• Kişisel
  • Kitaplık
Ufuk Lüker
  • Ana Sayfa
  • Şiir
  • Öykü
  • Müzik
  • Sinema
  • Yazın
  • Görsel
  • Ara
  • Menu Menu
Yazın

Özdemir Asaf Şiirine Bir Bakış

Bugün yaşamış olsaydı 80 yaşında olacaktı. Batı’daki “aforizma” örneklerinin bizdeki karşılığını oluşturmuş olduğunu düşündüğümüz şair; Batı şiirinin olanaklarını kimi kez geleneksel şiir biçimleriyle de bütünleştirerek kendine özgü bir dil kurgusuyla unutulmaz dizeler halinde bize sunar. Onu her yeni okuyuşumuzda taşıdığı bu felsefi derinliği algılarız. Zamanın şaşmaz kantarı onun hak ettiği değeri verecektir.

Farklıydı! Her zaman, her yerde farklıydı! Bakışı, yürüyüşü, duruşu, düşünüşü onun özgür ve bohem kişiliğinin ipuçlarını ele verirdi. Gönlünce yaşar, istediğince çalışır, keyfince yer içerken kimseye zarar vermeden, kimseyi rahatsız etmeden köklü bir İstanbul beyefendisi olduğunu da gösterirdi.

“Bir şair gibi yaşadı. Fransa’nın 19. yüzyıl sonu şairlerinin yaşamından bir parçayı yaşar gibi. Basımevindeyken de şairdi. İçkili lokanta işletirken de… Bir parti gazetesinde gündelik yazılar yazarken de. Kitabevleri açıp kapatırken de… şairdi. Bana sorarsanız “şair kimdir, nasıl bir şeydir diye. Size Özdemir Asaf’ı gösteririm. ” (1)

Yepyeni, cıvıl cıvıl, ışıl ışıl baskıları ile Özdemir Asaf şiirleri yeniden bizimle. İş Bankası Kültür Yayınları arasından çıkan bu şiir kitapları ilk basımları göz önünde tutularak, aslına uygun bir biçimde yeniden okuyucusuyla buluştu.

Cumhuriyetle yaşıt bir şair Özdemir Asaf. Mülkiye Müfettişi olan babası Mehmet Asaf Bey Şura-yı Devlet’in kurulması aşamasında Mustafa Kemal Atatürk tarafından Ankara’ya çağrılır. Bu yüzden 11 Haziran 1923’te Ankara’nın Hacı Bayram semtinde “resimleri eski kitaplarda kalacak kafesli cumbalı evlerinden birinde” dünyaya gelir. Ardından 31 saat sonra ise ikiz kızkardeşi Özgönül.

Geçirdiği rahatsızlıktan ötürü babalarını yitiren aile 1930 yılında İstanbul’a döner. Acıbadem’deki aile yadigarı köşke yerleşirler. Ev anneler,anneanneler,teyzelerden oluşan bir kadınlar cennetidir. Anne Hamdiye Hanım soyadı kanununun çıkmasıyla beraber “temizlik” anlamına gelen “Arun” soyadını alır. Bir biçki-dikiş kursu açar ve evin geçimini böylece sağlar. Bu dönem şöyle yansır şairin şiirine

Yedi yaşımda Ankara’dan geldim.
Babasızlığımı getirdim.
İstanbul’da deniz vardı.
Denize ilk girişim düşmek yoluyla oldu.

….

En büyük anneannem yüz on yaşında öldü.
En büyük dayım doksan dokuz yaşında
Dedem altmış beş yaşında ölmüş
Kadınlar soyadlarını aldılar kocalarından
Bizler de ayrı ayrı adlar aldık otuz beş’te.
Kişiye Özel, Benden

(Sonra Mutluluk s160)

Atatürk’ün emriyle dönemin başbakanı İsmet İnönü bir burs sağlar. Galatasaray Lisesi’nde başlayan öğrenim yaşamını geçirdiği akciğer rahatsızlığının ardından devamsızlık nedeniyle bursu kesilince Kabataş Erkek Lisesi’nde tamamlar. İşte Cağaloğlu yokuşunu ilk kez tırmanmaya başladığı yıllardır bu yıllar. İlk çalışmasını da 1939’da Servet-i Fünun’da yayımlar. Arkasından dergilerde şiirleri, çevirileri ve yazıları yayımlanmaya devam eder.

