Oruç Aruoba – Renklerim
Aklaşan grilikte duruyorum — yeşilleşen mavilik kararan saydamlık azalan tirşe: o mor hiç olmadı mı? O tek renk bulunmadı mı? Kızıltılı kahve rengi * Siyah Beyaz. Ah, az — hiç olmadım mı? Bulunamadım mı?
This author has not written his bio yet.
But we are proud to say that ufuk@ contributed 1896 entries already.
Aklaşan grilikte duruyorum — yeşilleşen mavilik kararan saydamlık azalan tirşe: o mor hiç olmadı mı? O tek renk bulunmadı mı? Kızıltılı kahve rengi * Siyah Beyaz. Ah, az — hiç olmadım mı? Bulunamadım mı?
Bütün ışıklara karşı geldi yaktığın bu mum Neyin nereden nereye geçişiydi aktığım o mum Bir aydınlık geçit, bir kedi sakladığım o kurum Zamanın ötesinde bir şimdi sakındığım bu durum
Burada duvar ile direk arasında asılı sallanıyorum. Kenarlarım yırtık parçalarım sarkık içim patlak. Burada geçmiş ile gelecek arasında gerili sallanıyorum. Saatlerim çarpık günlerim çatlak yılım yitik. Sözcükler gelip geçiyor içimden anlamsızlığa doğru eylemler geçip gidiyor elimden çaresizliğe doğru. Boşalıyorum burada hiçlik ile yokluk arasında.
Buradayım: Uyurum belki bir gün. Belki bitiririm bir gün delik deşik kozamı dökülüp gitmeden bütün dut yaprakları bir gün bir güç bulur içimde son bir gayretle son salgılarımı gezdirir deliklerimde tırtılım tıkar gediklerimi. O zaman büzülür, dalarım uykuya – eski beni yok edecek yeni beni var edecek: Bomboş, dopdolu seslerden, esintilerden uzak içinde gittiğim oluştuğum. […]
Buradayım: Yüzyıl oldu. Önümden geçen yol tıkandı çevremdeki bahçeler daraldı içimde yaşan insanlar azaldı: Yalnızlaştım. Buradayım: Yüzyıl önce başladım beklemeye. Yavaş geçip gitme zamanı: Dumanlar isler, puslar yağmurlar sıcaklar, soğuklar rüzgarlar kemirdi her yanımı. Tahtalarım birer birer çürüdü boyalarım parça parça döküldü payandalarım teker teker çöktü: Yüzyıl oldu. Yüzyıl önce: Pırıl pırıl, yemyeşil bahçem bembeyaz, […]
Yarımsın; ama tam karşımdasın Tam karşımdasın; ve yarımsın…
Herşeyi yazarım da zamanı yazamam – o yazar çünkü beni. Yazar beni yavaş yavaş özenli – azalta azalta görkemli – sanki dolduracakmış olduracakmış gibi. Halbuki sıyırıp düşürmüştür tırnağımdaki çürüğü parmağımdaki yarayı kabuk kabuk geçirmiştir – geçerken, sanki çoğalta çoğalta yazarak beni: özenli görkemli.
Fısıldaştığını duydum ardımda iki gevezenin. Bu nasıl ağa -dedi biri çiftlik sahibi için- bir kamçısı bile yok elinde dolaşırken çizmelerini dövmeye. Fırsat da çıktı -dedi öteki fırsat da çıktı ama çekip almadı yatağına onca kadından birini. İzleyen iki geveze düşen görüntüleri perdeye bir büyük gölgenin titreştiğini görmeden görüntülerin üstünde.
