• Kişisel
  • Kitaplık
Ufuk Lüker
  • Ana Sayfa
  • Şiir
  • Öykü
  • Müzik
  • Sinema
  • Yazın
  • Görsel
  • Ara
  • Menu Menu
Yazın

Tek Sesli Şiirden Çok Sesli Şiire

Mısra işlevini yitirdi; şiiri şiir yapan bir birim olarak yürürlükten kalktı. Eski rahatlığını, o sessiz, kıpırtısız düzenindeki rahatlığını boşuna arıyor şimdi. Öfkelerin, bunlukların, başkaldırmaların dışında kendini yineliyor daha çok. Ne denli güçlü olursa görünürse görünsün, duygularımızı, gerilimlerimizi, düşünce coşkularımızı başlatıcı öğe, bir ölçü olmaktan çoktan çıktı. İnsanı, insanla gelen en çağdaş sorunları karşılayamaz oldu. Öylesine durallaştı ki, onca bir sözcük yılı da uzak kaldı bize.

Öyleyse şiiri okumalı, şiiri, usla biriktirmeli artık; mısra ile değil. Diyeceğim, ille de bir ölçü gerekliyse bu, düşünsel-ussal bir ölçü olmalı. Tek sesli şiirden, çok sesli bir şiire yönelişteki en kapsamlı ölçü de budur sanırım.

Nicedir şiiri soyut bir kavrammış gibi düşünemiyoruz. Her toplumun kendine özgü bir şiiri ya da şiirleri olduğu için böyle düşünemiyoruz. Ülkemiz de bir mucizeler ülkesi değil. Bizim de gereksinmesini duyduğumuz bir şiir anlayışı var. Hatta bir bakıma uygulanıyor da bu. Düşünü şiiri diye adlandırabileceğimiz bu şiir biçimini(tarzını) yerleştirirken, en azından şiire bakma ölçülerimizi de değiştirmek zorundayız.

Örnekler ortada. Yapacağı işin bilincine varmış ozanlar kabına sığamıyor artık. Hiç değilse zorlanıyor şiir, seçkin, soy bir anlatım yolu bulmak için savaşılıyor. Örneğin cümleler parçalanıyor; söze yeni bir devinim katılıyor böylelikle. Bir bakıma cümle tavır takınıyor, insanlaşıyor. Derken bir satır başı, bir parantez, bir dialog…Bakıyorsunuz düzyazıya geçmiş ozan; anlatıyor, açıyor, anlamı genişletip yoğunlaştırıyor. Mısra yerine devinim , mısrayı ölçü yapmak yerine usu ölçü yapmak! Güç şiir burdan çıkıyor, şiir okuma zorluğu burdan doğuyor.

Ya peki mısra nedir? Bir tanımı yok mu onun? Bence yok! Olsa olsa sezilmesi var, şiiri tekilleştirmesi var, şiiri tekilleştirmesi, kolay ustalıklara araç olması, çağdaş anlayışın gerisinde kalması var. Mısra da sağduyu gibi bir şey… Sağduyu ise, Einstein’ in anlayışına göre, “İnsanın on sekiz yaşına gelmeden önce zihnine yerleşen önyargıların tortusu”ndan başka bir şey değil. İşte mısra da sağduyu gibi, beğeni eğitimi, töre anlayışı gibi, bize önceden aşılanmış bir öngüzellik duygusu.

Bu öngüzellik duygusunu nasıl aşmalı? Önce, mısranın mısraya örnek tutulmasıyla sağlanan iyi işçilik görünüşü yerine, dirimsel bir şiir anlayışını gerçekleştirmekle… Buna karşılık şöyle bir soru sorulabilir : Bugüne dek yazılan şiirler, dirimsel olana bunca uzak mıydılar? Bir bakıma öyle. Düşünürsek, yalnızca kendi olanaklarıyla yetinen ozan çok azdır bizde. Daha çok deneyler vardır; katkısız bir sahihlik(authenticite) ve bu sahihliğin pekiştirilmesi yerine, başka başka yaşam biçimlerine öykünme vardır. Gene de, bu deney bolluğunun, şiirimizi çeşitlendirmek bakımından yararlı olduğunu söyleyenler çıkabilir. Ama şunu da unutmamalı ki çeşitlemenin, ozan sayısıyla oranlı olarak değil de, tek tek ozanlarda incelenmesi, çoğu kez en güçlü kişilikleri bile tehlikeye düşürmüştür. Kısacası, kuramın yaşamla birleşerek yarattığı gerçek şiir alanı, Fethi Naci’nin deyişiyle, tümdengelimle tümevarımın çakıştığı nokta, bir iki ozan ayrı tutulursa, hiç denenmemiş, bir “Çorak Ülke” gibi cansız, yaşamsız kalakalmıştır.

