Keşke Yalnız Bunun İçin: Cemal Süreya
Cemal Süreya kendisiyle yapılan bir röportajda şiirin kendisi için bir hayat dürtüsü olduğunu vurguladıktan sonra şiirin artık ortaya çıktığı an ve onu izleyen kısa sürede yaşadığı sevinci duymak için yazdığını söyler.
Ona göre ilk şiiriyle son şiiri arasında bir ayrım yoktur ve ekler “bak, başka şairler nereden nereye gittiler. Ben tek deneyi, onun altında ezile ezile sürdürdüm.”
Cemal Süreya son iki kitabının yayın tarihleri buruk bir şaka gibidir. Zira, 31 Mart 1988’de “Sıcak Nal” isimli kitabın yayınlanmasının ertesi günü olan 1 Nisan 1968’de bir kitapla daha çıkar okurlarının karşısına: “Güz Bitiği”..
Bu da onun günlüklerinde geçen Jest kavramına götürür bizi. Jesti mertlikle, cesaretle, insanlıkla, doğruculukla bir tutar kitabında. Kendini jestin daha doğrusu kendi jestinin bir şairi olarak görür ve şöyle der: “şiirim tutku ve jesttir. Bunu en iyi Sezai (Karakoç) görmüştür. Daha Pazar Postası yıllarında yazmıştır:’Cemal Süreya’nın Çıkışı.’ Jesti o gördü.”
Cemal Süreya’nın son jesti olan “Güz Bitiği”ndeki 20 şiirde aynı mısrayla nihayet bulduğu için tek şiir olarak da okumak mümkündür. “keşke yalnız bunun için sevseydim seni” Bu mısradan yola çıkarak altında ezile ezile sürdürdüğü o tek deney hakkında dedikodu üretmek belki de mümkün olabilir. ( Fuzuli de öyle dememiş mi?)
Cemal Süreya’nın şiiri sanki son mısrası okunup tamamlanmasıyla başlar. Mısralar bir rüzgarı arkanıza almanızı sağlar ve şiiri okumayı bitirince insanın içinde durmak bilmeyecek bir makine çalışmaya başlar.
Ancak, mısralar sustuktan sonra farkedilir makine. Zira bütün şiiri bir bahaneden ibaret gibidir. O makinenin, o sürecin başlaması için atılacak bir ilk adım gibidir Cemal Süreya’nın şiiri.
Kitabındaki 20 şiiri birbirine bağlayan “keşke yalnız bunun için sevseydim seni” mısrası her tekrar ettiğinde biraz daha kuvvetle vurgulanan bir jeste dönüşür. 20 şiirdir ama hangisi nerede başlar nerede biter belli olmaz ve hepsinin birden oluşturduğu sisin içinde Cemal Süreya, yıllar önce jilet olmuş Gülcemal vapurunun hayaleti gibi belirir.
Her şiirde yeniden kurulan ve yapılan; yeniden bulunan ve kaybedilen bir şeydir bu. Her aşkta, o kopartılmış, hor görülmüş ve tamamen yitirildikten sonra da bıraktığı boşluğu hissedilen, özlenilen o ilk gerçek aşkı aramanın budalalığı, saflığı, yanılgısı ve isabeti olması gibidir onun her şiiri.
“Toplumuzu düşünüyorum. Yeraltı dünyasını, bir de sanat dünyasını saymazsak, jeste pek rastlanmıyor. Osmanlıca’da, Öz Türkçe’de jest sözcüğünün karşılığı yok. Yeraltı dünyasında jest şart. Çünkü savaşçı evre orda ilk kanıtlarıyla kendini aynen sürdürmektedir. Kentlerimizde insanların yer kapmaca olayı var. Kasabalarda herkes kendi adına ve başkalarının aleyhine dindardır. Sağduyu bodrumlarda boğulmuştur. Köyde jest geleneğin bozuluşu ile karıştırılabilir.
Jest sağduyuya da soluk aldırır. Ama, ne yazık, onun kadar evrensel değildir. Özlemini her zaman çekse de.”
(Suavi Kemal Yazgıç)