ÇALKANTILI YAŞAM
“R” leri söyleyemeyen şair için dergilerdeki imzası da bir sorun olur bu dönemde. Gerçek adı Halit Özdemir Arun’dur. Bir süre Özdemir Özdem bir süre de Özdemir Yasaman adlarını kullansa da Oktay Akbal ona “Özdemir Asaf” imzasını kullanmasını önerir.

Yaşamı boyunca hep çalkantıların adamı olacaktır. 1942’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne 1945’te ise İktisat Fakültesi’ne bir dönem de Gazetecilik Enstitüsü’ne kaydolur. Hiçbirinden mezun olamaz.

1946 yılında evlendiği eşi Sabahat Selma Tezakın’ın desteğiyle askerlik dönüşünde Sanat Basımevi’ni kurar. Bu basımevinde oluşturduğu “Yuvarlak Masa Yayınları” arasından 1955 yılında ilk kitabı “Dünya Kaçtı Gözüme”yi çıkarır. Tertemiz baskısı, hatasız dizgisiyle tam da istediği gibi olmuştur kitabı.

TOHUM
Öyle bir kelime söylesem ki deyorum,
Dışarıda bir başkası kalmasa.

Garip şiirinin etkisinin yoğunlukla hissedildiği ortamda dize sayısını çoğu kez en aza indirerek karşıtların birliği temeline dayandırdığı şiirleri şaşırtmaktadır okuyucuyu. Yalınlık içinde ince duyarlıkları çarpıcı biçimde dile getirme endişesindeki bu kitabında değişen çağa ayak uyduramasını, çıkar savaşımını, güvensizliği ve umutsuzluğu sıklıkla dile getirir.

Şairin özdeyişe benzeyen kısa şiirlerinin yaratıcı bir yönünün olmadığı gerekçesiyle eleştirilmesi de bu döneme denk gelir. Oysa diğer kitaplarının aksine öykü anlatımlı şiirlerine en çok yer verdiği kitaplarından biridir bu kitabı.

1956 yılında “Sen Sen Sen” adlı kitabını yayımlar. Üç bölümden oluşan bu kitabın her bölümündeki ana başlığın “Sen”i farklı büyüklüktedir. Bu üç “Sen” de şairin yaşamına o güne kadar giren üç ayrı kadını simgelemektedir. İlk eşi Sabahat Selma Tezakın, Lavinia, henüz yeni tanıştığı genç fotoğraf sanatçısı Yıldız Moran. Bu kitabın ana ekseni “aşk” olur haliyle. Aşkın hem evrensel hem bireysel boyutlarının yanı sıra nesneye, yere ve zamana göre aldığı biçimler yine karşıtlıklar içinde ancak biribirini tamamlar biçimde ortaya konur. Bu şiirleri de çelişmeli, oyunlu bir düzen içindedir. Tüm şiirler başlıklarından içeriklerine şaşırtmacalı bir kurgu içindedir

ULTRA
Bir kelimeye
Bin anlam yüklediğim zaman
Sana sesleneceğim.

