Vozvrashcheniye (Dönüş)
Babam olmadan asla
Nasıl bir babayı tercih edersiniz? Hep yanı başınızda duranı mı, yoksa yıllar sonra çıkıp karşınıza dikileni mi? Hatırlıyorum da Sartre, kendine özgü varoluşçuluğuna ilişkin metinlerinden birinde, insanın özgürleşmesi yolunda en büyük engellerden birinin baba figürü olduğunun altını çizdikten sonra şöyle bir örneklemeye soyunmuştu: ‘Mesela ben babamı altı yaşında kaybettim; bu benim, hayattaki en büyük şanslarımdan biri olmuştur.’ Bu kadar acımasız olmak gerekiyor mu, bilemiyorum ama ‘Dönüş’ün (Rusça ismi ‘Vozvrashcheniye’) temel dertlerini, benzer bir bakışın etrafında ördüğünü, 105 dakika boyunca tartışmayı parça parça açarak ilerlediğini söylemek mümkün.
Derin anlamlar
Eski bir tiyatro oyuncusu ve TV yönetmeni olan Andrey Zvyagintsev’in, 39 yaşında çektiği (şimdi 40 yaşında) film, travmatik bir sahneyle açılıyor. Arkadaşlarının yanı sıra ağabeyi Andrey’in de suya balıklama daldığı yüksek kuleden atlama cesaretini kendinde bulamayan küçük Ivan, güneş batıp gökyüzü kızıla boyanırken annesi tarafından aşağı indiriliyor. Ivan atlamayı göze alamadığı için grubun ona ‘hem ödlek, hem de domuz’ diyeceğinin bilincindedir. Nitekim ertesi gün beklediği oluyor; arkadaş grubu ve ağabeyi aynı şekilde sesleniyor ona: ‘Ödlek.’İki kardeş itişip eve doğru koşmaya başlıyorlar. Dışarıda sıkıntılı bir ruh durumuyla sigarasını tüttüren anneleri onları sessiz olmaya çağırıyor ve ekliyor: ‘Babanız uyuyor’. Ne yani, tavan arasındaki ürkütücü resimlerle dolu ansiklopedinin sayfaları arasına iliştirilmiş soluk bir fotoğraftaki adam dönmüş müdür? Çocuklar, o çok eski resimdeki kişiyle içeride yatanın aynı kişi olup olmadığına dair şüpheyle yatağa yollanırken, ertesi gün daha da ilginç bir teklifle karşılaşıyorlar: Baba, onları oltalarıyla balık tutmaya davet etmektedir…
‘Dönüş’ her şeyiyle çok katmanlı bir film. Sembolik ve derin anlamlarla yüklü. Biliyorum, bu tür filmler seyirciye çok zahmetli geliyor; diğerlerine göre daha fazla emek, daha fazla ilgi istiyorlar. Ama şükür ki, korkulacak bir şey yok. ‘Dönüş’te derin anlamlar kendini fazla gizlemiyor. Aynı enfes görüntüleri gibi birçok şey alabildiğine sarih. Filmin tek bir tavrına kızabilirsiniz. Ortaya çok fazla sayıda soru atıyor ve ne yazık ki (ya da ne güzel ki) cevaplamıyor. Üstelik de cevaplamak için de özel bir çaba göstermiyor. Mesela sorular ilk olarak filmin türüne ilişkin tanımlamalarda başlayabilir. Bu bir yol filmi mi, psikolojik gerilim mi ya da Shakespeare’yen bir tragedya mı? Hepsini yüklemek mümkün. Öte yandan bütün göndermeler düşünüldüğünde, sesini bir kez daha arayan Rusya’nın tarihsel hesaplaşmalarının karakterlere yedirildiğini söylemek tuhaf kaçmaz.
Yeri gelmişken; yine ‘Dönüş’ gibi Batı’da yankısını güçlü bir şekilde bulan 1997 yapımı ‘Hırsız’daki baba figürü için Stalin çağrışımları üzerinde durulmuştu. Bu tür filmlere dışarıdan bakan bizlerin kimi politik saptamalarda bulunması, hafiften ‘içişlerine müdahale’ refleksleri taşısa da ‘Dönüş’ü yaratan ekibin (yönetmenin yanı sıra senaristler Vladimir Moiseenko ve Alexander Novototsky) bütün pirinç tanelerini, filmin geçtiği güzergahlara bilinçli bir şekilde yerleştirdikleri muhakkak. Eh, kabul etmek lazım; aniden ortaya çıkan ve yokluğuna alışanları, varlığıyla rahatsız eden baba figürünün, disipliner, hatta yeri geldiğinde despotik yanı bu tür ‘öküz altında buzağı’ arayışlarını ete kemiğe büründünüyor.
Boşluktaki sorular
Gelelim boşlukta yüzen ve cevap bulamayan diğer sorulara? Baba niçin döndü, mesleği ne, telefonla kimleri arıyor, oğullarından ne istiyor ve yolculuğun en önemli nedeni gibi görünen kutunun içinde ne vardı? En güzel soru da bu bence; çünkü bir yanıyla ‘Barton Fink’teki, John Goodman’ın John Turturro’ya armağan ettiği kutunun akıbetini andırıyor…’Dönüş’ elbette kimi yönleriyle benzer kulvarlarda ilerleyen her Rus filminin kaderini de paylaşıyor; ‘Tarkovski izlerine sahip…’. Bilinçli uzantılar var elbet; çocuklardan birinin adının ‘Ivan’ olması mesela. Ve ilginçtir ‘Dönüş’, tıpkı 1962’de bir ilk film olarak Venedik’te Altın Aslan alan ‘Ivan’ın Çocukluğu’ gibi 2004’te aynı ödüle layık görüldü. (Bir de kişisel ve doğruluğu tartışmalı bir ipucu; bence baba rolündeki Konstantin Lavronenko da fiziksel olarak Tarkovski’yi hatırlatıyor). Yine de yönetmen Zvyagintsev’in, mesela Sokurov kadar Tarkovskivari takıntılara sahip olduğu kanısında değilim. ‘Dönüş’ klasik bir Tarkovski filminden uzakta duruyor; bence melankolisi bile farklı.Babada Lavronenko, ağabey Andrey’de Vladimir Garin (ne yazık ki film gösterime girmeden bir kazaya kurban gitti) çok iyiler ama herkesin de kabul edeceği gibi asıl müthiş performans, asi ve babasının varlığını bir türlü kabullenemeyen Ivan rolündeki Ivan Dobronrarov’dan geliyor. Görüntü yönetmeninin de adını yad edelim; Mikhail Kritchman özellikle sağanağın hakim olduğu sahnelerde enfes kadrajlar yakalamış.
Ve son bir not: Filmin bir başka önemli özelliği de, sevimsiz bir tanımlamaya dönüşen ‘sanat sineması’na ait bütün işaretleri ve özellikleri üzerinde taşımasına rağmen hiç bir anında seyircisini sıkmaması. Tamam, bazen sıkılmak gerekiyor ama ‘Dönüş’, ‘Buna hiç gerek yok’ diyen ve bu vaadini layıkıyla yerine getiren bir film. Son zamanlarda salonlara uğrayan bu en muhteşem yapıtı kesinlikle kaçırmayın.
Yönetmen: Andrei Zvyagintsev
Ülke: Rusya
Süre: 105 dk.
Oyuncular: Vladimir Garin, Ivan Dobronravov, Konstantin Lavronenko, Natalya Vdovina
(Uğur Vardan, Radikal, 4 Şubat 2005)