I Şu Varna’da unutmanın yolu yok çakıl taşları gibi duracak belleğimin dibinde baktığı yerden denize bakmak Nâzım’ın ellerini yakan vapuru beklemek bir daha geçsin diye Varna önünden ve duymak geceleri uyutmayan o özlemi bunca yıl sonra sesinde “anayurda selâm” diyen yoldaşın II Kurda kuşa yedirmeden getirdim şu Varna’da yüklendiğim selâmı şu Varna’da havuzun başında Bir […]
Tarkovski, Stanislaw Lem uyarlaması Solaris’te okyanusun değişen ve kararsız yapısını imleyen, hafızanın kendisi gibi hareket eden, bir rüya ya da kâbusu andıran, paramparça bir anlatı kurar. ‘Solaris’ romanının yazarı Stanislaw Lem, Tarkovski’nin 1972 yapımı Solaris’ini izlediğinde şöyle diyor: “Tarkovski ‘Solaris’i çekmemiş, ‘Suç ve Ceza’yı çekmiş”. Tarkovski’nin başyapıtlarından biri olarak görülen Solaris, Lem’in romanına sadık kalmaması […]
Dardenne Kardeşler tavizsiz adımlarla ve tekrara düşmeden günümüz işçi sınıfının sorunlarına eğilmeye devam ediyorlar. Başrolünde Marion Cotillard’ın yer aldığı İki Gün ve Bir Gece bir fabrika işçisinin işini geri kazanma mücadelesini konu alıyor. Not: Bu yazı filmin sürpriz gelişmelerini ele vermektedir. Dardenne Kardeşlere ilk Altın Palmiye’lerini kazandıran Rosetta (1999), hayattaki tek isteği düzenli bir işte […]
Eller araya girdiler, Türlü fesatlar kurdular, Sevdamızı çok gördüler Seni benden ayırdılar. Eridim, tükendim gamda; İnsaf yok benî âlemde, En fazla sevdiğim demde Seni benden ayırdılar. Gezilmez diyarlar gezdim, Yazılmaz koşmalar yazdım; Ben sensiz yaşıyamazdım, Seni benden ayırdılar. Şaşırdım aşka düştükçe, Yere vuruldum coştukça; Doğrulup sana koştukça Seni benden ayırdılar. Kurbanı oldum bir hiçin, Görmem […]
Kaygusuz, deli bir kuştum, Senin dalın kondum hey! Yüksek yerlerde uçmuştum, Ayak ucuna indim hey! Denizler gibi derindim, Gözlerine sığ göründüm. Karlı dağlardan serindim, Sana sokuldum, yandım hey! Tükenmez mihnetler çektim, Kanlı gözyaşları döktüm, Akıllılara örnektim, Divânelere döndüm hey! Âşıklar sana ne yapsın? Dudaklar nereni öpsün? Sen bir acayip şarapsın, Daha içmeden kandım hey! Yâdını […]
Mayıs, ayların gülüdür, Taze bir çiçek dalıdır, İçerim ateş doludur; Mayıs’ta gönlüm delidir. Yeşil dağlara göçülür, Kızıl şaraplar içilir; Yârim dökülüp saçılır, Mayıs’ta gönlüm delidir. Göklere karşı yatılır, Dertlerimiz unutulur; Eski sevgiler atılır; Mayıs’ta gönlüm delidir. Uzakta kuşlar seslenir; Gönlüm genişler, beslenir; Yaşamağa heveslenir, Mayıs’ta gönlüm delidir. Yumuşak rüzgârlar eser; Çimenlerde yârim gezer; Yanılır, bana […]
Düşünme, gününü doldur Gurbet hapishanesinde; Günler yıllara bedeldir Gurbet hapishanesinde. Bahtım dağları aşırdı, Yâdelde dama düşürdü. Yine gözlerim yaşardı Gurbet hapishanesinde. Akşam gökler bulutlanır, Demir kapılar kilitlenir, Gönül her derde katlanır Gurbet hapishanesinde. Hâlini bilen bulunmaz, Yüzüne gülen bulunmaz, Kapıya gelen bulunmaz Gurbet hapishanesinde. Geniş ol, göklere bakın, Çıkacağın günler yakın… Yâr, beni unutma sakın […]
Ey yâr, bu acı demlerde Sen koru benim aklımı… Karardım kaldım damlarda, Aydınlat benim yolumu… Nefesin esen rüzgârda, Saçların savrulan karda, Yerde, gökte, bulutlarda, Ararım nazlı gülümü… Karanlık göklerde aysın, Kurak ovalarda çaysın, Bir tek inandığım şeysin, Uzattım sana elimi… Düşmanlar gülüp sevinsin. Dostlar arkasını dönsün… Benim güvendiğim sensin, Kırmazsın benim gönlümü… Bir gün şu […]