Şiirde II. Yeni akımının rüzgarı eserken o 1957’de “Bir Kapı Önünde” yi yayımlar. Artık kendi rüzgarının peşinden gider şair. Olup bitenden etkilense de yönünü değiştirmez. “İdeal” bir dünya bulamamanın hüznü, insan ilişkilerinde yaşadığı düş kırıklığı ardı sıra gelen yalnızlığı kendine özgü imgelerle anlatır. Bunlardan biri de “bahçe”dir

BAKI
Kendi bahçesinde dal olamayan biri
Girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor.
Yalan üstüne kurulu bir dünyanın farkındalığı şiirinin içeriğini de belirler

YALAN
İlkin yalan söylemesini öğrendim
Sonra yalan söylemesini öğrendim
Dışımda ne oluyorsa, içimde ne varsa
Söylemesini öğrendim.

Dönemin önemli kültür merkezleri olan Halkevleri’nde gerçekleştirilen “Edebiyat Matineleri”nin de en renkli simalarından biridir Özdemir Asaf. Teatral tavırlarıyla matinelerin en parlak yıldızıdır. O günleri şöyle anar Oktay Akbal

EDEBİYAT MATİNELERİ
“Evet, matineler, edebiyat matineleri! … 1950’lerin sonlarına doğru tutkulu bir akımdı bu toplantılar. Liselerde, fakültelerde, tiyatrolarda, yurdun her yanında… Giderek bir matineciler takımı oluştu. Matine kralları! Özdemir Asaf bu “Kral”lardan biriydi. Sesi, duruşu, dizeleri ile etkiliydi çok.

“Lavinia” şiiri, “Alfa” şiiri bu matine günlerinin yıldızlı dizeleridir. Bir gün bir okulda tam şiirine başlayacakken bir genç kız kalktı yerinden, kapıya yöneldi. Özdemir “Sana gitme demiyorum” diye bağırdı mikrofondan. Kız durakladı. Hemen oturdu oracığa. “Sana gitme demeyeceğim-Ama gitme Lavinia” dedi Özdemir ardından… Lavinia kimdi?Belki belirli bir kişi. Belki tüm sevilenler, özlenenler…” (2)

O hepimizin onunla özdeşleştirdiğimiz şiiri “Lavinia” da “Sen Sen Sen” adlı kitabındadır. Yıllarca tartışmalara neden olan “Lavinia”nın kimliğini önce Mücap Ofluoğlu’nun “Bir Avuç Alkış” adlı kitabından en son da “Lavinia”nın en yakın arkadaşı Melda Kaptana’nın anı derlemesinden öğreniriz

” (…) O apartmanda tanıdım o güzel insan, dostum Mevhibe’yi. Güzel, güzelliğinden öte sıcacık bir dosttur Mevhibe Beyat. Özdemir Asaf gibi bir şairin “Öldürmekten daha beter anlıyorsun” diye ölümsüzleştirdiği Mevhibe. Lavinya.” (3)

İnsan ilişkilerinin ya da sen-ben karmaşasının serüveni bütün bir yaşama ustaca yansır onun şiirinde. Aşkı sevgiyi bayağılıktan uzak soylu bir duyarlıkla dile getirirken “düşüncenin” sesi olur. Dördüncü kitabı 1961’de yayımladığı “Yuvarlağın Köşeleri”dir. Batı’daki aforizmaların bir tür karşılığını buluruz bu özdeyiş niteliğindeki okundukça yeniden yorumlanabilecek etikalar kitabında.

3. Yaşadığını gör; yaşarsın.

***

135. Geminin burnu, içindeki yolcuların gidecekleri yönü gösterir ilkin, geminin önünü değil.

Coşkulu yaşamının çalkantısında dünya gezisine çıkar, ilk eşinden ayrılır, ikinci eşi ile evlenir. Bu sert dönüşümleri için belki de 1962’de yayımladığı kitabına “Yumuşaklıklar Değil”i ad olarak seçer. “Ben”den başlayarak dünya ve insanlarla bir hesaplaşma içine girer. “Ben”den yola çıkar, yine “ben”e döner. Varoluşunu sorguladığı bu süreçte “aldanma” temeldir yine de

CAN
Bir Türkü Söylediler, duydunuz mu..
Bir kuşu vurdular, gördünüz mü..
Böyle neden susuyorsunuz böyle..
Güzelliğiniz çoğalıyor, öldünüz mü..

