Altun Jose Marti Mehmet Yaşin Özge Dirik İlhami Bekir Tez Türkan İldeniz Suat Vardal Salah Birsel Cahit Irgat Behçet Aysan Yi Men Oktay Taftalı Behçet Necatigil Murathan Mungan Müştak Erenus Sabri Altınel Afşar Timuçin Gabriel Celaya Cengiz Bektaş Sait Faik Abasıyanık Haydar Ergülen Adnan Yücel Turgay Fişekçi Blas De Otero Metin Altıok Bertolt Brecht Asım Bezirci Ahmet Ada Heinz Kahlau Ömer Bedrettin Uşaklı Fakir Baykurt Cevdet Kudret Metin Demirtaş Kostas Kleanthis Miguel Hernandez Lale Müldür Louis Macneice Veysel Öngören Hasan İzzettin Dinamo Neşe Yaşın Turgut Uyar Adnan Özer Yaşar Kemal Erdal Alova Vedat Türkali Ercüment Behzat Lav Gülten Akın Bilgin Adalı Ahmet Erhan Orhan Veli Kanık Attila İlhan Cahit Sıtkı Tarancı Suat Derviş Fang Vei Teh Vasko Popa Cahit Zarifoğlu İsmail Uyaroğlu Günter Kunert Birhan Keskin Abdülkadir Budak Yannis Ritsos Conrad Aiken Mehmet Başaran Sabahattin Kudret Aksal Berin Taşan Özkan Mert Nazım Hikmet Akgün Akova Sennur Sezer Konstantin Simanov Süleyman Nesip Bedri Rahmi Eyüboğlu Ümit Yaşar Oğuzcan Orhan Kemal Resul Rıza Nicolae Dragos Yılmaz Odabaşı Cemal Süreya Melih Cevdet Anday Tevfik El Zeyyad Sandor Forbath Ahmet Oktay Kemalettin Kamu Yorgo Seferis Talip Apaydın Abdülkadir Bulut Adnan Binyazar Zafer Ekin Karabay Gülseli İnal Halim Şefik Güzelson Celal Sılay Ozan Telli Can Yücel Süleyman Çobanoğlu Eugene Guillevic Oktay Rifat Faruk Nafiz Çamlıbel Kemal Burkay Yılmaz Güney Ahmet Necdet Jesus Lopez Pacheco Özdemir Asaf Konstantinos Kavafis İbrahim Karaca Erdal Öz Kemal Özer Hasan Hüseyin Korkmazgil Ingeborg Bachmann Ece Ayhan Suat Taşer Yaşar Miraç Kerim Korcan Ahmet Telli Sinan Kukul Tove Ditlevsen Necati Cumalı Metin Eloğlu A. Kadir Goethe Vyaçeslav Ivanov Sabahattin Ali Bekir Yıldız Dido Sotiriou Pablo Neruda Asaf Halet Çelebi Yaşar Nabi Nayır Ahmed Arif Sezai Karakoç Refik Durbaş Füruğ Ferruhzad Fazıl Hüsnü Dağlarca Cahit Külebi Orhan Murat Arıburnu Peter Abrahams Philippe Soupault İlhan Berk Vladimir Mayakovsky Kenneth Rexroth Hilmi Yavuz Edip Cansever Federico Garcia Lorca Vecihi Timuroğlu Altay Öktem Bejan Matur Paul Eluard Hasan Biber Enis Batur İsmet Özel Liana Daskalova Fethi Giray Kutsiye Bozoklar Cevat Şakir Kabaağaçlı Sandor Petöfi Özdemir İnce Şükrü Erbaş Şükran Kurdakul Ülkü Tamer A. Hicri İzgören Behçet Kemal Çağlar Memet Fuat Mehmed Kemal Barış Pirhasan Ataol Behramoğlu Sun Yu-T'ang Nikola Vaptsarov Oruç Aruoba Adalet Ağaoğlu Feyzi Halıcı Aziz Nesin Hasan Basri Alp Arkadaş Z. Özger Rıfat Ilgaz Ahmet Muhip Dranas Seyhan Erözçelik E. E. Cummings Enver Gökçe Nahit Ulvi Akgün Nihat Behram Oğuz Atay Louise Gareau Des Bois Arif Damar Ziya Osman Saba Guy de Maupassant
by Ufuk Lüker
  • 500px
  • LinkedIn
  • Youtube
Fatih Akın’la ‘Kesik’ Üzerine: “Öfkeyi Azaltmak&...Yaşar Kemal Olmasaydı
Sayfanın başına dön