Ey gönül, kuşa benzerdin, Kafesler sana dar gelir; Bir yerde durmaz gezerdin, Hapislik sana zor gelir. Ey gönül, acayip huyun, Boğazından geçmez tayın, Acır testindeki suyun; Aklına nazlı yâr gelir. Gözlerin uzağa bakar, Kimden ne beklediğin var? Yâr semtinden gelen rüzgâr: “Seni unuttu!..” der gelir. Bakmazsa senin yüzüne Çok görme elin kızına; Dışarda serbest gezene […]
Aklı kafamızdan sürsek, İlmin içine tükürsek, Dünyaya çevirip dirsek Günümüzü hoş geçirsek… Gökten ve yerden uzakta, Neş’e, kederden uzakta, Düşüncelerden uzakta, Günümüze hoş geçirsek… Ne dost yüzünü yalasak, Ne düşmanları dalasak, Kendimizi oyalasak, Günümüzü hoş geçirsek… Vücut cevhersiz bir kalıp, Hiçe gider hiçten gelip. Bir tenhaca köşe bulup, Günümüzü hoş geçirsek… Toprağa girinceye dek, Esrârı […]
Beni en güzel günümde Sebepsiz bir keder alır. Bütün ömrümün beynimde Acı bir tortusu kalır. Anlıyamam kederimi, Bir ateş yakar derimi, İçim dar bulur yerimi, Gönlüm dağlarda bunalır. Ne kış, ne yazı isterim, Ne birdost yüzü isterim, Hafif bir sızı isterim, Ağrılar, sancılar gelir. Yanıma düşer kollarım, Görünmez olur yollarım, En sevgili emellerim Önüme ölü […]
Bir servi dedi ki bana: “Rahat benim altımdadır. Başını vurma dört yana, Rahat benim altımdadır. Çok koşup çok yorulmuşsun, Yollarda yalnız kalmışsın, Güvenip bana gelmişsin, Rahat benim altımdadır. Sana kökümde yer versem Gölgemi üstüne gersem… Hey rahat isteyen sersem! Rahat benim altımdadır. Serin serin uzanırsın, Çiçeklerle bezenirsin, Yat burada, kazanırsın, Rahat benim altımdadır. Yârin de […]
Yanıyor beynimin kanı, Bilmem nerelere gitsem? İçime sığmayan canı Hangi rüzgara es etsem? Akşam sular karardı mı? Bir dağa versem ardımı, İçimi yakan derdimi Sağır göklere anlatsam İçiliversem dem gibi, Kırılıversem cam gibi, Şamdanda yanan mum gibi, Sabahı görmeden bitsem Bir yüce ormana dalıp Ya bir dağ başına gelip, Beni yaradanı bulup Malını başına atsam […]
Sana buraya bazı şeyler koyuyorum. Yol boyunca aklında olsun. Lazım olursa açar okursun. Olmazsa da olsun, bir zararı yok burada dursun. Şuraya bir cümle koydum. Bırak, acımızı birileri duysun. Hem zaten şiir niye var? Dünyanın acısını başkaları da duysun! Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın. Ortada dursun. Olur ya biri eline alır okşar, biri alnından öper. […]
‘Ana Yurdu’ yılın en başarılı görülen yerli yapımlarından. Ulusal ve uluslararası festivallerden bolca ödül aldı. En son, Ankara Uluslararası Film Festivali’nden En İyi Film ve En İyi Yönetmen de dahil olmak üzere altı ödülle ayrıldı. Çok çarpıcı bir anne-kız hikâyesini konu alan filmi, yönetmeni Senem Tüzen’le konuştuk. Siz bu filmle “Annelik kutsal değildir” mi diyorsunuz? […]
Gülerken yüzün Dem çeken bir güvercinin sesini İçin için büyüyen çimenleri Baharda lunaparkı bayram yerini Ve alışkanlıklar dışında her şeyi Gülerken yüzün Aşıyor geçmişin acılarını Kendini yarına değiştiriyor Gülerken yüzün Sanki çarmıhını kırmışsın Senin ve ardından geleceklerin Aylası alnına düşmüş gecenin Oturmuş ağlıyor kendisi Bunu öyle candan öyle yürekten Öyle bir tutkuyla istiyorum ki Aklımda […]
desen ki denizin tuzu çiğ düşmüş kadife donlu patlıcanlar desen ki kendilerinden karga çığlıklarıyla kaçanlar en fakiri en zengini çirkini ve orospusu seni unutmuş olsun sen ki üşümüş gökte o yalnız bulutsun kıskanmadığın cömert bir maviliğin ortasında o bildiğin yalnızlığın ellerinden tutmuşsun desen ki unutulmuşsun denizler kızılca kıyamet akıp geçiyor zamana karşı geliyorsun bir üç […]