Oscar Wilde’dan “Reading Zindanı Baladı”nı 1967’de çevirerek yayımlar. Kitabın arka kapağında onun titizliğinin izlerine rastlarız ” (…) Reading Zindanı Baladı’nın 645 (109 altılık) tutan tamamı, Türkçeye şiir olarak aslındaki değerinin eşitliğinde aktarılmıştır. ”

‘NASILSIN’
Sanat Basımevi’deki son kitabı “Nasılsın”dır. 1970’te işte bu son kitabıyla matbaasının kapısına kilit vurur. “Nasılsın” da özdeyişten şiire geçmişten, şiire yeni bir soluk kazandırmanın çabasını gösterir. Daha keskin ve daha öfkeli bir sesi vardır artık şiirinin artık

BIÇAK
Ben bir bıçakdım,
Hep kestim.
Ama başkalarına
Hep başkalarına.

Basımevi’nin kapanışının ardından Bebek’te açtığı içkievi (Biblio-bar Şimdi) dönemin entelektüellerinin buluşma yeri olur. Onun kendine özgü kişiliği yansır buraya da. Jak Deleon bu içkievini şöyle dile getirir

” (…) Özdemir Asaf’ın Bebek’teki yerine ‘içmeye, müzik dinlemeye, şiir konuşmaya’ giderdik. Şimdi yerinde yeller esen bu ‘odacık’ ağaç duvarlı sıcak bir yüreği andırırdı. Doğru ya, Özdemir’in o eşsiz barı hep taze budanmış çam ve yaşlı şarap tüterdi (…) Yalnız gittiğim bir akşam (O yaşlarda yalnız akşamlar çok olur, akşam erken düşer ve bir türlü bitmek bilmez, ne kadar sağlam olursan ol/ en ‘şişkin’ kas yüreğindir, patladı patlayacak) Özdemir kulağıma eğilip tam orta yerdeki kül rengi saati gösterdi ‘Sayılardan korkuyorum! ‘ Gerçekten de akreple yelkovan dışında zamanı gösteren tek bir iz yoktu saatin üstünde, çok şaşırmıştım; oysa Özdemir Asaf tam bir ‘zamantanımaz’dı, nereden bileceksin ki o yıllarda?” (4)

Farklıydı! Her zaman, her yerde farklıydı! Bakışı, yürüyüşü, duruşu, düşünüşü onun özgür ve bohem kişiliğinin ipuçlarını ele verirdi. Gönlünce yaşar, istediğince çalışır, keyfince yer içerken kimseye zarar vermeden, kimseyi rahatsız etmeden köklü bir İstanbul beyefendisi olduğunu da gösterirdi. Son kitapları 1975’te “Çiçekleri Yemeyin” ve 1978’de “Yalnızlık Paylaşılmaz” Bilgi Yayınevi’nden çıkar. Artık zıtlıkların, “var”la “yok”un, içle dışın şiirini söylemektedir. Zihinsel bütün birikimini -yaşamının çelişkilerinden belki de- akla karanın bileşimde ortaya serer. Şiirinin bu dönemdeki karanlığı, ilk anda anlaşılmazlığı da buradan ileri gelir

ÖZDEŞİM
Ah ben hep duyguyla akıl
Kapılarını bunca yıl
Zorladı. Bir düş gerçeği
Topladım gerçek düşümde
Savaştı bu huyla akıl,
Hep kafamda ve gönlümde.
(…)

Dilimize pelesenk ettiğimiz “Yalnızlık Paylaşılmaz”da gerek biçim gerekse öz açısından yalnız insanın dramını anlatmaya çabalar

YALNIZLIĞA ÖVGÜ
Mutluluğun gözü kördür,
Yalnızlık sağır.
Ondandır biri tökezleyerek yürür,
Öbürü uykusunda bile bağırır.
(…)