Öyleyse şiirin yapısında şiirin dokusunda bilinçli, özgün vurucu bir düşünce-yaşam birliğinin yer alması gerekiyor. Burdan da araştırıcı, eytişimsel bir sıçrama… Dışavurumcu bir düzanlatım…Aruza, heceye, genel olarak da mısraya sığdırılmaya çalışılan şiirin, yerellikten doğacak bir bütünselliğe, bir evrenselliğe yerleştirilmesi.

Oysa biz mısraya göre yaşıyoruz hala. Mısra sanki bir yaşama biçimi, aşılması olmayan bir nesne. Nedeni ortada bunun : Halk, Saraya, tek elden yönetime, yazgıya inanırken, bu arada bir üst-yapı kurumu olan şiire de inanmazlık edemezdi. Ama hangi şiire? Yukarudan gelen, hiçbir şey söylememeyi görkemle dile getiren, soyluluk gösterisi, mısracı şiire…Bugün bile çok şey değişmiş değil. Geleneğe saygı yüzünden, belki de hep aynı çıkmazlarla dolaşıp duruyoruz. Kim bilir, belki de koşullar değişmedi ya da koşulları zorlayan, güçlü kişiler çıkmadı. Yeni bir akımın öncüsü olan Orhan Veli bile, halkın beğenisini alıp, onun toplumsal-ekonomik gerçeklerini şiir dışı ederken, şiirin öz sorunlarına ne denli yabancı kaldığını, hiç değilse her şeyden bağımsız bir şiir düşünmekle ne denli yanıldığını ortaya koyalı kaç yıl geçti aradan? İşte her söylediğini şiir diye söyleyen, adı ustaya çıkan, gerçekte çelişmeler ustası Cahit Sıtkı nerede? Ya Cahit Külebi? Acaba Yeşeren Otlar’daki gizemciliğine hangi deneylerden geçtikten sonra varabildi? Hiçbir deneyden! Çünkü o, eskiden de bir görüş bütünlüğüne varamamıştı. Örnek mi? İşte kadınları övdüğü kısa bir şiirden kısa bir şiirden son iki satır : “Ben yine insanlığı severim / Bütün kadınlardan ziyade.” Kadınları insanlık dışı tutan kof ve yanlış bir toplumculuktan başka nedir ki bu? Ayrıca şiirimizin bugünkü bunluğu da, hep bu mısracı tutumun kılık değiştirmesinde aranmalıdır.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, değişmesi gereken, bir bakıma değişmekte olan şiire, yeni bir ölçü bulmak zorundaysak, bu hiç şüphesiz u dışı bir ölçü olmayacaktır. Bunun için de alışkanlıklarımızı yenmemiz, eskimiş mantık kurallarından kurtulmamız gerekir. Çünkü ussal bir coşku olan şiiri, ancak usun ölümsüzlüğüyle denetleyebiliriz. Usun ölümsüzlüğü ise, onun durmadan değişmesi, durmadan yenilenmesi, kuşak kuşak, çağ çağ bir gelişmeye, bir yüceliğe aracılık etmesidir. Şiiri, tarihsel – toplumsal koşullarından soyutlamayı düşünmedikçe, mısra da işlevini yitirmiş sayılır.

(Edip Cansever)

Etiketler: Edip Cansever
Bu gönderiyi paylaş
  • Share on Facebook
  • Share on Twitter
  • Share on Tumblr
  • Mail üzerinden paylaş
Beğenebilecekleriniz:
Edip Cansever – Çember
Edip Cansever – Bir Ay Aldım Diyarbakırdan Tokatta Biri Öldü O Zaman
Edip Cansever – Tahtakale
Edip Cansever – Manastırlı Hilmi Bey’e Üçüncü Mektup
Edip Cansever – Manastırlı Hilmi Bey’e İkinci Mektup
Edip Cansever – Biliş

Site içerisinde ara

Son Eklenenler

  • Deniz Durukan – Refik Durbaş İle
  • Ahmed Arif – Basübadelmevt
  • Ahmed Arif – Tutuklu
  • Ahmed Arif – Yurdum Benim Şahdamarım
  • Cemal Süreya – Bir Şair: Ahmed Arif

Site istatistikleri

  • 1
  • 233
  • 154
  • 8.982.750
  • 3.944.404

RSS [Kişisel] Son okuduklarım

  • Dünya Bu Kadar
  • Sapiens: a Graphic History, Volume 1 - The Birth of Humankind
  • Kara Yarısı
  • Atta
  • Gaip
  • Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde...
@ufukluker'i takip et