yerinden kaldırmasalar tedirgin etmeseler armonikle ezbere polkalar çalan alsace’lı kör kadını türkülerin başladığı bittiği yerdeki kız raspail bulvarı’ndan yine gelip yine geçsen her akşam yalnız tedirgin etmeseler armonik çalan bir kadını ışıklar yola çıkınca herhangi bir akşam beni alıp duvarların arkasına götürmeseler seni alıp götürmeseler zuider-zee körfezi’nin mastor bulutları bir bir hatırında hep böyle cam […]
Öteki dünyada, akşam vakitleri, Fabrikamızın paydos saatinde Bizi evlerimize götürecek olan yol Böyle yokuş değilse eğer Ölüm hiç de fena bir şey değil. (Ağustos 1937/Varlık,15.9.1937)
Uzun bir geçmişimiz var Hiç yorulmadan En azından bir kere eğlenceli beşik ha biz varız ha biz maskeli balo Saygıya durup üstün bir gecede Bir sır payı katlayıp sade bir kahveden Keyifsiz bir detayın hükmüyle ha biz yokuz ha biz seferde Ya bu kez ölenleri görmeliysek Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle Parka dolalım […]
‘Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim’, dedin ‘bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet. Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya; -bir ceset gibi- gömülü kalbim. Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede? Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam, kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün, boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.’ Yeni bir ülke […]
Haksızlık etme Diyorum kendime; Onurlandırıldın da, Kınandın da sen. Kendini kül dolu Bir küpe gömdün. Tersyüz ettin Sevgini eskidikçe. Güzel günler yaşadın. Çiçeklerin oldu, Bir evin örneğin; Güneş gören, Dağlara dönük balkonu. İşte bu yüzden Ağlarım ben Kestaneler çatlarken. Sabahın buğusu Gözlerimi yaşartıyor, Boynuma dolanıyor Akşam zinciri. Dağlardır beni avutan. Söyleyin bana Gözünüzü kırpmadan; Sizce […]
Sarıköy’e de uğra on bir kabri komagıl Benden sonra bir daha turnaları bırakma Atın sor hatırını köpük köpük alnını Yörende bir oğlancık pes gönlünü farıtma Benden sonra bir daha suya girme tedbirsiz Bulut kızdı mı bakma itimad etme kuma Çöküp de bir cigara yakarkenki o ışık Tanık olsun – bir tanık lazımdır olduğuma Yoksa kimler […]
Seni ben Kallâvi sokağı’nda gördüm Sen beni görmedin görmedin Kapıları çaldım adını sordum Söylemediler öğrenemedim Seni ben Kallâvi Sokağı’nda gördüm Bir daha görmedim bilmedim Belma Sebil adını yakıştırdım Aklıma geldikçe her sefer Gözlerinin mavisini bitirdim Saçlarının siyahına başladım Kallâvi Sokağı’nda güvercinler Benim karanlık İstanbul’um Bir esnaf kahvesine oturdum Belma sebil ya geçti ya geçer Rüzgârını […]
Sabahı dağlarda gördüm göreli, Ürkerim akşam ezanlarından. Ne şarap, ne sevda, ne yâr adı Daha tatlı kelime yok, “yarın”dan. Ağlamak, sızlamak kaç para eder Bir şarkı söylenir, bir şarkı biter. Ömür dedikleri gitti gider Bir avuç su gibi parmaklarından. Ne gülü, bülbülü gülşeni -hasın, Elâlem varsın korkakmış desin. İstemem istemem gece olmasın İşim daha güzel, […]
Bakıyorum onların yüzüne, ölümden önceki bir pazartesi; ne coşkuyu geri çeviren yılgınlık, ne zamanı kollayan ürperti, çizmişler kavgayı yüreklerine. Gökte güvercinlerin bıraktığı kanat seslerinden daha kıvrak, daha yoğun, görkemli düşüncelerden, verilen yargıdan daha güçlü bir umutla işlemişler yarını. Aşmışlar dalgalarını işkence denizinin, durgun gözlerinde iki su kabarcığı; acılardan geçmişler, bunca sınavdan. Öyle bir kıyıya varmış […]