Yirminci yüzyılda mutluluğun nereden ve nasıl geleceğini bulamamış olanlar için şairin şu sözleri düşündürücü olabilir

“Diyelim ki mutluluk gökteki ay’dır. Varılmadıkça mutluluk motifli ay edebiyatı akla gelmeli burada. Şimdi varıldı. Ve ay edebiyatı mutluluktan yana düştü. Demek ki mutluluğu başka bir şey ya da başka, öte bir yer sanmak onu, o şeyin ya da yerin, o ötenin kaderine bağlamakta. Mutluluk gelen bir şey midir, yoksa giden bir şey mi? Nasreddin Hoca misali ona yok diyeceğim ama dilim varmıyor. ” (5)

SON ŞİİR…
1981 yılının 28 Ocak’ında 57 yaşında geçirdiği bir akciğer rahatsızlığı sonunda aramızdan ayrılır. En son şiirini hastanede bir röntgen kağıdının köşesine iliştirir

“Hastanede
Veya
Hapishanede
Hayatını yazma.
Sonunu bir merak eden
Çıkabilir.
Hastanede her gece insan
Birkaç yaşam yitirebilir
Ya da yaşayabilir.
Hapishanede ise her sabah.”

Bugün yaşamış olsaydı 80 yaşında olacaktı. Batı’daki “aforizma” örneklerinin bizdeki karşılığını oluşturmuş olduğunu düşündüğümüz şair; Batı şiirinin olanaklarını kimi kez geleneksel şiir biçimleriyle de bütünleştirerek kendine özgü bir dil kurgusuyla unutulmaz dizeler halinde bize sunar. Onu her yeni okuyuşumuzda taşıdığı bu felsefi derinliği algılarız. Zamanın şaşmaz kantarı onun hak ettiği değeri verecektir.

Hoş geldin Özdemir Asaf…

(Pınar Ekinci, Cumhuriyet Kitap, 12 Şubat 2004)

Etiketler: Özdemir Asaf
Bu gönderiyi paylaş
  • Share on Facebook
  • Share on Twitter
  • Share on Tumblr
  • Mail üzerinden paylaş
Beğenebilecekleriniz:
Özdemir Asaf – Akıl Gözü
Özdemir Asaf – Delisi
Özdemir Asaf – Sana
Özdemir Asaf – Ondandır
Özdemir Asaf – Perspectif
Özdemir Asaf – Seni Saklayacağım

Site içerisinde ara

Son Eklenenler

  • Deniz Durukan – Refik Durbaş İle
  • Ahmed Arif – Basübadelmevt
  • Ahmed Arif – Tutuklu
  • Ahmed Arif – Yurdum Benim Şahdamarım
  • Cemal Süreya – Bir Şair: Ahmed Arif

Site istatistikleri

  • 5
  • 570
  • 449
  • 9.027.727
  • 3.976.439

RSS [Kişisel] Son okuduklarım

  • İşte Böyle Oldu
  • Kör Suikastçı
  • Öbürküler
  • Dünya Bu Kadar
  • Sapiens: a Graphic History, Volume 1 - The Birth of Humankind
  • Kara Yarısı
@ufukluker'i takip et