Etiketler

Sinan Kukul Ahmet Necdet Bilgin Adalı Cemal Süreya Bedri Rahmi Eyüboğlu Turgut Uyar Turgay Fişekçi Erdal Alova Suat Taşer Sandor Forbath Haydar Ergülen Tove Ditlevsen Suat Derviş Orhan Kemal Edip Cansever Vecihi Timuroğlu A. Kadir Yılmaz Güney Yaşar Miraç Celal Sılay Goethe Can Yücel Gülseli İnal Ahmet Muhip Dranas Ahmet Telli Conrad Aiken Louise Gareau Des Bois Nicolae Dragos Ziya Osman Saba Sezai Karakoç Konstantin Simanov Fazıl Hüsnü Dağlarca Gabriel Celaya Cahit Irgat Neşe Yaşın Memet Fuat Asaf Halet Çelebi Özdemir Asaf Vedat Türkali Murathan Mungan Melih Cevdet Anday Sabahattin Kudret Aksal Sabahattin Ali Akgün Akova Vasko Popa Ahmet Ada Oktay Taftalı Necati Cumalı Nahit Ulvi Akgün Vladimir Mayakovsky Özge Dirik Paul Eluard Oktay Rifat Ercüment Behzat Lav Bekir Yıldız Ahmed Arif Abdülkadir Bulut Liana Daskalova Louis Macneice Kerim Korcan Adnan Yücel Miguel Hernandez Kutsiye Bozoklar Fang Vei Teh Metin Demirtaş Adalet Ağaoğlu Halim Şefik Güzelson Kahraman Altun Aziz Nesin Yorgo Seferis İlhan Berk Suat Vardal Cahit Zarifoğlu Barış Pirhasan Nihat Behram Enis Batur Tevfik El Zeyyad Faruk Nafiz Çamlıbel Dido Sotiriou Pablo Neruda Altay Öktem Türkan İldeniz Resul Rıza İlhami Bekir Tez Jose Marti Vyaçeslav Ivanov Özkan Mert Nazım Hikmet Hasan Biber Kemal Özer Mehmed Kemal Konstantinos Kavafis Ahmet Oktay Kostas Kleanthis Rıfat Ilgaz Ataol Behramoğlu Lale Müldür Oruç Aruoba Oğuz Atay Ömer Bedrettin Uşaklı Ozan Telli Abdülkadir Budak İsmail Uyaroğlu Behçet Aysan Enver Gökçe Günter Kunert Heinz Kahlau Talip Apaydın Sandor Petöfi Kemal Burkay Refik Durbaş İsmet Özel Yılmaz Odabaşı Attila İlhan Şükran Kurdakul Yaşar Nabi Nayır Cengiz Bektaş Bertolt Brecht Blas De Otero Özdemir İnce Sun Yu-T'ang Fakir Baykurt Süleyman Nesip Adnan Binyazar Adnan Özer Metin Eloğlu Cevdet Kudret Cahit Sıtkı Tarancı Sennur Sezer Gülten Akın Ingeborg Bachmann Yi Men E. E. Cummings Eugene Guillevic Ülkü Tamer Berin Taşan Feyzi Halıcı Jesus Lopez Pacheco A. Hicri İzgören Hasan Basri Alp Ece Ayhan Metin Altıok Arif Damar Behçet Necatigil İbrahim Karaca Afşar Timuçin Zafer Ekin Karabay Federico Garcia Lorca Arkadaş Z. Özger Hasan Hüseyin Korkmazgil Veysel Öngören Orhan Murat Arıburnu Seyhan Erözçelik Peter Abrahams Behçet Kemal Çağlar Yannis Ritsos Hilmi Yavuz Mehmet Yaşin Orhan Veli Kanık Kemalettin Kamu Ahmet Erhan Müştak Erenus Sait Faik Abasıyanık Guy de Maupassant Cahit Külebi Bejan Matur Kenneth Rexroth Yaşar Kemal Hasan İzzettin Dinamo Asım Bezirci Mehmet Başaran Salah Birsel Süleyman Çobanoğlu Cevat Şakir Kabaağaçlı Füruğ Ferruhzad Birhan Keskin Ümit Yaşar Oğuzcan Philippe Soupault Sabri Altınel Şükrü Erbaş Fethi Giray Nikola Vaptsarov Erdal Öz
by Ufuk Lüker
  • 500px
  • LinkedIn
  • Youtube
Uzun Şiir Kısa ŞiirŞiirin Vazgeçilmez Üç Dönemi
Sayfanın başına dön