ı. YUSUF’UN HİKAYESi Kısacık bir hikayedir Yusuf’un hikayesi fazla durmağa gelmez üzerinde. Bir dalyan gözcüsüydü Yusuf Akdeniz limanlarından birinde. Saatlar bu limanda çamurlu, çıplak adımlarla yürürdü. Çarşıda renkli yemişler çürürdü. Deniz kıyısında çocuklar iri balık leşlerini sürürdü. Ve dalyanda Yusuf göğsünü verip tuzlu, ıslak rüzgara direğin tepesinden tükürürdü suda karpuz kabukları gibi dizilen kayıklara. İlkönce […]
Genellikle deneysel filmler çekmeyi tercih eden Sally Potter, Bir Hayalimiz Vardı‘da (Ginger & Rosa) üslup olarak daha alışılagelmiş bir yöntem izlese de, devrim ve toplumsal cinsiyet arasındaki ilişkiyi irdeleyerek filme kendi bakışını dahil etmeyi başarıyor. Bir Hayalimiz Vardı (Ginger & Rosa) genellikle deneysel filmler çekmeyi tercih eden Sally Potter’ın filmografisindeki en ‘konvansiyonel’ filmlerden biri olarak […]
Kornél Mundruczó’nun Macaristan’da artan ırkçılık olaylarından kaygılandığı için çektiğini söylediği Beyaz Tanrı (Fehér Isten) seyirciyi insanlardan çok köpeklerle özdeşleştirmeyi başaran bir ‘tür kokteyli’. Cannes’ın en cüretkâr filmlerini kapsayan Belirli Bir Bakış bölümünde En İyi Film ödülünü kazanan Beyaz Tanrı’nın alabileceği en manidar ödüle layık görüldüğünü söyleyebiliriz. Annesi kısa bir süreliğine yurtdışına çıkınca köpeği Hagen ile beraber […]
Sizin hiç babanız öldü mü Benim bir kere öldü kör oldum Yıkadılar aldılar götürdüler Babamdan ummazdım bunu kör oldum Siz hiç hamama gittiniz mi Ben gittim lambanın biri söndü Gözümün biri söndü kör oldum Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak Şöylelemesine maviydi kör oldum Taşlara gelince hamam taşlarına Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi Taşlarda yüzümün yarısını […]
Kıyıda, taşın üstünde oturmuş denize bakıyor Kimse konuşmuyor onunla ne rüzgâr ne de izmir Gün bitiyor ve lacivert sözcükler çekiliyor susuşların ipek ağıyla Az ötede pasaport kahvesi – Gel, bir bardak çay içelim diyor bütün gün beklenen Bulut suya değiyor su zamana ve yalnız çakıltaşları değil aşınmakta olan Batık bir gemi gibi uzaklaşırken ordan yakamozlar […]
Bir dağın tarihi nasıl yazılır Kurt, kuş ve çakal sesleriyle mi Yoksa uçurumların uğultusunda Bir çoban yalnızlığıyla mı Nasıl yazılır bir dağın tarihi Çınarların köknarların dilini Gelip anlatır mı o yaşlı bilge Serer mi yalnızlığın haritasını Bir ceylan postu gibi önümüze Bir dağın tarihi nasıl yazılır Sevinç ve keder aynı patikada Geyik sesleri tutmuştur kayalıkları […]
“Yüreğim bu kavganın içinde / Kazanacak halkım / Bütün halklar kazanacak bir bir” Şili’de demiryolu işçisi bir baba ve öğretmen bir annenin çocuğu olarak 12 Temmuz 1904’te Şili’nin Parral şehrinde dünyaya geldi.13 yaşındayken yerel “La Mañana” gazetesindeki bazı makalelerle katkıda bulunmaya başladı. İlk kitabını on dokuz yaşında, babasının armağan ettiği saati satarak çıkardı. Neruda ilk […]
Yaşar Kemal’in, “Ben aslında tek bir romanı yazdım” sözü, gerçekten de romanlarını doğru anlatır. Yaşar Kemal yirmi üç roman yazdı ve anlattığı daha önce benzerleri yazılmamış hikâyeler her zaman ilgiyle, merakla okundu. Roman sanatımızın yarattığı en ünlü kahraman olan İnce Memed’in hikâyesi yaklaşık iki bin sayfa boyunca elden bırakılmadan okunur. Belki bu yüzden Yaşar Kemal’in […]