Etiketler

Faruk Nafiz Çamlıbel Haydar Ergülen Erdal Öz Hasan Biber Afşar Timuçin Sezai Karakoç Sun Yu-T'ang Adnan Özer Celal Sılay Oğuz Atay Türkan İldeniz Adalet Ağaoğlu Fang Vei Teh Sabahattin Kudret Aksal Sennur Sezer Yılmaz Odabaşı Yaşar Miraç Paul Eluard Edip Cansever Süleyman Nesip Fakir Baykurt Peter Abrahams Kemal Özer İbrahim Karaca Oktay Rifat Hasan Hüseyin Korkmazgil Refik Durbaş Bedri Rahmi Eyüboğlu Ahmet Telli Altay Öktem Yaşar Nabi Nayır Mehmed Kemal Süleyman Çobanoğlu Memet Fuat Zafer Ekin Karabay Arkadaş Z. Özger Berin Taşan Halim Şefik Güzelson Birhan Keskin Abdülkadir Budak Orhan Kemal Lale Müldür Bejan Matur Kostas Kleanthis Arif Damar Sait Faik Abasıyanık Cahit Sıtkı Tarancı Behçet Kemal Çağlar Ahmet Erhan İlhan Berk Günter Kunert Konstantin Simanov Goethe Kenneth Rexroth Bertolt Brecht Suat Vardal Vladimir Mayakovsky Guy de Maupassant Mehmet Yaşin Akgün Akova Konstantinos Kavafis Necati Cumalı Gülseli İnal Orhan Veli Kanık Gabriel Celaya İsmet Özel Kemal Burkay Vyaçeslav Ivanov Adnan Yücel Nikola Vaptsarov Ataol Behramoğlu Conrad Aiken Salah Birsel Gülten Akın Seyhan Erözçelik Cengiz Bektaş Özge Dirik Louis Macneice Yi Men Liana Daskalova Kahraman Altun Jesus Lopez Pacheco Behçet Aysan Behçet Necatigil Metin Demirtaş E. E. Cummings Ömer Bedrettin Uşaklı Özdemir Asaf Veysel Öngören Dido Sotiriou Hasan İzzettin Dinamo Ahmed Arif Cahit Irgat Rıfat Ilgaz Federico Garcia Lorca Ahmet Ada Asaf Halet Çelebi Sabahattin Ali Resul Rıza Cemal Süreya Ahmet Necdet Yaşar Kemal Barış Pirhasan Vasko Popa Kutsiye Bozoklar Metin Eloğlu Philippe Soupault Enver Gökçe Blas De Otero Melih Cevdet Anday Asım Bezirci Ece Ayhan Turgay Fişekçi Aziz Nesin Pablo Neruda Yannis Ritsos Ingeborg Bachmann Cahit Zarifoğlu Turgut Uyar Müştak Erenus İlhami Bekir Tez Tevfik El Zeyyad Louise Gareau Des Bois Ercüment Behzat Lav Can Yücel Özkan Mert Bilgin Adalı Fazıl Hüsnü Dağlarca Miguel Hernandez Cevat Şakir Kabaağaçlı Ülkü Tamer Nicolae Dragos A. Hicri İzgören Kemalettin Kamu Attila İlhan Hilmi Yavuz Fethi Giray Feyzi Halıcı Cevdet Kudret Sabri Altınel Enis Batur Erdal Alova Oktay Taftalı Ahmet Muhip Dranas Kerim Korcan Eugene Guillevic Nazım Hikmet Füruğ Ferruhzad İsmail Uyaroğlu Suat Derviş Murathan Mungan Cahit Külebi Adnan Binyazar Şükrü Erbaş Neşe Yaşın Sandor Petöfi Metin Altıok Şükran Kurdakul Ziya Osman Saba Abdülkadir Bulut Vedat Türkali Sinan Kukul Nihat Behram Nahit Ulvi Akgün Özdemir İnce Vecihi Timuroğlu Yorgo Seferis Orhan Murat Arıburnu Suat Taşer Ümit Yaşar Oğuzcan Bekir Yıldız Ahmet Oktay Mehmet Başaran Talip Apaydın Sandor Forbath Ozan Telli Yılmaz Güney A. Kadir Tove Ditlevsen Oruç Aruoba Jose Marti Heinz Kahlau Hasan Basri Alp
by Ufuk Lüker
  • 500px
  • LinkedIn
  • Youtube
Cahit Sıtkı Tarancı ÜzerineAttila İlhan ve Bizim Kuşak
Sayfanın başına dön